Okuyucularına Sürekli Çok Kötü Bir Çocuk Olmayı Öğütleyen 10 Yazar

Kaybedenlerin, düşmüşlerin, günahkarların, küfürbazların, çukurdayken hala daha çok dibe batanların edebiyatı, Yeraltı Edebiyatı ve bu edebiyatın pek de masum olmayan yaratıcıları.

Biz de sizler için; okuyucularına kötü bir çocuk olmayı öğütleyen, en iyi 10 yazarı listeledik.

Dikkat! 

Bu yazarların kitaplarını okumak sizi gerçekten rahatsız edebilir.

1. Marquis De Sade

Bu listenin 1 numarasında şüphesiz ki, Marquis De Sade olmalı.

Onun için şeytanın yeryüzündeki izdüşümü bile denilebilir.

Yaklaşık 29 yılını hapishanede, 13 yılını akıl hastanesinde geçirmiştir ve en önemli eseri Sodom'un 120 Günü'nü hapishanede yazmıştır. Bir diğer önemli eseri de Justine'dir. Sadizm'in kökeninin onun yazdıklarına dayandığı bilinir.

Yazılarında ahlakı, yasayı, dini öğeleri dikkate almadan aşırı özgürlüğü (hatta ahlaksızlığı) ve en iyinin zevk olduğunu savunuyordu.

Yazılarının çoğunu tutuklu olduğu dönemde yazdı. 'Sadizm' kavramı adından türetilmiştir.

2. Chuck Palahniuk

Herkesin bildiği üzere Dövüş Kulübü'nün yazarı.

Yanı sıra Tıkanma, Ninni, Çarpışma, Görünmez Canavarlar, Gösteri Peygamberi, Günce, Tekinsiz,  Ölüm Pornosu, Pigme, Anlat Bakalım ve Lanetli, Türkçe'ye çevrilen eserlerinden.

Peki kim bu Chuck Palahniuk?

Yazmaya otuzlu yaşlarında başladı. İlk romanı sanıldığının aksine Dövüş Kulübü değil, Görünmez Canavarlar'dı. Görünmez Canavarlar'ı hiç bir yayınevi kabul etmeyince yayıncılara olan öfkesi edebi yeteneğiyle birleşince Dövüş Kulübü'nü yazdı. 

 Dövüş Kulübü'nün ortaya çıkması şu şekildedir; Palahniuk arkadaşlarıyla birlikte tatildedir. Bitişikteki kamp yerinde müzik rahatsız edici derecede açılır ve bu nedenle başlayan tartışma yerini kavgaya bırakır. Bu olayda yaralanan Chuck tatilden döndüğünde iş yerinde kimse tarafından ilgi görmez çünkü kimse korkunç derecedeki yüzü hakkında bir şey sormaya, yorum yapmaya cesaret edemez. Bunun üzerine Chuck, eğer insanın yeterince kötü görünürse dilediği gibi hareket edebileceğini keşfeder. Bu olayın ardından devam ettiği bir edebiyat grubu bünyesinde yaptıkları çeşitli gösteri ve eylemler 'Kargaşa Projesi'ni esinler. Kısa bir süre sonra aynı isimle bir kısa öykü yayımlar ve bu öykü, üç ay içinde Fight Club (Dövüş Kulübü) romanına dönüşür.

3. Irvine Welsh

Trainspotting, Acid House ve Porno gibi kitaplarııyla büyük ses getirmiş, ünlü yazar. 

1961 yılında İskoçya'da doğdu. Çocukluğu Edinburgh'un kalbi olan Muirhouse'un işçi kesimlerinde geçti, 16 yaşına geldiğinde okulu terk etti. Genç yaşında çalışmak zorunda kalan Welsh, sürekli iş değiştirdi. Punk hareketlerinin başladığı ve uyuşturucunun yaygınlaştığı yıllarda Edinburgh'tan Londra'ya göç etti. 80'li yılların sonlarına doğru İskoçya'ya yeniden dönen Welsh, Edinburgh Bölge Meclis'inde bir iş buldu. O yıllarda bilgisayar dersleri alan Welsh, bir yandan da yazmaya başladı.

