Empresyonist sanatın modern sanatın gelişiminde dikkate değer bir etkisi olan 5 temel özelliğini birlikte öğrenelim. Hadi buyurun!
Empresyonist sanatın modern sanatın gelişiminde dikkate değer bir etkisi olan 5 temel özelliğini birlikte öğrenelim. Hadi buyurun!
Bu içeriğimizi okuduktan sonra anlayabileceksiniz! Öncelikle empresyonizm nedir, onu anlatalım! İzlenimcilik, yani diğer adıyla empresyonizm, 19. yüzyılın sonlarında Fransa'da sanat tarihinin akışını sonsuza dek değiştiren devrimci bir sanat hareketiydi.
Claude Monet, Pierre-Auguste Renoir, Mary Cassatt ve Edgar Degas'ın çığır açan avangart sanatı olmasaydı sanat tarihi açısından bugün nerede olacağımızı hayal etmek oldukça zor olurdu.
Eserlerini bu tarzda ortaya koyan sanatçılar, geçmişin geleneklerini kasıtlı olarak reddederek, ardından gelen modernist sanatın yolunu açtı. Yani, seleflerinin sanatını ve fikirlerini kopyalamayı içeren, oldukça gerçekçi tarihsel, klasik ve mitolojik resimden uzaklaşıldı. Bunun yerine modern dünyaya baktılar ve etraflarındaki dünyanın geçici hislerini yakalamaya çalıştılar.
Gelelim izlenimcilik akımını nasıl diğer akımlardan nasıl ayırt edeceğinize!
İzlenimciliğin ayırt edici özelliklerinden biri, kısa ve tekrarlayan farklı bir fırça darbesiydi. Claude Monet, Alfred Sisley ve Camille Pissarro gibi açık havada çalışan sanatçılar özellikle bu tarzı benimsediler.
Hava şartları değişmeden önce, gördükleri anın fotoğrafını çekiyor gibi resim yapan bu sanatçıların hızlı olması gerekiyordu. Hızlı ve kısa fırça darbeleri de bu sanatçıların hızına uygun olan bir tarzdı.
İzlenimciler kasıtlı olarak siyah ve koyu tonları reddettiler. Kendilerinden önce gelen sanatla taban tabana zıt olan, daha açık, daha yumuşak renklerden oluşan bir paleti tercih ettiler.
Örneğin, Claude Monet birçok resminde mavi ve turuncuyu karıştırarak daha koyu alanlar yaratır. Pissarro ise, kontrast eklemek için yeşil ağaçların arasına koyu kırmızı yamalar serpiştirir.
Birçok İzlenimci ressamın çalışmalarında kırpılmış kompozisyonlar ve sıra dışı bakış açıları görülebilir. 19. yüzyılın ortalarında fotoğrafın icadı, resim sanatını oldukça etkiledi ve ressamlar adeta fotoğrafla yarışmaya başladılar. Yani ressamlar fotoğrafın çerçevelenmiş doğasını taklit etmeye ve 'an'ı yakalamaya çalıştılar.
İzlenimcilik, bugün parlak ve havadar konulara verdiği önemle tanınabilir. Sanatçılar ağırlıklı olarak doğrudan açık havada çalıştılar veya bir pencereden gelen doğal ışıkla aydınlatılan iç mekan sahneleri boyadılar.
Aralarında Monet, Alfred Sisley ve Pierre Auguste Renoir'ın da bulunduğu pek çok kişi, güneş ışığının su üzerindeki oyununa hayran kalmış, suyun dalgalanan yüzeyini, günün saatleri ve hava durumu modellerindeki zamansal değişimleri resmetmişti.
Barbizon Okulu'ndan etkilenen Fransız Empresyonistlerin çoğu, doğrudan hayattan 'en plein air' yani 'açık havada' çalıştı. Bu, önlerindeki konuya hızlı ve sezgisel bir şekilde yanıt vermelerini sağladı.
Berthe Morisot ve Mary Cassatt, normal aktiviteler sırasında aile üyelerinin samimi portrelerini şefkat ve sıcaklıkla resmettiler.
Peki sizin en sevdiğiniz sanat akımı hangisi? Yorumlarda buluşalım!