Beklenenden daha fazlasına dönüşen tek gecelik bir ilişki hayatlarına anlam vermeye çalışan iki genç adamın alışılmadık aşk hikayesi...
Russel, bir Cuma gecesi eşcinsel olmayan arkadaşlarının evindeki partiden sonra tek başına bir gey bara gider. Bar kapanmak üzeredir. Glen'le karşılıklı bakışmaları önce bir takip oyununa sonra da Russel'in evinde sonlanan bir gecelik ilişkiye dönüşür. Ertesi sabah ayrılmalarına rağmen ikisi gün boyu birbirlerini düşünmeye devam eder ve böylece onlar için, barlara ve yatak odalarına taşınacak bir hafta sonu başlar. Olabildiğine farklı iki erkeğin kısa bir zaman dilimine sığan birliktelikleri ve birbirlerinin bedenlerine alışma süreçleri, bolca doğaçlama anlarla, asla stilistik olma tuzağına düşmeden, oldukça gerçekçi bir biçimde anlatılıyor. Andrew Haigh, kendinde eksik olan parçaların ötekinde bulunması üzerine, doğaçlamanın ve gündelik detayların ön planda olduğu bir filmle karşımızda. Senenin en önemli filmlerinden biri.
ilk 4'ünü izledim. ilkinin ben amerikan versiyonunu daha çok beğendim. call me by your name fena bi film olmasa da yaş farkından biraz da aşkı çok hissedemedim. blue is warmest color güzel başlasa da sonlara doğru sevmedim. 4. film de sıradan bir hikayeye sahip ama diyaloglardan dolayı mı nedir tatlı bir aşk hikayesi bence. bu arada 4'ü de lgbt temalı, rahatsız olan izlemesin.
The Hunger ve Call me by your name erotik mi? ahaha hiç güleceğim yoktu :D
porno filim sandım mk