Bugün onun bilgeliğinin hakkını vereceksek, mutlaka hocası Thales’ten (M.Ö. 624 – 546) söz etmemiz gerekir.
Eski Yunan’da “yedi bilge” sayılacaksa, Thales tartışmasız onların içindedir.
Dünyanın gerçek anlamda ilk felsefe tarihçisi sayılan Diogenes Laertios (180- 240) bu yedi bilgeyi şöyle sıralar:
Kleobulos, Solon, Khilon, Pittakos, Thales, Bias, Periandros.
Bu liste biraz daha genişletilecek olursa içine İskit’ten Anakharsis, Peloponnese’ten Myson, Siros’dan Pherekydes, Girit’ten Epimenides de girer.
Eski Yunan’ın ilk felsefecilerinden Thales’in öğrencisi olması, işte tam da bu nedenle Pisagor’a büyük önem kazandırır.
***
Pisagor’un okulunda mutlaka uyulması gereken kurallar olduğunu biliyoruz. Uyulmamaları halinde sonu mutlaka ölüm olan kurallardan söz ediyoruz.
Çünkü Pisagor ve öğrencileri, insanların sözlerini iyi seçmedikleri kanaatindeydiler. Onlara göre, ağızdan çıkacak sözün doğruluğu tartışmasız olmalıydı. Oysa sokakta herkes bilip bilmeden konuşuyor, bugünün tabiriyle söyleyecek olursak “bilgi kirliliğine” yol açıyordu.
En azından Pisagor gibi bir hocanın öğrencileri böyle davranmamalıydı.
Yine Pisagor ve öğrencilerine göre, acısı olan insanlara bunu unutturmaya çalışmak son derece yanlıştı. Bu yolda asla telkinde bulunulmamalıydı. Acıyı yaşamamak kaygısızlık anlamına gelirdi ki, kaygısızlıktan daha büyük bir suç olamazdı.
Ilginç bir romana benziyor, umarım mutlu bir sonla bitiyordur, padişahların sarayları başlarına yıkılıyordur filan