Nostaljiye Yamuk Bakıyoruz: 90'ların İkinci Yarısından Hiçbirimizin Aklından Çıkmayacak Vahim Olaylar

90lı yıllar çoğumuz için güzel tatlara sahiptir. Oyuncakları, yemekleri, kıyafetleri, müzikleri, dizileri hep güzel anları bırakmıştır bizde. Çoğumuz çocuktuk çünkü. Ancak 90'lar bir yanıyla da çok acı, çok trajiktir. Çocuk olduğumuz için hatırlayamıyoruz tabii. Bu yüzden hem 90'ları yaşamayan genç arkadaşlarımıza hem de yaşadığımız olayları çocuk olduğumuz için net hatırlamadığımızdan bize toplumsal hafıza olması açısından bir derleme yaptım.

1. bölümde 1990-1994 yılları arasına bakmıştık, şimdi de 1995-1999 yılları arasına bakacağız.

Nostaljiye Yamuk Bakıyoruz: 90'lı Yılların Hiçbirimizin Aklından Çıkmayacak Vahim Olayları

90'ların ikinci yarısı, ilk yarısından çok daha kötüydü. Memleketin üstüne binen yük çok artmıştı ve neredeyse ortadan ikiye ayrılacaktı. Toplumsal karışıklar, faili meçhul cinayetler ve doğal felaketlerin yanı sıra postmodern darbe diye anılacak 28 Şubat Süreci'ni de yaşayacaktık. 1995 bu altyapıyı hazırlaması bakımından çok zorlu bir seneydi.

Gazi Olayları

Ülke bir taraftan PKK yoluyla etnik bir sıkıştırma içindeyken bir de sürekli Alevilik üzerinden mezhepsel provokasyonlar yapılıyordu. Madımak ve Başbağlar ülkemizin en trajik olaylarıydı. Ancak Gazi Olayları ülkenin can damarı İstanbul'un göbeğinde meydana gelmesi açısından çok tehlikeliydi.

Olaylar, kimliği belirlenemeyen kişilerin Gazi Mahallesi'ndeki kahvehane taraması ve bu saldırı sonucu 76 yaşındaki Alevi Dedesi Halil Kaya'nın öldürülmesiyle başladı. Bu saldırı sonucu halk ayaklandı ve buna polisin müdahalesi çok sert oldu. Ankara ve Ümraniye'ye sıçrayan olaylarda 22 kişi hayatını kaybetti. Ama en çok Özlem Tunç'un vahim ölümü akıllarda kaldı. İşkenceden sonra kafasına bir kurşun sıkılarak öldürülen Tunç, çöp konteynırına atıldı.

Manisa Davası

Olaylar, Manisalı 16 gencin 26 Aralık 1995'te bir vagona 'Paralı eğitime hayır' yazdığı gerekçesiyle evleri basılarak gözaltına alınmasıyla başladı. Ailelerine ve kendilerine herhangi bir açıklama yapılmaksızın yapılan operasyonla Manisa Emniyet Müdürlüğünde gözaltına alınan gençler, duvarlara yazı yazmak, bildiri dağıtmak, molotof kokteyli atmak, gizli bir örgüte üye olmakla suçlanıyordu. Gençlerin aileleri, çocuklarını savcılık izniyle gördükten sonra işkenceye maruz kaldıklarını anlayarak kamuoyunu harekete geçirdi. Dönemin CHP milletvekili Sabri Ergül ile birlikte basın toplantısı düzenleyerek, görevli polisler hakkında suç duyurusunda bulundu. Bunun üzerine Manisa Cumhuriyet Savcılığı, söz konusu polislere, işkence yaptıkları gerekçesiyle dava açtı.

Çocuklara yapılan işkence ve cinsel istismarın hiçbir dilde karşılığı yoktu. Çocukların adı üstünde çocuk olması, üstüne bir de dava sürecinden ortaya çıkan sonuca dayanarak, suçsuz olmaları ise olayı çok farklı bir boyuta taşıyor.

