Öğrenci Değişim Programlarına Gideceklerin Kulağına Küpe Olması Gereken 10 Tavsiye

1. Nasıl bir exchange hayatı istediğinize karar verin.

Exchange (değişim) programlarına başvurma kararı verildikten sonra kendinize sormanız gereken ilk soru kesinlikle bu. Bu soruyu insanlar zaman zaman atlayıp şehirlerin büyüsüne ve popülaritesine göre kararlar verebiliyor ve bu durum tahmin edilebileceği üzere pek olumlu sonuçlar doğurmuyor. Kendinize karşı net olun, nasıl bir exchange istiyorsunuz? Sürekli dışarı çıkıp, partilerden parti beğendiğiniz bir dönem mi yoksa daha çok sessiz sakin geçirdiğiniz ve bulunduğunuz şehrin kültürünü yaşamak istediğiniz bir dönem mi yaşamak istiyorsunuz? İkisini de birlikte yapabileceğiniz bir dönem tabi ki de seçenekler arasında. Bu noktada eğer ilk önceliğiniz eğlence ise kesinlikle öğrenci şehirleri olarak anılan şehirlerdeki üniversiteler sizin için iyi bir seçenek. Ben öyle çok parti insanı değilim, biraz da kafamı dinleyip etrafımı izlerim diyenler için ise Avrupa’nın neredeyse tüm büyük şehirleri güzel bir seçenek olabilir. Daha somut olması için örnek veriyorum, Uppsala her 5 insandan birinin öğrenci olduğu, haftanın her günü başka bir parti olan Hogwarts’taki Gryffindor, Slytherin, Ravenclaw ve Hufflepuff benzeri nation’ları olduğu için kesinlikle başkent Stockholm’e göre daha iyi bir öğrenci hayatı sunuyor. Buna karşın Uppsala’da yaşadığınız bir exchange döneminde Stockholm’de yaşadığınızda edinebileceğiniz kültürel deneyimleri elde etme ihtimaliniz daha düşük. Stockholm burada biraz hatalı bir örnek oldu, çünkü gece hayatı gerçekten çok güzel bir şehir ve ikisini de birlikte yapma şansını size sunuyor ama demek istediğim az çok anlaşılmıştır. Aynı örneği Tilburg-Amsterdam ekseninde de düşünebiliriz. Yine en başa dönüyorum, ne istediğinizi ve nasıl bir dönem geçirmek istediğinizi gitmeden önce net bir biçimde belirleyin.

2. Beklentilerinizi düşürün.

Büyük olasılıkla exchange yaptığınız dönem hayatınızın hiçbir zaman unutamayacağınız, yeni insanlarla tanışıp kendinizi oldukça geliştireceğiniz bir zaman dilimi olacak. Bu durum hakkında çok heyecanlı hissetmeniz ya da aklınızda çok büyük plan ve beklentilerle gitmeniz de çok doğal ama günlük hayatta olduğu gibi çoğu zaman yüksek beklentilerle bu döneme başlamak ileride sizin için pek iyi olmayabilir. Evet, önünüzdeki zaman diliminde tüm bunları yaşayacaksınız ama bunları oraya yerleştiğiniz ilk hafta ya da ilk ay içerisinde olmasını beklemek veya daha henüz yerleşmeden önünüzdeki zaman dilimiyle ilgili yüksek beklentilere sahip olmak olası bir olumsuz durumda sizin modunuzu düşürebilir. Bu gayet doğal bir insan refleksi ve bunu yenmek için bir gün düzeninizi oturtacağınızı ve yukarıda saydığım güzel zamanların eninde sonunda geleceğini düşünebilirsiniz. Aynı şekilde, mutluluğunuzu yapamadıklarınızla ya da önceden sahip olduğunuz beklentilerinizle ilişkilendirmemek size ruhsal olarak daha huzurlu bir dönem sunabilir.

