Dijital platformların gelmesi pek çok şeyi değiştirdi. Artık süre ve reyting kaygısı olmadan, gerçekten anlatmak istediğimiz hikâyeye odaklanarak senaryo yazabiliyoruz. TV dizilerinde sürelerin çok uzun olması, 6 günde 100-120 sayfalık senaryoları her hafta gerçekten içimize sinerek yazmamızı çok zorlaştırıyor. Aynı şey çeken ekipler için de geçerli. Yine de dünyada yadsınamaz bir Türk Dizileri başarısı var. Demek ki, hikayelerimizi evrensel bir dilde anlatabiliyoruz. Senaryo yazarlığı, özünde bir hikâye anlatıcılığı, teknikler, yöntemler ve yönelimler değişse bile, özünde aynı dinamikleri barındıran bir zanaat. Yazdıklarınızı ne kadar kişiselleştirdiğiniz ise o senaryonun özgünlüğünü belirliyor. Ben hayatın karşıma çıkardığı hikayelere, anlara, sözlere, idraklere karşı uyanık olmaya çalışıyorum. Beni adapte eden şey bu, sanırım. Bir yıl önce yazdıklarımı şimdi bambaşka yazarım. Her an, her anlamda değişiyorum ve bu yazdıklarımı etkiliyor.
- Yaratıcı bir şekilde karakterler oluşturmanızla biliniyorsunuz. Karakter geliştirme sürecinizde hangi adımları takip ediyorsunuz ve karakterlerinizi gerçekçi ve dokunaklı hale getirmek için hangi teknikleri kullanıyorsunuz?
Tanıdığım, bildiğim şeylerden yola çıkıyorum. Bu bir dönem işi bile olsa, 150 yıl önce yaşamış o kadınla ortak noktam ne? Onu hangi konuda anlayabilirim? Ne yaşarsa onun gibi hissedebilirim? Onun başına ne gelse ilgimi çeker, onun yolculuğunun nereden başlayıp neye dönüşmesini isterim, bunları sorarak başlıyorum. Bir karakter düşünürken, çok basit bile olsa bir amacı olmasını sağlarım. O amacın önündeki engeli ve bu engeli nasıl aşacağını düşünmeye başladığımda karakter şekillenmeye başlar. Onun iç dünyasında kendine kör olduğu yer ne? Hazinesi nerede? Henüz farkında olmadığı zenginliği ne? Sonra bu çatının üzerine detaylar gelmeye başlar. Karakterlerin birbirinden farklı olması için kutupları iyi seçmeye çalışırım. Çatışma yaratacak durumlar, çatışma halinde karakterler yaratır. Çatışma dramanın temeli zaten.
- Türk dizileri ve filmleri artık uluslararası platformlarda da büyük bir izleyici kitlesine ulaşıyor, hızla büyüyor ve gelişiyor. Peki bu büyüme ve değişim sürecinde sektörün geleceği hakkında neler düşünüyorsunuz? Hangi alanlarda daha fazla ilerleme bekliyorsunuz?
Çok özel toprakların çocuklarıyız biz. Bir kültür mozaiğimiz var, coğrafyamız büyülü. Binlerce yıllık bir mirasın devamıyız. Bu zenginlikleri dünyayla paylaştıkça, sektöre doğru yatırımlar yaptıkça ve bence en önemlisi bu sektörün emektarları gerçekten değer gördüğünde, daha çok büyümenin önünde bir engel görmüyorum. Nuri Bilge Ceylan'ın filmleri yedi kez Cannes'a seçildi ama hala bu topraklarda hak ettiği değeri gördüğünü düşünmüyorum. Merve Dizdar'ın ödül konuşmasının polemiğini yapmak yerine, dünyanın alkışladığı insanlara sahip çıkmamız, onları onurlandırmamız gerekiyor.
Türkiye film sektöründe yetenekleri dünya çapında alkışlanan profesyoneller var. Sadece starlara oyunculara değil, bu bir takım oyunu ve o takımın her bir oyuncusu hak ettiği değeri görmediği sürece, maddi manevi, sanatının, emeğinin karşılığını almadığı sürece, bu başarıların kalıcı olmasını bekleyemeyiz. Bu büyümenin devamı için gençlerin ve bu alanda çalışmak isteyenlerin temeli sağlam eğitimler alması, ustalarla bir araya gelmesi ve sahaya kazandırılmaları gerekiyor.