Küçük hikâyelerden oluşan ilk kitabı The Acid House 1994 yılında yayınlandı. Bunun ardından en olgun eseri sayılan ilk romanıTrainspotting yayınlandı. Bu roman 1996'da filme de uyarlandı ve kendi alanında bir kült eser olarak kabul edildi.

4. Charles Baudelaire

Yaşadığı dönemde kurulmakta olan modern Paris'in metropol yaşantısı üzerine inşa ettiği edebiyatı ve eleştiri yazıları modernist estetiğin habercisi sayılır. Şiirlerini derledeği Kötülük Çiçekleri (Les Fleurs du Mal-1857) veParis Sıkıntısı (Le Spleen de Paris-1869), Rimbaud'dan Yahya Kemal'e kadar pek çok şairin çarpıldığı, 20. yüzyıl edebiyatının belki de en çetrefil, ancak en etkili klavuzları olur. Gerek klasik geleneğe, gerekse egemen çağdaş zihniyetlere karşı isyanı ve gerçekliğe kafa tuttuğu dizginsiz imgelemi, zamanında şiirlerinin yasaklanmasına kadar varan düşmanlıklar uyandırır. Sonradan bu başkaldırı ve imgelem, sanatın yadsınmasına kadar varacak avangard sanat ve edebiyatın çekirdeğini oluşturacaktır.

5. Jack Kerouac

Jean-Louis 'Jack' Kerouac (12 Mart 1922 - 21 Ekim 1969) Kanadalı-ABD'li romancı ve şairdir. Yakın arkadaşları Allen Ginsberg ve William S. Burroughs ile birlikte Beat Kuşağı akımının kurucusu ve Yolda (On The Road) adlı romanıyla bu akımın simgesi olarak kabul edilir.

Dört yaşındayken abisi Gérard daha sonra Visions of Gerard romanında anlatılacak bir romatizmal hastalık sonucu dokuz yaşında öldü. Annesi dindar bir Katolik idi ve kocasının içki, tütün ve kumara düşkünlüğü arttıkça inancı derinleşti. Kerouac annesine çok bağlıydı, üzerindeki etkisi büyüktü ve ileride ondan 'aşık olduğum tek kadın' olarak bahsetti.

Amerikan futbolundaki yeteneği sayesinde burs kazanarak New York'da Columbia Üniversitesi'ne girdi. Ağır bir sakatlık ve antrenörüyle sürtüşmeleri sonucu spor kariyeri sönünce bursu yenilenmedi. Bunun üzerine üniversiteden ayrılan Kerouac bir süre New York'un Upper West Side mahallesinde kız arkadaşı Edie Parker ile yaşadı. Romanlarında hep bahsedeceği Beat kuşağının çekirdeğini oluşturan insanlarla burada tanışmıştır: Allen Ginsberg, Neal Cassady ve William S. Burroughs.

1942'de deniz ticaret filosuna, 1943'te de Deniz Kuvvetleri'ne katıldı, fakat şizoid bir kişiliği olduğu gerekçesiyle ordudan uzaklaştırıldı.

1944'de arkadaşı Lucien Carr'ın işlediği bir cinayete Burroughs'la birlikte adı karışınca tutuklandılar. Edie'nin büyükbabasından kalan mirası alabilmesi için cezaevindeyken onunla evlendi ve böylelikle kefalet ücreti yatırılabildi.

Aşırı ölçüde alkol kullanan Jack Kerouac, 47 yaşında, sirozdan kaynaklanan şiddetli bir iç kanama geçirerek öldü.

6. William S. Burroughs

Jack Kerouac ve Allen Ginsberg ile birlikte beat akımını başlatan yazarlardan biri olarak tanınır. Yazılarının çoğu yarı otobiyografik olarak tanımlanabilir.Beat kuşağının en renkli yazarlarından biri olan William S. Burroughs, oldukça ilginç bir yaşam sürmüştür.

5 Şubat 1914’te St. Louis, Missouri'de doğan Burroughs, hayli rahat şartlarda büyüdü. 1936’da Harvard Üniversitesi’nden mezun oldu. Açıkça ifade ettiği eşcinsel eğilimleriyle tanınırdı ve sıklıkla uyuşturucularla ilgili deneyimlerini yazardı.

