Ölümleriyle Sansasyon Yaratan Mezarlarında Bile Huzur Bulamamış 10 Ünlü İsim

Zengin, güçlü veya herhangi bir şekilde ünlü olmuş insanlar öldüklerinde, genellikle özenle hazırlanmış mezarlara ve türbelere gömülürler. Bu kişiler yaşamları boyunca kamuya açık ve kamunun ilgisini çeken yaşamlar sürmüşlerdir ve pek çok kişi onları sonsuza dek anmak ve yaşatmak ister. Yıllar ya da yüzyıllar sonra bile bu kişiler düzenli olarak anılır ve mezarları ziyaret edilir. Ancak her ölüm ve defin işlemi bu kadar sorunsuz gerçekleşmez. Aslında, tarihin ünlü isimlerinden birkaçı uygunsuz ve beklenmedik cenaze törenlerine sahip olmuştur. Bugün bu içeriğimizde de, ne yazık ki ölümlerinden sonra da tatsız şeyler yaşamaya devam etmiş ve ölümleriyle gizem bırakmış 10 ünlüyü inceleyeceğiz. İyi okumalar! :)

10. Anne Boleyn

Anne Boleyn,16. yüzyılın başlarında 8. Henry'nin ikinci eşiydi. Henry'nin ilk karısı Aragonlu Catherine'den boşanmak istemesi ve bunun için Papa ile savaşmasının ardından Henry'yi Protestanlığa döndüren kişiydi. Ancak Anne Boleyn'in ilk evliliğinden sonra başlayan geleceği pek de parlak olmamıştır. 1536 yılında iki düşük ve sadakatsizlik suçlamalarının ardından Henry tarafından idam edildi. Daha sonra, o zamanki raporlara göre, Londra Kulesi yakınlarındaki Kraliyet Şapeli'ne gömüldü. Yoksa öyle miydi? Efsaneye göre Anne Boleyn hayatı boyunca Erwarton Hall adlı bir kır malikanesine sık sık gitti. Teyzesi ve eniştesi orada yaşıyordu ve Anne'in de oraya dair güzel anıları olduğu söyleniyordu. Hikayeye göre, idamından sonra kalbi vücudundan ayrılmış ve daha sonra, kalp şeklindeki bir tabut içinde Erwarton'a gönderilmiş ve burada sözde malikânenin mahzenine gömülmüştür.

Sonraki 300 yıl boyunca bu söylenti fazla da bir kanıtı olmadan yayılmaya devam etti. Daha sonra, 1837 yılında, kalp şeklindeki gizemli bir tabut mülkte yeniden ortaya çıktı. Uzun zaman önce ölen Protestan kraliçenin kalbi olduğu iddia edilen özel bir plaketle birlikte yeniden gömüldü ama bu gerçekten doğru mu?

Belki de öyledir. Anne Boleyn'in cesedinin akıbeti bugün hala gizemini koruyor ve onun ordan oraya götürülen kalbinin hikayesi tek soygun bile değil. 1840'larda, mahkeme muhabirleri Anne'in sözde son dinlenme yeri hakkında başka bir efsane kaydettiler. Bu efsanede, ölümünden kısa bir süre sonra tüm bedeninin Londra'dan alınarak Norfolk bölgesindeki Salle köyüne götürüldüğü söyleniyordu. Bu köy, Boleyn'in ailesinin atalarının memleketiydi ve dolayısıyla bu bağlantı mantıklı görünüyordu ama tabii ki bugün bunun doğruluğunu kanıtlamanın ne yazık ki bir yolu yok. Ve kalbinin hem Erwarton'da hem de Salle'de yani iki yerde birden olamayacağından eminiz. Ama efsane her halükarda devam ediyor ve her yıl 19 Mayıs'ta Boleyn'in hayaletinin, hayatını hatırlatmak için küçük köye musallat olduğu iddia ediliyor.

9. Marilyn Monroe

Marilyn Monroe 20. yüzyılın en ikonik oyuncularından biriydi. Ancak 1962'de beklenmedik bir şekilde ve aniden öldüğünde, hayranları büyük bir şoka uğradı. Birçok insan ölümünün tesadüfi olmadığına inanıyordu. Bazıları Başkan John F. Kennedy ile duygusal bağlantısına işaret ediyordu ve bu yüzden Amerikan istihbarat ajanlarının Monroe'yu iç güvenlik nedenleriyle öldürdüğü iddia edildi. Ölümünden sonraki aylarda bu söylentiler daha da arttı. Sonra, aylar yılları kovalarken, Amerikalılar Marilyn'in kalıntılarına ne olduğunu öğrendiklerinde komplo büyüdü.

John Miner adında bir adam Marilyn'in ölümünü soruşturmakla görevli olan savcıydı ve otopsiden sonra Los Angeles Times gazetesinde olayla ilgili kendi açıklamasını yayınladı. O dönemde yaygın bir uygulama olduğu üzere, Miner ve adli tabip Dr. Thomas Noguchi, Monroe'nun iç organlarını çıkardılar.

Mide içeriğini ve diğer organ örneklerini analiz için bir laboratuvara gönderdiler. Ayrıca daha derin bir analiz için bir dizi kan ve doku örneği aldılar. Bunları başka bir laboratuvara gönderdiler ancak laboratuvarın örnekleri hiç almadığını öğrenince şok oldular. Endişelenen Miner ve Noguchi, Monroe'nun laboratuvarda sakladıkları diğer kanını test etmeye devam ettiler. Bu kanda ilginç bir şey buldular: Nembutal'ın varlığı. Pentobarbital sodyum olarak da bilinen Nembutal, vücutta yatıştırıcı olarak çalışan bir barbitürattır. Uykusuzluğu tedavi etmek için kullanılabilen bir antidepresan. Ama Monroe'nun vücudunun hiçbir yerinde iğne izi yoktu. Kafası karışan Miner ve Noguchi, ilacın lavmanla verilmiş olması gerektiğini düşündüler ama kim tarafından? Ve neden? Tıp uzmanlarının bunu öğrenme şansı hiç olmadı. Monroe'nun doku ve kan örnekleri postada kaybolmakla kalmadı, midesi ve diğer organları da yok edildi. Kimse neden yok edildiklerinden emin değil. Ama yok edilmeleriyle birlikte Nembutal hakkında daha fazla bilgi edinme umudu da ortadan kalktı. Böylece Marilyn Monroe'nun ölümünün gizemi altmış yıl boyunca devam etti ve hala devam ediyor...

8. St. Francis Xavier

Kaderinde Aziz Francis Xavier olmak olan adam, 16. yüzyılın hemen başında günümüz İspanya'sında doğdu. Genç bir yetişkin olarak 1542 yılında Hindistan'daki bir koloniye atanan bir Cizvit misyonunun parçası oldu. Orada bir süre vaaz verdikten sonra, daha fazla ruhu kurtarmak için Malezya'ya gitti ve Anjiro adında bir adamı tanrıyıyı kabul etmeye ikna ederek tüm Japonya'daki ilk Roma Katolik dönüşümünü yaratan rahip oldu. Ancak kilisedeki yaşamı misyonerlik açısından ilginç olsa da ve dünya seyahati söz konusu olduğunda döneminde kesinlikle rakipsiz olsa da - Aziz Francis Xavier'in hayatı ölümünden sonra gerçekten ilginç hale geldi. Japonya'daki misyonerlik başarısının ardından, Aziz Francis daha fazlası için Çin'e seyahat edecekti ama yolculuktan hemen önce öldü. İlk başta basit bir tabutla gömüldü ve Hindistan'a geri gönderildi. Ancak orada toprağa verildikten iki ay sonra, kilise cemaati sözde tüm vücudunun hala sağlam olduğunu keşfetti.

