Hepimiz ara sıra doğal yaşama özeniyor, evi barkı satıp köye yerleşme hayalleri kuruyoruz. Ancak bizim için hayal olmaktan öteye gidemeyen bu şeyi birisi başarmış ve şehrin gürültüsünü bırakıp doğanın içine karışmış. ODTÜ'de öğrenciyken yaşadığı sanrılar nedeniyle her şeyi bırakıp dağ evine yerleşen Recai Rize'nin hikâyesine gelin birlikte bakalım.
Rize, cehennem olarak tabir ettiği bu süreçte çeşitli sanrılar yaşadığından bahsediyor.
Rize, sadece üçgen olduğunu düşünmekle de kalmıyor; insan diye bir varlığın olduğuna da inanmıyormuş ve bunların tamamen hayal ürünü olduğunu düşünüyormuş.
Sık sık etrafındaki insanların bir araya gelip, onu delirtmeye çalıştıklarını düşünüyormuş.
Rize'nin cebinde sadece otobüs parası varmış ve Fethiye'de otobüsten indikten sonra gideceği yere kadar 28 km boyunca yürümüş.
Ankara'ya döndükten sonra etrafındaki insanlarla bu durumu konuşmuş ancak bu da sorunlarına bir çözüm olmamış.
Susurluk'un Tütünlük Köyü'nde bir dağ evine yerleşmiş ve tamamen doğayla iç içe bir yaşam sürmeye başlamış. Evin sahibi de yıllarca benzer sorunlar yaşayıp bu dağ evini yaptırmış ve Rize'nin tüm ısrarlarına rağmen kendisinden kira almayı kabul etmemiş.
Ayrıca bunlarla da kalmayarak, daha önceden öğrendiği gitarı geliştirmek ve yeni bir dil de üretmek istiyormuş.
Bu köy yaşantısı Rize'nin para olgusuna bakışını tamamen değiştirmiş. Terk edilmiş bu yere geldiğinde, para ile olan ilişkisi ister istemez azalmış. Rize bu azalımın, 'Ruh sağlığını olumlu yönde etkilediğini' söylüyor.
Eskisi gibi sanrılarda yaşamıyormuş artık. Ne diyelim ki, doğanın iyileştirici gücü...🙏
Umarız bir daha böyle kötü günler yaşamaz... ☺️
Dağa çıkıp akıllı telefonunu bırakamamak
Vay amk. Her köylünün standart yaşadığı hayatı (çince ve gitar hariç) üniversiteli biri yaşayınca ilginçmiş gibi anlatılıyor demek. Özellikle ağaçlardan kestiği odunlarla ısınması çok enteresan.
Ay Rize soy adıymış. İki saattir aynı cümleyi okuyorum. Lan Rizeliler niye kendilerini üçgen sayıyor diye