Dinar Depremi

Ülkede bu kadar karışıklık varken, bir de üstüne doğal felaketlerin ardı arkası kesilmiyordu. Afyon'un Dinar ilçesinde, 6.2 şiddetinde gerçekleşen depremde, onlarca yurttaşımız canını, malını ve sağlını kaybetti.

Uğur Kılıç'ın İnfazı

90'ların başında hayatımıza giren ve bir iki sene sonra çok büyük bir şekilde patlayacak olan mafya hesaplaşmalarının doruk noktalarından biri de, ünlü kabadayı Dündar Kılıç'ın ve mafya babası Alaattin Çakıcı'nın eski eşi Uğur Kılıç'ın infazıydı. Uludağ'da Alaattin Çakıcı'nın emriyle infaz edilen Kılıç, mafyanın ve gizli ilişkilerin kara kutusu hükmündeydi ve Civangate skandalında kanıtlandığı üzere konuşmaya başlamıştı. Ama Kılıç'ın öldürülmesi, bu ilişkiler ağının ortaya çıkmasını sadece 1-2 yıl ertelemişti.

Özdemir Sabancı Suikasti

İş adamı Özdemir Sabancı, Sabancı Center'daki odasında Fehriye Erdal, İsmail Akkol ve Mustafa Duyar tarafından öldürüldü. Olayı DHKP-C üstlendi. Saldırıdan sonra Fehriye Erdal, Belçika'da yakalandı ve iade edilmedi. Tutuksuz yargılanmasına karar verilen Fehriye Erdal kaçtı ve şu an nerede olduğu bilinmiyor. Diğer zanlı Mustafa Duyar ise Suriye'de yakalandı ve Türkiye'de hapishanede öldürüldü. İsmail Akkol ise 2014'te Atina'da yakalandıktan sonra serbest bırakıldı. 2016'da bu sefer de Türkiye'de yakalandı. Tam bir senaryo...

Aczimendi Tarikatı

Ülkenin derdi yokmuş gibi, bir de başımıza dönemin sıkça kullanılan ifadesiyle 'irtica'yı çıkardılar. Ne idiği belirsiz ve korkunç görüntüleriyle laik kesimin endişeleriyle oynadılar. Sivri ifadeleri ve ülke rejimini tehdit eder açıklamalarıyla Müslüm Gündüz ön plana çıktı. Tam da bu sırada neredeyse canlı yayında bu adamın evi basıldı ve Fadime Şahin adlı bir kadınla yatakta yakalandı. Bir tiyatro oynanıyordu ve biz de izliyorduk. Ve asıl olayı gözlerden kaçıyorduk: Yani mafya-bürokrasi-siyaset üçgenini...

Ve tabii ki Susurluk!

Neredeyse 100 yıllık ülke tarihimizin en önemli olaylarındandır. Önceki yıllarda da küçük küçük emarelerini gösteren mafya-siyaset-bürokrasi ilişkisi ilk defa net bir biçimde ortaya çıkmıştı. Mercedes marka bir otomobil, Susurluk'ta bir kamyon tarafından ezilmişti. Otomobilde DYP Şanlıurfa Milletvekili Sedat Edip Bucak, Polis Okulu Müdürü Hüseyin Kocadağ, Mehmet Özbay sahte kimlikli Abdullah Çatlı ile Gonca Us adlı bir kadın vardı. Bucak hariç kazada herkes öldü. Bu, tek başına bile çok büyük olayken sonrasındaki iddialar çok daha enteresandı. Otomobilin bagajında bulunan silahlar, neredeyse 80'lerden sonra yapılan tüm faili meçhul cinayette kullanılan silahlardı. Birçok ilişki ortaya çıktı. Ancak memleketimizdeki her şey gibi bu da sulandırıldı ve ülkemiz temizlenme açısından büyük bir fırsatı kaçırdı.

Birçok rapor hazırlandı, komisyonlar kuruldu ama hepsi fasa fiso. Halksa bu olaylara tepkisini 'Aydınlık İçin Bir Dakika Karanlık' eylemleri yaparak koydu.