Cesedini, etini çabucak eritmek için kireçle kaplamışlardı ama ceset bozulmadan kalırsa bu, Francis'in gerçekten de bir aziz olduğunu kanıtlayacaktı.

Hindistan'daki Portekizli kilise yetkilileri, Francis'in azizliğini kanıtlamak için cesedini Goa kentindeki bir kilise binasında sergilediler. Aziz Francis Xavier'in hikayesi muhtemelen bu şekilde bitmeliydi, ancak daha fazlası da vardı. 1554 yılında, cesedi sergilenirken, Dona Isabel Carom adında Portekizli bir soylu kadının cesedin ayak parmağını ısırdığı ve sonrasında da tabii ki onu hatıra olarak evine götürdüğü öğrenildi. Şaşırtıcı bir şekilde, söylentilere göre ayak parmağı onlarca yıl ve daha sonra yüzyıllar boyunca ailesinde kaldı. Aziz Francis Xavier'e gelince, vücudunun geri kalanının çoğu Goa'daki İsa'nın Doğuşu Bazilikası'nda ikamet etmeye devam ediyor. Ancak yıllar içinde vücut parçaları da kesilerek dünyanın dört bir yanına gönderilmiştir. 1614 yılında sağ kolunun parçaları Makao, Malezya ve Roma'ya gönderilmiştir. Ardından, oradaki çalışmalarının onuruna elleri Japonya'ya gönderildi. Bugün Aziz Francis Xavier'e hem saygı gösterilmekte hem de dünya çapında parçalara ayrılarak tapınmaya devam edilmektedir.

7. John the Baptist- Yuhanna

Yuhanna'nın öyküsü Kutsal Kitap'ın en iyi bilinen öykülerinden biridir. Matta İncili'nde, Yeni Ahit'te İsa'nın öncüsü olan Yuhanna'nın, kardeşinin karısıyla evlendiği için Hirodes Antipas'ı azarladığını öğreniriz. Yuhanna'ya öfkelenen Hirodes onu hapse attırır. Hapishaneye girdikten sonra Hirodes yeğenini memnun etmek için Yuhanna'nın başını kesmeye karar verir. Oradan, Yuhanna'nın cesedi başsız olarak gömülür ve tabii ki bu iş burada bitmez. Aslında, bugün bile, Hristiyanlar ve İncil akademisyenleri Yuhanna'nın başının son yerinin neresi olduğunu hala tartışıyorlar. Geleneğe göre, Yahya'nın başının Fransa'nın Amiens kentindeki katedrale gönderildiği varsayılıyor. Ancak bu onun için son varış noktası değil. Roma'daki San Silvestro Bazilikası da peygamberin başının kendilerinde olduğunu iddia etmektedir.

Bir diğer iddia da, Dük Wilhelm V adlı Bavyeralı bir koleksiyoncunun, Münih'in Residenz Müzesi'nde sergilemek üzere onu ele geçirdiği. Vaftizci Yuhanna'ya adanmış bir Katolik bazilikası olan Suriye'nin başkenti Şam'daki Emevi Cami'nde de Vaftizci Yuhanna'nın başı bulunamamıştır. Peki hangisi? Ya da tamamen başka bir yere gömülmüş olabilir mi?

2010 yılında Bulgaristan'daki Sveti Ivan Manastırı kalıntılarında çalışan kazı görevlileri bir erkeğe ait kalıntıları ortaya çıkardı. Birinci yüzyıla tarihlenen ve profilinde Orta Doğu DNA'sı bulunan ceset arkeologları şoke etti ve Vaftizci Yuhanna'nın kalıntılarının gerçek yerinin burası olup olmadığını merak etmeye başladılar. Elbette bugün bunlardan emin olmanın hiçbir yolu yok. Ve gizem hala devam ediyor...

