O, Dünyanın Peşinde Olduğu Bir İllüstratör. O, Ertaç Altınöz

Sizlere Game of Thrones’un grafiklerinin illüstratörünün ve sayısız bir dolu işin tasarımcısının bir Türk olduğunu ve Türkiye’de yaşadığını söylesem??

Haydi gelin sizi muhteşem bir sanatçı ile Ertaç Altınöz ile tanıştırayım.

-Merhaba, bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Merhaba. İsmim Ertaç Altınöz. 1981 Balıkesir doğumluyum. İzmirliyim. İzmir Işılay Saygın Anadolu Güzel Sanatlar Lisesi mezunuyum. Fantastik temalı illüstrasyonlar üreten bir dijital ressamım.  2008 yılından beri fantastik resim ihtiyacındaki çeşitli mecralara çalışmalar üreten, freelance çalışan bir ressamım.

-Çalıştığınız alanları biraz açabilir misiniz, çalışmalarınızla nerelerde karşılaşabiliriz?

Ben daha çok basılı yayınlara çalışmalar hazırladım. Ağırlıkla kitap kapakları diyebilirim. Ama onun yanında kitap içi görselleri, müzik albümü, bilgisayar oyunu, masa üstü oyunları, film afişi gibi başka alanlara da hizmet verdim.

-Çalışmalarınıza baktığımızda fan artın da portfolyonuzda önemli bir yer kapladığını görüyoruz. Fan artın yolculuğunuzdaki yeri nedir?

Fan art yapmak benim için vazgeçilmez gibi bir şey. Evet; filmler, diziler, bilgisayar oyunları için çeşitli fan artlar hazırladım ve bundan çok keyif aldım. Fırsat buldukça da hep yapacağım.

Fan Art size çok şey öğretir. Kendinizi sınarsınız, official bir çizer olmasanız da resmini yaptığınız markanın tarzını ve kalitesini ne kadar iyi “taklit edebildiğinizi” gösterirsiniz. Bir yanıyla bir saygı duruşudur. Bir yandan da mesleki anlamda çok eğiticidir. Neyi, ne kadar yapabildiğinizi görür, gösterirsiniz.

-Freelance fantastik bir dijital ressam olmak tesadüfen karar verdiğiniz bir şey olmasa gerek. Çok da aşina olunan bir meslek dalı da değil. Sizin için her şey nasıl başladı?

Çok doğru. Sayımız çok fazla değil ve aslına bakarsanız dijital illüstrasyon hele ki fantastik temalıysa uzmanlaşması çok zaman, emek ve sabır isteyen bir mecra. Zorluğu çalışmalarınızın karşılığını hemen almıyor oluşunuzdan kaynaklı. Üzerine bir de, iş bulma anlamında yurtdışındaki kadar çeşitli olanağa sahip olmadığınızı ekleyin. Çalışma üretirken çoğunlukla boşa kürek çekiyormuşsunuz gibi hissetmeniz çok olası. Bu yüzden maalesef çok yetenekli birçok çizer arkadaş ya işi bırakıyor ya da başka alanlara kayıyor. Bir süre para kazanamamayı göze alabiliyorsanız, “Ne olursa olsun çalışacağım.” diyorsanız ve sabırlıysanız tabii ki tavsiye ederim. Çok keyifli ve özel bir meslek dalı.

Benim yolculuğumdan bahsedecek olursam, küçük tesadüflerle başladı diyebilirim. Fantastiğe ve illüstrasyona merakım her zaman vardı. Bir yandan dijital mecrayı, kimin ne yaptığını da takip etmeye çalışıyordum.  Sene 2007-2008 idi sanırım, Dijital Arts ve Photoshop Magazin isimli dergiler var o zamanlar… Bu dergilerde Kerem Beyit ismiyle tanıştım. Fantastik işleri çok hoşuma gitti ve dünyaya buradan da iş üretebildiğini gördüm. Dijital tablet o dönem daha yeni yeni… Ama o kadar istekli ve aceleciydim ki, oturup mousle la çizmeye başladım. İlk çalışmalarımı Kerem Beyit’le paylaştım, yorumları beni daha da cesaretlendirdi. Sonrasında arkadaş olduk ama benim her zaman üstadımdır, bendeki kıvılcımı o çakmıştır.

