Normal Olmayan Durumlarda Normalleşmeye Çalışmak Ne Kadar Normal?

Ülkece zor süreçlerden geçiyoruz. Kimimiz uyku, kimimiz yeme problemleri yaşıyoruz. Kimimiz kabuslarla uyanıyor, kimimiz hiç uyuyamıyoruz. Kimimiz evlerimizi terk ettik, kimimiz başka seçeneği olmadığı için tüm güvensizliğine rağmen aynı çatı altında kaldık. Kimimiz maddi, kimimiz manevi yardımlar için seferber olduk. Her yeni kurtuluşa sevindik, her yeni kaybedişe üzüldük. Tek yürek olduk.

Ülkemizi sarsan bu deprem, sadece maruz kalanların değil, yakını maruz kalanların da deprem bölgelerinde gerek gönüllü gerek zorunlu çalışanların da evlerinde ekran başına izleyenlerin de travması oldu.

Çünkü travmalar yalnızca yaşayanı etkilemez. Duyduklarımız da gördüklerimiz de başkasının başına gelenler de travmatize eder. Ülkeyi ve tüm halkı böylesine derinden etkileyen bir olayın ardından pek çok meslek grubu gibi gözler ruh sağlığı çalışanlarına da döndü. “Nasıl normale döneriz? Bunun etkisini nasıl atlatırız? Nasıl iyileşiriz? Kaygı ya da korku belirtilerinden nasıl kurtuluruz? Normalleşme mümkün mü?” gibi sorular ardı ardına yönelmeye başladı. Pek çok uzman ise elinden geldiğince halkı aydınlatabilmek adına seferber oldu. Şimdi yanıtlayayım bu soruları. Nasıl mı normale döneriz ya da dönmek zorunda mıyız?

Bu sorunun yanıtını vermeden önce seanslarda çok sık değerlendiğim bir konuya değinmek isterim: Öfke, kaygı, üzüntü gibi duygular toplumumuz tarafından “olumsuz” ve “kurtulmamız gereken” duygular olarak nitelendirilir. Terapiye başvuranların ise tek ve öncelikli gayesi, onu zorlayan bu duygudan kurtulmaktır ancak benim bu durumlarda kendime sorduğum bir soru vardır: “Bu duygu yaşanan duruma uygun mu?” Eğer kişi bir yakınını kaybettiyse hissettiği acı duruma uygundur. Kendisi için çok önemli bir mülakata ya da sınava girecekse kaygısı duruma uygundur. Önemsediği biri tarafından terk edildiyse yaşadığı üzüntü duruma uygundur. Haksızlığa uğradıysa yaşadığı öfke de duruma uygundur. Dolayısıyla duruma uygun duygudan kurtulmak zorunda değiliz. Aslında kurtulmamalıyız da. Ondan kurtulmaktan ziyade onu yaşamaya ve duygunun sağlıklı boşalımıyla onun azalarak bitmesini sağlamaya çalışmalıyız.

Yalnızca odaklanılması gereken noktalardan biri; duruma uygun olsa da tamamen kontrolden çıkan, daha doğrusu tüm yaşamımızı kontrol etmeye başlamış duygunun denetimidir. Diğeri ise bu duygunun olması gerekenden uzun sürmesi, üzerinden zaman geçmesine rağmen azalmaması ve bitmemesidir. Bu iki durum dışında duygunun duruma uygun olması riskli ya da kurtulmamız gereken noktalar değildir. Dolayısıyla ülkenin büyük bir kısmında yaşanan, binlerce insanın yaşamına mal olan, binlercesinin ise pek çok uzvuna kaybederek yaşamına devam etmesine neden olan bir olay, üzer, korkutur, kaygılandırır, acı verir, öfkelendirir. Belki de daha fazlasına neden olur. Bu nedenle yaşamalıyız; üzülerek, ağlayarak, kızarak, korkarak geçirmeliyiz bu evreyi. Çünkü bugün bastırdığımız duygu yarın patlayarak geri döner. Bastırılan hep geri döner. Eskiden daha güçlü, daha derin döner. Bu nedenle azalta azalta bitirmeli, yavaş yavaş normale dönmeli, dönmek için acele etmemeliyiz. Unutmayın, duygu duruma uygun.

Duygumuz duruma uygunsa, kötü hissetmemize rağmen destek almamalı mıyız?

Aslında bu da önemli bir soru. Destek almalıyız. Çünkü aldığımız destek, bizim bu duygulardan kurtulmamızı sağlamayacak, yukarıda da bahsettiğim gibi sağlıklı boşalımını sağlamaya, yaşantılayarak, hayatımızda doğru yerlere konumlandırarak, zamanla bitirmemizi sağlayacak. Bastırmayı ya da inkâr etmeyi önleyecek. 

Peki ne zaman destek almalıyız?

İlk aşamada yaşanan duygunun yüksekte seyretmesini ya da şok etkisi yaratarak duygusuz ve tepkisiz kalmayı bekleyebiliriz. Zamanla birtakım anksiyete belirtileri kendini göstermeye başlar. Bedensel belirtilerimiz de bunlara eşlik eder. Buraya kadar çok riskli bir şey yoktur. Ancak bu durum başka şeylere odaklanmakta ya da hayatımıza devam etmekte güçlük çekmemize, hiçbir şekilde uyuyamamamıza ya da yemek yiyemememize, işlevselliğimizde bozulmalara, en küçük bir seste ya da harekette bile irkilmemize, yoğun ölüm ve kaybetme korkuları yaşamamıza, ortaya çıkan engelleyemediğimiz bir suçluluk duygusuna neden oluyorsa, zamanla azalmıyorsa ve bitmiyorsa destek almamız şart ve ihtiyaçtır. Ne zaman destek almamız gerektiği noktasındaki kritik ayrım için bunu söyleyebilirim.

Son olaraksa, normal olmayan durumlarda ortaya çıkan normal duygulardan kurtulmaya çalışmaktır, normal olmayan. Yaşayarak ve paylaşarak, anlayarak ve anlatarak, destek olarak ve destek isteyerek, bugünde değil ama zamanla, hemen değil ama bir süre sonra olacak “normal”leşme dediğimiz olay. Unutmayacağız, silmeyeceğiz bugünleri. Ama alışacağız, duygusal yükünden kurtulacağız. Bu nedenle izin verin kendinize, kurtulmak zorunda değilsiniz. En azından “şimdi” değilsiniz. 

Instagram

Twitter

Facebook

Popüler İçerikler

Tolunay Kafkas, "El Sıkmama" Olayına Müdahil Oldu: Hedefinde Volkan Demirel Var
Ali Koç, Fenerbahçe Tesislerinde Sıkıyönetim İlan Etti
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı