Osmanlı'da İdam Cezası Hakkında Bir Değerlendirme: Bilinen Yanlışlar ve Doğruları!

Hukuk ve adalet herhalde ilk insanların yeryüzüne ayak bastığı andan itibaren var olmuş kavramlardı. Günümüzde dahi aynı kavramlarla toplumlar hayat sürmektedir. Modern hukukun özelliklerini hukukçulara bırakalım ve Osmanlı'daki durumu değerlendirelim.

Genellikle Osmanlı'daki hukuki cezalar denilince, insanların aklında her şeye hükmeden ve herkese idam cezası verebilen padişahlar canlanıyor. Fakat bu yaklaşım oldukça kurmaca.

Benzer ve çağdaşları gibi Osmanlı'da da tek bir adamın her konuda sorgusuz ve sualsiz söz sahibi olması mümkün değildi ve hiçbir devirde böyle olmamıştır. Dolayısıyla Osmanlı vatandaşlarının canı veya kaderi padişahın iki dudağı arasında değildi! Kadıların başkanlık ettiği davalarda İslam hukuku geçerliydi. Fakat yaygın inanışın aksine, her suçlunun bir uzvu kesilmiyor veya anında idam kararı verilmiyordu.

Toplumsal suçlara ilişkin davaları bölgeye atanan kadılar yönetiyordu. Osmanlı mahkemelerinde bolca şahit bulunur ve adaleti tayin için bilirkişilerden faydalanılırdı.

Cezalara şeriatın hükümleri kaynaklık ederdi. Fakat doğal olarak örfi adetler ve gelenekler de işin içerisine katılır, duruma göre bunlardan da yardım alınırdı. Esasında suçlar Had ve Kısas adıyla iki temel gruba ayrılmıştı. Bazen daha evvel örneği görülmemiş veya karmaşık suçlar vuku buluyordu. Bunlar da Tazir adı altında incelenirdi. Kadıların verdiği hükümler, davanın tarafları ve şahitlerin adları Şer'iyye Sicili adı verilen defterlere yazılıp, bir nevi dava dosyası gibi saklanırdı.

Siyasi suçları bir yana koyarsak, normal vatandaşlar için idam cezasının verilişi kolay değildi. Suçun gerektiği bütün şartların ve delillerin kesinlikle toplanması gerekiyordu.

cpb-ap-se2.wpmucdn.com

En ufak bir tereddüt olursa dava tazir suçları kapsamına girer ve idam cezası verilmezdi. Hırsızlık için de aynı şey geçerliydi. Suçun mahiyeti göz önünde bulunduruluyordu. Söz gelimi açlık ve fakirlikten sefil düşmüş birisi ekmek çalarsa tabii olarak eli kesilmiyordu. Çalınan parçanın değeri düşükse para cezası verilebilirdi. Davanın salahiyeti, bugün de olduğu gibi, kadının tecrübesine ve olayları analiz etme kabiliyetine bağlıydı.

Herkesin padişah emriyle kolayca idam edilebileceği kanaatini bizde uyandıran, çoğunlukla siyasi cezaları öğrenip bunu genel zannetmemizdir.

''Siyaseten katl'' adlı yetki sayesinde padişahlar ölüm cezası verebiliyordu. Fakat bu normal ahali için geçerli değildi. Sivillerin cezaları yalnız kadılar tarafından verilebilirdi. Padişah ise kendi emrindeki devlet memurları hakkında ceza ve hüküm verme yetkisine sahipti. Tabii padişahın idamını istediği bir kişi için, Şeyhülislam'dan fetva alıp alamayacağı konusu da tartışmalıdır. Çoğunlukla bu, Şeyhülislam'ın karakterine ve dürüstlüğüne bağlıydı.

Gerçekten Osmanlı'nın klasik döneminde siyasi idam cezaları oldukça fazlaydı. Yargısız infazlar ve haksız yere ölüme gönderilenler de olmuştur.

Aslında bu acı gerçek, idamın kanunen kaldırılışına kadar, önlenemez bir şekilde devam etmiş olmalıdır. Osmanlı'da görevi hakkıyla yapamamak, sorumluluklarını boşlamak, vatana ihanet, düşmanla işbirliği, savaşta gevşeklik gibi temelde mevkisinin hakkını veremediği için birçok devlet adamı idam edilmiştir. Beklendiği üzere, siyasi rakiplerin birbirini tasfiye etme çabasıyla girdikleri mücadelelerde birçok liyakat sahibi insan da haklı veya haksız yere öldürülmüştür.

En yaygın idam yöntemi boğmaktı. Özellikle devlet adamlarının kanı dökülmesin diye adet gereği bu yol tercih edilirdi. Birçok sadrazam bu şekilde idam edilmiştir.

Bundan başka kancaya geçirmek ve asmak gibi, suçluyu ibret için sergilemek maksadıyla tercih edilen yöntemler de vardı. Kafası kesilerek idam edilen suçluların da başları halka gösterilirdi. Kurşuna dizmek gibi yöntemler ise daha çok son dönemlerde ortaya çıkmıştı. 

Her ne kadar kafanın kesilerek suçlunun öldürülmesi çok yaygın gibi görünse de son dönemdeki bilimsel araştırmalar bir insanın başının, diğer bir insanın kuvvetiyle kesilmesinin çok zor olduğunu ortaya koydu. Dolayısıyla Osmanlı zamanında suçlunun önce boğularak idam edilip, ardından padişaha gösterilmek için başının sonradan kesilip kanıt olarak yollanması daha muhtemeldir.

Popüler İçerikler

Milli Eğitim’in Yeni Müfredatında Tartışmalar Devam Ediyor: Din Kültürü Dersleri 572, Atatürkçülük 77 Sayfa
Öğretmen Olmak İçin Şartlar Değişiyor: Öğretmenler Artık Üniversiteden Sonra Atanamayacak!
Araştırma: Türkiye'de En Çok Hangi Yemekler Sipariş Ediliyor?
YORUMLAR
06.10.2018

Keşke şimdide siyaseten idam olsa.. Zira devletin nerdeyse hiç bir yetkilisi işini dogru ve adaletli bir şekilde yapmiyor..

18.10.2018

Kafa kesme şeklinde idam halen yanılmıyorsam Suudi Arabistanda kullanılıyor. Yabancı bir kanalın cellat ile röportajını izlemiştim. Cellatlık babadan oğla geçiyormuş ve infazı gerçekleştirecekleri kılıç sırf bu iş için özel kılıçlar. Genelde yay şeklinde farklı ebatlardaydı, amaç tek hamlede infazı gerçekleştirmek ve mahkuma acı çektirmemek. Osmanlıda da bu şekilde idam gerçekleştiriliyordu kılıç mahkumun ensesine vurulurdu amacının önce ensede ki ve omurilikte ki sinirleri kopartarak kişinin ilk vuruşta bilincini kaybetmesi, acısız bir infazın gerçekleşmesi diye okumuştum...Bu da dip not olsun. Gereksiz bir bilgi ama bilgi işte...

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