Öldükten Sonra Kafasını Mumyalatan Ateist Filozof Jeremy Bentham'la Tanışmış mıydınız?

Şimdiden uyarmak isterim ki okuyacağınız içerik oldukça enteresan sevgili Onedio dostları...

Bir insan düşünün ki... Hayvan haklarını savunsun, köleliğe karşı çıksın, eşcinselliği doğal bulsun, kadınlar için eşit haklar istesin ve bütün bunları 18. yy.da dillendirsin.

Filozofumuz Aydınlanma İngiltere'sinde yaşar ve toplum reformuna bizzat katılır. 84 yıllık uzunca ömrünü utilitarizm düşüncesi ile en çok kişiye en çok faydayı nasıl sağlayacağını düşünerek geçirir... 

Ve cevabı haz seçimidir, insan bilimsel keşif yapmak gibi entelektüel hazları seçerse etrafına daha faydalı olur. Yani J. S. Mill'in deyimiyle, 'Mutlu bir domuz olmaktansa mutsuz bir Sokrates olmak daha iyidir.'

Bu arada sayın dostlar, Bentham'ın 3 yaşında Latince çalışmaya başladığını, 12 yaşında hukuk okumaya başladığını ve 18 yaşında "yüksek lisansını" tamamladığını da yazmadan edemeyeceğim.

Fark ettiğiniz üzere bir dahi ile karşı karşıyayız. Başlıktakilerin yanı sıra Sayın Bentham, henüz 7 yaşındayken Handel'in keman sonatlarını çalacak kadar usta bir müzisyen olur. 

Hukuk eğitimi bittiğinde daha hiç pratiği olmadan İngiliz barosu tarafından davet edilir. Ancak o İngiliz hukukunun içinde bulunduğu durumdan hiç hoşlanmaz ve onu çok karmaşık bulur. Ama yine de ona göre hukuk insan elinden çıkmalıdır; çünkü doğal, Tanrı'dan gelen hak diye bir şey söz konusu değildir.

Aydınlanma anlayışına uygun olarak pek de Tanrı, din ve inançla işi yoktur Bentham'ın. Ona göre bütün bunlar, "nonsenses upon stilits"dir.

Yani 'tahta ayaklar üzerinde duran saçmalık.' Aslında filozofumuzun inanç sistemlerini saçmalık olarak görmesinin temelinde doğal hak kavramı yatar. 

Antik Yunan'dan beri oldukça popüler olan hakkın ve adaletin doğadan veya Tanrı'dan gelmesi düşüncesi, Aydınlanma'da iktidarı eline alan hümanizm tarafından reddedilir. Aslında kısaca denen şudur: Bu dünyada ne varsa hepsi insan elinden çıkmıştır, Tanrı da devlet de.

Buraya kadar neredeyse klasik bir filozofun hayatından söz ettik, isterseniz şimdi işleri biraz garipleştirelim ve Panopticon denilen hapishane tasarımı ile başlayalım.

Bentham yuvarlak bir hapishane tasarlar. Bu hapishanenin ortasında bir gözlem kulesi ve onun etrafındaki halka üstüne dizilmiş şekilde tek kişilik hücreler koyar. Bu hücreler içeriye açıktır ve hapishanenin dışından güçlü bir ışık ile gardiyan o an mahpusu göremese bile silüetini görür. 

Böylece çok az gözlemci ile çok fazla hücre gözlenebilir. Ayrıca hapisteki kişi gardiyanları hiçbir zaman göremeyeceği için ne zaman gözlediğini bilmez ve her an gözleniyormuş gibi kendi davranışlarını kontrol etmek zorunda kalır.

Hayatının 16 yılını bu projeye adayan Bentham, hayali olan hapishaneyi asla inşa ettiremez ve söylenene göre bunun sıkıntısını hayatı boyunca çeker. Olsun filozofumuz tarihe kadın, eşcinsel ve hayvan hakları savunucusu olarak geçmeyi başarır.

O tarihlerde yasak olan eşcinsel ilişki, Bentham için doğal bir durumdur ve bu yasağın ivedilikle kaldırılması gerektiğini düşünür. Bunun yanında kadınların seçme ve seçilme, eşinden boşanabilme özgürlüğünü savunur. 

Hayvanlar konusunda ise kısaca şöyle der: 'İnsanlığa büyük bir iyilik ve fayda getirmediği sürece bir canlıya acı çektirmek zulümdür.' Bentham'ın bu söyleminin ardında çağının baskın bilim ve teknolojisinin hayvanlar üzerinde yaptığı deneyler vardır.

"Herkes eğitim alabilmeli!" diyen Bentham, University College London'ın hem hissedarı olur hem de düşünceleri ve bedenini orada bir şekilde yaşatmaya devam eder.

18. yy.'da İngiltere'de Oxford ya da Cambridge'de okumak istiyorsanız kiliseden ya da soylulardan hatırı sayılır tanıdıklarınız olması gerekirdi. Bentham buna şiddetle karşı çıkar ve eğitimin özellikle Anglikan kilisesine bağlı olmayanlar ve orta halli insanlar için gerekli olduğunu düşünür. 

Bu düşünceleri University College London'da hayat bulur ve kurum, inanç, politik tutum, ırk gözetmeksizin öğrenci kabul eder. Bu İngiltere'de bir ilktir. İşte bu yüzden de Bentham'ın düşünsel yapısı adeta okula sirayet eder.

Evet... Tarihler 1832'yi gösterdiğinde Bentham, 84 yaşında aramızdan ayrılır. Aslında tam anlamıyla da ayrılmaz...

Bentham'ın toplumsal fayda düsturu ölümden sonra bile bedeni ile devam ettirdiği bir düşünce olur böylece. Filozof, daha 21 yaşındayken, bedeninin ölümünden sonra parçalara ayrılmasını, tıp ve sanat adına incelenmesini vasiyet eder. 

Bu vasiyet yerine getirilir ve 2 gün sonra yapılan bir törenden sonra ceset parçalara ayrılır. Bentham'ın kendi deyimiyle bir 'auto icon'a dönüşerek kafası mumyalanır, iskeleti samanla doldurulur ve bir dolaba konur.

Ancak evdeki hesap çarşıya uymaz ve mumyalama işlemi başarısız olarak rengi değişen ve gerilen deri filozofumuzu görse oldukça üzecek bir şekilde "korkunç" olur.

Bentham'ın Yeni Zelanda yerlilerinin yöntemi ile kafasının mumyalanarak içi samanla doldurulmuş iskeletine monte edilmesi ve böylece belki de insanlık tarihinin en garip korkuluğu olma hayali böylece sekteye uğramış olur. 

UCL ise olaya el atarak 1950 yılında Bentham'ın 'auto-icon'ını üniversiteye taşır ve bozulmakta olan kafayı korumaya alır. Bunun yerine ise bedene monte edilecek olan balmumu bir baş yapılır ve bir sonraki maddelerde göreceğiniz şekilde üniversitede sergilenmeye başlar.

Sergilenmek bir tarafa efsaneye göre Bentham, UCL'nin toplantılarına hala katılırmış; ancak oylama sırası geldiğinde, toplantı tutanağına "sağlık sorunları nedeniyle oylamaya katılamadı" ibaresi eklenirmiş.

Tabii ki bu gerçeğe ve akla aykırı absürt bir durum; ancak fotoğrafta da gördüğünüz üzere üniversite yönetimi, belli ki mizahi bir tutumla Bentham'ı 2013'teki bir toplantıya dahil etmiş görünüyor. 

Toplantı tutanaklarının gizliliğinden Bentham'ın sözlerine ulaşamasam da fotoğraftan keyifli olduğu seçilmekte. Şaka bir yana Sterlin'in acısını bağrınıza basıp yolunuzu Londra'ya düşürürseniz UCL'ye bir uğrayın efendim ve Sayın Jeremy Bentham'a bizden selam ve saygı iletin.

Peki, istersiniz şimdi Bentham'ın neden böyle bir şey isteyeceğine bir bakalım. Eminim içeriği okurken siz de düşündünüz, "Yaptırır mıydım böyle bir şey?" diye.

Bentham az önce de sözünü ettiğimiz üzere bir utilitaristtir; yani olabilecek en fazla faydanın mutluluk getireceğini düşünür. Bu yüzden cesedini de faydalı bir şekilde kullanmak ister. Tıp ve sanata yararlı olmasının yanında Bentham'a göre ne kadar fazla 'auto-icon' olursa o kadar az heykel olur; çünkü gerçeği, heykele tercih edilir. 

Bunun yanında ona göre insanlar doğrudan iyi korunmuş cesedin kendisini görürse ölümün halk üzerindeki korkulu yanı azaltılmış olur. Açıkçası ben filozofumuza katılmadan edemedim, ama sizi bilmiyorum...

Bu içerikler de ilginizi çekebilir.

Polis, Asker, Siyasetçi Fark Etmez! Güvendiklerimizi Tekrar Sorgulatacak Soru: Quis custodiet custodes ipsos?
Azrail'den de Eski Olan Yeraltı Tanrıları ve Ölüm Meleklerine Dair Bu Bilgileri Okuyunca Gece Gözünüze Uyku Girmeyecek!
Her Şey İçin Savaşabilen İnsanın Kuş Gübresi İçin de Kılıç Kuşandığı İlginç Yer: Chincha Adaları

Popüler İçerikler

Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti
Okullardaki Yılbaşı Kutlamalarına Gelen Yasağa Mustafa Sandal'dan "Onlara İnat 'Duble' Kutlayacağız!" Tepkisi
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
YORUMLAR
26.09.2020

Ekonomi derslerinde okutulan marjinal fayda, toplam fayda teorileri Bentham'a aittir kendisi devrinin onemli reformistlerindendir.

29.09.2020

vayy o çağda hayvan hakları, kadın hakları ve eşcinsel haklarını savunabilmek. cidden ultra vizyoner bir adammış.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