Bahsettiğim dergilerin tablet ödüllü yarışmalarına katıldım, kazandım. Sitelerinde portfolyolarım vardı; sonrasında bu dergilerle küçük röportajlarımız da oldu. Fantastik illüstrasyonlar çizmekten büyük keyif alıyordum. Birçoğu da kişisel çalışmalarımdı. Çeşitli sanat sitelerinde portfolyolar açtım. Ufak ufak birkaç iş aldım. Sanatçılarla sohbet ettim. Yer yer sordum, yer yer tecrübelerinden bir şeyler öğrendim. O dönem tek derdim çalışmalarımla varlık göstermekti. Bu işi yapabileceğimi göstermek ve sürekli gelişmekti.

Birkaç yıllık emekleme döneminin ardından bazı çalışmalarım CG Society’nin Expose, Exotique gibi önemli kataloglarında dünyadaki sektör profesyonelleriyle birlikte basılmaya layık görüldü. Bunlar ufak gibi gözükse de sizi siz yapan, sizi daha fazla çalışmak için motive eden adımlar.

Lafı fazla uzatmadan şöyle özetleyebilirim, tamamen sadece çalışarak taşların birer birer yerine oturmasıyla, adım adım gelişti her şey.

-Ardından yerli yazarlarımıza hazırladığınız kitap kapakları geldi sanırım. Onlarla çalışma süreciniz nasıl gelişti?

Evet. Birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığım değerli fantastik yazarlarımız oldu. Çalışma sürecimizin ardından da arkadaş olduk zaten, halen görüşürüz. 

Dijital resim yaptığınızda iş ürettiğiniz mecralar da biraz sizin dışınızda şekil alıyor. Misal kitap kapakları yapmaya başladığınızda portfolyonuzda kitap kapağı olduğu için, çizer arayan yazarlar buluyor sizi. Daha fazla kapak yaptıkça yenileri takip ediyor.

Yazarlar bana kendileri ulaştı. Kitaplarını okuma fırsatım oldu, ardından da kitabın bende oluşturduğu hisse ve satırlarda anlatılan detaylara göre çizimleri oluşturdum.

-Tam bu noktada, sizden bir esere görsel üretmeniz istendiğinde en dikkat ettiğiniz nedir? Olmazsa olmazlarınız var mı?

Tabii ki var! Çizimlerimde okuyucunun resme baktığında yakalayacağı detaylar sunmayı çok seviyorum. Hem esere ne kadar bağlı olduğumun belli olması hem de satırların titizlikle görselleştirilmesi benim için çok önemli. Nihayetinde kitap kapağı diyorsak, esere sadakat yüksek olmalı. Okuyucu kitabı bitirip kapağını kapattığında gördüğü sahnede kitaptan bir şeyler yakalayabilmeli. Kapakta yer alan şey içeride anlatılanın ışıltılı bir tasviri olmalı. Ancak bu şekilde bir eserin sahibine selam vermiş, işinin hakkını vermiş hissedebiliyorum.

Ayrıca en olmazsa olmazım, birlikte çalıştığım insanların benden aldıkları hizmetten memnun kalmalarını sağlamak. Teslim ettiğim işle memnun ederim, etmek zorundayım. Nihayetinde duygusal bir iş yapıyorum, bir şey ürettiğime inanıyorum. Bir reklam görselinde veya bir grafik tasarımda hedeflenenler, işleyiş, kurallar farklı işliyor olabilir. Ama konu illüstrasyon olduğunda, çalışmanızın teması ve duygusuyla da eser sahibini tatmin etmeniz gerekli.

-Çalışmalarınız çok detaylı. Yorulduğunuz olmuyor mu? Bir çalışmayı sürdürürken dikkat ettiğiniz şeyler ve hisleriniz neler oluyor?

Tarzla ilgili bir tavır sanırım. Ben resimde zaman geçirmeyi, onu ince ince dokumayı ve izleyicinin resme bakarken zaman geçirmesini sağlamayı seviyorum. Detaylandırma aşaması ise en eğlenip en iyi zaman geçirdiğim aşama. Orada tekrar çocuk oluyorsunuz çünkü bir nevi oyun oynuyorsunuz. Çalışmalarımı amatör bir ruhla sürdürmeyi seviyorum. Ufak ufak dokunuşlarla hamur yoğurur gibi, bir örgüymüş gibi ilmek ilmek dokuyorum. Keşfediyorum. Bazen çalışmanın ortasında yeni bir fikir oluşuyor, onu da ekliyorum ama en dikkat ettiğim, her çalışmamda mümkünse tecrübe etmediğim bir şeyi denemek, yapabildiklerimin sınırlarını zorlamak. Çünkü her zaman bir resmin çok detaylı olması onu çalışan veya iyi bir resim yapmıyor. Çalışmanın bir ruhunun, çekici bir yanının olmasını sağlamaya çalışıyorum.

Zaman zaman yorulduğum oluyor tabii ama bir çalışma bittiğinde aldığınız keyif tüm yorgunluğunuzu alıp götürüyor.

Bazen bir müşterim için hazırladığım bir işin izninin çıkıp internetteki portfolyomda boy göstermesi aylar alır. Çalışmayı paylaşma zamanım geldiğinde durup resme bir daha bakıyorum. Çalışma bitmiş bile olsa üzerinden zaman geçmiş olduğu için hoşuma gitmeyen bazı yerleri oluyor. Vaktim elveriyorsa hemen revize edip daha iyi hale getiriyorum. Hatta müşterime de gönderiyorum, “Dilerseniz bunu kullanın, bu daha iyi oldu.” diyerek.

Üzerinden biraz zaman geçince işlerimdeki bazı şeylerin hoşuma gitmemesi beni mutlu ediyor. İşinizi asla tam olarak beğenmezsiniz ama durduğunuz, bu kadarı tamamdır dediğiniz bir yer var. O yer zamanla size yetmediğinde anlıyorsunuz geliştiğinizi. Bu da çok hoşuma gidiyor.

-Bu kadar yalnız bir çalışma akışı içinde hiç hak ettiğiniz değeri görmediğinizi düşündüğünüz veya kırgınlık yaşadığınız olmuyor mu? Anladığımız kadarıyla tek başınızasınız. Güçlü bir network işleri daha kolaylaştırmaz mıydı?

Aslına bakarsanız olmuyor. Hak etmek dersek, hayatta hak ettiğini yaşayamayan çok fazla insan var ya da hak etmediğine ulaşabilenler. Bu anlamda sarsılmaz bir adalet maalesef yok.

İşlerimi sergilediğimde oluşan ilginin organik olmasını seviyorum. Influencer olsam belki takipçi satın alırdım ama bizim işimiz öyle bir iş değil. 

Değere gelirsek… Kime neden kırgın olayım; kimsenin işlerime ilgi gösterme, değer verme gibi bir borcu yok. Takdir edip ne yapmaya çalıştığımı anlayabilen insanlar başımın tacı, benim için en büyük hediye onlar. Çünkü nihayetinde en büyük amacım işimi en iyi şekilde yapmaya çalışmak. Bu işi yapmak konusunda birilerine ilham kaynağı olabilmek. Yoksa tanınıp tanınmamak sadece gururunuzu okşayan bir şey sanırım.

Network dersek, doğal yollardan gelişen tanışıklıklarımla kurduğum dostluklarım var. İş anlamında böyle bir şeyi kovalamıyorum. Bunun alışılmadık olduğunun da farkındayım ama hayatta ne yaptıysa hep tırnaklarımla kazıyarak tek başına yapmış birinden başka nasıl bir alışkanlık geliştirmesini beklersiniz?

Doğalında, hayatın akışında gerçekleşen tanışıklıklar benim için paha biçilemez olanlar. Yoksa “Şu kişiyle iyi geçineyim ki beni şununla tanıştırsın, şu kapıyı açsın.” gibi dertlerim hiç olmadı, olmayacak da. Çalışma azmime güvenmeseydim belki…

Ben kendisine yaslanmayı tercih eden bir ressamım. Bunu Ayvalık’ta, oldukça küçük bir çevre kurup yaşamamı sürdürmemden de anlayabilirsiniz.

-Herkesle çalışmıyorum diyorsunuz yani?

Asla, benimle çalışmak özünde çok kolaydır. İyi insanlarla, içinde bulunmaktan gurur duyduğum projelerde yer almayı tercih ediyorum sadece. Bu iki kriter benim için yeterli.

Ülkemizde maalesef sanata ve sanatçıya şefkatle yaklaşılmıyor, ihtiyaçları nedir sormak bir yana çalışmak istediğimiz sanatçıya özen göstermekte hayli eksiklerimiz var. Sanatçı kişiliği olan kimseler duygusaldır, onlarla nasıl konuşacağınızı bilmeniz gerekir. Maalesef bizde işi üreten kişi yaratıcı kişi değilmiş de öylesine bir operatörmüş gibi davranılmaya devam ediliyor. Halbuki bizler bir mal, bir ürün satmıyoruz. 

Yaptığımız işe yaratıcılığımızı, fikirlerimizi, sezgilerimizi katıyoruz.

Bir ressama “Parasını veriyorum, benim istediğimi yap.” derseniz yanılırsınız. İşi tecrübe etmiş olan odur çünkü siz değil. Dolayısıyla yapılacak iş için en sağlıklı fikirler, en yaratıcı göz ondadır. Onu serbest bırakmalı, çalışma akışında ona alan sağlamalısınız. En iyi, en güzel çalışmalar da böyle oluşur zaten.

Hele ki freelance bir çizerse karşınızdaki, onun tüm tecrübesini sadece kiralayacak olduğunuzu bilmelisiniz.  İşinizi zamanında ve istediğiniz kalitede teslim ettiği sürece sanatçı saygınızı hak eder.

-Çok idealist bir yaklaşım oldu. Piyasa şartlarında bunları kabullenecek müşteri bulmak mümkün mü?

Sanatçıya dair pervasız ve yanlış yaklaşımlar değişecekse bunu sanatçılar sağlamak zorunda, maalesef öyle görünüyor. O yüzden üreten taraf olarak taleplerinizi açık sözlülükle dile getirmek çok önemli. Yoksa bazı yanlışlar aynen sürüp gidiyor.

Çok kısa cevap vermem gerekirse; konu benim çalışma prensiplerimse eğer, taleplerimi kabul eden müşteriyle çalışırım, diyebilirim. Bir piyasayı hedeflemiyorum, çünkü piyasa işi yapmıyorum.

-İşinizin en iyi yanı nedir? Peki en zor yanı?

Bu işin benim için en iyi yanı sanırım hep çocuk kalabilmek. Resim yaptığınızda her seferinde elinde boyaları olan o küçük çocuk oluyorsunuz. Bir insan hayatında, kişinin sevdiği şeyle meşgul olması çok değerli. Herkese nasip olmayan bir tatmin kaynağı. Hele bir de çalışmalarınızla siz de birilerinin içinde çalışma isteği uyandırabiliyorsanız, bu müthiş büyük bir mutluluk. İşimin en iyi yanı belki de ilham verebiliyor olması.

En zor yanı dersek; sanırım insanın kendisini sürekli ileri götürmeye, gelişmeye çalışması. Düşünsenize, hiç yakalayamayacağınız bir ideali sürekli kovalıyorsunuz. Ne kadar uzak göründüğüne aldırmadan bir dağın tepesine tırmanmaya çalışmak veya fırtınalı bir denizde küçük bir sandalda olmak gibi ürkütücü ama bir o kadar da heyecan verici bir şey. Mücadele etmek çok güzel. Yaratıcılık peşinde olan her işin tuzu biberi de bu sanırım. Asla “Oldu, tamam artık.” denemiyor.

-Zorluktan bahsetmişken, son zamanlarda bir sürü meslek dalını “kolaylaştıran” bir AI furyası var. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz? Yapay zekâ bir gün sanatçının yerini alabilir mi?

Evet, elimden geldiğince bu konuyu takip ediyorum. Al’ın yapabildikleri biraz ürkütücü. Hatta yeni yetişmekte olan nesil için çok daha büyük sıkıntı. Çünkü onlar hem akranları ve sektör profesyonelleriyle hem de yapay zekâyla yarışmak zorundalar. Ben olabildiğince sakin izliyorum olanları. Belki bir gün daha iyi komut yazan daha iyi resim yapabiliyor olacak. Bu düşündürücü ama ne olursa olsun bir yerde, birilerinin, insan yaratısı çalışmalara ihtiyaç duyacağına da inanıyorum. Ekipmanıyla bire bir iletişimde olan gerçek üreticilere olan ihtiyacın asla tam olarak bitmeyeceğine inanmak istiyorum. Neyin nereye evrileceğini hep birlikte yaşayıp göreceğiz sanırım.

-Hadi biraz müzikten bahsedelim. Portfolyonuzda Toygar Işıklı ve Pera isimlerine rastladık. Yollarınız nasıl kesişti?