Ve Tabii ki 28 Şubat

Olayların başlangıcı 4 Şubat'ta Sincan'dan geçen tanklarla olmuştu. O sırada Refah-Yol koalisyonu hükümetteydi ve 28 Şubat'taki MGK'da bir dizi karar alınmıştı. Bu kararların ana fikri devlet ve ordu irticayla mücadele edecekti. Daha sonradan post-modern darbe olarak nitelendirilen süreç, toplumun muhafazakar kesiminin bilincinde yer etti ve yansımaları taa bugüne kadar gelen bir siyasi akımı başlatmış oldu. Sonunda Refah-Yol hükümeti istifa etti ve resmi olmasa da ordu ülkenin başına geçti. 

Bu süreç sonralardan sorgulandı ve yargılandı. Ama ülkemizin adetidir: Yargı/sorgu süreci sulandırıldı ve hem bu olaya götüren şeyler, hem de bu süreçte yaşananlar net bir biçimde ortaya çıkmadı. 

Geriye, ülkenin belli bir kesiminin canını yakan ve hala da yakmaya devam eden fotoğraflar kaldı.

1998 yılı, olayların bıçak gibi kesildiği ve neredeyse huzur içinde geçtiği bir yıldı. Ülkeyi korkuya sürükleyen mafya liderleri bir bir hapse giriyordu. Etnik ve mezhepsel çatışmalar dinmişti. PKK çözülmeye girmiş, Abdullah Öcalan kaçak haline gelmişti. 98 yılı aynı zamanda magazinin çok büyük bir biçimde hayatımıza girdiği yıldı. Özel TV'ler coşmuş, halk; yarışma programları, diziler, Televole ile uyutulmuştu. Ancak 93 ve 80'den sonra belki tarihimizin en karanlık yıllarından biri yaklaşıyordu: 1999!

Başörtüsü Yasakları

Aslında kararlar 98'de alınmıştı ancak uygulamalar 99'da çok hızlanmıştı. 28 Şubat süreci bir söz vermişti: 'İrticayla mücadele edeceğiz.' Ve bu mücadele görseldeki gibi utanç verici fotoğraflara sebep olmuştu.

Merve Kavakçı Olayı

Merve Kavakçı, 99 seçimlerinde kapatılan Refah Partisi'nin halefi olan Fazilet Partisi'nden İstanbul Milletvekili olarak seçilmişti. Ancak yemin törenine başörtüsüyle gelmesi, büyük tepki topladı. Seçimin birinci partisi olarak çıkan DSP'nin Genel Başkanı Bülent Ecevit söz aldı ve zehir zemberek açıklamalarda bulundu. Buradan izleyebilirsiniz. Dünyada ve ülkede birçok şey olurken (mesela Irak Operasyonunun altyapısı kuruluyordu) 99'da konuştuğumuz tek şey buydu: Başörtüsü! Ancak çok ama çok vahim bir olay yaşanacaktı ve bu tip gündemler ortadan kalkacaktı...

17 Ağustos Depremi

Ülke tarihimizin tartışmasız en trajik olayı. 17 Ağustos günü saat sabaha karşı 3'te, 7.4 şiddetinde merkez üssü Gölcük olan bir deprem meydana geldi. Resmi raporlara göre 17 bin, resmi olamayan raporlara göreyse 50 bin kişi bu depremde hayatını kaybetti. Yaklaşık 16 milyon insan, bu depremden bir şekilde etkilendi. Gölcük haritadan silindi. 

Bunun yanında ülkenin sanayi ve ticaretinin can damarı olan İzmit-Körfez-Adapazarı üçgeni neredeyse tamamen yıkıldığından, üretim durdu. Neredeyse 1 ay boyunca İstanbul-Ankara arası kara yolu trafiği durdu. Ülkenin en önemli tesisi Tüpraş patladı ve uzun bir süre faaliyetini durdurdu. Birçok aile yok oldu, birçok şirket battı. İnsanlar aylarca çadırda, prefabrik konutlarda kalmak zorunda kaldı. 

Ülkenin kalifiye iş gücü ve ticaretin bel kemiği olan ara elamanları bu depremde ya öldüğünden ya yaralandığından ya da psikolojisi bozulduğundan çalışamaz hale geldi. 2 sene sonra olacak ve ülkeyi bitme noktasına getirecek 2001 krizinin en büyük nedeni 17 Ağustos'tur. Ülkeye net zararı 6.2 milyar Dolar. Tabii ki bu, kısa vadeli zararı!

12 Kasım Düzce Depremi

Daha ne olduğumuzu anlayamadan Düzce'de 7.2 şiddetinde bir deprem daha oldu. Etki alanı bakımından Bolu, Kaynaşlı ve Düzce'yi daha fazla etkileyen depremde 1000 kadar yurttaşımız hayatını kaybetti.

Bakalım yaşadığımız yıllar bundan 20 sene sonra nasıl görünecek? Umarız bugünlere geri dönmeyiz, ama ne yazık ki hepimiz bugünlere dönme eğilimindeyiz... Gönül isterdi ki, 90'lar hepimizin aklında müzikleri, oyuncakları, çikolatalarıyla akılda kalsın; ama malesef bu olaylar da zihnimizi işgal ediyor. 2010'ların, 20'lerin çocuklarımızın aklında bombalarla, darbelerle, faili meçhullerle kalmaması için uğraşmalıyız!..

Popüler İçerikler

TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Teğmen Ebru Eroğlu İle İlgili Skandal Karar: Küfür ve Taciz İfade Özgürlüğü Sayıldı
Bahis Reklam ve Teşvik! Acun Ilıcalı, TV8 ve Exxen Yetkilileri Hakkında Soruşturma Başlatıldı
YORUMLAR
11.12.2017

goygoy da iyi ancak böyle ciddi içeriklere de ihtiyacımız oluyor. Teşekkürler editör

bülent ecevit resmen kovmuş başörtülü kadını... o nasıl bir saygısızlık ya... aq ezmişsiniz bastırmışsınız, şimdi olmayan vizyonlarıyla bizi rezil ediyorlar tüm dünyaya.... o kadar önemli bir şey mi başörtüsü? ülkemizde başörtü takan insanlar varsa bu her kademede olması gerektiği gibi mecliste de olacak. o zaman bu kadar ezmeselerdi, şimdi bu kadar güçlü olmazdı bu malum yüzde elli, edepsizliklerini kolayca yaşayamazlardı bu kesim ve bu cahilleri kullananlar.... hep söylerim, su sıkıştırılamaz, sen sıkıştırırsan yüzüne patlar bu tarz olaylar, al aq bi tarafına sok şimdi... kürtleri ezdin pkk çıktı başörtülüleri ezdin ülkenin durumu ortada....üstelik bülent ecevit bu saygısızlığının ve nice şanssızlığının bedelini sonraki seçimlerde tayyibe karşı barajı bile geçemeyerek ödedi.. hala akıllanmıyoruz, hala ders almıyoruz. bu ülkenin saygıdan başka kurtuluş yolu yok...

12.12.2017

Merve Kavakçı dediğin kadın türban misyonerinden başka bir şey değildi. Bülent Ecevit'in Tayyip Erdoğan'a kaybetmesinin sebebi, en başta TÜSİAD. O günleri hatırlayan yobazlara sorabilirsin "Ecevit döneminde bakkallarda marketlerde hiçbir şey yoktu" diyecekler. Tabi kimin emriyle gıda ürünleri depolara indi bunu sorgulayan yok. TÜSİAD bu yolla Ecevit'i iki defa devirdi. Şimdi ise hizmet ettiği ideolojinin en güçlü lideri tarafından "vatan haini" damgası yedi. Neden sonuç ilişkisini yanlış yerde arıyorsun yani.

11.12.2017

Aman aman o günlerde gitsin bir daha gelmesin. 90lar sosyal hayat ve insan ilişkileri yönünden güzeldi yoksa bu olaylara baktığımızda hele ki 28 Şubat ülkenin kaderini değiştirdi.

TÜM YORUMLARI OKU (11)