3. Yalnızlığa hazır olun.

İnsanlar genel olarak exchange’den bahsederken ilk olarak yapılan

partilerden, toplu organizasyonlardan ya da gezilerden bahsederler ve bu kısmen doğrudur da. Şu ana kadar exchange yapıp yalnız kalan, hiç arkadaş edinemeyen ve sıkıntıdan patlayan çok insan görmedim ben de. Beklentileri düşük tutmakla biraz bağlantılı olarak, dönem içerisinde belirli periyotlarla kendi başınıza kalacağınızın farkında olmanız gerekiyor. Nasıl şu an yaşadığınız yerde çok sayıda arkadaşınız olmasına rağmen yalnız kaldığınız zamanlar oluyorsa, hiçbir çevrenizin olmadığı bir şehirde yaşarken –ne kadar belirli bir exchange çevresine sahip olsanız da- yalnız kaldığınız zamanlar kesinlikle olacak. Şimdiden kendinizi buna hazırlamalı ve yalnız kaldığınızda da kendi başınıza zaman geçirmeyi öğrenmeye başlamalısınız. Eee zaten ben yalnız kalmaya bayılıyorum diyorsanız, büyük ihtimalle hayatınız en huzurlu dönemlerinden birini yaşayacaksınız.

4. İnsanları tanımaya çalışın.

Bence çoğumuzun atladığı noktalardan biri de genelde bu oluyor ve bence

exchange süresince yaşamımızı doğrudan etkileyen, hatta en çok etkileyen konu da oradaki arkadaş çevreniz. Gittiğiniz okulla ve orada edindiğiniz sosyal olanaklarla ilişkili olarak farklı sayılarda ve karakterlerde insanlar tanıma şansınız oluyor. Eğer küçük butik bir üniversiteye -bazı business school’lar ya da ayrı bir kampüse sahip olan fakülteler gibi- gidiyorsanız okulların büyüklüğü ile orantılı olarak edindiğiniz çevre de biraz küçük oluyor haliyle. Her insanın kafa yapısının, zevklerinin sizinle uyuşması mümkün değil ve bu az sayıda insandan kendi kafa yapınıza uygun olanı bulmanız pek mümkün olmayabilir. Bu noktada kabuğunuza çekilip “Yaa bu insanların hepsi birbirinden “kezo”, 'ben bunlarla altı ay ne b.k yicem?” demek yerine hepsini daha yakından tanımaya çalışabilirsiniz. Hem kendi deneyimlerimden hem de diğer arkadaşlarımdan gördüğüm gibi, aslında gerçekten takılmak istediğiniz insanların burnunuzun dibinde olduğunu  ancak dönemin sonuna doğru fark edebilirsiniz. Diğer yandan çok sayıda öğrencisi olan okullara da gidiyor olabilirsiniz, bu durumda yeni insanlarla tanışmak konusunda biraz daha şanslısınız ama okulun büyüklüğü arttıkça butik okulların sahip olduğu samimiyet de kayboluyor. Özet olarak, yeni insanlara, önerilere açık olun, elinizdekileri anlamaya çalışın.

5. Birlikte olmaktan zevk aldığınız insanları bulun.

Bu sizin hayatınızda bir daha ne zaman elde edebileceğinizi bilmediğiniz

bir fırsat ve bunu asla birlikte takılmaktan mutlu olmadığınız insanlarla harcamayın. Kendinize ara ara arkadaşlarınızla ilgili Ben bunlarla takılıyorum ama bu durumdan mutlu muyum?” sorusunu sorabilirsiniz. Bu sorunun cevabı evet ise çok güzel ama bu soruya, hayır bir kenara, net olarak bir cevap veremiyorsanız çevrenizi değiştirmeye ve yeni insanlarla tanışmak için kendinize yeni fırsatlar yaratmaya başlamanız lazım. Bunlar ne mi olabilir? Gittiğiniz şehrin güzel bir öğrenci hayatı varsa student pub’lar ve benzeri mekanlar size bu konuda yardımcı olabilir. Aynı şekilde okulların bünyesinde olsun olmasın her türlü sosyal kulüpte de aynı imkana sahipsiniz. Bu iki seçenekten de elinizin boş döndüğü durumda da student trip’leri kesinlikle düşünebilirsiniz. Kendi deneyimlerime dayanarak söylüyorum, exchange hayatımdaki en güzel zamanları bu gezilerden birinde tanıştığım arkadaş grubuyla geçirdim. Deneyin, pişman olmazsınız.

6. İlgi duyduğunuz bir kültüre gidin.

Kimse hiç ilgi duymadığı bir kültüre değişim programlarına başvurmaz, sanmıyorum ama ben yine de hatırlatayım. Merak ettiğiniz, görmek istediğiniz ve en önemlisi yaşamak istediğiniz ülkelere gidin. Sonrasında USA’den gelip her şeye burun kıvıran her fırsatta Avrupa’yı yermeye çalışan vizyonsuz insanlara dönüşmemek için bu hep aklınızın bir köşesinde olsun. İskandinavya mı ilginizi çekiyor? Yapıştırın İsveç’i. Her Oktoberfest’te Munich’e bakınca ağzınız mı sulanıyor? Yazın gitsin. Ya da ben o American Pie’da gördüğüm “fraternity” hayatını –Greek Life- yaşamak istiyorum mu diyorsunuz? Bunu yaşayabileceğiniz onlarca State University seçeneğiniz var. Nasıl bir exchange istediğinizle yine çok bağlantılı bu konu ama ilgi duyduğunuz kültürü seçmek size ileride pişman olmayacağınız bir exchange deneyimi sunması açısından size çok yardımcı olacaktır.

7. Hiçbir şeyi ertelemeyin, yapın!

Sayılı gün çabuk geçer. Önünüzde aylar varmış gibi görünse de aslında exchange başladığı gibi biten ve sonunda zamanın nasıl geçtiğini anlayamadığınız bir süreç. Bu nedenle her anınızı dolu dolu yaşamaya bakın. Gitmeden önce gideceğiniz şehri, ülkeyi ve çevresinde gezilebilecek yerleri planlayın. Çok zor değil, tek yapmanız gereken Google Maps’i açıp gitmek istediğiniz yere ve çevresine bakın. Her türlü seyahat, festival ya da eğlence planlarınızı kesinlikle ertelemeyin. Bu noktada biletleri erkenden almak sizin için hem daha uygun hem de daha motive edici olabilir. En azından çoğu insan için biletini aylar öncesinden almak, son ana bırakılmış bir biletten daha ateşleyici oluyor. Seyahat demişken, gözünüzü Ryanair, Easyjet gibi budget havayollarından ayırmayın. Şimdiden hayırlı “skyscanner”lar.

8. Her ülkenin saçma sapan kuralları var, dikkatli olun.

Bu aslında daha çok yaşayarak öğrenilebilecek bir şey ama siz yine de gitmeden ufak ufak araştırırsanız iyi olur. Burada bahsettiğim kurallar Singapur’da sakız çiğnemenin yasak olması gibi çok uç kurallar değil bu arada. Yine İsveç’ten örnek veriyorum, içki sadece devletin tekeli olan “Systembolaget” adlı mağazalarda 19.00’a kadar satılıyor ve bunun dışında diğer marketlerden alabileceğiniz en yüksek alkol oranlı içkiler %3,5’luk biralar. İlk gördüğünüzde geride bıraktığınız tüm tekel bayiler gözünüzün önünden birer birer geçiyor ama bir yerden sonra bu duruma alışıp stokçuluğa başlıyorsunuz. Yine de bu tarz bilgileri bilmek bence önemli. Sonuçta 21 yaşını doldurmadan USA’de exchange yapmaya gitmek pek de mantıklı olmasa gerek.

9. Stereotypelar stereotypelar…

Daha gitmeden kafanızda oluşan kalıpları ve önyargıları kafanızda kırmanın vakti artık geldi. Bugüne kadar sürekli size dayatılan İspanyollar gereksiz samimidir, İtalyanlar yavşaktır, Fransızlar kibirlidir ya da kuzey ülke insanları soğuktur gibi kalıpları bir kenara bırakmanın vakti geldi. Bunu söylerken bir yandan da bu kalıpların çok büyük oranda doğru olduğunu da inkar edemeyeceğim. Ama diğer taraftan da karşınızdaki insanın sizin gibi yeni kültürler, insanlar tanımak için onca yolu geldiğini ve en azından insanlara ilk aşamada önyargısız yaklaşmakta fayda var. Tüm bu stereotype tavsiyelerine ek olarak -bugüne kadar hem Türkiye’de hem de yurtdışında olduğum zamanlarda edindiğim tecrübelere dayanarak- eğlenmeyi bilen insanların genel olarak USA, Avustralya ve Kanada’dan çıktığını söylemeden edemeyeceğim. Bu demek değil ki diğerleri çok sıkıcı ya da bu üç ülkeden gelen herkes çok “cool” insanlar ama öyle olma ihtimali daha olası. Konu ikili ilişkilerdeki yakınlık olunca da Akdeniz ülkelerinin insanlarının size evinizdeymiş, hatta saunadaymışçasına sıcak ortamlar hissettireceğini az çok söyleyebilirim. Diğer yandan insanların kafasında çok önceden “Alamancılarla” oluşmuş bir Türk imajını da kırmanız gereken Almanlar, Fransızlar, Belçikalılar ve Hollandalılar sizi bekliyor. Kuzey insanlarının ilk aşamada bir ölçü daha soğuk olduğunu anlamak çok zor olmasa gerek ama onlar da zaman ilerledikçe kendilerini size fazlasıyla açabiliyor. Asya’ya dönersek de, önümüzde ahlaki olarak onlardan çok şey öğrenebileceğimiz, iyi insan karakterinin kitabın yazmış milyarlarca çekik gözlü var. Ama genel olarak çok çirkin yemekler yiyip, sürekli birbirleriyle takıldıkları için pek tercih edilesi bir arkadaşlık ortamı sunamıyorlar. Yani anlayacağınız stereotyplelara inanmayın ama stereotypesız da kalmayın.

10. Vee son olarak konuşması en sevimsiz konu: İlişkiler.

Gittiğiniz zaman diliminin uzunluğuna bağlı olarak var olan ilişkilerinizi “long distance” olarak sürdürmek, exchange periyodunun size sunduğu onlarca güzelliğe karşın biraz can sıkıcı olabilir. Konu iki insanın birbirini bir süreliğine görememesinden çok araya giren mesafeler ve giden tarafın kendine bambaşka bir hayat kurması olunca uzun mesafe ilişkileri çoğu insan için karmaşıklaşabiliyor. Herkes tarafından yüzlerce kez dillendirilen, sevgi-saygı-kıskançlık üçgenindeki ilişki tartışmalarına girmeden size daha önemli bir şeyin altını çizmek istiyorum. Bu sizin hayatınızda her istediğinizde yapabileceğiniz bir deneyim değil ve bundan sonuna kadar faydalanabilmek sadece sizin elinizde. İleride -ister 30’lu yaşlar diyelim ister döndükten hemen sonrası diyelim- geriye dönüp baktığınızda sadece yapamadığınız şeylerin pişmanlıklarını görmemek ancak sizin elinizle. Bir başka deyişle, hayatınızın geri kalanını birlikte geçireceğinizin kesin olduğu tek insan kendinizsiniz. Bunun farkında olun ve bu süreçte sizi bu durumdan alıkoyacak etkenlere ve insanlara önce kendinizi düşünerek yaklaşın. Tüm bunları söyleyip onlarca yuva yıktıktan sonra, aslında ilişkilerinizi yürütmenizin göründüğü kadar zor olmadığını da söylemem lazım. Bu durumu çok iyi yöneten, belirli aralıklarla birbirlerini ziyaret eden ve birbirlerinin hayatına saygı duyup tüm kıskançlıklarını bir kenara bırakan insanlar için bu dönem bir çile olmaktansa her iki taraf için eğlenceli bir deneyime dönüşebiliyor. Galiba üzerine en çok konuşulabilecek konu bu ama biz yine de bunları bir sonraki rakı masasına bırakalım.

Popüler İçerikler

Asgari Ücretin Açıklanmasından Sonra Cumhurbaşkanı’na Mesaj Atan Kadir İpek Gözaltına Alındı
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Bakanlığın Gıda İfşaları Devam Ederken En Fazla At ve Eşek Etinin Satıldığı Şehirler Belli Oldu