Ortaya Çıkan Hatıratı ile Cumhuriyet Tarihini Alt Üst Eden Gizemli Bir Adam: Rıza Nur

Rıza Nur 1935 yılında British Musem'a 1960'a kadar korunması kaydıyla anılarını teslim etti. 1968 yılında anıları 4 cilt halinde yayınlandı. Fakat Rıza Nur'un Cumhuriyet Tarihimiz hakkında zikrettiği iddialar o yıllarda çok fazla yankı uyandırmamıştı. Aydınlara göre kitapta yazanlar hiçbir kanıta dayanmayan, asılsız iddialardı ve dikkate alınmadılar. Günümüzde ise Rıza Nur'un anıları, birtakım kişiler için ''yakın tarihimize ışık tutan müthiş belgeler'' olarak telakki edilmiştir. Peki Rıza Nur'un iddiaları gerçekten doğru muydu?

Not: Buradaki çalışmamızda Turgut Özakman'ın Rıza Nur Dosyası adlı eserinden faydalandık.

Doktor Rıza Nur Kimdir?

Rıza Nur kendi hatıratında sülalesinin 200 yıldır Sinoplu olduğunu söyler. Fakat 1941 yılında Tasvir-i Efkar gazetesine verdiği demeçte bu süreyi 250 yıl olarak zikreder. 1879 yılında doğmuştur, babası kunduracılık yapan bir zanaatkardır. Rıza Nur küçüklüğünde babasından çok fazla şiddet gördüğünü belirtir. Hatta bir gün babası, onu soba demiriyle çok kötü bir biçimde dövmüştür. Annesi hakkında ise pek bilgi vermez, sadece zeki ve mübarek bir kadın olduğunu söyler. Özetle, kendi anlatımına göre Rıza Nur'un çocukluk devirleri tam bir psikolojik bunalım içerisinde geçmiştir.

Milli Mücadele ve Sonrasındaki Rolü

Rıza Nur kötü geçen çocukluk dönemine rağmen GATA'ya girerek doktor olmayı başardı. Fakat hayatındaki bunalımlar bir türlü bitmiyordu. Okuduğu sıralarda birkaç kez hemcinslerinin cinsel tacizlerine uğradı. Bütün bu yaşadıkları Rıza Nur'u psikolojik rahatsızlıklara sevk etmişti. Kendisi de hatıratında ''hekim olunca anladım, ben nevrastenik idim'' diyor. Kurtuluş Savaşı devrinde ise Rıza Nur Milli Mücadele'ye katıldı. Moskova ve Lozan'a giden heyetler içerisinde bulundu. Bir ara Maarif Vekilliği yaptı. 1926 yılında Türkiye'yi terk ederek Paris'e gitti.

Hatıraların Yazılması ve Yayınlanması

Rıza Nur anılarını Paris'te bulunduğu 1928-34 yılları arasında yazmıştır. İlginç bir şekilde Rıza Nur'un 1500 sayfayı bulan hatıratında sadece 11 dipnot ve 15 atıf mevcuttur. Bu veriler, hatıratın çok büyük bir kısmının birebir Rıza Nur'un subjektif görüşlerine dayandığını göstermektedir. Rıza Nur'un British Musem'a bıraktığı anılarını ilk defa 1963 yılında Cahit Orhan Tütengil görmüştür. Hatıralar 1968 yılında Altındağ Yayınevi tarafından neşredilmiştir. Fakat kitaplar kısa bir süre sonra toplattırılarak yasaklanmıştır. 1980'lerde yeniden sansürlü biçimde yayınlanmıştır.

Hatıratta Neler Yazıyordu?

Rıza Nur hatıratının birçok yerinde küfürlü kelimeler kullanmıştı. Burada Rıza Nur'un iddialarını teker teker zikretmek uygun olmayacaktır. Fakat İsmet İnönü ve Mustafa Kemal Atatürk hakkında, ağza alınmayacak derecede iddialarda bulunduğunu söylemeliyiz. Rıza Nur'un ithamlarının çoğu bel altı olmakla beraber, bunlara somut nitelikte bir kanıt gösterememektedir. Hatta bu iddialar Rıza Nur'dan başka hiç kimse tarafından dile getirilmemiştir. Atatürk'ün yanında bulunan birçok kişinin (Salih Bozok, Asım Arar, Hasan Rıza Soyak, Ali Kılıç) hatıratlarında Rıza Nur'un bel altı iddialarını doğrular nitelikte bir ifade mevcut değildir.

Enteresan Çelişkiler

Rıza Nur Türkiye'de bulunduğu süre zarfında bir muhalefet göstermediği gibi, yazmış olduğu Türk Tarihi adlı eserde Atatürk'e muhteşem iltifatlarda bulunmaktadır. Rıza Nur 1926 yılında ''Mustafa Kemal beni öldürtecekti'' iddiasıyla Türkiye'den kaçma sebebini beyan ediyor. Fakat bir başka sayfada bunun tam tersine, Mustafa Kemal Atatürk'ün ve İsmet İnönü'nün kendisini daima övdüklerini söylüyor:

  • Milli Hareket esnasında Mustafa Kemal, en mühim işleri bana verirdi.

  • İsmet Paşa bana dedi ki: ''Senin kafanın teşekkülü çok güzel.'' (Lozan'da)

  • Mustafa Kemal yanıma geldi: ''Yahu! Sen ne müthişmişsin be! Bilmezdim'' dedi. (Sakarya Savaşı'nda)

  • İsmet bana dedi ki: ''Büyük, müşkül işleri daima sen halletmişsindir! ''

'Kandan Zevk Alıyordum'

Rıza Nur'un hatıratında birçok çelişki mevcuttu. Öyle ki bir sayfada boyum 1.69 derken bir diğer sayfada 1.74 olduğunu söylüyor; bir sayfada mavi gözlü olduğunu söylerken, diğer bir sayfada sarı gözlü bir adam olduğunu belirtiyordu. Fakat bunlardan başka, Rıza Nur'un kendi psikolojik bozukluklarını tasvir ettiği bölümler, insanı hayrete düşürüyordu. Rıza Nur, hekimlik yaptığı dönemlerde kan görmekten zevk aldığını şu cümlelerle anlatıyor:

''Ancak bende bir şey daha vardı. Ameliyat yapmadığım gün canım sıkılırdı. Kollarımı kan içinde görmek bana keyif verirdi.''

Turgut Özakman O Günleri Anlatıyor

''Benim kuşağım Rıza Nur'a da, vatanı dişleri ve tırnaklarıyla uçurumun kıyısından çekip kurtarmış bütün Kuvayı Milliyecilere duyduğu saygıyı duyardı. Çünkü onların arasında yer almıştı. Hatıraları yayınlanınca şaşırdık. Rıza Nur'un normal biri olmadığı açıktı ama hastalığının niteliği neydi? Bu ne tür bir hastalıktı? Bugüne kadar kimse bu hastalığın adını koyamadı.''

Hastalığın Adı Koyuluyor

Turgut Özakman bu konuyu araştırmayı bırakmadı. Rıza Nur'un hatıralarını incelemesi için Ruh ve Sinir Hastalıkları Uzmanı, Doktor Hasan Behçet Tokol'a verdi. Tokol, anılar üzerinde birkaç ay incelemede bulunduktan sonra ''bu adamda galiba bir koğuş hastaya yetecek kadar rahatsızlık var'' dedi. ''Hastalığı hakkındaki teshişim, çok kısa bir ifade ile şudur: Psikopatik bir zemin üzerinde paranoit reaksiyon. Yani çok ağır bir ruhsal bozukluk tablosu.''

Dr. Hasan Behçet Tokol: Bir doktor olarak diyorum ki, bu zavallı hastayı tarihe emanet edelim ve artık rahatsız etmeyelim. Çünkü böyle bir hastanın anılarını ve tanıklığını ciddiye almak tıbben mümkün değildir.

İlber Ortaylı'nın Görüşleri

Prof. Dr. İlber Ortaylı, Rıza Nur'un hatıralarının kaynak olarak kullanımı hakkında şunları söylüyor: 

''Doktor Rıza Nur, tarih bilen değerli bir adamdı. Bilgisi çok metodik değildi. Yazdığı hatırat ise, içinde hezeyan doludur. Yazarı sağlıklı bir bünye değildir, kadın dedikodularına başvurmuştur. Bunlarla tarihin anlaşılması mümkün değildir.''

Murat Bardakçı'nın Görüşleri

''Rıza Nur yalancıdır, yazdıkları palavradır. Moskova'da Enver Paşa ile yaptığı görüşmelerinde, Ali Fuat Cebesoy ve Enver Paşa'nın yazdıkları ile Rıza Nur'un anlattıklarını kıyasladım. Enver Paşa 'bana geldi Mustafa Kemal'i çekiştirdi' diyor. Ali Fuat Cebesoy da aynı mealde şeyler yazmış. Fakat Rıza Nur bunların tam tersine, ahkam kestiğini söylüyor.''

Dr. Ali Güler'in Görüşleri

''Hatıralara, biz tarihçiler, bilim insanları olarak şüpheci yaklaşırız. Çünkü hatırat yazan insan subjektiftir, olaylara kendi zaviyesinden bakar. Rıza Nur'un hatıratını neredeyse ilahi bir şey gibi alıp, Atatürk ve Cumhuriyete saldıranların da bu noktada akıllarını başlarına alması lazım. Ayrıca bu hatıraların Rıza Nur'a ait olup olmadığı da tartışmalıdır. British Musem'da Rıza Nur'un orijinal el yazılarının, yayınlanan hatıratlar ile karşılaştırılması lazımdır. Bu yazılanların ne kadarı Rıza Nur'a aittir, ne kadarı İngiliz İstihbaratı tarafından yazılmıştır? ''

Popüler İçerikler

Tarih Verildi: 500 TL'lik Banknotlar Yolda
Bahis Reklamı ve Teşvik İçin Soruşturma Başlatılmıştı: RTÜK Başkanı TV8 İçin İnceleme Başlatıldığını Açıkladı!
ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
YORUMLAR
15.08.2016

Tarihle amatör olarak ilgilenen ve resmi tarihin dışına çıkmak için Rıza Nur`un saçmalıkları dahil bir çok saçmalığı okumuş biri olarak diyorum ki; Atatürk ve cumhuriyet düşmanlarının keşke Rıza Nur ve Kadir Mısırlıoğlu dışında sığınacak başka bir dalı olsaydı. Bir tarafta babasından sürekli şiddet gören ve askeri tıbbiyede kendi hemcinslerinin cinsel istismarına maruz kalmış bir psikolojinin ürünü Rıza Nur diğer tarafta “Sevr bile Osmanlıyı ortadan kaldırmıyordu” diye Sevr`i savunan, İslam tarihçilerinin sarhoşken namaz kıldırdığına dair neredeyse tamamının hem fikir olduğu peygamber torunu katili Yezid için “Yezid İstanbul`u kuşatmış büyük bir halifeydi” diyen Kadir Mısırlıoğlu. Gerçekten size üzülmemek mümkün değil. Keşke sizin de aklı başında, masallarla değil de belgeyleriyle konuşan tarihçileriniz olsaydı da cumhuriyet dönemini mantıklı bir şekilde birlikte eleştirebilseydik.

keşke babası demir sopayla kafasına vurmasaymış :(

29.07.2017

rıza nur keşke 1935'te kitabını sır kaydıyla müzeye vereceğine aynı yıl atatürk ve diğer kurucu kadrolar hayattayken yurtiçinde veya yurtdışında yayınlasaydı. kadrolar hayata veda ettikten yıllar sonrasını hesap ederek kitabı piyasaya sürdürmek de iyi tezgahmış. adamlar 60 yıl sonra ölmüş olacak, bu adamın iddialarına cevap veremeyecekler. kendisi de ölecek. insan böyle ciddi iddiaları doğru olsa asla saklamaz. sonra bugün koca halk bir delinin kuyuya attığı taşı çıkarmaya çalışıyor. tebrik ediyorum rıza nur'u ve ingiliz teşkilatlarını.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