Çok severek çalıştığım müzisyenler! Yollarımız Pera’nın solisti Gökhan Mandır’la kurduğumuz bağlantıyla gelişti. Pera’nın iki albümünde birlikte çalıştık. İlki olan “Giz” albümü içerisinde kendilerinin Toygar Işıklı ile bir düetleri vardı. Toygar Bey’in benden haberi bu şekilde oldu. 

Bir konser sırasında tanışma onuruna eriştim. Sonra kendisinin birkaç albüm kapağında birlikte çalışma şansımız oldu. Bana bu gururu yaşatmasının yanında aramızda harika bir diyaloğumuz gelişti. Değerli bir müzisyenimiz olmanın yanında harika bir insan. Babacan, destekleyici ve kendisi de bir sanatçı olduğu için sanırım, son derece anlayışlı. Benim için bulunmaz bir mentor ve büyük bir ilham kaynağı. Bu vesileyle sonsuz saygılarımı gönderiyorum kendisine. Tabii Pera’ya da! Bizi onlar buluşturdu.

İki ismin başarılarını da gururla takip ediyorum.

-Şimdi işlerin biraz daha ilginçleştiği yere gelelim. Portfolyonuzda Game Of Thrones temalı birçok iş de görüyoruz. Bize biraz bunlardan bahseder misiniz?

Evet, doğru! Birçoğu fan art ve tam sayısını bilmiyorum ama Game Of Thrones’a belki yüzlerce çalışma ithaf etmişimdir. 

Her şey tek bir fan artla başladı aslında. Başta küçük bir saygı duruşuyla başladı. Keyif aldığım bir seriydi ve birkaç fan art çizdim. 

Diziyi izliyor, beğeniyor ve herkes gibi gelecek bölümlerinde neler yaşanacağını merak ediyordum. 

Dizi, George R.R. Martin’in Buz ve Ateşin Şarkısı serisinin önüne geçtiği için bir anda daha da popülerleşti galiba. Bir noktadan sonra ekrana yansıyacak olan konusunda kimsenin bir fikri olmadığı için insanlar daha çok konuşmaya ve teoriler üretmeye başladılar. 

Benim de halihazırdaki kitapların ve sohbet halinde olduğum kitap kurdu birkaç arkadaşımın yardımıyla kendi tahminlerim vardı ve bir anda “Böyle bir şey olsa nasıl olur?” temalı işler üretirken buldum kendimi. Zamanla daha fazla insan çalışmalarıma ilgi göstermeye başladı. Benden daha fazla iş görmek istediler. İnsanların forumlarda yazıya dökerek kurdukları teorileri, ben çizerek gösteriyordum. Fark buydu.

Daha sonra daha çok araştırdıkça, Westeros’a daha fazla daldıkça, daha fazla öğrendikçe benim için de bu evren bir tutku haline gelmeye başladı. Resimlerimle insanları şaşırtıyor, yer yer heyecanlandırıyor, benim resimlerimden yola çıktıkları hikâyeye dair kendi sonlarını onlardan dinliyordum. Dizi o dönem büyük bir fenomendi ve kendimi fandom içerisinde bir yere konumlandırmıştım. Çalışmalarım paylaşıldıkça fanatikler arasında aşina olunan bir isim haline geldim ve insanları da işimin içine nasıl dahil edebileceğimi düşündüm. 

Valar Morghulis adında üç partiden oluşan bir portreler serisine giriştim. İzleyenler bilecektir; Valar Morghulis, Braavos’ta konumlanmış Facelessmen isimli bir topluluğun deyişidir.

Takipçilerime her gün dizide ölen karakterlerden bir tanesinin portresini paylaşacağımı, bunun için de bana bir isim vermelerini istediğimi söyledim. Aynı Jaqen H’ghar’ın dizide Arya’dan üç isim istemesi gibi. 

Bu seri benim için hem çok iyi bir testti, hem de takipçilerimle harika bir iletişime geçme yoluydu. Onları da kendime kıldığım bu testin bir parçası haline getiriyordu. Bu portrelerle daha hızlı çalışmayı öğrendim. Her karakterin wight halinin nasıl olacağını düşünmek, her çalışmaya karakterlerin dizideki sonlarına ve karakter özelliklerine yakışır detaylar eklemek çok keyifliydi. Mesela dizide Cersei Pycelle için ölü kedi gibi kokuyor, der. Pycelle çizimimin zamanı geldiğinde onu ölü bir kediyle resmettim. İnsanlar böyle detaylara bayıldılar ve çok ilgi gösterdiler. 