6. Buda

Budist geleneğine göre Buda ölümünden sonra yakılmıştır. Ancak görünüşe göre, cesedinin tamamı ateşte yakılmamıştır. Vefatından ve yakılmasından hemen sonra, sadık müritlerinin küllerden dört diş ve üç küçük kemik çıkardığı söylenir. Dişler ve küçük kemikler hemen güvenli bir şekilde saklandı ve muhafaza edildi. Daha sonra, dünyanın dört bir yanındaki Budistler bu eşyalara saygı göstererek ve bunları dinin kurucu babasına tapınmak için kullanarak tapınaklar oluşturdular. Efsaneye göre dişlerden biri şu anda Hindistan'ın doğu kıyısında bulunan Kalinga bölgesinin kralına verilmişti. Bu diş daha sonra bugünkü Sri Lanka'da bulunan Seylan Krallığı'na nakledilmiş. Adanın kralı o zamanlar dindar bir Budistti, bu yüzden dişi memnuniyetle aldı ve güvenliğini sağlamak için dikkatlice kilitledi.

Sonraki birkaç yüz yıl boyunca Buda'nın dişi birçok kez Seylan'dan çalındı. Hatta bir keresinde Portekizli yetkililer de dişi yok etmek amacıyla çalmışlardı. Bunun nedeni de Budist eserleri ve kültürel öğeleri yok etmek ve Hıristiyanlığı bölgedeki ana din olarak kabul ettirmek istemeleriydi.

Yerel bir aktivist Katolik piskopos, dişin ince bir toz haline getirilip yakılmasını emretti. Ardından, Güneydoğu Asya'daki dinler arası savaşın bir sembolü haline gelmesini önlemek için onu nehre attı. Buda'nın geri kalan dişleri ve kemikleri zaman içinde dağıldı ve tarihin sayfalarında kayboldu - biri hariç. Bugün, Portekizlilerin diş kavgası hikayesi, hala var olduğu varsayılan tek Buda dişi değil. Sri Lanka, Kandy'deki Kutsal Diş Tapınağı'ndaki keşişler, modern çağda bile Buda'nın sözde diş kalıntılarını kutlamaya devam ediyor. Her çarşamba onu kokulu suyla yıkıyorlar. Ayrıca günde üç kez yüceltme ayinleri düzenliyorlar. Bunun gerçekten Buda'nın dişi olduğuna inansanız da inanmasanız da bunun pek bir önemi yok çünkü onlar kesinlikle inanıyor.

5. Geronimo

Geronimo, kabilesinin topraklarına Amerikan ve Meksika yayılmasına karşı şiddetli direnişiyle tanınan Apaçiler'in lideriydi. Hayatı boyunca hem Amerikan hem de Meksikalı askerlere karşı acımasızca savaştı. Ancak 1909'da öldüğünde, 14 yıl önce Amerikan hükümeti tarafından gönderildiği Fort Sill, Oklahoma'daki bir hapishanedeydi. Bugün Oklahoma'nın Comanche ilçesindeki Beef Creek Apaçi Mezarlığı'nda gömülüdür. Efsaneye göre, Geronimo gömüldükten on yıldan kısa bir süre sonra cesedi Yale Üniversitesi'nin Kafatası ve Kemikler gizli topluluğu tarafından parçalanmıştır. Bazıları mezar soygununun Başkan George H.W. Bush'un babası ve Başkan George W. Bush'un büyükbabası Prescott Bush'un talimatıyla yapıldığını iddia etti. O zamanki haberlere göre Prescott uzun bir okul tatili sırasında Oklahoma kırsalına gitmiş ve kemikleri çıkarmış. Daha sonra, iddiaya göre onları Kurukafa ve Kemikler'in uygun bir şekilde 'Mezar' olarak adlandırılan merkezine geri getirdi.

