Osman Balcıgil Yazio: Hazreti İsa Sahiden Yaşadı mı? Augustinus Nasıl Aziz Oldu?

Acaba Hazreti İsa sahiden yaşadı mı? Yoksa O’na dair anlatılanlar birer söylenceden mi ibaret.

Bu konuda düşünmek isteyenler “Pisagor Tepkisi” isimli kitabımı okuyabilirler.

İki Ortodoks gencin Hıristiyanlık üzerine içlerine döndükleri “Pisagor Tepkisi”nde Hazreti İsa ve Apollonius üzerine epey bilgi ve düşünce üretimi var.

Evet, Hazreti İsa’nın yaşamadığını düşünenlerin sayısı az değil. Onlara bu soruyu sorduran, Hazreti İsa’dan geriye hiçbir belge, iz kalmamış olması.

Milattan itibaren geçen iki yüz yıl içinde yazılan, çizilen, yapılan hiçbir şeyde İsa Peygamber’e dair hiçbir iz yok. Ne pagan ne Yahudi kaynaklarda, Hazreti İsa hiç yaşamamış gibi görünüyor.

Buna karşılık Niğde Kemerhisar’da, antik Tyana kentinde yaşamış Apollonius’tan sanki Hazreti İsa’ymış gibi söz ediliyor.

Bu bilgileri Philostratus (175 – 245) veriyor. Philostratus’a göre “M. Ö. 4 yılında doğan Apollonius’un başından geçenlerle İsa’nınkiler aynı”.

Üstelik Philostratus’un elinde belgeler de var. Bu ünlü yazara göre, Hıristiyanların İncillerinde İsa’yla ilgili yazılmış ne varsa hepsi Apollonius’tan uyarlanmış.

Bilindiği üzere Markos 70, Matta ve Luka ise 90 yılında İncillerini kaleme aldılar. Yuhanna’nın İncili ise 170 yılına tarihleniyor.

Sonra da çok sayıda İncil yazıldı. 325 yılında toplanan İznik Konsülü’nde bütün İnciller masaya yatırıldı ve dördü dışında kalanlar tasfiye edildi.

Bütün bu İncillerde anlatılan, Hazreti İsa’nın ıssız bir yerde, mistik bir hayatı seçtiği, hayvanların kurban edilmesine karşı çıktığı, et yemediği hatta hayvanların tüylerinden yapılan elbise bile giymediği şeklinde.

Bütün bu özellikler Hazreti İsa’nın olduğu gibi Apollonius’un da özellikleri. Apollonius da tıpkı Hazreti İsa gibi her şeyini fakirlerle paylaşıyor, gladyatörlerin birbirlerini öldürmelerine karşı çıkıyor, eğlenceye ve dünyevi zevklere karşı çıkıyor.

Kaldı ki Apollonius’un da bir bakireden doğduğu iddia ediliyor!

Bir Yunanlı bilge olan Lucius Flavius Philostratus yazdığı The Life of Apollonius of Tyana’da, Apollonius’a dair başka kaynaklara, mektuplara atıflarda bulunuyor.

Philostratus bunları yorumlarken bir ara onun tanrının oğlu olarak isimlendirildiğini, huzur dağıttığını, öfkesinin olmadığını, bir elçi gibi davrandığını ve daha da ötesi gelecekten haberler verdiğini söylüyor. İskenderiye’ye girerken peşinde çok sayıda insanın olduğunu, Kudüs’de büyük kalabalıkların eşliğinde gittiğini anlatıyor.

Apollonius’un üzeri 325 yılında toplanan 1. İznik Konsili’nde alınan kararlar uyarınca kapatılıyor.

Öte yandan, o tarihe kadar Apollonius’un ismine adanmış tapınaklar Ege’nin iki yakasında da Anadolu’da da var. Ayasofya’da bulunan İsa’ya dair tasvirlerin bile esasen Apollonius’a ait olduğu söyleniyor.

Apollonius’un adı bu tapınaklarda ruhlarla temasa geçen, ruhları kullanarak insanları iyileştiren bir şifacı olarak anılıyordu. Yine onun adı anılarak hacamat yapılıyor ve bu sayede bedenin içinde bulunan ruhla konuşulup cin çıkartılıyordu.

Apollonius’un yolundan gidenler, üç yüz yıla yakın bir süreyle tıpkı onun gibi hastaları iyileştirmeye, şifa dağıtmaya çalıştılar.

Philostratrus kitabında, Apollonius’a dair şöyle bir söylence anlatıyor.

“Bir kız evlenemeden ölmüştü ve damat tabutun arkasında yürürken bütün Roma onunla birlikte ağlıyordu. Apollonius onların acılarını görünce tabutu yere bıraktırdı, kızın ismini sordu, ona dokundu, fısıltıyla bazı tılsımlı sözler söyledi. Ölü genç kız uyandı.”

Bu söylence bize Hazreti İsa’nın dokunarak iyileştirme özelliğini hatırlatıyor.

Dokunarak hayata döndürme çabalarına daha önceleri Pisagorcu ve Platoncular tarafından da girişildiğini biliyoruz.

Ayrıca et yememe prensibinin Orpheus ve Pisagor için de geçerli olduğunu söylemeden geçmeyelim.

Şimdi de en başta sorduğumuz “Yoksa Hazreti İsa Apollonius muydu?” sorusunu, Philostratus Tyana’lı Apollonius’un Hayatı adını verdiği kitabının bir yerinde sorduğu bir soruya bağlayalım:

“Apollonius ile İsa arasındaki hikâyeler nasıl oluyor da bu kadar birbirine benziyor? Birinden diğerine anı veya eser hırsızlığı yok mu?”

***

Daha yakın zamanlara gelmeden önce, ezoterizmin Hıristiyanlığı nasıl etkilediğine bir de 1303 yılında Aziz ilan edilen Augustinus (354- 430) üzerinden bakmamız doğru olacak.

Saint Augustinus’un orta çağda yaşamış en önemli düşünür ve din insanlarından biri olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

Kendi yazdıklarından, gençliğini haz peşinde geçirmiş olduğu anlaşılıyor.

Sonra Zerdüştilik ve Manicilikle (216- 277 yılları arasında İran’da yayıldı) tanışan Saint Augustinus ilerleyen yıllarda Yeni Platonculuk durağında da duruyor ve nihayetinde yolunu Hıristiyanlığa düşürüyor.

Başlangıçta övgüyle bahsettiği Zerdüştilik ve Manicilikten, Hıristiyan olduktan sonra vazgeçtiyse de Saint Augustinus’un “dolaylı, dolaysız ve hissetmeye dair bilgilenme süreçleri”ni kullandığı biliniyor. Buradan da ezoterizmin hiç yabancısı olmadığı, hatta Platon’u çok iyi okumuş olduğuna ulaşılıyor.

Saint Augustinus tanrıyı tam anlamıyla bilinemeyecek, kısmen ayırdına varılabilecek ama gerçek bir varlık olarak düşlüyor. Ona göre, bütün varlıkların var olma kaynağı tanrı.

Her şeyin tanrıdan geldiğine, tanrının bir parçası olduğuna dair düşünceler ise Saint Augustinus’u iğrendiriyor.

“Böyle olsaydı” diyor Saint Augustinus “bastığımızda ezdiğimiz her şey ve öldürdüğümüz her hayvanla birlikte tanrıyı da öldürmüş olurduk.”

“Peki o zaman tanrı ne?” diye sorulduğunda şöyle cevaplıyor:

“Bir cisim değil. Böyle olunca, değişime tabi de değil. Mutlak olarak iyi. Hiçlikten çıkan ve yaratmaya tek muktedir olan. Zamana tabi değil. Tersine, zamanın yaratıcısı.”

Instagram

Facebook

Twitter

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Asbaşkanı Acun Ilıcalı'dan Trabzonspor Derbisi Öncesi Kritik Açıklamalar!
DEM Partili Batman, Mardin ve Halfeti Belediyelerine Kayyum Atandı
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un Yaptığı Açıklamalar Gündem Oldu: ''Uyanın Fenerbahçeliler Uyanın!''
YORUMLAR
25.02.2021

ayni yoldan gidilirse hz. isa ile misir tanrisi horus arasinda da cok buyuk benzerlikler bulunur. ikisininde 12 takipcisi vardi, ikiside oldu ve dirildi, ikiside tanrinin ogluydu, ikiside bakireden dogdu, ikisininde dogum tarihi kis gun donumuydu, ikisininde burc sembolu balikti. daha aklima gelmeyen bir suru benzerlikler var. hz. isa gercekden yasamismidir, buyuk ihtimal yasamistir ama hakkinda yazilanlar bilinenler kendisinden yuz yil sonrasina ait, hristiyanlik buyuyup gercek bir din olup kayitlari tutulana kadar hikayesi defalarca degisiklige ugramis, her anlatan kendi pagan kulturunden bir seyler ekleyip bugunki bilgimiz hristiyanligi oraya cikarmis. hristiyanlik romanin ve tum antik dunyanin pagan inanclarinin monotheism ile yeniden paketlenmis halinden baska bir sey degil.

25.02.2021

Bir diğer örneği ise Hindistan'da Krishna. Ayrıca adı aklıma gelmiyor ama yunan adalarından birinde yaşanmış benzer bir hikaye var. Hepsinin ortak yanı sizin yazdıklarınız.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