Böylelikle dizinin son sezonları sürerken ben de bir yandan o zamana kadar ekranda ölmüş karakterlerin Night King tarafından diriltilmiş hallerini çizmeye devam ettim. Büyüklü küçüklü tüm karakterleri ekrana vedalarının ardından bir kez daha görmek, sanırım dizi fanatiklerinin hoşuna gitti. 

Bir yandan çok uzun ve yorucu bir işti çünkü sanırım iki yüze yakın portre hazırladım. Böyle bir fan art serisine dünyada tek el atan bendim. Valar Morghulis’in anlamı  “All Men Must Die” ise iyi bir ekran süresine sahip hiçbir karakteri es geçemezdim ve elimden geldiğince çok karakteri wight halleriyle resmettim. Hatta bu çizimlerim, dizi bitip ekranlara veda ettikten sonra bile sürdü.

Öte yandan Game Of Thrones temalı işlerim de internet üzerinde daha fazla varlık göstermeye başladı. Bazı teori resimlerimin içindeki detaylar dizinin yeni gelen bölümlerinde gerçekten de gerçekleşti ve bu da insanların benim kim olduğumu merak etmelerine sebep oldu. “Bu adam bunu nasıl bilebildi, peki bunu bildiyse ya bu resminde çizdiği nedir? Bu da gelecekte olabilir mi?“ şeklinde sağda solda yazmaya başladılar. Benim dışımda gelişen değişik, gizemli bir hava oluştu. Bazı haber sitelerinde yazıldığı, çizildiği bile oldu ama benim için en güzel anı dizinin oyuncularıyla Twitter ve Instagram üzerinden selamlaşmamız oldu. Kendilerine çizdiğim bu portrelerini paylaştılar ki bu bana büyük mutluluk verdi. Bir dizi izliyorsunuz ve orada sevdiğiniz karakterler sizin işinizi görüp beğeniyor, paylaşıyorlar. Bunlar harika anılar!

En nihayetinde dizi bittikten bir sene sonra, ben de fan artlarımın sonuna geldim. Çok uzun bir maratondu ama bana hem illüstrasyon anlamında çok şey öğretti, hem de böylesi büyük bir serinin fanatikleri arasında harika zaman geçirdim.

-Peki Game Of Thrones’tan sonrası? Mesela, House Of The Dragon için de benzer bir tempoya soktunuz mu kendinizi?

Game Of Thrones bittikten sonra bir süre komisyonlu projelerim vesilesiyle Westeros’a dönemedim ve fakat evet, House Of The Dragon ilk sezonu ekrandayken gerçekleştirdiğim işlerim de var. Bu sefer teori resimleri olmadı bunlar, zira House Of The Dragon George R.R. Martin’in Ateş ve Kan kitabından uyarlanmakta olan bir dizi ve başı da sonu da bu sefer belirli. Uçup kaçamazsınız yani.

Ben bu sefer farklı bir konseptle, her bölüm için dizide bahsi geçen ama ekrana yansımayan anları resmetmeye çalıştım. Bir de son bölüm için hazırladığım fan posterleri var tabi.

House of The Dragon demişken, dizinin ilk sezon son bölümünün hemen akabinde yayınlanan yeni George R.R. Martin kitabından bahsedelim isteriz: The Rise Of the Dragon Sizi bu sefer fan artlarınla değil, bu kitabın lisanslı illüstratörleri arasında görüyoruz. Hatta The Rise Of the Dragon’un Amerikan baskısının kapağı sizin tasarımınız. Heyecan verici olmalı. Westeros’un lisanslı çizerlerinden biri olma süreciniz nasıl gelişti?

Bir ressam olarak belki de yaşayabileceğim en güzel onur böyle bir kitapta yer almak diyebilirim. İki sene önce kitabın yayınevi Ten Speed Press benimle iletişime geçerek yeni çıkacak George R.R. Martin, Elio M. Garcia ve Linda Antonsson kitabında yer almak isteyip istemediğimi sordu. Akabinde hemen çalışmaya başladık. 

Kitap yüz seksene yakın illüstrasyon içeriyor ve dünyanın çeşitli ülkelerinden otuz sekiz ayrı çizerin çalışmalarına yer veriyor. Ateş ve Kan kitabının daha kısaltılmış hali, resimli roman formatında bir “coffee table book” bu. 

