Osmanlı'ya Matbaanın Gelişi Hakkında Bilinen Klasik Yorumlar Gerçekleri Eksik Yansıtıyor!

Osmanlı'nın, matbaayı Avrupa'ya oranla çok daha geç olarak uygulamaya koyması, gerileme dönemini açıklamak için yıllardan beri süre gelen klasik bir anlatımdır. Oysa konunun bu kadar basit şekilde açıklanamayacağı, hadiselere etraflıca bakınca ortaya çıkmaktadır.

Gutenberg'in 1450'li yıllarda uygulamaya koyduğu matbaanın ilk örneği yeni bir devir açmaktaydı.

Böylece kitapların hızlıca çoğaltılmasının keşfiyle, aydınlar fikirlerini daha hızlı bir şekilde yayma fırsatını bulacaklardı. Matbaanın keşfi, yazılı materyallerle Rönesans, Reform ve sonrasında Aydınlanma Çağının geniş bir kitleye yayılmasında büyük katkı sağlayacaktı.

Osmanlı veya daha genel bir ifadeyle doğuda ise kitaplar yeniden elle yazılmak suretiyle çoğaltılırdı.

''İstinsah'' adıyla anılan bu iş için, sadece mesleği kitap çoğaltmak olan, yazısı iyi ve güzel ''müstensih''ler mevcuttu. Dolayısıyla Osmanlı matbaanın bu ilk örnekleri karşısında sessiz kaldıysa da gayrimüslim kesim arasında bu yeni usul bir merak uyandırmıştı. 

15. asrın sonlarında gayrimüslim kesimin kendi ihtiyaçları üzerine, ilkel ve küçük çapta olsa da birtakım matbaalar kurdukları bilinmektedir.

15. asrın sonları ve 16. asır Osmanlı siyasi tarihi dikkate alınırsa, matbaanın ilgi çekmemesinin sebepleri daha iyi anlaşılacaktır.

Bilindiği üzere özellikle 1512-66 arasında önce Yavuz Sultan Selim ve ardından Kanuni Sultan Süleyman'ın duraksız askeri seferleri, gündemin ilk sırasında yer almaktadır. Asker toplamak, tımar yoklamaları, kazanılan toprakların iskanı, vergi sayımları, dış politika gibi konuların yanı sıra matbaanın gündeme gelmesi çok zordu.

Bunlarla birlikte, matbaa karşısında ilgisiz kalındıysa da söz konusu devirde kültür-sanat alanının daima canlılığını koruduğu bilinmektedir. İdris-i Bitlisi, Kemalpaşazade, Matrahçı Nasuh, Hoca Saadeddin gibi isimler bu dönemde eserleriyle ön plana çıkmaktadır.

Osmanlı, Avrupa'daki bu gelişmeleri etraflıca takip edecek imkana Lale Devri ile erişti.

1718 Pasarofça Antlaşması ile girilen barış ortamı içerisinde, savaşların bir süre askıya alınmasıyla oluşan zeminde yenileşme fırsatı bulundu. Padişah III. Ahmed ve Sadrazam Nevşehirli Damat İbrahim Paşa'nın büyük kütüphaneler kurdurmaları, bu arayışların en iyi örneklerindendir. 

İlk Türk matbaası ve ünlü matbaacı İbrahim Müteferrika'nın ön plana çıkışı da tam bu süreç içerisindedir. Bir devşirme olarak Osmanlı'ya gelen İbrahim Müteferrika, gençliğinden itibaren matbaanın örneklerini tecrübe etme fırsatı bulmuştu. Yunanca, Latince ve Macarca bilmesi onun için büyük bir ayrıcalıktı.

Tam olarak Osmanlı hizmetine girdiği tarih bilinmese de kabaca 1690'lar tahmin olunmaktadır.

uagp.org

Birikimleri ve parlak kariyeriyle bürokrasiye adım atmayı başaran İbrahim Bey, müteferrikalık makamına (danışmanlık) ulaştığı için bu namıyla anılmaktadır. İbrahim Bey dil bilgisinden ötürü 1717'de Macar kralı II. Ferenc Rakoczy'nin tercümanlığında da bulundu.

