Tarih ile ilgili karşımıza her geçen gün farklı şeyler çıkıyor, bu seferkiler biraz korkutucu...
Tarih ile ilgili karşımıza her geçen gün farklı şeyler çıkıyor, bu seferkiler biraz korkutucu...
Radyum ilk keşfedildiğinde insanlar ne kadar tehlikeli olabileceğini uzun bir süre fark etmediler. Başarılı bir şekilde karanlıkta parlama özelliğinden dolayı bu element bir süre boyunca boyalarda bile kullanıldı. İyi para kazandıran bir iş olduğu için eskiden kadınlar ABD Radyum Şirketi'ne saat kadranı boyamak için işe girerlermiş. İşlerinin bir parçası ise boya yaptıkları fırçayı dişleri ile düzeltmekmiş, bu esnada ise zehirli maddeyi yutuyorlarmış. Burada çalışan kadınlar yıllar sonra dişlerini kaybetmek, kemik erimesi ve omurgalarının vücutlarını taşıyamaması gibi korkunç hastalıklara yakalanarak hayatlarını kaybetmişler.
Mary Toft isimli bu kadın, zamanında 9 tane tavşan doğurduğunu iddia etmiş. Doktorlar bile bu olaya inanmış, ta ki doğan tavşanlardan birinin karnının içinde mısır bulana kadar. Bu mısır tavşanların karnında kendi kendine oluşamayacağı için, tavşanların da bu kadının karnında oluşmadığını anlamış. Olayın sonunda bu kadının canlı tavşanları rahminden soktuğu anlaşılmış.
Bebeklerin hareket etmesini yavaşlatmak için doktorlar anestezi yerine kas gevşetici kullanıyordu. Yani operasyon süresince ağlamamak ve hareket edememek dışında bebekler çevrelerindeki her şeyi görüp, duyup ve hissedebiliyordu. 1980'li yıllara kadar 15 aydan küçük bebeklerin acıyı hissedemediği düşünülüyordu....
21 yıllık saltanat süresi boyunca Cengiz Han ve ölümcül ordusu 40 milyon kadar insanın ölümünden sorumluydu. Katliamlar sonucu ölen köylülerin arazilerine bakacak kimse kalmadığı için bu arsalar karbon emici ormanlara dönüşmüş... Bu katliamlar sonucu 700 milyon ton karbonun atmosferden silindiği tahmin ediliyor.
Londra'da sıkışık ve dar evlerde yaşayan aileler, bebeklerinin temiz hava alması için pencerelerine kafes yaptırıyorlardı. Bu sayede bebekler güvenli bir şekilde hem temiz hava ve güneşten yararlanıp hem de oyun oynayabiliyorlardı.
Bir kadının günlerce durmadan dans etmesiyle başlayan bu veba daha sonra birçok insanın da katılmasıyla etkisi artmıştı. Doktorlar bu dans vebasına neden olan şeyin aşırı ısınan kan olduğuna inanmakta. Bu sıcaklığı atmak için ise insanların dans etmesini öneren doktorlar büyük bir hata yapmış. İlk başta bu fikir mantıklı, hatta komik gelse de durmadan dans eden insanlar sonunda bilinçlerini kaybetmiş ve çoğu kalp krizinden ve yorgunluktan ölmüş.
Arkeologlar yaptıkları kazı çalışmalarında bir anne iskeletin içinde, hala annesinin içinde olan bir bebek iskeleti buldular. Fetüsün bacakları hala annesinin içindeydi... Tarihte bu olayla daha önce de karşılaşılmış ve buna 'avut doğumu' ismi verilmiş. Hamileyken gömülen cesetler daha sonra dışarı gaz saldıklarında karnındaki fetüsü de dışarı ittirirler. Bu nedenle anne öldüğü halde daha sonra bebeği doğar.
Zamanında ölüm oranı o kadar fazlaydı ki doktorlar bazen hastalarının ölüp ölmediklerinden emin olamıyorlardı. Nefes alıp almadığına bakmaları ölümünü onaylamak için yeterli oluyordu. Daha sonra canlı canlı gömülme olayları arttığı için insanlar, ölmüş olduğu düşünülen insanın kucağına bağırmak, ayak tırnaklarına iğne batırmak ve kırbaçlamak gibi çeşitli önlemler almaya başladı. Almanya olayı biraz daha abartarak ölüler için hastaneler kurdu. Bu hastanelerde ölen bedenlerin çürüme sürecini gözlemliyorlardı...
Kaplan saldırısı, hatta kaplanların insanları yeme vakaları oldukça yaygın olsa da Champawat kaplanı yaşamak için insan eti yiyordu. Doğal yaşam alanı olan yeşillik bölgeler insanlar tarafından yok edildiği için bu kaplan yakınlardaki köylere saldırarak insan eti ile beslenmeye başlamış. 1907'de öldürülene kadar 436 kişiyi yemiş...
Minnie Dean isimli bu kadın aileleri tarafından istenmeyen bebekleri para kazanmak amacıyla sahiplenmiştir ancak bu bebeklerin çoğu bir anda hasta olup ölmüş ya da esrarengiz bir şekilde kaybolmuşlardır. Dedektifler daha sonra bu kadının bebekleri öldürdüğünü düşünerek kadına idam cezası çarptırılmıştır. Kendisi Yeni Zelanda'da ölüm cezası çarptırılan tek insandır.
18. ve 19. yüzyılın başlarında takma dişler üst sınıf insanlar için oldukça önemliydi. Üst sınıfın çok fazla şeker tüketmesi ve diş beyazlatma yöntemlerinin beyazlatmaktansa daha çok zarar vermesi çoğu kişinin erkenden dişini kaybetmesine sebep oldu. Diş protez üreticileri kolay ve en karlı yöntemi ölü insanların dişlerini kullanmakta buldu. Waterloo savaş alanında bulunan binlerce ölü askerin dişleri kullanılarak bir çok protez yapılmıştır.
Hiterkaifeck Cinayetleri olarak bilinen bu olayda Gruber ailesinin fertleri kazma benzeri bir cisim ile vahşi bir şekilde öldürüldü. Günler sonra araştırma ekipleri eve doğru giden ayak izleri buldular fakat eve giren her kim ise evden çıkmamıştı. Evde çalışan eski hizmetçi ise evin lanetli olduğunu ve evde çalıştığı dönemde üst kattan ürkütücü seslerin geldiğini söyledi. Öngörüler katilin herkesten önce eve geldiğini ve aile tarafından fark edilmeden evde gizlendiğini işaret etmiştir. Katil asla bulunamadı.
Fotoğrafın çok yeni ve pahalı olduğu bu dönemde çoğu insanın fotoğrafı öldükten sonra çekilmiştir. Bu çoğunluğun başında ise çocuklar ve bebekler yer alır. Bazılarının yaşıyor gibi görünmesi için göz kapaklarına sahte gözler çizilmiştir.
Rader kendine kurbanlarını öldürdüğü metottan esinlendiği BTK Katili ismini vermişti (binding, torturing, killing yani bağlama, işkence ve öldürme). Kurbanlarının evinde saatlerce bekleyen bu katil bazen dolapların içinde bile saklanmıştı. Ve öldürdüğü insanlardan yani olay mahallinden hatıra olarak bir parça bile alıyordu…
Kalıntılar genellikle hap haline getirilebilen sıcak çikolata gibi içilebilen bir toz haline getirilirdi. İnsanlar ölünün vücudundan belirli bir bölümünü tüketmenin, onlarda aynı bölgede olan hastalıkları iyileştireceğini düşünüyordu.
Gerçek Titanik olayı ve bu kitap arasında ortak olan oldukça benzer ürkütücü olaylar bulunuyor. Her iki gemide de cankurtaran botu sıkıntısı yaşanmıştı. En ürkütücü olan ise, bu lanetli gemiyi anlatan kitabın adı “Titan” idi.
Cesetleri diğer insanlar bu suçları işlemesin diye örnek olması için idam tahtasında yıllarca asılı bırakmak Ortaçağ döneminde oldukça yaygındı.
Orijinal Dracula, kurbanlarını acımasızca öldüren Vlad Tepes’tir. Bu adam Dracula’nın hikayesine ilham olmuştur. Kurbanlarını kazıklara geçirerek öldüren bu adam, arazisini korumak için akıllara gelebilecek en acımasız şeyleri yapmıştır.
30 yaşındaki Isidore Fink, çamaşırhane işi yaptığı dükkanın içinde 3 kere vuruldu, dükkan içeriden kilitliyken. Dükkandan hiçbir para çalınmamıştı, silah gibi ipuçları da bulunmamıştı. Sadece kapının üstündeki pencerede küçük bir kırık bulunuyordu. Polis içeriye bu kırık pencereden girmeyi zor bir şekilde başarmıştı. Düşündürücü olan şey ise katil bu pencereden girmeyi başardıysa, neden çıkışta kapının kilidini açarak kapıdan çıkmadı?
Mezarlık alanlarından tasarruf etmek için kemikleri kullanacak alternatif yerler aranıyordu. Birkaç yıl geçtikten sonra çürümüş cesetler mezarlardan çıkarılır ve kemikleri kullanılırdı. Yeni cesetler için de yer açılmış olurdu.
Antropodermik kitap ciltçiliği ismi verilen bu iş, normal kitap ciltçiliği ile neredeyse aynıdır. İnsan derisi kullanarak ciltlendiği bilinen 10’dan fazla kitap bulunuyor.
#16 Belki de Titanic'in ismi 14 yıl önce yazılan kitaptan esinlenildi. Titan battı, Titanic batmaz gibi. Yanılmıyorsam "Bu gemiyi tanrı bile batıramaz" diyorlardı.
12.eve giren katil kimse evden çıkmamıştı mantıklı düşünürsek bu katil evin eski hizmetçisiydi baltayıda taşa vurmamak için paranormal vaka yalanı uydurup olaydan yırtmaya çalışmış 19.polis kırık pencereden zor girdi peki katil nasıl girdi ve kapıdan çıkmadı? bence katil zayıf yapıda ve esnek olabilir hatta erkek değil kadın olabilir kadınlar biz erkeklerden daha esnektir daha narindir neyse katil kurbanı vurup öldürdü çevreden silah seslerini duyanlar polisi arasaydı katil kapıdan çıktığı an yakalanırdı katil bence cinayeti işledikten sonra eğer dükkanda gizli bi kapı yoksa tekrar pencereden çıkmış olabilir 16.çok ilginç bi durum ama titaniğin batmasının tek sebebi pervanelerdi zamanına göre devasa olan gemiye küçük pervaneler takıldı ve titanik buzdağına yaklaşırken kaptan dümeni tam kırmasına rağmen gemi pervanelerin küçük olması sebebiyle tam manevra yapamadı ve buzdağına çarptı eğer gemiye büyük pervaneler takılsaydı gemi tam manevra yapacak ve buzdağına çarpmıyacaktı
#18 Kazıklı Voyvoda olarak bildiğimiz kişidir ve o kazıklara oturanlar da çoğunlukla Osmanlılar olmuştur. Bilgi verirken tam verin de bir işe yarasın