İlaç bağımlılığı ve eşcinsellik, çalışmalarının çoğuna egemendir. Kitaplarının birçoğunda, güçlü bir karışım yaratmak için popüler kültürün tüm alanlarından, filmlerden, karikatürlerden, western'lerden ve bilim kurgu yapıtlarından düşünceler ödünç alarak 'cut-up' tekniğini denedi. İktidarın kötüye kullanılmasından büyük rahatsızlık duyması nedeniyle ilaç bağımlılığını, yaşamlarımızın denetlenme yollarının tümünü kapsayan bir metafor olarak kullandı.

Yazılarında, birçok kişinin “kafa karıştırıcı ve ukalaca” olarak nitelendirdiği kolaj (cut up) tekniğini kullanırdı. Ele aldığı konular çoğunlukla yer altı dünyası ve uyuşturucu alt-kültürleriydi. Burroughs’un aynı adlı romanından sinemaya uyarlanan Naked Lunch (Çıplak Şölen), bir kült film olmuştur.

7. Allen Ginsberg

1926 yılında Newark, New Jersey'de, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya gelmiş, çocukluğunu Paterson, New Jersey'de geçirmiştir. Ergenlik yıllarında, Amerika'nın köklü gazetelerinden New York Times'a II. Dünya Savaşı ve işçi hakları adına yazdığı metinleri vermiştir. Lise yıllarında öğretmeninin tavsiyesi üzerine Walt Whitman'ın yazılarını okumaya başlamıştır.

Beat kuşağının en önemli şairi olarak tanınan Ginsberg, Columbia Üniversitesi'nde geçirdiği öğrencilik yıllarında Jack Kerouac, William S. Burroughs ve Neal Cassady ile tanışmıştır. Neal Cassady ile tanışmasını anlatan Jack Kerouac'ın Yolda adlı romanında, Allen'ın kişiliğinden, Neal ve Jack ile olan ilişkisinden ve yaşadığı yerlerden bahsedilir. Ayrıca Allen, The Clash grubunun yaptığı Ghetto Defendant parçasında kendi yazdığı birtakım dizeleri şarkının girişinde ve arkaplanında seslendirmiştir.

Allen'ın yazdığı Howl/Uluma şiiri, Beat kuşağı'nın manifestosu olarak bilinir. Şiirinde birçok konuya değinen Allen, şiirin birkaç dizesini yazar Carl Solomon'a adamıştır.

8. Jean Genet

1910 Paris doğumlu. Kimsesizler yurdunda büyüdü. On sekiz yaşında askere yazıldı. Altı yıllık askeri hayatın ardından firar etti ve ele geçmemek için Fransa'dan ayrıldı. 1937'de Paris'e dönüşünü takip eden yedi yıl içinde asker kaçaklığı, serserilik, kimlik sahtekârlığı ve hırsızlıkla suçlandı. İlk şiirlerini tutukluyken yayımladı. 1942-1964 arasında roman, günlük ve oyunlar yazdı. 1967'den 1986 yılında ölümüne kadar Ortadoğu'da Filistinliler'in, Kuzey Afrika'daki kurtuluş mücadelelerinin ve Siyahların mücadelelerinin yakın destekçisi oldu. Metis Yayınları'nda, bu dönemde yazmış olduğu siyasi makalelerini bir araya getiren Açık Düşman adıyla 1994'te yayımlanan bir seçkisi bulunuyor. 

Başlıca yapıtları arasında, Türkçe'ye çevrilmiş olan Notre-Dame-des-Fleurs (1942, Çiçeklerin Meryemi, Ayrıntı, 2000), Miracle de la rose (1943, Gülün Mucizesi, Ayrıntı, 2000), Journal du voleur (1948, Hırsızın Günlüğü, Ayrıntı, 2000) adlı romanları ile 1955-1961 arasında yazdığı Le Balcon (Balkon), Les Nègres (Zenciler, Ayrıntı 2000), Les Paravents (Paravanlar, Remzi, 1991) ve Hizmetçiler (Nisan, 1990) adlı oyunlarını sayılabilir.

9. Charles Bukowski

Charles Bukowski (16 Ağustos 1920 – 9 Mart 1994), asıl adı Heinrich Karl Bukowski olan Amerikalı yazar ve şair. Yapıtlarında bazen Henry Chinaski ismini de kullanmıştır. Hayatının çoğunu ABD'nin Los Angeles şehrinde geçirmiştir.

Eserlerinde genellikle toplum dışı insanlar ile depresyonu konu alması ve alkolizme yatkın bir hayat tarzını anlatmasıyla ünlüdür. Bunun nedeni olarak kendisinin bu hayatı yaşaması gösterilebilir. Bukowski’nin yazılarında kendi hayatını yazıp yazmadığı tartışma konusu olmuştur; hayranlarının bir kısmı bunları kurguladığını, çoğunluğu ise yaşamadan bu tip kurguları yapmasının mümkün olmayacağını ve o karakterde bir insanın bu hayatı sürmesinin zaten doğal olduğu görüşünü savunmaktadır.

Yazmaya başladığı günden itibaren yazılarını yayımlanması için dergilere gönderen Bukowski’nin yazıları hep geri gönderilmiştir.

Ancak 24 yaşındayken 'Aftermath of a Lenghty Rejection Slip' isimli kısa öyküsü yayımlandı. İki yıl sonra bir başka kısa öyküsü olan '20 Tanks From Kasseldown' isimli eseri yayımlandı. Bukowski yayıncılık yöntemlerinden hayal kırıklığına uğradı ve neredeyse 10 yıllığına yazmayı bıraktı. Hayatının bu bölümünü ABD'yi gezerek, çeşitli işlerde genellikle kısa vadeli çalışarak ve ucuz pansiyonlarda konaklayarak geçirdi. Hayatının diğer bölümlerinde olduğundan daha yoğun bir tempo ile açlık ile boğuşan ve kadınlarla zaman geçiren Bukowski daha sonra bu yıllarını Factotum isimli kitabında da anlatmıştır. Bu dönemdeki işlerinin kısa vadeli olmasının nedeni de düzen tanımaz kişiliği ve alkol bağımlılığıydı. Bukowski babasına olan nefretini onun aksine bir hayat yaşayarak göstermiş ve bir yazısında da bu yüzden bir hiç olmayı seçtiğini söylemiştir. O babasının aksine olduğu gibi görünen ve bir şey olmamayı hedefleyen birisi olarak kazandığı paraya önem vermiyor ve barlarda günü birlik bir hayat sürüyordu. Zengin amerikalı kadınlarla ilişkiye girdiği dönemlerde onlara kaba dahi davransa etkiliyor onların evlerinde yaşamaya başlıyor ama bir türlü o hayata adapte olamayarak eski hayatına geri dönüyordu ki 1969’da da bunu, aç kalmayı seçtiğini söyleyerek ispat etmiş oluyor adeta. Ayrıca ömrünün çoğu denilebilecek kısmını da hipodromlarda geçirmiş ve bundan yazılarında sık sık söz etmiştir. 1950'lerin başında Bukowski, iki yıldan az bir süre ABD Posta İdaresi'nde posta kuryesi olarak çalıştı. 1955'te ölümün ucundan döndüğü alkol komasından dolayı hastaneye kaldırıldı. Taburcu olduktan sonra bir daktilo satın aldı ve şiir yazmaya başladı.1957'de Barbara Fry ile evlendi fakat 1959'da boşandılar. Bukowski, şiir yazmaya ve içki içmeye devam etti ve sonra Los Angeles'taki postaneye geri döndü. 1965'te hiç evlenmediği Francis Smith'ten bir kızı oldu. 1969'da Black Sparrow Yayınevi'nden ömür boyu 100 dolar maaş teklifini alınca postaneden ayrıldı. Bir mektubunda şöyle bir açıklaması vardı 'İki seçenekten birini seçmek zorundaydım: Posta ofisinde kalıp delirmek ya da yazmaya oynayıp açlıktan ölmek. Ben aç kalmayı seçtim.' Posta ofisini bırakalı bir ay bile olmadan Postane ismindeki ilk romanını bitirdi.

Bukowski, Pulp romanını henüz bitirdikten sonra 9 Mart 1994'te 73 yaşındayken omurilikten yayılan lösemi sebebiyle San Pedro, Kaliforniya'da öldü.

Bu tip bir hayat yaşadığı için birçok kez tutuklanmış, dayak yemiş olan Bukowski hayatı, özgün dili ve tarzı ile Amerikan edebiyatına damgasını vurmuş, Türkiye'de ise ilk kez Sokak Dergisi’nde çıkan öyküleri ile tanınmıştır.

10. Georges Bataille

Nietzsche'nin izinde düşüncelerini geliştirmiş, gerçeküstücü düşüncenin geliştiricilerinden biri olmuştur. Kötülüğü üstlenen ve gizemsel yolculuklara dayalı iç deneyimlere dayanan bir ahlakın savunuculuğunu yapmıştır.

Kötülük konusu Bataille'nin merkezi konularından biridir, çünkü onun düşünce yapısında kötülük hayatın en temel gerçeklerinden biri olarak belirir. Kötülük Bataille'ye göre bir ahlaktan yoksunluk durumu ya da ahlak yetersizliği değil, tam tersine verili ahlakı yadsıyan başka tür bir ahlakın koşuludur. Böyle alındığında kötülük, yasakları aşmanın ve kuralları ihlal etmenin bir yoludur ve 'yüksek ahlak'  bunu gerektirir. Bataille gerçek özgürlüğü yaşamı kışkırtmak ve aşmak olarak değerlendirdiğinden özgürlüğü ve değerleri yeniden yaratmanın kötülükten geçtiğini, gidilecek en uzak yerin burası olduğunu söyler. Böylece konformist düşünce tarzından sakınılmış olunur. İyiliğin boyun eğdirici uzlaşmacılığından kurtulunur. Ancak bunun için kötülüğün üstlenilmesinde cesaret gereklidir. Bunlara bağlı olarak, Bataille'ye göre edebiyat suçludur ve suçluluğunu kabul etmelidir. Yaratıcılığın kaynağı günahkarlık ve kötülüktür. Edebiyat kötülüğün bilgisiyle beslenir ve anlamlı bir etkinlik olmasını sağlayan da budur.

Türk Yazar Bonusu - Altay Öktem

1964 yılında İstanbul'da doğdu. Salacak'ta şarap içerek büyüdü. Bir askeri okul (Kuleli) ve bir tıp fakültesi (Trakya Üniversitesi) bitirdi. Kendini şiire vererek; kimsenin elinden tutmadan zirveye doğru düşmenin yolunu yöntemini buldu. Eski Bir Çocuk, Sukuşu, Beni Yanlış Öptüler Aslında, Çamur Şiir ve Her şey: Oda Kırbaç Ayna adlı şiir kitaplarının ardından fanzinler, fotokopi afişler ve demoları incelediği Şeytan Aletleri adlı kitabı yazdı. Bütün Kerimler'in hayatını Filler Çapraz Gider adıyla romanlaştırdı. Şubat 2002'de Kargart'ta açtığı fanzin sergisinin ardından Genel Kültürden Kenar Kültüre: 101 Fanzin adlı seçkiyi ve Şehrin Kötü Çocukları adlı fanzin şiir antolojisini İthaki Yayınları'ndan çıkardı.

Türk Yazar Bonusu -2 - Hakan Günday

29 Mayıs 1976'da, Yunanistan'ın Rodos adasında doğdu. İlkokulu Brüksel'de Athenee Royale de Berkendael'de bitirdi. 1994 yılında Ankara Tevfik Fikret Lisesi'nden mezun oldu. Aynı yıl Hacettepe Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Fransızca Mütercim Tercümanlık Bölümüne girdi. Bir yıl devam ettikten sonra Brüksel'de bulunan Universite Libre de Bruxelles'in Siyasal Bilimler Bölümü'ne kaydoldu. Ve birinci yılın ardından Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü'ne geçti. İlk romanı Kinyas ve Kayra'dır. Daha sonra Piç, Malafa, Zargana, Azil, Ziyan, Az, Daha gibi romanları Türk Yeraltı Edebiyatı'na kazandırmıştır.

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Etmişlerdi: Kara Harp Okulu Dönem Birincisi Ebru Eroğlu İhraç Talebiyle Disipline Sevk Edildi
"Bana Bilmediğim Bir Şey Söyle" Akımına Gelen Tıkanan Muhabbeti Açmalık Bilgiler
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti