Okuduklarınıza İnanamayacaksınız! Asırlardır Kulaktan Kulağa Anlatılan İstanbul Hakkındaki Efsaneler ve Gizemler

İstanbul dünyanın en güzel şehirlerinden biri, bu konuda şüphemiz yok. Alemlerin aşık olduğu, kimsenin paylaşamadığı bu muhteşem şehirde asırlardır birçok millet yaşadı, geldi geçti. Yazıdan önce sözler vardı ve İstanbul hakkında kulaktan kulağa yayılan efsaneler asırlar geçmesine rağmen günümüze kadar dayandı. Geçtiğimiz senelerde Ferhat Aslan tarafından yayınlanan İstanbul'un Efsaneleri kitabı çok ses getirmişti. Biz de sizler için o kitaptan en çok öne çıkan efsaneleri ve gizemleri bir araya getirdik. Keyifli okumalar... 

Bu içerik Ferhat Aslan'ın İstanbul'un Efsaneleri adlı kitabından yararlanılarak hazırlanmıştır. 

1. Ayasofya'nın Kubbesi

Kubbesine kadar tamamlanan Ayasofya'nın kubbesinin yerleştirilmesi sırasında paranın tükenmesi üzerine üzgün bir halde olan imparator I. Justinianus'un yanına gelen beyaz giysili bir genç adamın, imparatordan kendisinin istediği kadar katır vermesini istediği anlatılıyor.

Genç adam imparatora, istediği katırların kendisine verilmesi üzerine, hepsine altın yükleyip kendisine geri göndereceğini söyler, fakat imparator buna aldırış etmez. Ertesi gün tekrar gelen genç, imparatora neden katırları vermediğini sorar. Bunun üzerine Justinianus, ''Bu işin içinde bir iş var, şu delikanlının istediği katırları verelim, bakalım ne olacak'' der.

Genç gerçekten tüm katırları altınlarla yükleyerek geri döner ve imparatora sunar.

Ancak ne yazık ki imparatorun bu olayı yakınlarına anlatması üzerine tılsım bozulur ve bir melek olan delikanlıyı ve hatta altınları bir daha gören olmaz.

2. Derler ki, başkentini arayan Constantinus aslında şehirini kurmak için önce Asya yakasını seçmiş.

Ancak gökyüzündeki martılar işçilerin küçük inşaat taşlarını sürekli çalıp öteki yakaya, bugün Büyük Saray’ın olduğu sahile taşımışlar. Martıların bu ısrarı üzerine İmparator bunun ilahî bir işaret olduğunu anlamış ve şehrin tarihî yarımadada kurulması emrini vermiş. Martılar da sonsuza dek bu şehrin semalarında uçmaya, şehrin ayrılmaz bir parçası olmaya ve bu güzel şehrin güzelliğine güzellik katmaya devam edeceklermiş.

3. Efsaneye göre İstanbul'un altının birbirlerine bağlı dehlizlerle kaplı olduğu, bu dehlizlere Yerebatan Sarayı'nın gizli bir bölmesinden girildiği ve Marmara Denizi'nin altından devam edilerek Kınalıada'ya kadar uzandığına inanılıyor.

Dehlizlerin Kapalıçarşı'nın da altından geçtiğine inanılan efsaneye göre, çarşının gizli tutulan bir yerinden dehlizlere girilebildiği, buralarda yemek takımı üzerinde çalışılan gümüş kaplama atölyelerinin bulunduğu, çalışanlara da işe başladıkları gün söz konusu dehlizlerden bahsetmemeleri için Kuran-ı Kerim'e el bastırıldığı anlatılır.

4. Zeytin için yapılan tılsımlı sütun

Bu tılsımlı sütun Konstantin tarafından Tavukpazarı’nda yaptırılmış. Kırmızı renkli zımpara taşından yapılmış olan bu sütun yuvarlak bir direk şeklindeymiş. Yüksekliği 100 arşınmış ve efsaneye göre sütun İskender-i Rumî tarihinden 130 sene önce yapılmış. Hatta anlatılanlara göre Hazreti Muhammed’in doğduğu pazartesi gecesi meydana gelen depremde zarar görmüş. Ustalar çok kalın, eski İstanbul demirinden yapılmış demir kemerlerle bu tılsımlı direği kırk yerinden sarmışlar. Bundan dolayı düşünüldüğünden çok daha sağlam bir sütunmuş. Daha sonra Konstantin bu yüksek sütun üzerine tılsımlı bir sığırcık kuşu resmi yaptırmış. Yılda bir kere o kuş kanat vurup, feryat ettikçe bütün kuşlar bu sütunun çevresine gaga ve tırnakları ile üçer tane zeytin getirirlermiş. İstanbul halkı da bu zeytinleri toplayıp yerlermiş.

5. Ayasofya'nın mimarı rüyada görülen nur yüzlü ihtiyar...

Bizans imparatoru Justinianos'un, Ayasofya'yı yaptırmak için en ünlü mimarları İstanbul'a davet ettiği ve yaptıracağı kilise için mimarlardan taslak hazırlamalarını istediği anlatılıyor. Ancak bu taslakları beğenmeyen imparator, üzgün ve umutsuz şekilde uykuya daldığı gecelerden birinde bir rüya görüyor.

Rüyasında, kiliseyi yaptıracağı bölgede nur yüzlü bir ihtiyar gören imparatorun, hemen adamın yanına giderek elindeki levhaya baktığı vurgulanıyor.

''Kuracağın tapınağın adı Ayasofya olacaktır.''

Levhada kilisenin resminin çizildiği ve resmin tam da imparatorun hayalini kurduğu biçimdeki kilise olduğuna inanılan efsanede, imparator, tanrıya dua eder ve kilisesini yaptırabilmek için ondan bu resmin kendisinde olmasını ister.

Bunun üzerine ihtiyar, ''al bu resmi, kiliseni buna göre yap'' der. Resmi alan Justinianos, ''Peki kilisenin ismi ne olsun?'' diye ihtiyara sorar. Yaşlı adam da ''kuracağın tapınağın adı Ayasofya olacaktır'' der.

6. Gemiler karadan nasıl yürütüldü?

Bu konu çok tartışılan ve üzerine çok şeyler söylenen bir mesele ancak anlatılan bir efsane var: 

İstanbul’un fethi esnasında Bizanslılar Boğaz’a kalın zincirler çekerler. Fethin gerçekleşebilmesi için çok önemli bir rol üstlenecek olan Osmanlı donanması bir türlü denize indirilemez. Bundan dolayı da fetih gecikir, ordu günden güne ümitsizliğe kapılır. Bu halet-i ruhiye içerisinde, üzgün bir halde çadırında uyuyakalan ll. Mehmet, rüyasında Hz. Muhammed’i görür. Peygamber, ll. Mehmet’e gemileri karadan yürütüp donanmayı denize indirmesini söyler ve gemilerin karadan yürütüleceği güzergâhı bizzat gösterir. Padişah, uyanır uyanmaz sadrazamlarını yanına çağırır, rüyasını anlatır ve bu fikrin hayata geçmesi için çalışmalara başlar. Bu sırada ll. Mehmet, Boğaz’a Kuran'ı en güzel okuyan davudî sesli hafızlar koydurur ve Fetih Suresi’ni okutturur. Aynı zamanda büyük bir alaya da Allah’ın yardımına mazhar olabilmek için durmaksızın dua ettirir. İşte bu manevi hava içerisinde kızaklar üzerinde, Kâğıthane’den denize indirilmeye çalışılan gemileri çekenler arasında yeniçeriler ile birlikte görünmeyen manevi askerlerin de Türk ordusuna yardım ettiği söylenir. Bundan dolayı koca Osmanlı donanması bir gecede karadan yürütülerek denize indirilmiş, sabah olduğunda karşılarında Osmanlı donanmasını gören Bizanslıların dilleri tutulmuş ve artık İstanbul’un kurtarılamayacağını anlamışlardır.

İstanbul'un Fethinin 564. Yılında Halen Akıllardan Silinmeyen Soru: Gemiler Gerçekten Karadan Yürütüldü mü?

7. Çemberlitaş'ın altında saklanan kutsal kadeh

Efsaneye göre, Hazreti İsa'nın ölmeden önce son kez kullandığı kutsal kadehin, bin havarisi tarafından büyük bir titizlikle saklandığı anlatılıyor. Çünkü bu kadehten bir şey içen kişinin, ölümsüz olduğuna inanılıyor. Bizans imparatoru Helena'nın Kudüs ziyaretinde Hazreti İsa'nın birçok eşyasıyla birlikte kadehi de alarak İstanbul'a getirdiği ve bu kadehin kenti koruması için III. Konstantinos adına Çemberlitaş'ta dikilen sütunun altına yaptırdığı odada saklattığı ifade ediliyor...

