Görünür ışık kızılötesine, kızılötesi mikrodalgaya ve mikrodalga da radyo sinyallerine döner. Ve ışık ne kadar uzaktaysa, kozmos o kadar genişler ve dolayısıyla kırmızıya kayma o kadar yoğun olur. Parlayan erken evrenden gelen ışık, kozmik genişleme tarafından o kadar gerilmiştir ki, şimdi onu her tarafımızda bulunan hafif bir mikrodalga radyasyonu parıltısı olarak görebiliriz. Evrenin bir bütün olarak sonsuz mu yoksa sınırlı mı olduğunu asla bilemesek de, bizi çevreleyen sönen ateşin yaşlı kabuğu olan kozmik mikrodalga arka planını görebiliyoruz. Bu da zaten gözlemlenebilir evrenimizin sınırında, şimdiye kadar görebildiğimiz en uzak ışıktır. Ama tıpkı gece gökyüzünün karanlığı gibi, bu kenar da bir perspektif meselesidir. Bizden milyarlarca ışık yılı uzaklıktaki bir galakside yaşayan başka birisi, şu anda kendi gözlemlenebilir evreninin merkezinde oturuyor ve bu, bizim perspektifimizle ancak kısmen örtüşebiliyor.