Bugün halka yakınlığıyla bilinen ve Süper Vali olarak tanınan Recep Yazıcıoğlu'nun 17. ölüm yıl dönümü. Peki Recep Yazıcıoğlu kimdir?
Bugün halka yakınlığıyla bilinen ve Süper Vali olarak tanınan Recep Yazıcıoğlu'nun 17. ölüm yıl dönümü. Peki Recep Yazıcıoğlu kimdir?
Tokat, Aydın, Erzincan ve Denizli'de vali olarak görev yaptı. Kişiliği ve görev yaptığı bölgelerde halka olan yakınlığıyla, fikirleriyle ve enerjisiyle alışılmışın dışında bir valiydi. Onu 'süper vali' olarak tanımlıyorlardı.
2 Eylül 2003'te Eskişehir-Ankara Yolu üzerindeki Temelli Mahallesi yakınlarında geçirdiği trafik kazası sonucunda olaydan 2 gün sonra bitkisel hayata girerek 8 Eylül 2003 tarihinde hayatını kaybetti. Bugünün, ölümünün 17.senesinde onu tarihe damga vuran sözleri ile anıyoruz.
Bizim yetişme tarzımızda, eğitim sistemimizde yasakçı bir anlayışı var. Tartışma, sorgulama, araştırma ve eleştiri yok. Ezilmiş, bozulmuş, yasaklanmış, kalıplara sokulmuş, siyah beyaz dediğimiz mutlak doğrularla yatıp kalkan bir kültür, eğitim sistemimiz var. Biz halk olarak mutlak doğrulara teslim olmuşuz. Halbuki ne sosyal alanda, ne teknik alanda mutlak doğru yoktur.
İnsanlar devlet kademelerinde nasıl yükselir diye sorulursa, ya hak ederek, ya sürünerek ya da yaltaklanarak yükselirler. Bu gibi pek çok yöntem vardır. Ben hak ederek geldiğime inanıyorum.
Devlet kademesinde yükselmenin üç yolu olduğunu vurgulayarak, Valilik abartılmamalı. Her görev önemlidir. Önemli olan geldiğin konumun yükseklik derecesi değil, yaptığın iş ne olursa olsun onun en iyisini yapmaktır. Ben de işimi yapmaya çalışıyorum.
Atçalı Kel Mahmut 1826'da hademe olarak çalıştığı valiliği basar ve kendini vali ilan eder. Buna ilk demokrasi girişimi deniliyor. İşte ilk demokrasi girişimi böyle olursa, bugünün demokrasisi de böyle olur.
Sistem ya da rejim halkı içine çekerek güçlendirilir. Askerdeki Kürt çavuşlara bir bakın bakalım nasıl da çakı gibi askerlik yapıyorlar. Doğu halkı sistemin içine çekilip sorumluluk verilseydi bugün doğu sorunu olmazdı.
Herkes sisteme teslim, yeniden yapılanma için eylem yok. Halkın talebi yok. Halkımız duyarsız, ilgisiz. Çarkıfelek'e, Sibel Can'a gösterdiği ilgiyi değişime göstermiyor. Siyasi iktidar bindiği dalı neden kessin? Duyarsız yığınlar kendi varlığının farkına varmadı, çünkü örgütlenemedi. Bana sorarsanız millet sınıfta kaldı. Halkımız korkuyor çünkü ana dayağı, baba dayağı, polis dayağı, asker dayağı ile halkımızı korkutuyoruz. Bu kadar dayaktan sonra duyarsız oluyor. O kadar ki; kendisine zararlı olan yiyecek ve içecekleri söylüyoruz adam anlamıyor. Beyaz ekmek yeme, beyaz ekmek demek nişasta demek, tansiyon, kolesterol demektir diye anlatıyoruz, adam yine gidip beyaz ekmek alıyor. Boyalı içecek içme diyoruz, tabii içecek, ayran iç diyoruz adam anlamıyor. İçki, sigara tüketimi ve kumar oynamada dünyada dördüncüsüyüz. Bu muazzam halktan ne beklenir!
Bizler hiçbir şeyden şüphe duymuyoruz. Üretici olamıyoruz. Bizler sadece bekliyoruz. Vali tebdili kıyafet giysin Denizli'yi kurtarsın. Başbakan Türkiye'yi kurtarsın. Böyle bir şey yok. Kurtarıcı halktır. Halkın örgütlü gücüdür, halkın katılımıdır. Problemler bu şekilde çözülür. Ama biz hep kurtarıcı, kurtar bizi ana, kurtar bizi baba gibi yetişme tarzımızdan kaynaklanan beleşçi bir yaklaşım içindeyiz. Bu nedenle bizden dinamik bir yapı, dinamik, özgür, üretken beyinler çıkmıyor.
Allah rahmet eylesin mekanı cennet olsun.
KÖPRÜBAŞI, Recep yazıcıoğlu'ndan Adnan Kahveci'ye kadar çok kaliteli adamlar yetişridi, Generaller, doktorlar,siyasiler,işadamları saymakla bitmez. Küçücük köylerinden koskoca yürekler çıktı haramdan korkan, kul hakkından sakınan, devlet millet aşığı ne yüce kalpler feda etti bu vatan uğruna, gururluyuz ve tüm köylülerimiz bu yolda evlatlarını yetiştirmeye devam edecek. Toprağı bol olsun, mekanı cennet olsun.
bazısına öldükten sonra "insandı, mertti, allah rahmet eylesin vsvs" gibi şeyler derken, bazılarıda ölünce neler diyeceğiz neler...