Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, Öcalan'ın 6-8 Ekim'de yaşanan olaylarda etkisinin büyük olduğunu söyleyerek; PKK'nın silah bırakma konusunda ayak sürüdüğünü iddia ederek 'Örgütün burada su kaynattığını görüyoruz' dedi.
Akdoğan, 'Böyle bir yapıyla nasıl görüşme yürütüyorsunuz?' sorusu üzerine, 'Sahabe-i Kiram ile görüşmüyoruz, ortada bir örgüt var' dedi ve Abdullah Öcalan'ın 6-8 Ekim'de yaşanan olaylarda etkisinin büyük olduğunu söyledi. PKK'nın silah bırakma konusunda ayak sürüdüğünü savunan Akdoğan, 'Örgütün burada su kaynattığını görüyoruz' dedi.
'ÇÖZÜM SÜRECİNDEKİ İRADE VE KARARLILIK VAROLMAYA DEVAM EDİYOR'
Başbakan Yardımcısı Yalçın Akdoğan, CNN TÜRK'te Ankara Günlüğü programında Hande Fırat ve Hüseyin Yayman'ın gündeme ilişkin soruları yanıtladı. Çözüm sürecinde 6-8 Ekim olayları nedeniyle bir tirbülans yaşandığını ifade eden Akdoğan, hükümetin bu konudaki kararlılık ve iradesinin sürdüğünü söyledi. Akdoğan, 'Terörün son bulması, örgütün bir şekilde silahı bırakmasıydı. Çözüm Süreci'nde bu kısım elbette daha ön planda ve devam eden görüşmelerle bu hedefe doğru yol yürünürken son yaşadığımız hadiseler, 6-8 Ekim olayları, şehirlerin savaş alanına çevrilmesi, yakılması, yıkılması, şiddet, vandalizm ve bunun öncesinde süreci zehirleyen birtakım hadiseler. Haraç alma, adam kaçırma, yol kesme gibi asayiş ve şiddet olayları. Bunlar süreci zaten kırılgan hale getiren konulardı. Üzerine bir de Kobani bahanesiyle yapılan hadiseler çıkınca bir tirbülans yaşandı. Ama Çözüm Süreci'ni başlatan hükümet, hükümetin kararlılığı, sorun çözme konusundaki iradesi ve bu irade, kararlılık varolmaya devam ediyor' dedi.
'BİR ACZİYET GÖRÜNTÜSÜ OLUŞMAMALIDIR'
6-8 Ekim olaylarında esnafın iş yerlerinin yakıldığını, 40 kişinini hayatını kaybettiğini hatırlatan Akdoğan, yaşanan olaylar nedeniyle kamu güvenliğini sağlamak için ilave tedbirler alınması gerekliliğinin ortaya çıktığını ve bu yöndeki talebin bölge halkından geldiğini söyledi. Akdoğan, 'Bölgeden gelen milletvekilleri, oda başkanları, STK'lar, medya, görüşmediğimiz neredeyse kimse kalmadı. Hepsinin ortak talebi devlet burada kamu düzeni ve güvenliğini daha fazla sağlamalıdır. Burada bir acziyet görüntüsü oluşmamalıdır. Bölge halkının böyle bir talepte bulunması önemli bir durumdur. Şöyle bir kanı yanlış: 'Çözüm Süreci var diye devlet bölgeden tamamen çekildi. Tedbirleri bıraktı' Bu yanlış bir durum. Ama süreci istismar eden birtakım yapıların olduğunu gördük. Terör örgütünün özellikle alan kazanmak için otorite tesis etmek için süreci de suistimal ederek birtakım eylemlerin içerisine girdiğini gördük' diye konuştu.
'HÜKÜMET 6-8 EKİM TARİHİNDEN ÖNCE DURDUĞU YERDE DURMAKTADIR'
Sürecin aktörlerinin kim olduğu ve görüşmelerin kimlerle devam ettiği yönündeki soru üzerine Akdoğan şöyle konuştu:
'Bölgede gelişmelere baktığımızda burada herkes muhataptır ve paydaştır. Yani bölgedeki bütün STK'lar, kim varsa kanaat önderleri, siyasi partiler, bütün bunlar sürecin paydaşıdır ve muhatabıdır. Her bir insanımız burada muhataptır. Ama bir örgütün silah bırakmasından söz ediliyorsa o zaman neticede o örgüt devrededir. Devam eden görüşme trafiği de bunun içerisinde HDP var, İmralıyla görüşmeler var vesaire. Bunun ayrı bir sistematiği var ve bu yürüyordu. Ama gelinen noktada gördük ki Kobani olaylarıyla burada bir ayak direme durumu var. Yani anlaşılmış bir konu var, bir nihai çözüme ulaşma, nihai sonuca ulaşma konusunda hükümetin bir kararlılığı var. Ama bir yanda Kobani bahanesiyle bir türbülans oluşturuldu. Hükümet bu noktada 6-8 Ekim tarihinden önce durduğu yerde durmaktadır. Büyük yanlışlıklar yapılmıştır. Bir güven sarsılması olmuştur. Yani samimiyet sorgunlanmıştır açıkçası. Ama hükümet durduğu yerde durmaktadır. Herkes üzerine düşeni yapmalıdır' dedi.
'BEN DOĞRUDAN ÖCALAN ETKİSİ OLDUĞUNU DÜŞÜNÜYORUM'
Akdoğan, Öcalan'ın yaşanan olaylarda doğrudan etkisi olduğunu düşündüğüne dikkat çekerken şunları söyledi:
'Tabii bunu da ayrıca konuşmak lazım. Yani Kandil, İmralı, HDP bunların arasındaki çekişmeler var mı yok mu? Kimin dediği oluyor. Kim kimi boşa düşürmeye çalışıyor? Geçenlerde bir programda yani sordular: 'Öcalan hep boşa düşmemek için Kandil bir şey yapıyor, Öcalan da bunların peşine takılıyor, mecburen bir açıklama yapmak zorunda kalıyor.' Zaman zaman Öcalan öyle yapıyor olabilir ama ben burada doğrudan Öcalan etkisi olduğunu düşünüyorum. Yani bu olayların bu noktaya gelmesinde. İşte '15 Ekim tarihini zikretmesi, Kobani üzerinden direniş çağrısı yapması, bu olayları bu tetiklemiştir' dedim. Kıyameti kopardılar. Bunun tersi 'etkisiz elemandır' diye bakmak. Yani Öcalan'ı bir şekilde sanki bir hakaretamiz bir yaklaşım gibi görüyorlar. Oysa onlar da biliyor durumun ne olduğunu, bu eylemlerin nasıl çıktığını, kimin kimi nasıl yönlendirdiğini... Bu yüzden ben şöyle düşünüyorum: Bu tür durumlarda Öcalan'ın 'yani birtakım hadiseler olsun...' Bunu bir dayatma bir baskı aracı olarak kullandığını geçmişte çok gördük. Yani 'hiçbir şey olmazsa ben çok fazla kaale alınmam. Biraz bir şeyler olsun da biraz elim güçlü olsun' gibi yaklaşımlar içine girdiğini gördük. Zaman zaman Kandil'in birtakım farklı yaklaşımlar içine girebildiğini de gördük. Ama burada kontrolden çıkan başka bir durum var. Bundan sonra baktı ki HDP'liler çıkmaz bir sokağa girdiler, duvara çarpıp duruyorlar. Onları kurtarmak için bir mektupla onları oradan çalıştı diye ben düşünüyorum. Ama bu vandalizm, şiddet... Bunun ben çok kendi kendine kontrol dışı bir şey olduğunu da düşünmüyorum. Biraz önce söylediğim yani belli kesimleri bölgeden kaçırma, böyle bir psikolojik iklim oluşturma çabasıyla özellikle bu olayların birtakım kişilere veya kesimlere yöneldiğini de düşünüyorum.'
'SU KAYNATTILAR'
Çıkarılan yasa ve yapılan düzenlemelere rağmen PKK'nın silahlı unsurlarını sınır dışına çekmediğinin hatırlatılması üzerine Yalçın Akdoğan şöyle konuştu:
'Türkiye'yi terk etmeyecek miydi örgüt? Terk etti mi? Etmedi. Niye etmedi? O süreçte Gezi olayları hemen devreye konuldu. 'Bu eylemsizlik olmaz,böyle bir şey yapılmaz, zinhar. Hükümet böyle bir adım atsın tarihi bir adım olur' diyorlardı. Ne oldu? Eylemsizlik kararı verildi. Ondan sonra çekilme yani Türkiye'yi terk etme süreci başlayacaktı. Hemen bir mekanizma işte Gezi olayları, bunların aşırı derecede büyütülmesi vesaire başka bir mesele gündeme geldi. Böyle olunca hemen birileri frene bastı, 'Acaba bu hükümet kalıcı mı, gidici mi' ve o iş durdu. Arkasından 17-25 Aralık komplosu geldi. Öyle olunca 'Bu hükümet gidecek mi, kalacak mı?' Bu psikolojinin de o dönemde devreye girdiğini görüyoruz. Ama gelinen noktada hükümet bunların hepsinden güçlü bir şekilde çıkmasını bildi, demokrasiyi korudu, milletin iradesine sahip çıktı, kendi pozisyonunu korudu ve kararlı bir şekilde 'Ben bu süreci devam ettireceğim' diye ortaya bir irade koydu. Ne oldu? Yine su kaynattılar.'
Cumhuriyet