Okurken 'Yazar Burada Ne Anlatmak İstiyor?' Deyip Derin Düşüncelere Dalacağınız Bulmaca Gibi Kitaplar

Kitap okumak insana en iyi gelen hobilerden biri olsa da bazı kitaplar okuyucuya o kadar ağır gelir ki saatlerce okunmasına rağmen bir türlü anlaşılamaz. Eğer siz de kitap okurken bol bol düşünmeyi ve soru işaretlerine cevap bulmayı seviyorsanız, işte sizler için hazırladığımız kitap önerileri...

Not: Kitap açıklamaları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

1. Finnegan Uyanması - James Joyce

James Joyce, Ulysses'ı yazdıktan sonra on yedi yılı aşan bir uğraş sonucu Finnegan Uyanması'nı edebiyat dünyasına sunduğunda büyük tartışmalara yol açtı. İngilizce yazılmış en zor eserlerden biri kabul edilen, hemen her türlü konu, anlatım ve karakter kalıbını kırarak deyim yerindeyse çığır açan bu eser, ilk parçası yayınlandığından bu yana akademisyenlerin ve eleştirmenlerin çalışmalarına konu olmaya, üzerine yazılmış sayısız kitapla edebiyat alanında gündem yaratmaya devam etmektedir.

Türkçenin de dahil olduğu yaklaşık kırk dilin dağarının birleştirilmesiyle türetilmiş sayısız kelime, denizde kum misali söz oyunları, genellikle çok anlamlılık içeren cümleler, hem tarih ve mitolojiye, hem de edebiyat ve siyasete uzanan çok katmanlı göndermeler nedeniyle 'çevrilemez' sayılan ve bugüne dek yalnızca altı dile çevrilebilen Finnegan Uyanması'nı dilimize ilk kez tam metin olarak kazandırdığımız için kıvançlıyız.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

2. Ses ve Öfke - William Faulkner

Yirminci yüzyılın klasikleri arasına girmiş, Faulkner edebiyatının zirvelerinden biri olan Ses ve Öfke’de, ABD’nin güneyinde yaşayan Compson ailesinin dağılışı farklı bilinçlerle izleniyor: Zihinsel engelli oğul Benjy’nin, suçluluk ve onur duygularıyla azap çeken ağabeyi Quentin’in, sert, mantıklı ve kurnaz diğer erkek kardeş Jason’ın anlatımlarıyla, ailede yaşananlar yavaş yavaş açığa çıkıyor. Faulkner’ın, kendine özgü yoğun dili ve kurgusuyla, yaşananları, düşünülenleri, yayılan ya da sıkışan duyguları tüm bir atmosfer içinde vermekteki ustalığını doyasıya gösteren bir roman Ses ve Öfke.

Ses ve Öfke’de, karakterlerin sahiciliği ve olayların evrensel trajedisi, Faulkner’ın diliyle bir cam kırığı kadar keskin, bir öfke ânı kadar yüksek sesli.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

3. Savaş ve Barış - Lev Tolstoy

Lev Nikolayeviç Tolstoy (1828-1910): Anna Karenina, Kreutzer Sonat ve Diriliş'in büyük yazarı Tolstoy, yaşamının son otuz yılında kendini insan, aile, din, devlet, toplum, özgürlük, boyun eğme, başkaldırma, sanat ve estetik konularında kuramsal çalışmalara da verdi. Bu dönemde yazdığı roman ve öykülerinde yıllarca üzerinde düşündüğü insanlık sorunlarını edebi bir kurguyla ele aldı. Tüm zamanların en büyük romanlarından biri ve Tolstoy'un başyapıtı olarak kabul edilen Savaş ve Barış ilk kez 1867 - 1869 yılları arasında Ruskiy Vestnik dergisinde tefrika edildi.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

4. Atlas Silkindi - Ayn Rand

Karşımda iki arkadaş grubu var. Bir derenin kıyısında oturuyorlar. Şimdi birbirlerine düşmanlar Ellerindeki taşları öfke ve nefretle sıkarak birbirleriyle konuşuyorlar. Ben iki grubun tam ortasında oturuyorum. Havadaki gerilimin fotoğrafını çekiyorum. Derenin sesine biraz uzakta. Fabrikanın grev davulu karışıyor. İki grup da sendikanın yönetimini ele geçirmek istiyorum Konuşmalardaki sessiz gerilim solcu bir sokak tiyatrosundan gelen tiratla kesiliyor. Tiyatrocun sözlerine iki grup da hak verip, kaldıkları yerden düşmanlığa devam ediyorlar. Bir polis helikopteri fabrikanın üstünden dereye doğru daireler çizerek üzerimizde dolanıyor. B sendikanın gazetesini çıkarıyorum, grevin fotoğraflarını çekiyorum.

Eski arkadaşlar şimdi birbirlerine nefretle bakıyor. 5-6 kişilik gruplarıyla ellerinin içine aldık' taşları birazdan çıkacak kavga için hazırlıyorlar. Ceketlerini açıp silahlarını gösteriyor Konuşma devam ediyor ve birbirlerine aynı şeyi söylüyorlar: 'Burdan Gidin, Bu Fabr Bizim.' Bir halk ozanı lafı alıp 'bu fabrika bizim' diye kötü bir mikrofona bağırıyor. İşçiler türküye katılıyorlar. Bir jandarma aracı gelip duruyor. Komutan etrafa bakıp, 'Bu Fabr Esas Bizim' diyor. Bir emekçi ressam 'Benim İşçilerim' adlı sergisini açıyor. Sokak tiyatrosunun oyuncuları resimleri çok beğeniyor. Havadaki gerilim devam ediyor. Maliye Bakanlığı'ndan grup bu fabrikadan daha fazla vergi almak için minibüsten iniyor. Onlar da bu fabrika kendilerine ait olduğunu düşünüyor. Aynı anda derenin kenarında kavga çıkıyor. Eski arkadaşlar Fabrika Bizim diye kavga ediyor, birbirlerini dövüyor. Kanları derenin suyuna karışıyor...

4 gün sonra fotoğraf makinemin kapağını grev çadırında bulma umuduyla fabrikaya gidiyor Fabrikanın sahibi olduğunu iddia eden grevciler, sendikacılar, maliyeciler, jandarma tiyatrocular, ressamlar, türkücüler, polisler, solcu üniversiteliler, gazeteciler... Hiçbiri ortada yoktu. Derenin sesinden başka hiçbir ses duyulmuyordu. Rüzgarın sesi yerdeki gazete parçalarının üzerinden geçip derenin sesine karışıyordu. Dört gün önceki grevin di zurnasından, polisin helikopterinden, maliyenin minibüsünden, sokak tiyatrocular haykırışlarından, işçilerin heyecanlı sloganlarından, sendika için kavga eden arkadaşlar çığlıklarından geriye kocaman, ağır ve derin bir sessizlik kalmıştı. Kafamı kaldırıp sessiz nedenini anlamaya çalışıyorum. Bana herkesin nereye gittiğini, bütün bu insanların nasıl olduğunu, bu ölüm sessizliğinin nedenini söyleyecek birini arıyorum, kimseyi göremiyor Fabrikanın kapısında asılı duran bir küçük levhadan başka. Yorgun, sessiz bir küçük levha küçük yazı, bir küçük kelime. Hayatımın bütün sorularının cevabı. Fabrikanın Esas S/* Girişteki Büyük Kapıya bir Tek Söz Yazıp Çekip Gitmişti...Kapalı

Atlas Silkindi bütün yaratıcıların Kapalı levhasını asıp gittikleri günü anlatıyor. Bütün yapan edenlerin, kendisi için çalışıp farkında olmadan bizlere hizmet eden bütün benlerin ç gittikleri gün bizlerin, yani şikayet edenlerin şikayet edecek kimseyi bulamadığı o kor günü gösteriyor. Bizlerin beni nasıl sömürdüğünü resmediyor. Kitabı okurken karar verecek Yapan edenlerden misiniz, yoksa şikayet edenlerden mi? Eğer şikayet edenlerdensen kitabı okumayın, utanırsınız!

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

5. Moby Dick - Herman Melville

Kitabın başkahramanlarından olan İsmail, tüm ömrünü denize adamış ve yalnız yaşayan bir karakter olarak anlatılıyor. Öyle ki karada yaşamak ona iyi gelmiyor ve en kısa sürede ait olduğu yere, denizlere dönmek istiyor. Ancak bu defa bir balina avcısı olarak çalışmayı istiyor. Bir gün, kaldığı şehirde geceyi geçirmek için bir oda kiralıyor. Ve oda arkadaşı olan Queequeg ile tanışıp yakın dostluk kuruyor. Sonrasında ise ikili, uzun sohbetlerinin sonunda balina avcılığı işine girmeye karar veriyor.

İsmail, Pequod isimli bir gemide buldukları iş için yola çıkıyor. Yalnız geminin ana kaptanının kim olduğu bilinmiyor. Bu durumdan şüphelenen İsmail, sonunda bir bacağı olmayan Kaptan Ahab ile tanışıyor. İsmail, sonradan Ahab’ın okyanustaki en tehlikeli canlı olan beyaz balina Moby Dick tarafından saldırıya uğradığını ve bacağını bu olay sonucu kaybettiğini öğreniyor. İntikam ile yanıp tutuşan Ahab’ın bu yolculuktaki en büyük arzusunu, Moby Dick’i yakalayıp öldürmek oluşturuyor. Peki, kahramanlarımız bunu başarabilecek mi dersiniz?

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

6. Gulag Takım Adaları - Aleksander Soljenitsin

Gulag Takımadaları ne Rus edebiyatında, ne de dünya edebiyatında benzeri bulunmayan edebi bir anıttır. Soljenitsin bu dev eserini kendi mahkumiyetinden, kamplarda başından geçenlerden ve zulüm altında ölen sayısız insanların kaderinden derleyerek yaratmış. Bu eserle insanlığın yüreğini parçalayan milli bir destan doğmuştur. Soljenitsin bu eserinde modern bir tarihçi gibi, kudretli kalemiyle, yok edilen milyonlarca hayatın dokümanter tarihini sunmaktadır.

7. Foucault Sarkacı - Umberto Eco

Umberto Eco'nun ilk romanı olan Gülün Adı gibi, bu ikinci romanı Foucault Sarkacı da, bildiğimiz roman türlerinden hiçbirine girmiyor. Belki de en uygunu, onu bir `bilim-roman' ya da `Eco-roman' diye nitelemek.

Foucault Sarkacı, çok-katlı, çok değişik düzlemlerde okunabilecek bir roman. Bu da, romana değişik açılardan yaklaşmamıza olanak veriyor.

Foucault Sarkacı, kısaca, irrasyonel düşüncenin 500 yıllık tarihinin 500 küsur sayfalık bir serüveni: Pozitif bilimin yanı sıra, uzantıları günümüze dek süregelen, gizli bilimlerin, Ortaçağı da kapsayan çok uzun bir zaman dilimi içinde bilim-büyü kardeşliğinin öyküsü. Okuyucuların, bu çetin ama keyifli okuma serüveninden nice hazlar derleyecekleri umuduyla.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

8. Kızıl Damga - Nathaniel Hawthorne

Tutkulu bir genç kadın, onun korkak aşığı ve intikam ateşiyle yanıp tutuşan ihtiyar kocası...Bunlar 17. yüzyıl Boston'unun katı, geleneklerle örülü dünyasında vuku bulan, tutkuyla geleneklerin çatıştığı bir trajedinin başkahramanları. Evli bir kadın olan Hester Prynne işlediği zina suçunun cezası olarak, üzerinde ahlaki düşkünlüğünü simgeleyen kızıl bir harf taşımak zorunda bırakılır; bir anlamda, içinde yaşadığı toplumun değer yargılarını hiçe saydığı için öteki olarak damgalanır. Yaşadığı bu trajedi ile sahip olduğu gücün farkına varan Hester bu gücü ve duruşu ile doğmakta olan modern Amerikan kadın kahramanının müjdecisidir. O günahıyla tek başına yüzleşirken adlarını açıklamaya yanaşmadığı korkak ve ikiyüzlü aşığı ile intikam hırsının çılgına çevirdiği kocası suçluluk, pişmanlık, intikam duyguları ile kendilerini bekleyen çarpıcı ve hazin sonu kendi elleriyle hazırlarlar.

Henry James'in Amerikan edebiyatında şimdiye dek ortaya konan yaratıcı yazılı eserler arasında en iyisi olarak nitelendirildiği Kızıl Damga, insanoğlunun suç, günah ve gururla giriştiği sonu gelmez mücadelesini ortaya koyan bir başyapıt; Nathaniel Hawthorne da Amerikan'ın püriten mirasından evrensel bir klasik yaratmayı başaran ilk Amerikalı yazardır.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

9. Ulysses - James Joyce

Ulysses romanı, Dublin’de gezintiye çıkan iki farklı karakterin yaşadığı 24 saatlik bir zaman dilimini anlatıyor. 16 Haziran 1904 tarihinde geçen romanda, asıl ana karakteri ise mekan oluşturuyor. Romanın kurgusal temelini Homeros’un Odysseia adlı eseri üzerine kuran yazar, oluşturduğu karakterlerle okura kendi yaşamını ve düşüncelerini aktarıyor.