8. Rumlarca inanılan efsanede İstanbul'un surlarının melekler tarafından inşa edildiğine inanılıyor.

İstanbul'un surlarının melekler tarafından inşa edildiğine inanılan efsanede, Aziz Konstantin'in beraberindeki birçok gemi ve ordusuyla Roma'dan, bugünkü İstanbul'a geldiği kaydediliyor.

İmparatorun karaya ayak bastığında tanrının bir meleğinin onu görerek, ''Buraya yerleşmelisin, fakat şimdi atından inme, sakın arkana bakma ve atını yola çıktığın yere sür'' dediği söylenir.

Bunun üzerine tanrının dediği gibi davranan imparatorun, yarım gün dolaştıktan sonra atına bindiği yere geldiğinde arkasına bakarak bir surun yükseldiğini gördüğü rivayet edilir.

9. Dünyanın en güzel yerinde güzel bir saray...

İnsanoğlunun henüz yaratılmadığı günlerde yeryüzünde bugünkü insanlar gibi toplumsal bir yaşayış tarzına sahip olan cinlerin yaşadığına inanılır bir efsanede. Bu inanışa göre, cinlerden birinin oğlunun başka bir cinin kızına aşık olduğu ve kızın babasının bu birliktelik karşılığında ''kendilerine dünyanın en güzel yerinde güzel bir saray yaptırılması'' şartını koyduğu anlatılır.

Oğlanın babasının bu şarta rıza göstererek tüm dünyayı dolaştığı, sonrasındaysa dünyanın en güzel yerinin İstanbul'un bulunduğu bölge olduğuna karar vererek, buraya çok güzel bir saray yaptırdığı rivayet edilir.

Efsanede, sarayın inşaatı bittikten sonra kızın babasına haber gönderildiği, kızın babasının hem saraya hem de İstanbul'a hayran kalması üzerine kızını oğlanla evlendirmeye karar verdiği ifade ediliyor. İnanışa göre, İstanbul'un dünyanın en güzel yerlerinden biri olan Boğaziçi'nde kurulduğu anlatılır.

10. İstanbul'a getirtilen Bulgar Kilisesi

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerinde, bir taraftan kendi devletlerini kurma çabasında olan Bulgarlar, öbür taraftan da Ortodoks olmalarına rağmen, Fener’deki Rum- Ortodoks Kilisesi’ne bağlı kalmak istemezler, kendilerine ait bağımsız ve milli bir Bulgar Ortodoks Kilisesi arzu ederler. Bunun için de hazırlıklar yaparlar. Bu durumu ülke menfaatlerine uygun bulmadıkları için zamanın padişahı Abdülaziz ve sadrazamı Ali Paşa kilisenin yapımına izin vermek istemezler. Ancak yapılan rica ve ısrarlara dayanamayan Sultan Abdülaziz işi zora koşarak kilisenin inşasına bir şart koşar.

Abdülaziz: “Size izin veriyorum ama bir şartım var. Kiliseyi üç hafta içinde yapacaksınız!” der.

Bu durum karşısında çaresiz kalan Bulgarlar, önceden hazırlatmış oldukları, Avrupa’da dökme demirden inşa edilmiş bir kiliseyi İstanbul’a getirterek verilen mühlet içerisinde kiliseyi Balat’a monte ederler...

Popüler İçerikler

Kadınların Kırmızı Ruj Sürerek "Çiftleşme" Mesajı Verdiğini İddia Eden Uzman
151 Gündür Oğlu Fatih'i Arayan Baba Esra Erol'a "Bulamıyorsan Müge Anlı'ya Çıkalım" Deyince Ortalık Karıştı
Gazeteci Özlem Gürses TSK Hakkındaki İfadeleri Nedeniyle Gözaltına Alındı
YORUMLAR
19.04.2019

Daha ince olan kitabı da İstanbul'un 100 Efsanesi. Kısa ama bilgi doldu.

20.04.2019

Çok hoş

20.04.2019

Bunlar ne içmiş lan

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