Bana seçmem için on dört tane sahne sundular; ben seçmedim, hepsini istediğimi söyledim. 😊 Resimler bir bir oluşmaya başladıkça çalıştığım sanat yönetmenleri, yedi ayrı resim için daha beni düşündüklerini söylediler. Onları da kabul ettim ve hemen ardından beni en mutlu eden gelişme geldi, “Peki kapak resmimizi çizmeye ne dersin?” dediler. Elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışarak yirmi bir kitap içi illüstrasyonunu ve kapak resmini oluşturdum. Çalışmamız yaklaşık beş buçuk ay kadar sürdü. Çalışırken kitabın satırlarından ve evrenin ruhuna uygun referanslardan faydalandım.

Sandığımdan çok daha kolay, tıkır tıkır işledi her şey. Minicik revizyonlarla, karşılıklı büyük keyifle çalıştık. 

Beni en mutlu edense, bu yirmi bir resmin içerisinde Westeros’a ait sahneleri çok geniş bir yelpazede resmedebilme imkanına ulaşmam oldu. Çeşitlilik inanılmazdı.

İlk lisanslı George R.R. Martin projemde Red Keep’i de yorumladım, DragonStone’u da… Meria Martell’den Lord Cregan Stark’a, Maegor The Cruel’den Sandoq The Shadow’a, Rhaenyra Targaryen’e, Alysanne Blackwood’a, Benjicot Blackwood’a, Queen Alicent’e ve Criston Cole’a kadar çeşitli karakterlerden, Balerion, Sheepstealer, Syrax, Caraxes, Vhagar, Tessarion, Seasmoke, Vermithor gibi ikonik ejderhalara değin illüstrasyonlar hazırladım. Ama en unutulmazı benim için şüphesiz Iron Throne’du. Official bir projede Demir Taht resmetmek inanılmaz büyük bir mutluluk! Hatta çalışma kitapla birlikte Amerikan ulusal kanalında The Late Show’da da gösterildi. Bunlar çok güzel anılar.

Böyle bir projede çizerler arasında kitabın içerisinde en fazla görsele sahip çizer olmak bir yana, kitap kapağında bir Türk olarak imzamın olması benim için tarifsiz bir his. Bir George R.R. Martin kitabında kapak ressamı olmak yer yüzünde kaç kişiye nasip olur ki? 

İşlerimin okuyucuya keyif vermesini umarım; gerçekten elimden geleni yaptım.

-Peki The Rise Of The Dragon’u Türkçe baskısıyla raflarda görebilecek miyiz? Bildiğiniz bir gelişme var mı?

Evet! Kitabın Türkçe baskısı bildiğim kadarıyla raflardaki yerini alacak. Yayınevini onlardan önce benim açıklamam doğru olmaz ama aldığım bilgiye göre anlaşma sağlandı. Harika bir gelişme bu! Diğer ülkelerdeki okurlardan sonra kendi insanımızla Türkçe dilde buluşmaya can atıyorum.

-Şu an hangi projelerle meşgulsünüz? Şimdi sırada ne var?

Şu an Jasmine Young’un “The Realm Breaker” kitap serisi üzerinde çalışıyorum. Yine kapak çizeriyim.

Yakın geçmişte de bir Hollywood filminin, Josh Monkarsh’ın yönetmenliğindeki “As We Know It” isimli zombi-komedi filminin afiş ve billboard tasarımlarını yaptım. O da inanılmaz keyifli ve öğreticiydi. Film önümüzdeki hafta gösterimde hatta. Ben de izleyebilmeyi dört gözle bekliyorum.

Sırada ne var; gerçekten bahsetmem güç. Tabii ki hedeflediğim projeler var. Bunların arasında A Song Of Ice And Fire evreninin yeni kitaplarında çalışma mutluluğunu tekrar yaşamak var, fakat başka hedeflerimden bahsetmem doğru olmaz. 

Sanırım en doğru cevap, işimi en iyi şekilde yapmayı hedeflemek olacak. Nerede hangi projeyle meşgulsem, elimden gelenin en iyisini yapmaya çalışacağımdan emin olabilirsiniz.

-Merak edenler için, dileyenler işlerinize internette hangi sitelerden göz atabilirler?

DeviantArt ve ArtStation işlerimi güncel olarak paylaştığım sanat siteleri. CG Society’de de bir portfolyom var ama yüklemede orada çok geride kaldım. Onun dışında Twitter (ertacaltinoz), Facebook (Have A Seat With Ertaç Altınöz) ve Instagram (ertacaltinoz) hesaplarımı güncel tutmaya özen gösteriyorum.

Eminiz bu söyleşiyi okuduktan sonra kendisi de bu alanda faaliyet göstermek isteyenler olacaktır. Özellikle gençler için tavsiyeleriniz var mı?

Olmaz mı? Gençler en değerlimiz. Onlarla elimden gelen her fırsatta buluşmaya özen gösteriyorum. Sorularına cevap veriyor, elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum. 

Sıkça karşılaştığım bir soru, “İyi para kazanır mıyım?”

“Arkadaşlar, hayatta severek yaptığınız her işte iyi para kazanırsınız.” şeklinde cevaplıyorum. Dijital illüstrasyon sizin için bir tutku olmayacaksa, başka bir mesleği tercih edin derim. Profesyonel yolculuğu sırasında sayısız fan art çizmiş ve çizmekte olan biri olarak, portfolyom orada bir örnek. Hangi tutkuyla işe bağlı olduğum ve motivasyonlarım apaçık.  Benim için aksini düşünecek olan olursa portolyoma hiç göz atmamış demektir.

Bu işe gönül verecek arkadaşlar için kısaca özetlemem gerekirse; ilkin yabancı dile hakim olsunlar. Mümkünse birkaç tanesine hem de. Ardından yaptıkları hiçbir resmi sergilemekten çekinmesinler, beğenmezlik yapmasınlar. İnternet üzerinde portfolyolar oluşturarak varlık göstersinler. “Ben de buradayım ve bu işi yapabilirim.” demenin maalesef başka bir yolu yok. Sevdikleri, ilham aldıkları sektör profesyonellerine yazmaktan, onlara soru sormaktan hiç çekinmesinler. Feedback alsınlar, eksiklerini anlamaya çalışıp bunların üzerine gitsinler. Ne yaşarlarsa yaşasınlar moral bozmasınlar, çok çalıştıkları sürece işlerin yolunda olacağına inançları tam olsun ve tabii ki çok çalışsınlar. Zaman kaybettiklerini düşünmesinler, zira ürettikleri her iş öncelikle kendilerine katıyor. Bunun yanında da yapmak istedikleri işlerde çalışan insanların özellikle, portfolyolarını detaylıca incelesinler. Hangi sanatçının hangi işleri, neden hoşlarına gitti, bir resimde kendilerini çeken ne var; kendilerine sürekli bunu sorsunlar ve olabildiğince çok gözlemlesinler. Hayatı, doğayı, kitapları, filmleri, bilgisayar oyunlarını; olabildiğince çok şeyi inceleyip bunlardan beslenmeye çalışsınlar. Tabii, örnek aldıkları kişilerin mesleki hayatlarını, hikâyelerini dinleyip kendilerine sonuçlar çıkarmaları da önemli.

Çalıştıkları sürece her başarılarında sevdikleri insanların yanlarında olacağına ve onlarla gurur duyacaklarına inanarak daha çok çalışsınlar. Gerisi mutlaka gelecektir.

-İçten cevaplarınız için teşekkür ederiz. Eklemek istediğiniz herhangi bir şey var mı?

Öncelikle dostum demekten onur duyduğum değerli sanatçımız siz Cenk Yüksel’e bana kendimi anlatma şansı tanıdığınız için çok teşekkür ederim!

Son bir sözüm olacaksa eğer; şunlar olsun:

Biz Türkler son derece yetenekli ve yaratıcılığı yüksek insanlarız. Müthiş bir coğrafyada çok zengin bir kültürel mirasa sahibiz. Sanat bir yana bu yıl sporda da öyle büyük başarılara imza attık ve atıyoruz ki! Gözlerim dolarak izliyorum. 

İdrak etmemiz gereken tek bir şey var, o da çok iyi işler yapabileceğimiz. Hatta en iyisini yapabileceğimiz. Yeter ki çalışalım ve inanalım.

Bunu okuyarak değerli zamanından feragat eden herkese sevgilerimle, teşekkürü bir borç biliyorum.

Instagram

X

Linkedln

Facebook

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"