Orada, Bir Köy Var Uzakta…

Hannah Arendt’in ‘Kötülüğün Sıradanlığı’ kitabını okuduğumda ve Eichmann davası olarak bilinen İkinci Dünya Savaşında Yahudi soykırımının akıl hocalarından Otto Adolf Eichmann’ın hikâyesini bir belgeselde izlediğimde de aynı duyguya kapılmıştım. Yargılandığı davada iki milyon Yahudi’nin öldürülmesinden sorumlu olan ve en ufak pişmanlık belirtisi göstermeyen Eichmann kendisine ne denildiyse onu yapan bir cani olarak, kendisini görev adamı olarak gördüğü için işlediği insanlık suçundan pişmanlık duymuyordu.  

İsmiyle müsemma 8 yaşında bir çocuk için hepimizin içi kan ağlıyor.

Sadece onun için mi? Benzer durumda olan tüm çocuklar için…Haftalardır insan olmaktan utandık. Kötülüğün sınırlarını aşan insan denen mahlukatın neden yaratıldığını sorguladık durduk. 

Umutla ekranın önünden ayrılmadık… Gelecek iyi bir haberi kaçırmamak için anneler mutfak bezlerini kenara atıp, babalar çalan telefonlarını kapatıp sus pus olup haberlerin karşısına geçti.  Bazen ekranı kapatıp ‘Batsın bu dünya’ diye haykırdık. Gündüz arama çalışmalarını yapanlara ekrandan akıl verdik. Gece rüyalarımızda aradık Narin’i. Çapraz sorgulamaları yaptık üstelik. Şüphelilerin konuşmalarını izledik tekrar. Sırf mimiklerini ve hareketlerinden bir açık bulabilmek için vücut dillerini okuduk.

Narin bir ruha ve bedene sahip benzer durumlar yaşayan tüm çocuklar için dua ettik. Olmadı, kurtaramadık narin yavruları. 

Hepimiz Sherlock Holmes olduk. Medyanın bize sunduğu bilgilerle senaryolar ve ihtimaller üzerinde durduk. ‘Acaba’larla başlayan sohbetlerde birbirimizin teori ve öngörülerini çürüttük. Şimdi ise gerçeğin ortaya çıkması ve adaletin tecelli etmesi için dua ediyoruz.

Sadece Narin de değil? Tüm çocukları nasıl koruyabileceğimizi düşündük durduk. Carl Sagan’ın “Mavi Silik Nokta” diye tanımladığı bu dünyada, bir toz parçasının içine sıkıştırılmış beynin şeytanla anlaşmasına şahit olduk. 

Narin’in cesedini kendisine denildiği için sakladığını iddia eden şüphelinin anlattıkları akla Eichmann davasını getiriyor.  Narin’in cesedini sakladığını ifade eden şüpheli, köyün muktediri olarak bilinen kişiden aldığı talimatı yerine getiriyor. Hiç sorgulamadan muktedire boyun eğip, sonrasında peynir almaya gidiyor. Sonrasında namaz kılıp gündelik yaşamdaki rutinlerini değiştirmiyor.  Sanki kötülük yapmak günlük hayatta sıradan bir şeymiş gibi.

Köy halkının muktedirden korkması ise korkunun insana yaptırabileceği kötülüklerin sınırı olmadığını düşündürtüyor.

Das Experiment filmini izleyenler hatırlar.  İzlememiş olanlar için linkini buraya bırakalım. 

https://www.youtube.com/watch?v=u76sGGpkUaQ .

Gerçek hikâyeden oluşan bu film gönüllü deneklerden oluşan bir psiko-sosyal deneyi anlatır. Standford hapishanesinde gardiyan ve mahkûm rolünü üstlenen denekler güç ve iktidar rolüne öyle bürünürler ki, denek olduklarını bilmelerine rağmen içlerindeki şiddet ve şeytani davranışları bastıramazlar. Bu deney insanın içindeki potansiyel kötülüğün belli koşullarda nasıl açığa çıktığını da gösterir bize. Tıpkı Narin olayında olduğu gibi.

Narin’in ve Narin gibi tüm narin çocukların şiddet, fiziksel ve duygusal istismara uğramalarında çuvaldızı kendimize batırmamız gerekmez mi?  Sosyal medyada elmalı turta tarifine, duvar pilateslerine, ünlülerin ne yediğine ne içtiğine bakacağımıza, daha iyi yaşam koşulları ve daha iyi eğitim imkanları sağlayarak daha çok çocuğa, aileye dokunmamız gerekmez mi?

Bu kötülükleri yapan aile bireylerinin de geçmişte bir bebek ve çocuk olduğunu düşünürsek, biz ne yaptık ya da yapmadık da bu bebekler büyüyüp kötü yetişkinler oldu diye sorduğumuz oldu mu? Bulunduğumuz şehirden uzak, yetiştiğimiz kültürden ve geleneklerden farklı yerel özelliklere sahip olsalar da hepimiz aynı vatanın evlatlarıyız. Hepimizin insani dokunuşlarda bulunması, çağdaş eğitim politikalarıyla sadece çocukları değil, ebeveynleri, tüm toplumu eğitmemiz orta-uzun vadede bir çözüm olabilir.

‘Bana uzak duran yılan bin yaşasın’ anlayışıyla sadece günlük rutinlerimizi yaşadığımız bir hayat, bu güzel vatanımızın toprağında yaşayan tüm masum yavrulara haksızlıktır. Bugün Narin‘in ve başka çocukların başına gelenlerden hepimiz sorumluyuz. Biraz içinde yaşadığımız fanusun dışına çıkıp, oradaki insanlara ufak dokunuşlarda bulunabiliriz. Çünkü o uzaktaki köy uzakta da olsa,

O köy bizim köyümüzdür.

Gitmesek de görmesek de…

O köy bizim köyümüzdür.

Atiye Gözde Sıdar 

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir.

Popüler İçerikler

Kızılcık Şerbeti'nin Görkem'i Özge Özacar'dan Pembe'nin Osmanlı Tokadına Yanıt
Berfu ve Eser Yenenler'in 3. Kez O Ses Yılbaşı'na Katılmaları Tepki Topladı
HTŞ Lideri Colani Kadına Başını Örtme Talimatı Verdiği Videoyla İlgili İlk Kez Konuştu