Ekşi Sözlük'te eski bir askeri öğrenci, schroiesenberg'in yazdığı yazı:
az kaldı az...
yıllar evvel bu adamlar yüzünden hayatım karardığında arkadaşlarım 'sen merak etme hak yerini elbet bulur' falan derlerdi. harp okulu'ndan henüz ayrılmıştım o zaman, daha doğrusu ayrılmak zorunda kalmıştım. mal gibiydim lan, boş boş olanları anlamaya çalışıyordum. 10 yaşından beri hayalini kurduğum mesleği ellerimden aldılar. ne yapacağımı bilmiyordum...
eğitime çıkıyorsun, bir grup rap rap yürüyüş çalışırken adam 10 dakkada haşat ediyor seni. 'noluyo lan burda' diyorsun ama anlamıyorsun. komutanına o kadar güveniyorsun ki; gerçekten art niyetli olduğuna inanmıyorsun, kendini düzeltmeye çalışıyorsun... daha hızlı sürünüyorsun, daha hızlı koşuyorsun, daha az uyu... ne daha azı neredeyse hiç uyumuyorsun, daha çok komando dansı, daha çok şınav, daha çok çök-kalk... yok arkadaş bir türlü olmuyor. o sıcağın alnında adam sana 'isteksizsin!!' diye bağırıyor. ne isteksizi, hepimize birer kalorimetre taksalar tabur birincisi olacaksın, ama dağın başındasın, savcı da o, hakim de o, bir üst mahkeme bile o...
pesitilin çıkmış bir halde gecenin bir yarısı çadırına dönüyorsun, millet 4 saat önce uyumaya başladığı için 'ses yapmayayım da uyanmasınlar' diyorsun. kamuflaj delik deşik olmuş, yarına dikip temizlemek lazım. oturup sökük dikiyorsun gecenin bir yarısı. 10 dakka sonra ön çadır nöbetçisi geliyor, 'kanka 15 dakka kaldı acele et giyin hemen diyor!'. 'oha bugün nöbetim vardı de mi' diyorsun. zaten 3'e kadar uyumamışsın, bir de 3-5 nöbetini kitlemişler. e dün de uyumamıştın zaten??
ön çadır nöbeti önemli çünkü yola bakan tarafta. bir araba geçer, bir komutan geçer, seni orada göremezse ayvayı yedin demektir. verebileceğin ne kadar dikkat varsa verip nöbete başlıyorsun. ayakta beklerken gözlerin düşüyor. 'ayakta uyuyabilir mi insan lan acaba?' diye geçiyor içinden. 'atlar nasıl uyuyor acaba ayakta?' falan diyorsun. o zamanlar kendinle başbaşa kaldığın için kafa da çalışmaya başlıyor. 'ne oluyo lan burda?' diyorsun. 'ne istiyor bu adamlar benden?' ayrılan arkadaşlarını düşünüyorsun gece gece, askeri liseden en yakın arkadaşların ayrılmış, geriye bir avuç arkadaşın kalmış. onlar da sen gibi zaten, birini daha bu sabah hastaneye taşıdın, bayılmış çocuk eğitimde. 'iyi mi acaba?' diye düşünüyorsun.
derken arkadan birisi bağırıyor: 'nöbetçi! nerdesin nöbetçi!'. aha! koşup tekmil veriyorsun. yine 'nerdesin' diye soruyor. burdayım kardeşim nerde olucam. 'burdaydım komutanım, ön çadırı geziyordum' diyorsun. bir sürü soru soruyor, birini bile bilemezsen yarın ayvayı yedin. ama cevaplıyorsun. bu sefer üstüne başına bakmaya başlıyor, bot boyalı, eksik malzeme yok. sonra gözü söküklere takılıyor. 'niye dikmedin bunları?' diyor. 'a be insafsız! eğitimden gece 2:40'ta geldim zaten, 20 dakkada dikebildiğimi diktim sonra nöbetim başladı' diyemiyorsun. 'a be insafsız'ı çıkarıyorsun cümleden, kalan kısmı da kibarca anlatıyorsun. umrunda değil zaten, 'bana mazeret üretme' diyor. 'yarın eğitim başlangıcında beni göreceksin' diyor. 'aha ayvayı yedik' diyorsun. en iyi ihtimalle sabaha karşı 05:00'de nöbet başka vukuat olmadan bitiyor. yeni gün başladı zaten artık, gidip spor içtimasına çıkıyorsun.
spordan sonra eğitim başlıyor. gidip kamuflajları giyip eğitim sahasına çıkıyorsun. komutan geliyor. 'dün uyardığım nöbetçi ayrılsın' diyor. gidip tekmil veriyorsun. üstüne başına bakıyor. 'ben seni nöbette neden uyarmıştım?' diyor. 'eğitim elbisemde sökük vardı komutanım' diyorsun. 'eee neden dikmedin?' diyor. 'arkadaş senin hiç utanman yok mu! ne ara dikeceğim! ne ara dikeceğim!!!!!' diye bağırıyorsun içinden. ama dışa vuramıyorsun. 'vakit yoktu komutanım' diyorsun. 'ya yeter bıktım senin mazeretlerinden!' diyor. tabura dönüyor. 'işte arkadaşımızın üniformaya gösterdiği saygı bu kadar' diyor. askeri liseden arkadaşlarımla göz göze geliyorum. 'kanka biz seni biliyoruz, sıkma canını' bakışı atıyorlar. sıkmıyorum zaten. ilk istirahat vaktinde onların yanına gitmek, dertleşmek istiyorum... devamı