1720'lerden itibaren matbaa kurmak fikrine sahip olduğu anlaşılan İbrahim Müteferrika, Mehmed Said Efendi ile birlikte bu teşebbüs için padişah III. Ahmed'den izin aldı.

İbrahim Efendi'nin evinde kurulan bu ilk Türk matbaası gayet mütevazı ve küçük bir teşebbüstü. İlk kitap 1729'da basılan Vankulu Lügati idi. Günümüzde dahi tartışmaların odağında olan konu, ulemanın ve muhafazakar kesimin bu teşebbüse karşı duruşudur.

Matbaaya karşı çıkan kesimin de kendilerine göre haklı sebepleri vardı.

Evvela bu aletle kısa sürede çok kitabın basılmasıyla, hattat ve müstensihlerin işsiz kalacağı söyleniyordu. Ulema ise matbaada dini kitapların basılmasına günah olduğu için değil, hatalara ve yanlışlıklara daha meyilli olduğu için karşı çıkmaktaydı. 

Mesela Kur'an ele alınacak olursa, Arapça'da tek bir harf yanlışlığının dahi farklı bir kelime ortaya çıkarttığı bilinmektedir. Örneğin, teşekkür ve teşekkül farklı kelimelerdir. Dolayısıyla birtakım dini zümrenin matbaayı onaylamamasının ardındaki sebep buydu.

İbrahim Müteferrika'nın matbaasında basılan ve satılan kitap sayıları ise esas sebebi ortaya koymaktadır.

Matbaa'da 1729-47 yılları arasında 23 cilt halinde 17 kitabın ortalama 500 adet basıldığı bilinmektedir. Bu rakamlar açıkça toplumun çoğunluğunun okur-yazarlıktan başka önceliklerinin olduğunu göstermektedir.

Bunların yanı sıra İbrahim Müteferrika'nın matbaası günümüzde halen değerini koruyan, içerisinde haritalar dahi içeren önemli eserler basmıştır. Ömrünün son yıllarını dahi Yalova'daki kağıt fabrikasını ve matbaayı geliştirmeye harcayan İbrahim Müteferrika, 1747'de hayata veda etmiştir.

Popüler İçerikler

Münevver Karabulut'u Vahşice Öldüren Cem Garipoğlu'nun İntiharının Öncesindeki Son Görüntüleri Ortaya Çıktı
Çok mu Çok İddialıyız? Brad Pitt'ten Daha İyi Oyuncu Olduğunu Söyleyen İlker Aksum Dillere Fena Düştü!
Fatih Erbakan'dan Devlet Bahçeli'yi Kızdıracak Sözler: "Dedem Yaşında İnsan"
YORUMLAR
29.12.2021

şu içeriğin altında herhangi bir alıntı yada kaynakça yer almadığı için tamamen kişisel yorum niteliğinin ötesine geçemiyor. "16. yüzyılda askeri hareketlilikten gündemde yoktu, lale devrinde savaşlar bitti de sıra geldi" şeklinde özetlenecek referanssız, kaynak vermeyen içerik tamamen safsata.

29.12.2021

"Mesela Kur'an ele alınacak olursa, Arapça 'da tek bir harf yanlışlığının dahi farklı bir kelime ortaya çıkarttığı bilinmektedir. Örneğin, teşekkür ve teşekkül farklı kelimelerdir. Dolayısıyla birtakım dini zümrenin matbaayı onaylamamasının ardındaki sebep buydu." gayet geçerli bir sebep. aynı harfleri bile okuyup farklı şeyler anlayan insanlara bir de harfleri yanlış verirsen kim bilir neler olurdu?

TÜM YORUMLARI OKU (16)