Joyce, roman karakterlerinden Stephen Dedalus’u düşünce bakımından “sanat”ı temsil eden genç bir adam olarak anlatırken; Leopold Bloom karekterini ise okurun karşısına “bilim”i temsil eden Yahudi bir reklam toplayıcısı olarak çıkarıyor. Buna göre Stephen daha soyut bir bakış açısına sahipken, Leopold ise somut bir fikirsel düzlemde ilerliyor. Ve söz konusu karakterler, esasında Joyce’un gençlik ile olgunluk dönemlerinin birer tasvirini oluşturuyor.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

10. Sefiller - Victor Hugo

Victor Hugo (1802-1885): Fransız edebiyatının gelmiş geçmiş en büyük yazarlarındandır. Şiirleri, oyunları ve romanları ile tanınır. Romantizm akımının Fransa'daki temsilcisidir. Edebiyat alanındaki devasa başarılarının yanında politik hayatta da etkin bir rol üstlendi, bu nedenle sürgün cezasına çarptırıldı, cezasını tamamlamasına rağmen İmparatorluk yıkılana dek Fransa'ya dönmedi. İlk kez 1862 yılında yayımlanan Sefiller yazarın Notre-Dame'ın Kamburu ile 'din', Deniz İşçileri ile 'doğa' konularını işlediği roman üçlemesinin 'toplum'u ele alan, en görkemli ayağıdır. Bu destansı roman Fransız toplumundan yola çıkarak, kozmolojik bir bakış ve eşsiz bir duyarlılıkla insanlığa ulaşır. Fantine'in, Cosette'in, Marius'ün, Saint-Denis Sokağı barikatlarının, Paris'in, Javert'in ve Jean Valjean'ın sefaletten sevgiye, felaketten iyiliğe ve karanlıktan aydınlığa uzanan hikâyeleri Hasan Âli Yücel Klasikler Dizisi'nin 250. kitabında okurlarla buluşuyor.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

11. Madde 22 - Joseph Heller

Madde 22 bugüne kadar okuduğunuz hiçbir romana benzemiyor. Kendine has bir mantığı, bambaşka karakterleri var. Joseph Heller’ın acı gerçekleri sipsivri bir alayla iğnelediği bu 20. yüzyıl klasiğini okurken savaşı, yaşamın acımasızlığını, iktidarın yeri geldiğinde nasıl bir canavara dönüştüğünü görüp kimi zaman korkacak kimi zaman kahkahalar atacaksınız.

2. Dünya Savaşı sırasında Amerikan ordusunda bombardıman pilotu olarak görev yapan Yossarian’ın öyküsü, çivisi çıkmış bir dünyanın küçücük bir modeli aslında. Okurken bugün dünyada yaşananlarla kitaptaki öykü arasındaki bağlantıyı kurup aslında ne kadar absürd, çılgın, ürkütücü ve kin dolu bir dünyada yaşadığınızı fark edeceksiniz.

'Tek bir açmaz vardı, o da Madde 22. Bu madde, insanın gerçek ve yakın tehlike karşısında kendi güvenliği için endişelenmesinin zihnin rasyonel bir süreci olduğunu belirtiyordu. Orr deliydi ve uçuştan men edilebilirdi. Tek yapması gereken uçuştan men edilmesini talep etmekti; ve bunu yapar yapmaz, deli olmadığı anlaşılacaktı ve başka görevlerde uçması gerekecekti. Orr’un başka görevlerde uçması için deli olması gerekirdi, aklı başında olsa uçmazdı; ama aklı başındaysa uçmak zorundaydı. Uçarsa deli demekti ve uçmak zorunda değildi; ama uçmak istemiyorsa aklı başındaydı ve uçmak zorundaydı. Madde 22’deki bu şartın mutlak basitliği Yossarian’ı derinden etkiledi. Saygıyla ıslık çaldı.'

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

12. Tutunamayanlar - Oğuz Atay

Ülkemizin en değerli yazarlarından biri olan Oğuz Atay’ın yazıldığı dönemde büyük tartışma konusu olmuş eseri Tutunamayanlar, 1972 yılında yayımlanmıştır. Eser, bilinç-akışı tekniğiyle döneme damgasını vurarak Türk Edebiyatı’nda yeni bir çağı başlatmıştır. Pek çok eleştirmen, Tutunamayanlar’ı Türk Dili’nde yazılmış en iyi eser olarak değerlendirmektedir.

Tutunamayanlar Oğuz Atay ismiyle özdeşleşmiş bir roman olarak, büyük yazarımızın hayatından izler taşımasıyla da kısmen otobiyografik bir eser olarak da değerlendirilebilir. Roman, son derece üst düzey diliyle çevirisi en zor romanlar arasında yer alır. Tutunamayanlar, sadece birkaç dile çevrilebilmiştir. “Het leven in stukken” adı altında Flemenkçeye (Hollanda Dili) çevrilen eser, eserin Hollandalı çevirmenine ödül kazandırmıştır.

Tutunamayanlar konusu itibariyle intihar eden arkadaşının geçmişini araştıran Turgut Özben’in, söz konusu arkadaşı Selim Işık’ın modern hayata neden “Tutunamadığı”nı öğrenme çabasını anlatmaktadır. Romanda Turgut’un karşılaştığı her kişi Selim Işık’ı tanıyan kişilerdir ve her biri Turgut’a Selim’in farklı yönlerini aktarmaktadır.

İletişim Yayınları’nın en prestijli kitaplarından biri olan Tutunamayanlar, ülkemizde olduğu kadar Dünya çapında da merak konusu olan eserlerden biridir.

Her yıl çok satan kitaplar arasında yer alan Eser, TRT Roman Ödülü’ne sahiptir. Tutunamayanlar romanının ilk baskısı 1000 TL gibi bir fiyat ile alıcı bulmuştur.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

13. Deniz Feneri - Virginia Woolf

İngiliz edebiyatının başyapıtlarından biri olan Deniz Feneri, son derece basit olay örgüsünün ardında yaratıcısının özyaşamının ayrıntılarını, toplumsal meselelere ilişkin sorgulamalarını, içgözlemlerini ve derin felsefi gizemleri barındırır.

Deniz Feneri'nin merkezinde I. Dünya Savaşı'nın öncesinde ve sonrasında İskoçya'nın Skye Adası'ndaki evlerinde kalan Ramsay ailesi ve konukları vardır. Çocuklar oynarken, yetişkinler sohbet eder, düşüncelere dalar ve keşiflerde bulunur. Yapıtın roman türünde alışık olduğumuz anlatı sürekliliğini kesintiye uğratan yapısı ve her bir anlatıcının kendi bilinç akışının perspektifiyle çözülen olay örgüsü, bir deniz fenerinin kendi ekseni etrafında dönen ışığını andırır. Böylece Ramsay ailesinin sıradan gündelik yaşamı zaman, ölüm, toplumsal cinsiyet ve ahlak üzerine derin düşüncelere gömülür.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

14. Huzur - Ahmet Hamdi Tanpınar

Huzur'un kahramanlarından Mümtaz, roman boyunca kendisini 'huzur'a kavuşturacak bir 'iç nizam'ı aramaktadır. Eserde hastalık, ölüm, tabiat, kozmik unsurlar, medeniyet, sosyal meseleler, çeşitli ruh halleri ve estetik fikirler iç içe verilir. Ancak bütün bunların üzerinde romana hakim olan Mümtaz'la Nuran'ın aşklarıdır. İstanbul, bu aşkın yaşandığı çevre olmaktan çıkarak, adeta bir roman kahramanı gibi ele alınır.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

15. Silmarillion - J. R. R. Tolkien

Tolkien'in en önemli çalışması olarak kabul edilen Silmarillion, onun yarattığı dünyanın özüdür. Kökleri Hobbit'ten önceye uzanır ve Yüzüklerin Efendisi'nde şekillenmeye başlayan bir dünyanın yaratılış öyküsünü barındırarak, tüm Tolkien eserlerinin üzerine yerleşebileceği bir yapı oluşturur. Yaşamı boyunca üzerinde çalışmayı terk edemediği ve giderek büyüyüp gelişen bu eser ancak ölümünden dört yıl sonra oğlu tarafından yayımlanabildi. Elflerin en beceriklisi olan Feanorun yarattığı üç Silmaril'in çalınmasıyla birlikte kadim dünyanın en kederli olayları gelişmeye başlar. Silmarillion, elflerin tanrılara isyan ederek Orta Dünya'ya sürülmelerini; orada insanlar ve Cücelerle birleşerek tanrıların en kötüsüne, Morgoth'a karşı verdiği umutsuz savaşı anlatır.

Daha önce 'Güç Yüzüklerine Dair' ismiyle yayımlanan ancak Silmarillion kitabında olması gereken metinde bu kitapla birlikte tam metin olarak yayımlanmıştır.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

16. Buzul Çağının Virüsü - Vüs'at O. Bener

''Buzul Çağının Virüsü'nde Bener'in ustalığının yeni bir aşamasına tanık oluyoruz. Yazar bu yapıtında alışılmış anlatım kalıplarını kırarak yaşamayı kısıtlayan bütün koşullara ve olgulara karşı dilin coşkunluğu ve yoğunluğuyla meydan okumaktadır. Bener'in ince alaycılığı da anlatımın şiirselliğine ayrı bir boyut kazandırmaktadır. Buzul Çağının Virüsü'nün Türk edebiyatında seçkin bir yeri olacağına inanıyorum.''

- Cevat Çapan-

''Faulkner'ın söz kurpiyeliği çağrıştıran örtük bir kurgulama ile 'öykü'lerini dağıtıyor, topluyor Bener bu romanda. İmbikten geçirilmiş, eleyerek kayda geçirilmiş boz bulanık, bir o kadar da saydam bir panorama getiriyor Buzul Çağının Virüsü: Son 40 yılın Türkiyesi, taşra(lar), kırık umutlar, deccal, direniş, yayı gevşetilmiş tutkular, kırık yaylar, tam bir hüzün konçertosu. Bu zorlu romanın konfeksiyon tipi okuru terleteceği açıktır. Ama, yazınımızın en usta işi örneklerinden birini, hele bir de güzelim bir aşk romanıysa bu , geri dönene okumak da yabana atılacak bir keyif değildir.''

- Enis Batur-

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

17. Varlık ve Hiçlik - Jean-Paul Sartre

Varlık ve Hiçlik, hiç şüphesiz Jean-Paul Sartre’ın “başyapıtı”dır. Sadece Fransız felsefesi açısından değil genel olarak felsefe tarihi açısından da son büyük ontoloji denemesini temsil eder. Dolayısıyla önemini ve güncelliğini hâlâ korumaktadır ve hiç şüphesiz daha uzun yıllar korumaya devam edecektir. Çünkü, insan, ilk defa bu yapıtta, özgür olmaya “mahkum” edilmiştir...

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

18. Zargana - Hakan Günday

Kimsenin birbirine bakmadığı, yalan, ihanet, şiddet, tecavüz ve acımasızlıkla yoğrulmuş, yalnızca hayallerin göz göze geldiği bir hayattan intikam almanın en iyi yolu yaşamaktır. Anlam aramak boşunadır ve her şeyin 'hiç'e dönüşmesi gerekir. Henüz on ikisinde Berlin'de dört kişinin tecavüzüne uğrayan Zargana, bu olaydan sonra kendini insan sınıfından sıyırır. Ne var ki insan olmaktan uzaklaşıp 'hiç'e yaklaştıkça kendisine döner; aşık olur. Parçalanmış benliğini onarmak için, başkalarının oynadığı bir 'hayat oyunu'nu sahnelemeye koyulur..

Türk edebiyatında şimdiden farklılığını kanıtlamış olan Hakan Günday, Zargana'da bunca karmaşık bir öykünün altından yalın ve duru bir anlatımla kalkıyor. Hayat, varlık, hiçlik, oyun, zeka, kudret ve acizlik arasında gidip gelen bir metin.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

19. Kutsal Ruh - Michel Tournier

Kutsal Ruh, yıkıcı bir zekânın ürünü; üstelik yıkıcılığını ideolojik kışkırtmalardan değil yalınlık ve doğallıktan alıyor...

Günümüzün en yaratıcı yazarları arasında yer alan Michel Tournier, bu kitapta romancı olarak iç dünyasını gözler önüne sererken Cuma, Kızılağaçlar Kralı, Meteorlar, Veda Yemeği, Kaynak ve Çalı, Altın Damla ve Anahtarlar ve Kilitler'in yaratım süreçlerinin dinamiklerini de açıklıyor. Zihinsel yolculuklarının duraklarına işaretler koyuyor. Tournier, yazılan ile yetinmeyen okurlarını kendi kaynaklarına doğru bir yolculuğa çağırıyor. Göç, yalnızlık, cinsellik gibi konuları, İncil'den modern romana uzanan çeşitli kaynaklardan esinlenerek nasıl simgeleştirdiğini, romanlarına mitolojik öğeleri nasıl yerleştirdiğini anlatıyor. Böylece, Kızılağaçlar Kralı'nda 'çocukları yiyen dev' imgesinin Nazi rejimi aracılığıyla çağdaş bir simgeye dönüşmesine; Cuma'da 'Robinson' imgesiyle çağdaş bireyin kendi yalnızlığının yalnızca kurbanı değil aynı zamanda kahramanı da oluşuna tanıklık ediyoruz.

Tournier, İnsanlığın ortak bilinçaltına yerleşmiş düşünceler olarak gördüğü mitlerin, aslında çağdaş edebiyatın bir parçası olduğunu savunarak, Kutsal Ruh'ta roman kahramanlarının kendi kişisel mitlerini oluşturma süreçlerini gözler önüne seriyor. Bir yandan 'Daniel Defoe, Alexandre Selkirk ile karşılaştı mı?' türünden tarihsel olayların izini sürerken, öte yandan 'Batı'nın tüketim toplumu Cumaların üzerine kurulmuştur' gibi yargılarla romanlarının felsefi boyutunu da okurun yargısına sunuyor. Günümüzde artık bir 'felakete' dönüştüğünü savunduğu cinsellik olgusunu da her yönüyle irdeliyor.

Kutsal Ruh, bizleri Tournier romanlarının oluşum sürecinin tanıkları yaparken, yaratıcılığa dair son derece yaratıcı Örnekler veriyor.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

20. Echo'nun Kemikleri - Samuel Beckett

İnsan tekinin yüreğindeki ve zihnindeki kimi karanlık yerlere dokunuyor Samuel Beckett bu eserinde: Ölüm, hayat, doğa, varlık, eylem, zaman, anlam… Bu eski fakat hâlâ etkisini sürdüren puslu alanlara elindeki neşterle ince kesikler atıyor Beckett; insani varoşulun gelip geçiciliğine, değersizliğine, anlamsızlığına ilişkin duygu ve düşünceler de işte bu neşter kesiklerinden sızıyor. Sızmalara patlatmalar eşlik etmiyor, aksine asude bir akış söz konusu. İniltiyi andıran, kırılıp dağılan kelimelerse hep aynı kör noktaya, yani ölümün soğuk zaferine ulaşıyor, ama ölüm toprak altında dahi ruhlara huzur vermiyor:          

Ölüler zor ölür, öteki dünyaya davetsiz girenlerdir onlar, buldukları yere yerleşmek zorundadırlar, çamurun içine inen kuyulara ve kapaklı deliklere, ta ki arazinin efendisi çok uzun süren bir kabul sürecinin ardından onlarla ilgilenme işini yükleninceye kadar. O zaman ölüler arasında şüphesiz ki serbest hale gelirler, o zaman dertleri biter, doğal dertleri yani.

Trajik olanın da komik olanın da artık hükmünü yitirdiği, mevcut anlamların ve değerlerin hızla çözülüp dağıldığı, eylemin mümkün olmadığı, kara yazgının egemenliğini büsbütün ilan ettiği bir eşikte; “doğal dertlerinin” yükünden kurtulmaya çalışan insanın çaresizliğini işliyor Beckett, o her zamanki kurucu “gaddarca” tavrıyla...  

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

21. Jacob'un Odası - Virginia Woolf

Virginia Woolf'un gerçek anlamda ilk deneysel romanıdır Jacob'un Odası. Roman, Kral Edward dönemi İngiliz toplumunu Birinci Dünya Savaşı'na bağlayan toplumsal değerlerin hem temsilcisi hem de kurbanı olan bir genç erkeğin portresidir. Jacob'un yaşamının seyrini izlerken çocukluğundan, Cambridge yıllarından, Londra'nın bohem çevrelerinden, Paris'ten, Yunanistan'a yaptığı bir geziden sona varırız ama bu bildiğimiz anlamda bir Bildungsroman değildir. Woolf, karakter ve çevre yaratma konusundaki geleneksel yöntemleri kırılmalara uğratır, bozar. Jacob'un Odası, yazarın bir yapı, mimari bir uzman olarak tasarladığı bir romandır. Romanın adı sadece Jacob'un 'oda'sına değil, onun Birinci Dünya Savaşı'ndaki ölümünün ardından odasında, dolayısıyla çevresinde bıraktığı ani, iç burkucu boşluğa da işaret eder. Jacob'un Odası bir yönüyle Virginia Woolf'un erken yaşta ölen sevgili erkek kardeşi Thoby Stephen'in, genel olarak da hayatlarının baharında savaşlarda kurban edilen bütün genç erkeklerin anısına adanmış bir romandır. Henüz oluşum halindeki bir hayatın 'sisler içinde' resmedilişi...

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

22. Faust - Goethe

Sanatta hiçbir zaman kusursuz yoktur, en iyi sayılabilecek bir yapıt ancak 'oldukça iyidir'' sözleriyle sanat anlayışını belirten Goethe, sadece Almanya'nın değil, bütün Avrupa'nın en önemli dehalarından biridir. Yaşamı boyunca şiirden romana, felsefeden bilime kadar farklı alanlarda sayısı yüzlerle ifade edilen yapıta imza atmıştır.

Faust, Goethe'nin yazarlık yaşamının elli yıllık emeğini alarak, haklı bir üne kavuşmuş en önemli yapıtıdır.

Ruhsal özgürlüğe ulaşmanın maddi arzulardan sıyrılmak ve bencil olmamakla mümkün olabileceği fikrini işlediği bu yapıt, yazarın sanatının da doruk noktasıdır.

İnsanın şeytanla vardığı bir anlaşma ve bunun sonuçları üzerine kurulu bu yapıtıyla Goethe'ye yeniden hayranlık duyacak ve bu yapıtının yazarın elli yıllık emeğine değdiğini göreceksiniz.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

23. Teneke Trampet - Günter Grass

Ana meseleyi kâğıda dökmek için gerekli ve bir o kadar da lüzumsuz ayrıntıyı, maharetli ve sabırlı parmaklarıma ilham veren trampetim olmasaydı hatırlayamazdım. Hatta hastane bana günde üç dört saat teneke trampetimi konuşturma izini vermeseydi, ebeveynlerini bile tanıyamayan zavallı bir insan olurdum.

1900'lerin ilk yarısı. Almanya. Almanların, Polonyalıların ve diğer azınlıkların bir arada yaşadıkları bir kasaba: Danzig. Üç yaşına bastığı gün bir teneke trampet hediye edilen; çevresindeki erişkinlerin mutluluktan yoksun, karamsar, yalan ve suçla dolu, deyim yerindeyse acınası dünyasına katılmak yerine büyümemeyi 'tercih eden' bir çocuk: Oskar Matzerath.

Teneke Trampet, savaş öncesinde Danzig'den savaş sonrasındaki Düsseldorf'a uzanıyor ve büyümeyi reddeden bir çocuktan bir akıl hastanesi sakinine dönüşen Oskar Matzerath'ın gözünden hem Orta Avrupa hem de Almanya'yı, hiç olmadığı kadar çıplak bir şekilde görmemizi sağlıyor. Grass'ın klasikleşmiş romanında Oskar'ın toplumsal yozlaşmayı, teneke trampetinin vuruşları ve camı parçalayan sesiyle protestosuna tanık olacaksınız.

1959 yılında yayınlanan ve acılarla dolu bir dönemin sert bir eleştirisi olarak değerlendirilen Teneke Trampet, Nobel ödüllü Günter Grass'ın en bilinen romanıdır ve dünya klasikleri arasındaki değişmez yerini çok önceleri almıştır.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

24. Kayboluş - George Perec

Kayboluş, ilk yayımlandığı 1969 yılından bu yana kısıtlamanın kaçınılmaz olarak yoksullaştırdığı kuru bir anlatı olarak karşılanmadı hiç! Dil oyunları, çağrışımları, konusunu başkahraman yapan kurgusuyla bir yazınsal başyapıt; doludizgin hayal gücü, insafsız mizah duygusuyla bir solukta okunacak bir roman olarak kabul gördü. İkinci Dünya Savaşı’nı, anasının, babasının kayboluşuna tanık olan bir çocuk olarak yaşayan yazar, hayatına damgasını vuran boşluğu bu olağanüstü romanında bir harfi ortadan kaldırarak yansıtır. Ama daima yaptığı gibi, hüznünü coşkulu bir mizahla sarıp sarmalayarak, acı olanı gülünç, anlamsız olanı kurgusal kılarak, sıkıntılarından oyunlar çıkararak açığa vurur bu boşluğu. Bu paradoksal yaklaşım baştan sona romana sinmiştir. Bir açıdan has yazından yana olanların tat alacağı bir yazınsal oyundur bu yapıt, bir başka açıdan hoş bir fantastik komplo öyküsüdür. Bir bakıma bir tür “roman-karşıtı” romandır.

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

25. Uykuda Çocuk Ölümleri - Ali Teoman

''İşte!' diye atıldım heyecanla, 'Benim üzerinde çalışmakta olduğum konu da bu: Uç ölüm, yani Uykuda Çocuk Ölümleri. Size rastlamam ne büyük şans! Bana yardım edebilirsiniz belki. Bu bilgileri nereden edindiniz?'' 'İniş ne kadar sürdü, bilemiyorum. Kemerime sokuşturmuş olduğum yedek paftaları birbiri ardına tutuşturuyordum. Merdiven gitgide daha dikleşiyor, dehliz bir kuyuyu andıran dikey bir boruya dönüşüyordu. Bastığım yere çok dikkat etmem gerekiyordu ayağım kayıp aşağıya yuvarlanmamak için. Yatsı ezanını okuduktan sonra minareden inmekte olan bir müezzin gibi hissediyordum kendimi.' Uykuda Çocuk Ölümleri (2002) Ali Teoman'ın ilk romanıydı: Yazarın daha sonra 'Konstantiniyye Üçlemesi' adını verdiği kitapların da ilkiydi. Bu kitabı, üçlemenin ikincisi Karadelik Güncesi'nin (2007) yeni basımı ve ölümden kısa bir süre önce tamamladığı son romanı Gecenin Atları izleyecek...

Kitaba ulaşmak için buraya tıklayabilirsiniz.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir 👇

Onedio Okuyucularının "Mutlaka Okumalısınız" Diyerek Bizimle Paylaştığı Birbirinden Efsane 27 Kitap
24 Saat İçinde Okuyabileceğiniz 24 Klasikleşmiş Kitap
Ölmeden Önce Okumanız Gereken Bir Döneme Damgasını Vurmuş 100 Kitap

Popüler İçerikler

10 Kasım 1938’de Hayatını Kaybeden Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün Son Sözü "Aleykümesselam" Oldu
Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
Türkiye'de 9.05'te Hayat Durdu! Atatürk'e Saygı Duruşu!