Öldüren Moda: Giydiğimiz Kıyafetlerin Bir Zamanlar Ölümcül Olduğunu Biliyor muydunuz?

Bu kadar basit. Gerçekten de günümüzdeki teknoloji ve standartlar sayesinde alınan giysinin vücudumuz için herhangi bir tehdit oluşturması çok ama çok zor.

Eskiden öyle değildi. Mesela, bir iki yüzyıl geriye gidelim...

İngiliz şair Henry Wadsworth’un karısı Fanny, evde otururken birden alev aldı. Evet, kadıncağız oturduğu yerden alev aldı. Küçük bir kibrit ya da yanan kağıt parçası eteğine temas etmiş, ve dev bir alev topu yaratmıştı.

Elektriğin henüz ziyaret etmediği gündelik yaşam için çok şaşırtıcı ya da nadir bir ölüm değildi bu.

Her yerde mumlar, gaz lambaları, şömineler vardı. Giysiler de ham pamuk, yün ve malakoftan yapılmaydı. Resmen ateş ve barut bu!

Bunun da ötesinde, elbiseler başlı başına birer tehlikeydi. Anilin ile boyanan çoraplar erkeklerin ayaklarını kavuruyor, hatta terzi işçilerini mesane kanseri yapıyordu.

Kurşundan yapılma makyajlar kadınların bilek sinirlerine öyle hasarlar veriyordu ki, ellerini havaya bile kaldıramaz hale geliyorlardı.

Selüloitten yapılma taraklar yaygındı. Fakat bu taraklar çok ısındığı zaman patlıyordu.

Bu sebeple, sakallarını tararken ölen bir adam vardı. Hatta Brooklyn’de bir tarak fabrikası havaya uçmuştu. 

Bütün bu kıyafetler, giyenden ziyade, imalatçılara etki ediyordu aslında.

İngilizcede yaygın olan bir deyim olan vardır. “Bir şapkacı gibi deli” Yaygın inanış bunun sebebinin, şapka yapımında kullanılan civa olduğuna yönelik. Dönemin klasik şapkaları genellikle tavşan kürkünden yapılıyordu, fakat kürklerin bir arada durması için civa kullanılıyordu.

Civa son derece zehirli olduğu gibi, solunduğu zaman doğrudan beyne etki eden bir madde.

Nöromotor problemlere sebep oluyor. Titreme gibi. Hatta şapka yapımıyla meşhur şehir Danbury’nin bir diğer adı “Titrek Danbury” idi.

Tabii işin psikolojik boyutu da var. Civa insanı oldukça utangaç ve paranoyak hale getiriyor.

Öfke patlamalarına sebep oluyor. Bu noktada “Bir şapkacı gibi çılgın” deyimininin arkaplanını öğreniyoruz.

Arsenikten bahsetmemek olmaz. Şimdilerde gizli bir suikast silahı gibi görülse de, 19. yüzyılda arsenik ucuz ve yaygın yapısıyla neredeyse her şeyde kullanılıyordu.

Yeşil renginden dolayı eldivenler, ayakkabılar ve yapay çiçeklerin boyamasında kullanılıyordu.

Yapay çiçek buketleri epey yaygındı. 19 yaşındaki yapay çiçek imalatçısı Matilda Scheurer’in ölümü de, işinden olmuştu.

Sürekli arsenike maruz kalan Mathilda günlerden bir gün, iki büklüm halde, ağzından köpükler saçarak ve kusarak öldü. Safrası, tırnakları ve gözlerinin akı yeşile dönmüştü. Otopsi sonuçları midesinde ve ciğerlerinde arsenik yoğunluğuna rastlamıştı. 

Bu gibi vakalar, devam eden dönemde arseniğin sorgulanmasına ve nihai olarak İskandinavya, Fransa ve Almanya gibi ülkelerde yasaklanmasına sebep oldu. (Birleşik Krallık’ta yasaklanmadı)

Arsenikle boyanmış bir giysi.

Tehlikeli giyim imalat unsurlarından uzaklaşmak, çok uzaklarda kalmış bir dert gibi gözükse de, yakın bir tarihe kadar halen göz önünde olan bir problemdi.

2009’da ülkemizde kot taşlama işlemi yasaklanmadan önce, kot taşlama işçileri yoğun kuma maruz kalıyor ve silikoz hastalığına yakalanıyorlardı. 

Türkiye bir adım atsa da, günümüzde kot taşlama yöntemi Çin ve diğer asya ülkelerinde halen kullanılıyor.

Popüler İçerikler

İzmir'de 5 Küçük Kardeşi Öldüren Yangında Acı Detay: Kapıyı Kilitleyerek Giden Annenin İfadesi Ortaya Çıktı!
Türkiye'ye Gelir mi? Suudi Arabistan'da Forma Giyen Cristiano Ronaldo'dan Değişim Kararı
Aşk-ı Memnu'da Beren Saat'in Giydiği Efsane Kazağın Hikâyesi
YORUMLAR
20.02.2017

Ülkemizde insanlara önem verilmesi gözlerimi yaşarttı açıkçası.

Bende çok şaşırdım o kısma hemde yeni değil bayağı olmuş.

20.02.2017

arsenik ve cıva kadar olmasa da günümüzde de tekstil ürünlerinde kimyasallar kullanılıyor. aslında insanların giyime olan aşırı düşkünlüklerini görünce bugünkü kimyasalların bağımlılık yaptığını bile düşünüyorum..

20.02.2017

galerinin kapağında black butler vardı geldim hshshhshs

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