Yale'in Sterling Memorial Kütüphanesinde yakın zamanda keşfedilen bir mektup, en azından Prescott hakkındaki bu söylentilerin o dönemde kampüste dolaştığını doğruluyor gibi görünüyor. Geronimo'nun cesedini gerçekten çalmış olsun ya da olmasın, diğer Yale gizli cemiyet üyeleri sözde komplo hakkında birbirlerine yazıyorlardı.

Bugün, Yale ile ilgili birçok kişi hikayeyi yalanladı ama Geronimo'nun kendi torunu bu doğruluktan çok emin değil. Ivy League üniversitesinin kampüste gerçekten Geronimo'ya sahip olup olmadığını görmek için Yale'in müze koleksiyonlarındaki kemiklerle kendi DNA'sının test edilmesini teklif etti. Yale temsilcileri şimdilik kemiklerin ellerinde olduğunu inkar etmeye devam ediyor. Ayrıca üniversite yetkilileri, Skull and Bones bölümünün, eğer kemikler gerçekten kendilerindeyse, onları taşımak için 100 yıldan fazla zamanları olduğunu belirtiyor. Yine de bu soygun büyüleyici bir gizem oluşturuyor. Geronimo'nun büyük torununun tek isteği, eğer kemikler gerçekten oradaysa, torunlarının atalarını Apaçiler'in Arizona Çölü'ndeki ata topraklarına gömebilmeleri için kemiklerin iade edilmesini istiyor.

4. Napolyon

Napolyon Bonapart'ın hayatı Waterloo'daki savaşta yenilmesinin ardından yıkıcı bir şekilde sona erdi. Yıkıcı mağlubiyetine karşılık olarak, hüküm süren İngilizler onu hayatının geri kalanını geçirmesi için uzak bir Atlantik adası olan St. 1821'e sürdü ve orada, çoğunlukla yalnız ve ilgisiz bir şekilde öldü. İlk başta kalıntıları adaya gömüldü fakat Fransız yetkililer kalıntıları çıkarıp Napolyon'u anavatanına götürmek için adaya gittiklerinde büyük bir sürprizle karşılaştılar: Ölü adamın penisi kayıptı! Fransız yetkililer ne olmuş olabileceğini araştırmaya başladılar ve ilginç bir şey öğrendiler. Napolyon'un ölümü üzerine doktoru Francesco Antommarchi, imparatorun tüm organlarını kesip çıkarmıştı. O dönemde hükümdarların ve önemli şahsiyetlerin mumyalanması söz konusu olduğunda bu oldukça tipik bir uygulamaydı. Yani organların çıkarılması Fransızları şaşırtmamıştı. Ama nedense Antommarchi eski imparatorun cinsel organını da kesmişti.

Anlaşıldığı kadarıyla, İtalyan doktor organı bir rahibe teslim etmiş, rahip de organı Napolyon'un memleketi Korsika'ya götürmüştü. Ancak rahip ülkesine döndükten kısa bir süre sonra öldürüldü. Yıllar boyunca Napolyon'un biyografi yazarları, tarih araştırmacıları ve Fransız yetkililer penisin sonsuza dek yok olduğunu düşündüler.

Yüz yıl sonra ise bir sürpriz yaşandı; 1916'da penis bir şekilde bir İngiliz koleksiyoncunun kişisel eşyaları arasına girdi. Koleksiyoncu, onu bir yerlere göndermenin ve sergilemenin zamanının geldiğine karar verdi. Örneğin 1927 yılında, New York'taki Fransız Sanat Müzesi'nde 'Napolyon'un Kalıntıları' koleksiyonunun bir parçası olarak sunuldu. O tarihten sonra penisin mülkiyeti bir şekilde ünlü ürolog John Lattimer'e geçmiş ve Lattimer öldüğünde de bu mülkiyeti kendi kızına devretmiştir. Lattimer'in bugün hala penise sahip olduğu ancak koleksiyonu kendine saklamayı tercih ettiği bildiriliyor. Fransız hükümeti onu geri istemedi, bu yüzden penis şimdilik gizli tutulabilir gibi görünüyor. Tuhaf bir söylenti için garip bir son ama bu sonuç kesinlikle daha önce tamamen ortadan kaybolduğu o yüzyıllık dönemden daha iyi.

