Osman Balcıgil Yazio: Ezoterist

Evet, bilim değil ama fantezi ve bilim kurgu da değil.

Değerli okuyucular, sizlerle, bu köşeden “derin” bir seyahate çıkacağız… 

Tabiatıyla istiyorsanız… 

Zor konuları konuşacağız, üzerine konuşulması yürek isteyen, tabu, cızzz konular bunlar. 

Köşenin isminden de anlaşılacağı gibi, ezoterizm üzerine laflayacağız.

Malumunuz, ezoterizm bilimin metotlarıyla çalışmıyor.  Söylencelerden hareket ediyor.

Böyle olunca, kimseyi bilimin kurallarına göre ikna etmesi gerekmiyor. İnanılırsa inanılır, inanılmazsa inanılmaz! 

Mitoloji de söylencelerden hareket ediyor ama ezoterizmle arasında fark var. 

Ezoterik çalışmalar dinsel nedenlerle de yapılmıyor. Geçmişte bu işlevi gördükleri zamanlar olmuşsa da bugün durum farklı.

Ezoterizmle uğraşan kişi ve kuruluşlar, uygarlık, kültür, din, tarih, insan ilişkileri gibi meselelere, herkesin baktığı pencerelerden bakmıyor.

Peki, nasıl bakıyor? 

Ezoteristadını koyduğum bu köşede, “Nasıl bakıyor?” sorusunun cevabını, bulmaya çalışacağız.

Söylenceye eskiler “menkıbe” diyordu.

Menkıbeler birileri tarafından, ilginçlik olsun diye düşünülmüş “fantezi” de “bilim kurgu” da değiller. Binlerce yıllık geçmişleri var. Farklı ülkelerde, uygarlıklarda, farklı formlar alıyorlar. 

Sözgelimi, batıdan doğuya doğru adı Phoenix, Zümrüd-ü Anka, Simurg olarak değişen söylencenin çeşitli biçimleri var.

Phoenix güneşe yaklaşmaya çalışırken yanıyor ama bu çabası sayesinde sonsuza kadar küllerinden yeniden doğma imkânı elde ediyor.

Simurg söylencesindeyse, kalabalık bir kuş topluluğu Kaf Dağı’nın arkasına geçip kuşların yücesi sayılan Simurg’u bulmaya çalışıyor.

Yolculuk esnasında çeşitli nedenlerle savrulanlar oluyor. Kaf Dağı’nı aşmayı sadece otuz kuş becerebiliyor. Serüvenin sonunda, Simurg’un “otuz kuş” anlamına geldiği, aslında kuşların Simurg’un bizzat kendisi olduğu anlaşılıyor. 

Bu ve benzeri söylenceler, insanların içlerine dönmelerini, kendilerini ve etrafındakileri tanımalarını sağlıyor. 

Bir anlamda yol, yordam öğretiyor.

Geçmiş zamanlarda muazzam işlevler görmüş olan söylencelerin ömrü henüz dolmuş değil.

“Nereden gelip nereye gidiyoruz?” gibi derin sorulara cevap bulmak şöyle dursun, dört işleme bile ihtiyaç duymadan çözümlenebilecek “yoksul ülkelerde yaşanan açlık” misali problemler, hepimizi iliklerimize kemiklerimize kadar titretmeli.

Ne yazık ki insan haklarını önceleyen bir sistem henüz icat edilebilmiş değil. Böyle olunca ne refahtan ne de özgürlüklerden söz edebiliyoruz.

Tersine, toplumlara önerilebilecek en kötü yönetim tarzı olan Kapitalizme uzunca bir zamandır saplanıp kalmış durumdayız. 

Geçen yüzyılda, dünyanın üçte birinde denenen Sosyalizm de doğasında olduğu için mi yoksa kötü uygulandığından mı bilinmez, feci sonuçlara yol açtı. Yaraları henüz sarılabilmiş değil.

Hasılı kelam, yaşadığımız devirde gözünü para hırsı bürümüş servet düşkünlerine ve düşkünlüğüne karşı, dinler ve bilimden başka bir uyaran ne yazık ki yok.

Sivil toplum kuruluşlarının onlara bu yolda yardımcı olmaya çalıştıkları söylenebilir.

Ezoteristlerin ciddiyeti elden bırakmayan unsurları da tarihten süzülerek gelmiş “eski söylencelerini, sembollerini ve ritüellerini” kullanarak, yüksek meziyetlere sahip, aydınlanmış yurttaşlar yetişmek için çaba gösteriyor.

Dünyanın her yerinde bu böyle! 

Kitapevi raflarında ezoterizme dairmiş gibi sergilenen “bilimsel havalı” bazı çalışmalar “fantezi” ya da “bilim kurgu” kitapları olmaktan ileriye gitmiyorsa da ezoteristler binlerce yılda biriktirdikleri “bilgelik yükleri” sırtlarında olmak üzere, ne kadar süreceği belirsiz yürüyüşlerine devam ediyor. 

Bir sonraki bölümde buluşmak, ezoterizm üzerine konuşmak üzere hoşça kalın.

Popüler İçerikler

Türkiye Kaçıncı Sırada? Bir Ankete Göre En Güzel Kadınların Bulunduğu Ülkeler Açıklandı
Askerlerine Cinsel Saldırıda Bulunan Komutana 38 Yıl 70 Ay Hapis Cezası Verildi
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi