Okuma Listesi Hazırlıyoruz: 2021’de Çıkan ve Mutlaka Okumamız Gereken 22 Kitap

2021'de o kadar güzel kitaplar çıktı ki hepsini okumak isteyeceksiniz. İşte 2021'de çıkan ve hayatımıza giren, kesinlikle okumamız gereken kitapları listeledik, keyifli okumalar!

Not: Kitaplara ait tanıtım yazıları tanıtım bültenlerinden alınmıştır. 

1. Devam Ağacı - Murathan Mungan

Devam Ağacı, Murathan Mungan’ın çeşitli tarihlerde farklı mekânlarda yaptığı dokuz konuşmanın metinlerini bir araya getiriyor. Mungan’ın genel olarak hayatta ve sanatta kendine dert edindiği meselelere, temel ölçütlerine, yazı dünyasının temalarına ilişkin aydınlatıcı ipuçları taşıyan, sosyolojik bir kadraja alınmış metinler bunlar.

Devam Ağacı metinleri okura kendi dünyasını oluşturabilmiş yaratıcı bir sanatçının yoluna devam ederkenki ısrarını gösteriyor; yıllara yayılmış hassasiyetlerin, dikkatlerin üzerinden geçiyor, bazen de bunların altını çiziyor.

2. Zamir - Hakan Günay

Yeni bir binyılın arifesinde, Birinci Dünya Barışı Vakfı’nda çalışan Zamir’in görevi ne pahasına olursa olsun savaşları durdurmaktır. Baş döndüren barış senaryoları, komplolar ve mücadeleler içinde Zamir şu soruya yanıt arar: İnsan nasıl barışır?

“Demek ki bu evrende her şey bir şarapnel. Ve genişlemekte olan, aslında bir şarapnel bulutu. Demek ki Samanyolu ve içindeki güneş ve etrafındaki dünya ve üzerindeki insan ve aklındaki her şey bir şarapnel. Düşüncesi, inancı, duygusu, icadı, hepsi. Demek ki insan insana saplanmak için var… Zaten öyle olmasaydı bu kitap olmazdı.”

3. Kar Üzerine Yazılar - Orhan Pamuk

Orhan Pamuk’un “Kar” adlı romanının çevirileri 2004 yılından başlayarak yayımlandığı her ülkede en çok satan kitap oldu. Aynı yıl “New York Times” gazetesinin kitap eki bu karmaşık siyasal romanı “Yılın En İyi 10 Kitabı”ndan biri ilan etti. Roman Birleşik Amerika’da “Laiklik, Modernleşme, Batılılaşma, İslam ve Siyasal İslam” konularında üniversitelerde en çok okutulan metinlerden biri oldu. “Kar” özellikle Avrupa’da pek çok kereler sahneye de uyarlanarak tiyatrolarda oynatıldı ve yayınevlerinin “modern klasik” dizilerinde yeniden yayımlandı.

Pamuk’un geçen yüzyılın son günlerinde yazarken Türk okurundan başka kimsenin ilgilenmeyeceğini düşündüğü romanı 53 dile çevrilerek dünyada “Türkçe yazılmış en çok okunan kitap” niteliği kazandı.

Türk okur ve edebiyat tarihçilerinin romana ilgisi ise yazarının 2006 yılında Nobel Ödülü almasıyla yoğunlaştı. Kısa sürede “dünya okuru” ile “yerli” okurun ilgileri ve yorumları arasında çok ilginç koşutluklar, çelişkiler ve tartışmalar çıktı ortaya. “Kar”, Orhan Pamuk’un hakkında en çok yazı yazılmış, karşılaştırmalı edebiyat âlimleri tarafından defalarca yeniden yorumlanmış kitabıdır. New York Üniversitesi profesörlerinden Sibel Erol bu yazı ve yorumların en ilginçlerini ve en çarpıcı sayfaları yazarlarıyla görüşerek yeniden ele aldı ve sekiz yıllık bir çabanın sonunda elinizdeki kitabı ortaya çıkardı.

4. Kedi Beşiği - Kurt Vonnegut

Bütün Bildiğiniz Felaket Senoryalarını Unutun!

Felix Hoenikker ölmüştü, çocukları evde yokken denize nazır beyaz hasır koltuğunda ölmüştü. İhtiyar adam bütün gün buz-dokuz'a dair ipuçları vererek çocuklarına sataşmış, etiketinde üstü çarpıyla çizilmiş bir kurukafanın olduğu minik şişedeki maddeyi göstermişti. Etikette şöyle yazıyordu: 'Tehlikeli! Buz-dokuz! Nemden uzak tutun!'

Atom bombasının 'baba'larından biri olan Felix Hoenikker, öldüğü sırada dünyanın sonunu getirebilecek gizemli buz-dokuz üzerinde çalışıyordu. Üç çocuğu bu maddeyi aralarında paylaştılar ve bir daha bu maddenin sözünü etmediler. Ta ki yolları San Lorenzo isimli Karayip adasında bir kez daha kesişene kadar. Bokonon'un da dediği gibi, 'Tuhaf seyahat önerileri Tanrı'nın dans dersleridir.' Kedi Beşiği, küresel bir felaketin her zaman ne kadar yakınımızda olduğuna dair acı ironiyle dolu bir kült roman.

5. Hayata Dön - Dr. Gülseren Budayıcıoğlu

Herkesin kaderi güzel olmuyor. 

Marifet, kader yolları kapatsa bile o kapıya yeni bir anahtar uydurabilmekte.

Kimsenin hayatı dıştan göründüğü gibi değil. İmrendiğimiz, özendiğimiz hayatlar hiç de sandığımız gibi acısız değilken çok mütevazı bir hayatın içinde mutluluğun en parlağı olabiliyor. Kitabın başkahramanı Ala’nın hayatını okurken bu zavallı çirkin kızın yaşadıklarına inanamayacak, bazen de o sayfaların bir yerlerinde kendinizle karşılaşacaksınız. Bu karşılaşma hüzünlendirse de, kendinize biraz daha yaklaşmak ruhunuza iyi gelecek. 

Seanslar boyunca bu suskun kızı konuşturabilmek için ona tarihten alınma pek çok hikâye anlatıldı: 

Genç firavun Tutankamon’un esrarı; aynı dönemde yaşayan birbirine çok zıt iki kişi, Hitler ve Freud’un ilginç hayat görüşleri; 18. yüzyılda adına “fısıltı sanatı” dedikleri, evli kadınların şövalyelerle yaşadığı aşklar; Çariçe Katerina’nın çamaşırcılık ve hayat kadınlığından çariçeliğe yükselen yazgısı; Eva Peron ve Prenses Süreyya’nın hüzünlü hayatları… ve daha niceleri…

Psikianalizin sihirli değneğinin dokunduğu yerde yükselen bir başarı öyküsü…

6. Evlenmeden Önce - Doğan Cüceloğlu

Evlilik, bir çiçekçi dükkânı gibi farklı olanaklar sunar; çiçeklerden nasıl bir buket yaratacağınız size kalmış… Bir kadının ve erkeğin iki farklı öyküsü evlilikte bir araya gelir. Evlenmeden önce aralarındaki ilişkiyi önemseyen, üstüne konuşan, sohbet eden, zaman ve emek veren çiftler, evliliklerinde kendi farklı öykülerinden ‘bizim öykümüz’ dedikleri yeni bir öykü oluşturmayı başarırlar.

Evlendiğinizde, hayatının en önemli, en güçlü tanığını seçmiş olursunuz. Bunun bilincinde olmak, önemli bir olgunluk adımıdır. Evlilik öncesinde, müstakbel eşinizle paylaştığınız değerlerin farkında olmak önceliğiniz olmalıdır. Birlikte, ‘birbirinizi yaşamak’ için evleniyorsunuz ve bu evlilikte ikiniz de kendiniz olarak var olmayı yani BİZ olmayı önemsiyorsanız, değerlerinizin uyum içinde olması gerekir.

Evlilik yolculuğuna başlarken biricik sermayeniz olan sevgi, küçülüp yok olabilecek ya da büyüyüp gelişebilecek bir şey. Evet, o hem çok kudretli hem de bir o kadar zarif ve kırılgan. Kurduğunuz ilişkiler ve üstlendiğiniz rollerin farkında olarak onu hakkıyla yaşamanız, yaşatmanız gerekiyor.

7. Son Hikayeler - Olga Tokarczuk

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Olga Tokarczuk, Son Hikâyeler’de insan için en evrensel, en temel gerçeği ele alıyor: Ölüm. Okurunu tanıştırdığı üç hikâye var bu kitapta, yakınlıkları ile rahatsız eden ve hayal gücüne giderek daha derinden hükmeden üç dünya, yalnız ve kendini arayan üç kadın. Uzun bir aradan sonra eve dönen ama tanıdıkların anılarıyla teselli bulmak zorunda kalan Ida; keçisiyle dağlarda yaşayan Pareskeva ve son olarak torun Maja. Başlangıçta bağımsız gibi gözüken bu üç hikâye, aslında üç kuşağın ruhunun en gizli köşelerini son derece renkli bir şekilde temsil ederler. Tamamen farklı üç dünya, tamamen farklı üç geçmiş ve kaçınılmaz bir gerçek. Son Hikâyeler, tanıdık, özgün ve sofistike kadın karakterleri üzerinden insan hayatını ve geçen zamanı incelikle sorguluyor. Olga Tokarczuk bu parçalı masalında insanı kendiyle çarpıştırıyor, gerçekle yüzleştiriyor ve yine kendiyle sağaltıyor.

8. Beyindeki Fil: Gündelik Hayattaki Gizli Güdüler - Kevin Simler, Robin Hanson

Başkalarını Kandırmak İçin Kendimizi Nasıl Kandırıyoruz?

İnsanlar memelidir ve memeliler de sosyal canlılardır. Beynimiz sadece avlanmak ve yiyecek toplamak için değil, aynı zamanda sosyal olarak da hükmedecek şekilde programlanmıştır. Bunu da genellikle başkalarını veya... kendimizi kandırarak yaparız. Ancak, bencil entrikacılar olsak da öyle değilmişiz gibi davranmak bize yarar sağlar. Gizli güdülerimiz hakkında ne kadar az şey bilirsek o kadar iyidir, bu nedenle ne kadar bencil olduğumuz hakkında konuşmaktan ve hatta düşünmekten bile hoşlanmayız. Bu da “beyindeki fil” olgusudur.

Bu kitap, bu gizli güdülerle yüzleşerek kendimizi daha iyi anlamamıza imkân tanırken, zihnimizin karanlık ve keşfedilmemiş köşelerine ışık tutuyor. Hem kişisel yaşamlarımızdaki hem de sanat, eğitim, tıp, siyaset ve din gibi toplumun inşa edilmiş en büyük sosyal kurumlarındaki gizli motivasyonlarımızı gözler önüne seriyor: Neden gülüyoruz? Neden seyahatlerimizle övünüyoruz? Neden dinlemektense konuşmayı tercih ediyoruz?

9. Göz Güneşe - Reyhan Karaarslan

Pencerenin önündesin. Dışarıya bakıyorsun. Hiçbir şey göremiyorsun. Kurşuni bir sis etrafı kaplamış. İnsanların, evlerin, ağaçların siluetlerini arıyorsun. Bulamıyorsun. Sisi delip geçen bir ışık görmeye çalışıyorsun, o da yok. Şaşırıyorsun.

Göz Güneşe’nin başkahramanı yaşlı bir kadın; bir bakımevinde ölüm kalım savaşı verirken unuttuğu anılarının yerine yenilerini yaratarak hayata tutunuyor. Hatırladıklarının sahte mi gerçek mi belli olmadığının içten içe farkında olan kadın, bir yandan dört elle kişisel tarihine sahip çıkmaya çalışırken bir yandan da bakımevinin günlük rutini içinde varoluş mücadelesi veriyor.

Özünde bellek, hatırlama, unutma gibi temaları işleyen Göz Güneşe, anı kırıntıları ve çağrışımlara bakımevinde yaşananların eklemlenmesiyle ilerleyen çok katmanlı bir roman. Bu parçalı ve yer yer şiirsel metni ustalıkla bir bütünde birleştiren Reyhan Karaarslan, varoluş, varlığı ispat etme arzusu, parçalanma, savrulma, yok olma korkusu gibi olguları ele alıyor. Sorunlu bir belleğe sahip yaşlı bir kadının bakış açısı üzerinden “Nasıl varlığa geliriz?” ve “Nasıl varlıktan çekiliriz?” gibi zorlayıcı meseleleri irdeliyor.

10. Nehir Kıyısı Kadınları - Heinrich Böll

Rüşvet alıyorlar, füzeler yağdırıyorlar, ölüme tapıyorlar – bunların hiçbiri yeni değil. Yeni olan şu: Kendilerini suçlu hissetmiyorlar.

Nobel Ödüllü yazar Heinrich Böll’ün son romanı okuru 1980’li yıllara, Bonn’da Ren Nehri kıyısındaki seçkin villalara götürüyor. Politikacıların, bankerlerin, aristokratların yaşadığı bu evlerde bu kez başroller ipleri elinde tutanlarda değil, iktidar oyunlarını ve entrikalarla dolu bir dönemi sorgulayan eşlerinde ve sevgililerindedir. İşledikleri suçları ve yolsuzlukları halktan büyük bir beceriyle saklayan aristokratlarla, geçmişteki suçlarının üstünü örterek liberal Almanya’ya uyum sağlayan eski Nazilerle, yozlaşmış bir düzenin maskeli aktörleriyle hesaplaşan Nehir Kıyısı Kadınları, savaş sonrası siyasetin karanlıkta kalan köşelerine ayna tutarken okuru etik bir hesaplaşmaya da davet ediyor.

11. Şampiyonaların Kahvaltısı - Kurt Vonnegut

Gelin, Görün Sizde Aklınızı Kaçıracaksınız!

Amerika'yı, insanların gerçek hayattan bu kadar uzak olduğu, tehlikeli ve mutsuz bir ülke yapan şeyi anlayınca, hikaye anlatmayı bırakmaya karar verdim. Hayat hakkında yazacaktım. Her insan, bir diğeriyle tam olarak aynı ölçüde önemli olacaktı. Bütün gerçeklere eşit ağırlık verilecekti. Hiçbir şey dışarıda bırakılmayacaktı. Başkası düzen getirsin kaosa. Ben tam tersine düzene kaos getirecektim, ki bunu da yaptım bence.

Başarılı oto galerisi sahibi Dwayne Hoover, şiddetli bir orta yaş krizine girmek üzere. Farkında değil, ama değeri bilinmemiş bilimkurgu yazarı Kilgore Trout kendisine doğru ilerliyor. Çok geçmeden karşı karşıya geldiklerinde, onları çok önemli bir misafir bekliyor olacak. Şampiyonların Kahvaltısı, zenginleşen Amerikan toplumunun zihnini cinsellik, siyaset, savaş ve daha fazla tüketimle bombardımana tutan kitlesel medyayı alaya alan karnaval niteliğinde bir şaheser.

12. Transit Yolcular - Müge İplikçi

“Bütün yolculukların bir oyun ve hareket etmek fiiline endeksli bir macera olduğuna inanıyorsanız, gitmemenin de aynı dokuya sahip olduğunu keşfedersiniz kısa bir süre sonra. Gitmemek de bir oyundur aslında, içinde hareket etmek yerine durmak fiilini barındıran.”

Çağdaş edebiyatımızın usta yazarlarından Müge İplikçi, Transit Yolcular’da gitme ve kalma eylemi, yolculuk ve dolayısıyla yaşam yolculuğu gibi asli konuları kurguyla harmanlıyor. Kadın karakterlerin ön planda olduğu bu öykülerde sıradanın sınırlarını aşan, yazgılarından kaçmaya çalışan kadınları ele alırken, aynı zamanda bu ortak mücadeleden doğan dayanışmayı anlatıyor.

Birbiriyle bağlantılı olan bu öyküler, mücadeleci kadınların kesişen ve iç içe geçen hayatlarını, tıpkı ayrılıp birleşen tren rayları gibi, kimi zaman birleştirip kimi zaman yan yana getirerek gözler önüne seriyor.

13. Can Kırığı - Akira Mizubayashi

Akira Mizubayashi “Can Kırığı”nda anımsama, köksüzleşme ve sonsuz yas gibi izlekleri klasik müziğin tınılarıyla buluşturuyor.

Tokyo, 1938 yılı. Klasik müzik tutkunu dört amatör müzisyen –Japon İngilizce profesörü Yu ve üç Çinli misafir öğrenci– düzenli olarak toplanıp prova yapmaktadır. Japonya-Çin Savaşı’nın devam ettiği o dönemde, müziğin kurduğu bu dostluk köprüsü askerlerin provayı basıp dört müzisyeni İmparator’a karşı komplo kurmakla itham etmesiyle yıkılır. Askerlerden biri Yu’nun kemanını kırıp tüm müzisyenleri karargâha sorgulamaya götürecek ve bu anlar o esnada dolaba saklanan Yu’nun 11 yaşındaki oğlu Rei’nin babasını son görüşü olacaktır.

Rei o günden sonra elinde babasından tek hatıra olan kırık bir kemanla babasının yasını tutmak ve hatırasını yeniden inşa ederek büyümek zorunda kalacaktır.

14. Sorularla Büyüyoruz - Dr. Özgür Bolat, Pelin Küçükoğlu

Çocuğumuzun özgüvenli ve mutlu olması için ne yapmalıyız? Onlarla güçlü bağ kurmalıyız. Peki bu bağı nasıl kuracağız? Öğütlerimizle mi? Onları şekillendirerek mi? Onlarla konuşarak mı? Hayır! Onları merak ederek, dinleyerek ve anlayarak. Peki bunu nasıl yapacağız? Sorular sorarak. Ama nasıl sorular? Kontrol eden mi, keşfeden mi? Uzaklaştıran mı, yakınlaştıran mı? Zayıflatan mı, güçlendiren mi?

Bu kitapta çocuklarımıza doğru soru sormayı öğreneceğiz. Yani keşfeden, derinleştiren, yakınlık kuran güçlü sorular. Unutmayalım her güzel sohbet iyi bir soruyla başlar. Her derin sohbet de çocuğumuzu bize daha da yakınlaştırır.

Gelin güçlü soruları birlikte keşfedelim.

15. Ölülerle Uzlaşmak - Margaret Atwood

Yazar kimdir, ne için yazar, kimin için yazar, onun Sevgili Okur’u kimdir? Yazı ölümlülüğün panzehri midir? Yazmak ile yazar olmak aynı şey midir? Aynı metnin sularında iki kere yıkanmak mümkün müdür? Kendine Ait Bir Oda’da yazan kadının kaderi intihar ya da delilik midir? Fildişi Kule’deki ulaşılmaz yazar gerçekte kimin çocuğudur: Alkışlara, paraya ve üne yüz vermeyen Yüce Sanat Tanrısı’nın mı, imgeleri paraya tahvil eden Piyasa Tanrısı’nın mı?

Margaret Atwood Odysseus’tan Doktor Jekyll ve Bay Hyde’a kadar insanlığın bütün karakterlerini, bütün öykülerini doldurduğu Kendine Ait Odasında bu soruların cevaplarını arıyor. Sevgili Okur, kapıyı tıklatıp içeri girmez misin? Bir kahve?

16. Taksiii - Ayşe Kulin

Bu kitapta doksanlı yıllardan itibaren İstanbul taksilerinde yaşadıklarımdan bir demet sundum okurlarıma. Turistleri, savunmasız yaşlıları, özellikle de yaşlı kadınları hedef alan taksici eziyetine sık maruz kalmış biri olarak yazdıklarımın çok kişinin yüreğine dokunacağına inanıyorum. Amacım, İstanbul’un taksi şoförlerini incitmek değil, sorunun çözümünü engelleyerek İstanbulluları kendi çıkarları için mağdur edenlere dikkat çekmek. Mesleklerini hakkıyla, namusuyla yapan çilekeş sürücülere ise saygılar olsun!

17. Hepberaber - Ece Temelkuran

Dün için pişmanlık duymak ya da gelecekteki daha iyi günleri beklemek yerine “hemen, şimdi için” düşünen ve umut eden yeni bir politik-duygu anlatısı... Ece Temelkuran, her yerinden sökülen bir dünyada her şeye rağmen insana inanmanın büyüsüne dair bir manifesto sunuyor HepBeraber’de: Güzellik yaratmanın insanlığın kaderi olduğuna inanmayı seçenlere politik bir değişim için ahlaki bir sözleşme öneriyor. Şimdiye dek dört dilde yayımlanan HepBeraber, önümüzdeki günlerde üç dilde daha okurlarıyla buluşacak.

“Bugün yabancılaştırılmayacak kadar insan kalbine yakın, siyasi kutuplaşmayla parçalanamayacak kadar güçlü sözcüklere ihtiyacımız var. Bu sözcükler nefes almak kadar vazgeçilmez olmalı ve her dilde aynı anlama gelmeli. Nefes alma hakkımızı talep eder gibi, öylesine doğal ve zahmetsiz bir biçimde, beraberce arkalarında saf tutabileceğimiz sözcükler olmalı bunlar. Böylece bizi bastırdıklarında, kesin olarak bileceğiz ki, nefes alma hakkımızı inkâr ediyorlar.”

18. Rağmenciler - Akacak Azim Damarda Durmaz! - Mümin Sekman

Hayatta iki türlü insan vardır: saydıcılar ve rağmenciler.

Saydıcılar; şartlar daha farklı olsaydı, elinde daha iyi imkan olsaydı, başka biri olarak doğsaydı neler yapabileceğini anlatır. Saydıcıların söylenme sebebi, rağmencilerin başarı nedenidir.

Rağmenciler kayıtsız ve şartsız mücadele insanıdır. “Yapamazsın” diyenlere rağmen, kendi korkularına rağmen, engelleyen ailelere rağmen, duyarsız eşlere rağmen, ayrımcılığa rağmen, yöneticilere rağmen, yoksulluğa rağmen buz kıran gemisi gibi ilerler.

Bu kitap rağmenci karakter ve kafa yapısını anlatıyor. Acıyı akılla işleyenlerin, zorluklara göğüs gerenlerin, yedi kez düşse de

sırtı yere gelmeyenlerin hikâyeleri var.

Yazar kritik bir sorunun peşinde: Mücadeleci insanlar, hayatın en acımasız zorluklarıyla nasıl başa çıkıyor? Dirençli, dayanıklı, yılmayan insanların zihni nasıl çalışır?

Hayat üniversitesi, zorluklarla mücadele fakültesi, azmin zaferi anabilim dalından dersler alacaksınız.

Hepimiz biraz rağmenciyiz. Siz nelere rağmen başardınız?

İleri doğru koşarken sizi geriye çeken eller kimindi?

Herkese ve her şeye rağmen tek bir hayalin peşindeyseniz, bu kitap sizin için. Kötü günlerde ruhunuzu yükseltip, size kim olduğunuzu hatırlatacak.

Destek göremeyenler. Kendi göbeğini kesenler.

Boyun eğmeyenler. Rağmenciler. Bu kitapta birleşin! “Yapamazsın” diyenlerden başka kaybedecek kimseniz yok.

Dünyayı ne kapitalizm kurtaracak ne de sosyalizm, tek kurtuluş yolu var: Rağmenizm!

19. Yeryüzüyle Barışmak - Vandana Shiva

Yeryüzüyle Barışmak, günümüzde yeryüzüne ve insanlara karşı açılan savaşlara şahitlik etmektir. Aynı zamanda bu şahitlik dünyanın, toprağın, suyun, ormanların, tohumların, biyolojik çeşitliliğin ve insanların haklarını savunmak için verilen mücadelelerin hikâyelerini anlatır. Dünya merkezli bir ekonomi, politika ve kültüre doğru bir paradigma değişiminin neden hayatta kalmak için tek şansımız olduğunu ana hatlarıyla açıklar.

Neoliberal ekonomik küreselleşme modeli, başka bir alternatifin olmadığı varsayımına dayanır. Ancak alternatifler her yerdedir. Yerli kültürlerde ve yerel ekonomilerde, insanların hayatlarını tehlikeye atarak savundukları alternatifler bulunmaktadır. Petrol zirvesine ve iklim değişikliğine yanıt olarak, özellikle kapalı ekonomiyle karşı karşıya kalan yerlerde yeni alternatifler ortaya çıkmaktadır.

Yeryüzüne karşı olan bu savaş, ekolojik ve etik sınırlara saygı duymayan, eşitsizliği, açgözlülüğü, adaletsizliği ve ekonomik toplanmayı ön planda tutan bir ekonomiden kaynaklanmaktadır. Doğaya olan bağımlılık ve sömürünün yoğunluğu artarken ve Oikos, yani evimiz, gezegenimiz hem ekonominin hem de ekolojinin temeliyken artık zihinlerimiz ekonomi ile ekolojiyi ne yazık ki birbirinden ayırmıştır.

Yeryüzüyle barışmak bütün bu nedenlerle bir sonuç değil aslında dünyanın pek çok yerinde hayata geçmeye başlamış modellerle yeni bir başlangıçtır. Barış ancak ona tutunan, toprağına, tohumuna sahip çıkan, sömürüye direnen, adaletsizliği kabul etmeyen yeni dünya insanlarının omuzlarında yükselecektir. Bu mecburi bir harekettir. Yeryüzüyle barışmak bizim için köprüden önce son çıkıştır.

20. Suçlu mu Suçsuz mu? Bir Izdırap Hikayesi - Soren Kierkegaard

Önceki metinlerde farklı farklı mahlas isimlerle karşımıza çıkan Kierkegaard, bu kez Frater Taciturnus kişiliğiyle sahne alıyor; derin bir aşka tutulmuş ama bu tutkudan da kurtulmak zorunda hissediyor. Çektiği ıstırabı anlatmadan duramıyor ve bu anlatı psikolojik bir deneye dönüşüyor.

21. Karabasan - George R. R. Martin

Taht Oyunları serisinin usta yazarı George R. R. Martin, vampir kültünü kendine has bakış tarzıyla tersyüz ediyor.

Başına buyruk bir nehir gemisi kaptanı olan Abner Marsh, zengin bir aristokrat kendisine çok kârlı bir teklifle yaklaştığında bu işte bir bit yeniği olduğundan şüphelenir. Ürkütücü biçimde solgun bir tene ve sert bakışlara sahip Joshua York, ne 1857’nin buzlu kışının Marsh’ın bir tanesi dışında tüm filosunu yok etmesini ne de 10 yıl içinde yatırımını geri alabileceğini umursamaktadır.

Marsh onun teklifini reddetmeye niyetlenir. Bu kadar çok gizemin beladan başka bir şey getirmeyeceğinden emindir. Ama açgözlülüğü ve kibri, York’un büyüleyici bakışlarıyla birleştiğinde tüm kararlılığı yerle bir olur.

Başta York’un hareketleri ne denli tuhaf, keyfi ve kaprisli olsa da Marsh onun zorlu Mississippi’yi kat etme nedenlerini umursamaz. Ta ki yeni yandan-çarklısı Humma Rüyası’nın, ilk yolculuğunda en korkunç kâbusundan daha tekinsiz ve insanoğlunun en olanaksız hayalinden daha soylu bir göreve çıktığını fark edene kadar.

22. Yırtıcı - Wilbur Smith

Hector Cross’un eşinin ölümünden iki adam sorumludur. Birinin cezasını kendi elleriyle veren Hector, psikopat ruhlu bir cani olan Johnny Congo’yu ise sevgilisinin zoruyla adalete teslim eder. Daha önce olaylı bir şekilde hapishaneden kaçan ve tekrar firar etmek için fırsat kollayan Congo idam sırası beklemektedir.

Karısının katilleriyle hesaplaştıktan sonra inzivaya çekilen Cross, Atlantik’in ortasındaki petrol tankerini, bölgedeki terör saldırılarından korumak için tekrar harekete geçer. Zira dünyaca ünlü, güçlü şirketinin güvenebileceği tek kişi odur.

Duygusal ve fiziksel sınırlarını sonuna kadar zorlayan bu görev, intikamla yoğrulmuş devasa bir mücadeleye dönüşürken Cross, sahip olduğu ne varsa ortaya koymak zorundadır. Bir kez daha atıldığı riskli bir macerada avını tuzağa düşürene kadar durmayacaktır. Çünkü Hector Cross tam bir Yırtıcı’dır.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Her Evin Kitaplığında Muhakkak Bulunması Gereken Okuyucular Tarafından En Sevilen 21 Yerli Roman
Herkesin Okuması Gereken Bebek Gelişimi Üzerine Yazılmış 12 Kitap
Ne Okusam Diye Düşünenleri Böyle Alalım: İşte Kasım Ayının En Çok Satan Kitapları
Komplocuların Gündeminden Düşmeyen Adam Bill Gates'in 2021 Yılında Okuduğu En İyi 5 Kitap!

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un Yaptığı Açıklamalar Gündem Oldu: ''Uyanın Fenerbahçeliler Uyanın!''
Milyonlarca Emekliyi Bekleyen Tehlike! Emekli Maaş Zammında Sıfır Zam Endişesi
Fenerbahçe Genel Sekreteri Burak Kızılhan'ın Açıklamaları Gündem Oldu: ''Sponsorlarımız Yasal ve Helal''