3. Padovyalı Antonio

St. Anthony of Padua geleneklerine bağlı Portekizli bir rahipti. 12. ve 13. yüzyıllarda yaşamış ve 1231 yılında öldüğünde zamanının en büyük vaizlerinden biri olarak anılmıştır. O kadar popülerdi ki ölümünün hemen ardından aziz ilan edildi. Onun dünya çapındaki popülaritesi  Papa Leo XIII'ün dikkatini çekti ve onu hızla ölümsüzleştirmeye çalıştı. Aziz Anthony'nin ölümünün ardından büyüyen alayı karşılamak için cesedi daha sonra büyük bir katedrale taşındı. Dünyanın dört bir yanından hacılar ziyarete geldi. Oraya vardıklarında cesedi mezardan çıkarıldı ve kilise yetkilileri tarafından incelendi: Aziz Anthony'nin dili ve çenesi dışında neredeyse tüm vücudu çürümüştü. Hayattayken çok sert ve etkileyici bir vaiz olan bu adam, görünüşe göre sözde konuşma aletlerini ölümünden sonra Kilise'de kalması için bırakmıştı. Hatta dilinin gerçek azizliğe işaret eden bir parıltı yaydığı iddia ediliyordu.

Aziz Anthony tüm Katolik tarihinin en iyi vaizlerinden biriydi ve onu bu şekilde anmak yapılacak en doğru şeydi. O zamandan beri Aziz Anthony'nin dili ve çene kemiği vücudundan ayrılmış olması kilise tarafından büyük saygı görmüştür.

Çoğu zaman, Anthony'nin memleketi olan Padua şehrindeki Basilica del Santo'da özel bir kutuda sergilenmişlerdir. Ancak eşyalar aynı zamanda dünya çapında çeşitli seyahatlere de çıkmıştır. Örneğin 2013 yılında sihirli dil, Aziz Anthony'nin ölümünün 750. yıldönümünü kutlayan çeşitli ülkelerden Katolikleri ziyaret etmek üzere Katolik yetkililerle birlikte Avrupa ve Kuzey Amerika'yı dolaşmıştır.

2. Galileo Galilei

Zamanının en zeki insanlarından biri olan Galileo Galilei bugün bile dünyanın en önde gelen bilim insanlarından biri olmaya devam ediyor. İtalya doğumlu matematikçi ve bilim adamı, Nicolaus Copernicus'un dünyanın güneşin etrafında döndüğü fikrini destekledi ve geliştirdi. Hayatı boyunca o zamanlar tartışmalı olan bu fikir için bir bedel ödemiş olsa da, ölümünden sonra Galileo bilimsel bir öncü olarak hatırlandı. 1642'de öldüğünde, ölümü kamuoyunda pek fark edilmedi ya da bilinçli olarak yası tutulmadı. Floransa'daki Santa Croce Bazilikası'ndaki Novitiate Şapeli'nde basit bir mezara gömüldü. Yaklaşık 100 yıl boyunca, bilime yaptığı katkılar dünyayı kasıp kavururken bile, o küçük mezarında önemsenmeden yattı. Daha sonra 1737'de Gian Gastone de' Medici adında Floransalı bir dük, Galileo'nun daha uygun bir gömü yerine ihtiyacı olduğuna karar verdi ve diğer hayranlarıyla birlikte cesedi şapelin kuzey avlusuna taşıdı. Galileo yeni yerinde, Michelangelo'nun karşısına defnedildi. Din görevlileri, sapkın bir kişiye bu önemli mezar yerinin verilmesinden şikayetçi oldular, ancak de' Medici geri adım atmadı. Bugün de Galileo'nun kalıntıları o noktada yatmaya devam etmektedir.

1. Adolf Hitler

Adolf Hitler için nihai son 1945 yılında aniden ve şiddetli bir şekilde geldi. Amerikan askerleri, İkinci Dünya Savaşı'nda uzun ve korkunç bir mücadelenin ardından Nazi Almanyası'nı büyük bir yenilgiye uğratmaya başlamıştı. Sonun yaklaştığını hisseden Hitler, adaletle yüzleşmektense kendini ve karısı Eva Braun'u vurmayı tercih etti. Cesedinin Berlin'i işgal eden Amerikan ve Sovyet askerleri tarafından ne kadar çok isteneceğini bilen Alman yetkililer harekete geçmek zorunda kaldılar ve düşman eline geçmesini önlemek için cesetleri yaktılar ve yakılan külleri çaldılar. Ancak Hitler'in kemiklerinin bir kısmı yakılmaktan kurtuldu. Ve bu kemiklerin bazıları saklanıp kilit altına alınırken, diğerleri bir şekilde Alman kontrolünden çıktı. Özellikle Hitler'in çene kemiği ve kafatasının bir kısmı, 1945'teki intiharının hemen ardından tarih sahnesinden silinmiştir. Otuz yıl sonra ise aniden tekrar ortaya çıktı.

Kafatası ve çene kemiği bir süre Doğu Almanya'daki Magdeburg Garnizonu'nda tutuldu. Ancak SSCB'nin bölgeyi ele geçirmesi ve Soğuk Savaş'ın başlamasıyla kalıntılar Rusya'ya kaçırıldı. Rus istihbarat teşkilatı FSB yıllarca kemiklere sahip olduğunu inkar etti.

Hitler'in kalıntılarına sözde ne olduğuna dair komplo teorileri yaygınlaştı. Nihayet 2009'da FSB, söz konusu kemik parçalarının yanı sıra Hitler'in bazı dişlerine de sahip olduğunu kabul etti. 2018'de ise Rusya, kimliklerinin belirlenmesi için bir bilim insanı ekibinin kemikleri incelemesine izin verdi. Araştırmacıların 70 yıllık kemiklerin küçük parçaları üzerinde yapabilecekleri çok fazla şey yoktu. Ancak dişler, Hitler'in uzun zaman önceki dişçisinin diktatörün diş kayıtlarıyla ilgili verdiği bir tanımla pozitif olarak eşleştirilebildi. Bu çok fazla bir şey değildi ama bilim insanlarının bir sonuca varması için yeterliydi: kemik parçaları gerçek görünüyordu ve Hitler gerçekten de dünyaya söylendiği gibi 1945'te ölmüştü.

İlginizi çekebilecek diğer içerikler;

Antik Mısır'dan 1900'lere Kadar Uzanan Gelenek: Ölüm Maskesi ve Dünyaca Ünlü Kişilerin Ölüm Maskeleri
Ölümlerinin Ardından İnsanların Şüphelenip Komplo Teorisi Ürettiği Ünlü İsimler ve Arkasındaki Olaylar
Ölümü Oyundan İbaret! Gelecekten Geldiğini İddia Eden Adam, Ölü Sanılan Ünlü Bir İsmin Geri Döneceğini Söyledi

Popüler İçerikler

Montella Görevini Bırakırsa A Milli Takım'ın Başına Kim Geçmeli?
Ayliz Duman Çok Sade Kaldı: Miss Universe 2024'te Gelmiş Geçmiş En Çarpıcı Ulusal Kostümler Giyildi!
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
YORUMLAR
12.06.2023

Marily Monroe 😟 çok sevdiğim bir kadin sözlerini bir zamanlar hepsini ezbere bilirdim. En sevdiğim sözü ise"Bir kadin doğru ayakkabı ile dünyayı fedhedebilir." Ölümü çok üzücü. .

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