Okuyacak kitap arayan ama ne okuyacağına bir türlü karar veremeyenler için öneriler bizden!
Okuyacak kitap arayan ama ne okuyacağına bir türlü karar veremeyenler için öneriler bizden!
İsmail Saymaz, Türkiye'de IŞİD örgütlenmesi ve eylemlerini, bu konuda açılan dava dosyalarını inceleyerek ele alıyor. Örgütün ülkemizde yaptığı kanlı eylemlerin toplu bir değerlendirmesini sunuyor.
Bu kitabı önce Yersiz Cümleler adıyla tasarlayıp, daha sonra yerli cümlelere de göz attığını, böylece Yerli Yersiz Cümleler'in birbirine karıştığını belirtiyor Bekiroğlu ve ekliyor: 'Bağlamından kopan cümleler yeni manalarla yüklendi, bambaşka tasniflere girdi. Yerinde doğaya ilişkin bir cümle aşk bahsine uygun düştü örneğin, yazıya ait olan insanlığa.'
Bu kitabı okumadan önce önyargılarınızdan sıyrılmanız gerekiyor. Kendinizi eğlenceli bir felsefe dersinde gibi hissedeceğiniz, mizahın aslında nasıl büyüleyici bir felsefi içerik barındırdığını görebileceğiniz bir kitap bu.
Bu kitapta, farklı şehirleri, farklı yazarların hayali rehberliğinde gezerken, yolculuğun büyüsü kentlerin kokularına karışıyor.
Alain de Botton, seyahati tatil ya da iş rutininin gerektirdiği bir aracı değil, ruhu dinlendiren ve iyileştiren bir etkinlik olarak görüyor.
Seyahat planı ise çok basit:
Gidilecek Yer: Uzaklar
Rehberiniz: Yazarlar
Yazar, okuru erkeğin yüreğinde bir seyahate çıkarıyor. Kitapta, bir erkeğin kişiliğiyle ters düşmeden, taa içinde saklı arzularını keşfederek ve hiçbir şeyi gizlemeden dilediği hayatı nasıl yaşayacağı konusuna açıklık getiriliyor.
Behçet Çelik, hayatın içinden, yormadan, akıcı bir dille okuyucuya dokunuyor. Kitap bittiğinde kafanızda bir karışıklık, şüphe ve içinizde garip bir his oluşuyor. Kendi hayatınızı sorguluyorsunuz bir bakıma.
Kitapta, Adem ile Havva’nın oğlu, kardeş katili, “sürgün ve gezgin” Kabil’le çıkılan yolculuk, Eski Ahit’in loş ve tekinsiz diyarlarında, zaman ve mekân kavramlarını altüst ederek, süreğen bir şimdiki zaman içinde, edebiyatla felsefenin kesiştiği dar alanlarda dolaştırıyor okuru.
Geleceği görüp cesurca gerçekleri ifade eden bu kitapta, iklim krizi, ekonomik eşitsizlikler ve sosyal çözülmenin insan topluluklarını uçurumun kenarına sürüklemesinden bahsediliyor.
Amin Maalouf, Osmanlı İmparatorluğu'nu, etnik çatışma ve çözülmeyi, Avrupa'yla Doğu'nun, dillerin ve dinlerin tanışma noktası Doğu Limanları'nı anlattığı bu kitapta, okuyucuyu geçmişle buluşturup yaşanmışlıklara götürüyor.
Romanda, işlediği bir suçtan çok, gerçek duygularını dile getirdiği ve toplumun istediği kalıba girmeyi reddettiği için dışlanan bir “yabancı” aracılığıyla, 20. yüzyıl insanının içine düştüğü yabancılaşma anlatılıyor. Kesinlikle herkesin okuması gereken bir roman.
Okuyucuyla canlı bir sohbete giren yazar, sezgimize ne zaman güvenip güvenmeyeceğimizi ve yavaş düşünmenin ne zaman daha iyi olacağını öğretiyor. Hızlı ve Yavaş Düşünme, düşünmeyle ilgili düşüncelerinizi sonsuza dek değiştirecek.
Prensip sahibi olduğundan otobüsünü asla bekletmeyen bir şoför, Interpol’ün peşine düştüğü küçük bir kız kılığına girmiş bir cüce, cehennem kapısındaki küçük delikten yakınlardaki bir kasabaya inen insanlar, sadece intihar edenlerin gittiği ve içinde yaşadığımızdan pek farkı olmayan sıkıcı bir öbür dünya, merhamet sahibi bir tetikçi ve merhametsiz bir Tanrı… Kitap okumayı sevmeyenler bile bu kitabın bağımlısı olabilir.
Romanda, eşi tarafından terk edilen ve iki çocuğuyla birlikte ayakta kalmaya çalışan Olga'nın hikayesi anlatılıyor. Olga'nın dibe vuruşu ve orada hayata yeniden tutunuşu mükemmel bir dille anlatılıyor.
Alçaklığın gizli tarihinden ağız boşluğuna uzanan, sanattan sepete türlü yaşamsal mevzuya dokunan bir baba-oğul öyküsü ve dahası anlatılıyor kitapta. Luiselli, edebiyatın olanaklarını kutsadığı ve hikâyecilik sanatını müthiş bir maharetle masaya yatırdığı bu romanıyla okuruna hodri meydan diyerek kurmacayla dans ediyor.
Kitabın asıl kahramanı, uzun bir mektup kaleme alan ancak kimliği belli olmayan bir kadın. Kadın büyük tutkusunu hep bir 'bilinmeyen' olarak, yani tek başına yaşamaya razıdır, bu aşk öyküsünde 'taraflar' değil, sadece tek bir 'taraf' vardır. Böylesine, gerçek anlamda aşk denilebilir mi?
Editör değilim ama ben de Uçurtma Avcısı, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Puslu Kıtalar Atlası, Efresiyab'ın Hikayeleri, Kuyucaklı Yusuf, Varolmanın Dayanılmaz Hafifliği, Bir Çöküşün Öyküsü'nü öneriyorum. Okuyun, asla pişman olmayacaksınız.
genç wertherin acılarını şiddetle öneriyorum
#9 #10 ve #15 okudum. diğerleri için teşekkürler. aklıma gelmişken stefan zweig-satranç da güzeldir.