Nisa Suresi Nasıl Okunur, Anlamı ve Faziletleri Nedir? Nisa Suresinde Ne Anlatılmaktadır?

Medine devrinde, hicretin 5 veya 6. yıldan itibaren indirilen ve 176 ayetten oluşan Nisa suresinde genel olarak akrabalık, yetim hakları, miras hukuku gibi konuları içermektedir. Sure, ismini pek çok ayette geçen en-Nisa (kadınlar) kelimesinden alır ve diğer surelerden farklı olarak bu surenin tek ismi budur. Nisa suresinin okunuşuna, anlamına ve sure hakkında daha fazla bilgiye haberimizden erişebilirsiniz.

Nisa Suresinin Faziletleri Nelerdir?

Nisâ sûresinin fazileti hakkında kaynaklarda bazı rivayetler yer almıştır. Hz. Peygamber’in kıldığı gece namazlarında bu sûreyi de okuduğu nakledilmiş, Abdullah b. Mes‘ûd’a büyük günahların nelerden ibaret olduğu sorulduğunda bunlar Nisâ sûresinin başından 30. âyetine kadar yer alan yasaklar diye belirtilmiştir. İbn Abbas’ın, Nisâ sûresinin Allah’ın kullarına karşı merhametli, bağışlayıcı ve tövbeleri kabul edici olduğunu vurgulayan 26, 27, 28, 31, 40, 48, 64, 110. âyetlerinin bu ümmet için üzerine güneşin doğup battığı her şeyden daha hayırlı sayıldığını belirttiği nakledilir.

Nisa Suresi Kaçıncı Suredir?

Mümtehine sûresinden sonra, Zilzâl’den önce inen Nisa suresi, mushaftaki sıralamada dördüncü, iniş sırasına göre doksan ikinci sûredir.

Nisa Suresi Konusu

Kur’an-ı Kerîm’in özü ve özeti olan Fâtiha sûresinde müminler, “(Rabbimiz!) Ancak sana kulluk eder ve yalnız senden yardım dileriz. Bizi dosdoğru yola ilet” (1/5-6) diyorlardı. Bu sûrede, Fâtiha’da yer alan ilkelerin –daha ziyade kulluk ve doğru yolla ilgili– detayları üç ayrı alanda verilmektedir:

a) Kadın-erkek ilişkisi ve aile hayatı. Bu alanla ilgili olarak bütün insanların aynı kökten geldiği, kadının da aynı nefisten yaratıldığı, insanların hemcinslerine iyi davranmaları, erkek ve kadın her insanın hayata başladıkları koruyucu ve besleyici yatak olan ana rahmini ve akrabalık ilişkisinin doğurduğu hakları unutmamaları gerektiği bildirilmiş; akraba, eş, analı-babalı, yetim, hür ve câriye olarak kadınların hakları, aile hayatının kuralları ve miras hükümleri açıklanmış, gerektiği yer ve durumda hükümler müeyyidelere bağlanmıştır.

b) Kur’an-ı Kerîm’in inanan muhatapları, kadın-erkek ve aile ilişkilerinde Allah’a kulluk edecekleri gibi inanan ve inanmayan diğer insanlarla ilişkilerinde de Allah’a kul olma şuurunu koruyacak, O’nun tâlimatına uygun davranacaklardır. Bu alana ait olmak üzere sûrede canın, malın ve mülkiyetin korunması, bunlara karşı yapılan tecavüzlerin cezalandırılması; adalet, iyilik, yardımlaşma, emanete riayet edilmesi gibi konulara ve hükümlere yer verilmiş; müminlerle “münafıklar, yahudiler ve müşrikler” arasındaki ilişkilere ait kaide ve hükümler getirilmiş; hicretin hükmü açıklanmış ve câhiliye izlerinin silinmesi teşvik edilerek alkollü içki kullanımının yasaklanmasına ilk adımlar atılmıştır.

c) Üçüncü olarak da çeşitli âyetlerde vakit namazı, korku namazı, namaz için gerekli bulunan temizlik (tahâret) gibi ibadetlere, ferdî ve sosyal ahlâk kurallarına yer verilmiş; böylece sosyal kurallar, düzenlemeler ve kurumlardan maksadın sağlıklı bir “Allah-kul ilişkisi” kurmaya, yalnızca Allah’a kul olmak isteyenlerin önündeki engelleri kaldırmaya yönelik olduğuna işaret buyurulmuştur.

Nisa Suresi Okunuşu

1) Yâ eyyuhe'n-nâsu'ttekû rabbekumullezî halakakum min nefsin vâhidetin ve halaka minhâ zevcehâ ve besse minhumâ ricâlen kesîran ve nisâe(nisâen), vettekûllâhellezî tesâelûne bihî, ve'l erhâm(erhâme) innellâhe kâne aleykum rakîbâ(rakîben). 

2) Ve âtû'l yetâmâ emvâlehum ve lâ tetebeddelû'l habîse bi't-tayyîb(tayyîbi), ve lâ te’kulû emvâlehum ilâ emvâlikum innehu kâne hûben kebîrâ(kebîran).

3) Ve in hıftum ellâ tuksitû fî'l yetâmâ fenkihû mâ tâbe lekum mine'n-nisâi mesnâ ve sulâse ve rubâ’(rubâa), fe in hıftum ellâ ta’dilû fe vâhideten ev mâ meleket eymânukum, zâlike ednâ ellâ teûlû.

4) Ve âtû'n nisâe sadukâtihinne nıhleh(nıhleten), fe in tıbne lekum an şey’in minhu nefsen fe kulûhu henîen merîâ(merîan).

5) Ve lâ tu’tû's-sufehâe emvâlekumulletî cealellâhu lekum kıyâmen verzukûhum fîhâ veksûhum ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).

6) Vebtelû'l yetâmâ hattâ izâ belegu'n-nikâh(nikâha), fe in ânestum minhum ruşden fedfeû ileyhim emvâlehum ve lâ te’kulûhâ isrâfen ve bidâren en yekberû ve men kâne ganiyyen felyesta’fif, ve men kâne fakîran felye’kul bi'l ma’rûf(ma’rûfi), fe izâ defa’tum ileyhim emvâlehum fe eşhidû aleyhim, ve kefâ billâhi hasîbâ(hasîben).

7) Li'r-ricâli nasîbun mimmâ tereke'l-vâlidâni ve'l akrabûne, ve li'n-nisâi nasîbun mimmâ tereke'l-vâlidâni ve'l akrabûne mimmâ kalle minhu ev kesur(kesura), nasîben mefrûdâ(mefrûdan).

8) Ve izâ hadara'l kısmete ulû'l kurbâ ve'l yetâmâ ve'l mesâkînu ferzukûhum minhu ve kûlû lehum kavlen ma’rûfâ(ma’rûfen).

9) Velyahşellezîne lev terekû min halfihim zurriyeten dıâfen hâfû aleyhim, felyettekûllâhe velyekûlû kavlen sedîdâ(sedîdan).

10) İnnellezîne ye’kulûne emvâle'l yetâmâ zulmen innemâ ye’kulûne fî butûnihim nârâ(nâran) ve seyaslevne seîrâ(seîran).

11) Yûsîkumullâhu fî evlâdikum li'z-zekeri mislu hazzı'l unseyeyn(unseyeyni), fe in kunne nisâen fevkasneteyni fe le hunne sulusâ mâ terek(tereke), ve in kânet vâhideten fe leha'n-nısf(nısfu) ve li ebeveyhi li kulli vâhidin min humâ's sudusu mimmâ tereke in kâne lehu veled(veledun), fe in lem yekun lehu veledun ve verisehû ebevâhu fe li ummihi's-sulus(sulusu), fe in kâne lehû ıhvetun fe li ummihi's-sudusu, min ba’di vasiyyetin yûsî bihâ evdeyn(deynin), âbâukum ve ebnâukum, lâ tedrûne eyyuhum akrabu lekum nef’â(nef’en), ferîdaten minallâh(minallâhi) innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).

12) Ve lekum nısfu mâ tereke ezvâcukum in lem yekun lehunne veled(veledun), fe in kâne lehunne veledun fe lekumu'r-rubuu mimmâ terekne min ba’di vasıyyetin yûsîne bihâ ev deyn(deynin) ve le hunne'r-rubuu mimmâ terektum in lem yekun lekum veled(veledun) fe in kâne lekum veledun fe le hunne's-sumunu mimmâ terektum min ba’di vasıyyetin tûsûne bihâ ev deyn(deynin) ve in kâne raculun yûresu kelâleten ev imraetun ve lehû ahun ev uhtun fe li kulli vâhidin min humâ's-sudus(sudusu), fe in kânû eksere min zâlike fe hum şurekâu fî's-sulusi min ba’di vasiyyetin yûsâ bihâ ev deynin gayre mudârr(mudârrin), vasıyyeten minallâh(minallâhi) vallâhu alîmun halîm(halîmun).

13) Tilke hudûdullâh(hudûdullâhi) ve men yutııllâhe ve resûlehu yudhılhu cennâtin tecrî min tahtihe'l enhâru hâlidîne fîhâ ve zâlike'l fevzu'l azîm(azîmu).

14) Ve men ya’sıllâhe ve resûlehu ve yeteadde hudûdehu yudhılhu nâren hâliden fîhâ ve lehu azâbun muhîn(muhînun).

15) Vellâtî ye’tîne'l fâhişete min nisâikum festeşhidû aleyhinne erbaaten minkum, fe in şehidû fe emsikûhunne fî'l buyûti hattâ yeteveffâhunne'l mevtu ev yec’alallâhu lehunne sebîlâ(sebîlen).

16) Vellezâni ye’tiyânihâ minkum fe âzûhumâ, fe in tâbâ ve aslehâ fe a’rıdû anhumâ innallâhe kâne tevvâben rahîmâ(rahîmen).

17) İnneme't-tevbetu alallâhi lillezîne ya’melûne's-sûe bi cehâletin summe yetûbûne min karîbin fe ulâike yetûbullâhu aleyhim ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

18) Ve leyseti't tevbetu lillezîne ya’melûne's-seyyiât(seyyiâti), hattâ izâ hadara ehade humu'l-mevtu kâle innî tubtul’âne ve lellezîne yemûtûne ve hum kuffâr(kuffârun), ulâike a’tednâ lehum azâben elîmâ(elîmen).

19) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ yahıllu lekum en terisû'n-nisâe kerhâ(kerhen) ve lâ ta’dulûhunne li tezhebû bi ba’dı mâ âteytumûhunne illâ en ye’tîne bi fâhışetin mubeyyineh(mubeyyinetin), ve âşirûhunne bi'l ma’rûf(ma’rûfi), fe in kerihtumûhunne fe asâ en tekrehû şey’en ve yec’alallâhu fîhi hayren kesîrâ(kesîren).

20) Ve in eradtumustibdâle zevcin mekâne zevcin, ve âteytum ihdâhunne kıntâren fe lâ te’huzû minhu şey’â(şey’en), e te’huzûnehu buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).

21) Ve keyfe te’huzûnehu ve kad efdâ ba’dukum ilâ ba’dın ve ehazne minkum mîsâkan galîzâ(galîzan).

22) Ve lâ tenkihû mâ nekaha âbâukum mine'n-nisâi, illâ mâ kad selef(selefe), innehu kâne fâhışeten ve maktâ(maktan) ve sâe sebîlâ(sebîlen).

23) Hurrimet aleykum ummehâtukum ve benâtukum ve ehavâtukum ve ammâtukum ve halâtukum ve benâtu'l ahi ve benâtu'l uhti ve ummehâtukumullâtî erdâ’nekum ve ehavâtukum mine'r-radâati ve ummehâtu nisâikum ve rabâibukumullâtî fî hucûrikum min nisâikumullâtî dehaltum bihinn(bihinne), fe in lem tekûnû dehaltum bihinne fe lâ cunâha aleykum, ve halâilu ebnâikumullezîne min aslâbikum ve en tecmeû beynel uhteyni illâ mâ kad selef(selefe), innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

24) Ve'l muhsanâtu mine'n-nisâi illâ mâ meleket eymânukum, kitâbellâhi aleykum, ve uhille lekum mâ verâe zâlikum en tebtegû bi emvâlikum muhsinîne gayre musâfihîn(musâfihîne), fe mestemta’tum bihî minhunne fe âtûhunne ucûrehunne ferîdah(ferîdaten) ve lâ cunâha aleykum fîmâ terâdaytum bihî min ba’di'l ferîdah(ferîdati) innallâhe kâne alîmen hakîmâ(hakîmen).

25) Ve men lem yestetı’ minkum tavlen en yenkıha'l muhsanâti'l mu’minâti fe min mâ meleket eymânukum min feteyâtikumu'l mu’minât(mu’minâti) vallâhu a’lemu bi îmânikum ba’dukum min ba’d(ba’dın), fenkihûhunne bi izni ehlihinne ve âtûhunne ucûrehunne bi'l ma’rûfi muhsanâtin gayre musâfihâtin ve lâ muttehızâti ehdân(ehdânin), fe izâ uhsinne fe in eteyne bi fâhışetin fe aleyhinne nısfu mâ ale'l muhsanâti mine'l azâb(azâbi), zâlike li men haşiyel anete minkum ve en tasbirû hayrun lekum vallâhu gafûrun rahîm(rahîmun).

26) Yurîdullâhu li yubeyyine lekum ve yehdîyekum sunenellezîne min kablikum ve yetûbe aleykum vallâhu alîmun hakîm(hakîmun). 

27) Vallâhu yurîdu en yetûbe aleykum ve yurîdullezîne yettebiûne'ş-şehevâti en temîlû meylen azîmâ(azîmen).

28) Yurîdullâhu en yuhaffife ankum, ve hulika'l insânu daîfâ(daîfen).

29) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ te’kulû emvâlekum beynekum bi'l bâtılı, illâ en tekûne ticâreten an terâdın minkum, ve lâ taktulû enfusekum, innallâhe kâne bikum rahîmâ(rahîmen).

30) Ve men yef’al zâlike udvânen ve zulmen fe sevfe nuslîhi nâra(nâren) ve kâne zâlike alallâhi yesîrâ(yesîran). 

31) İn tectenibû kebâira mâ tunhevne anhu nukeffir ankum seyyiâtikum ve nudhılkum mudhalen kerîmâ(kerîmen).

32) Ve lâ tetemennev mâ faddalallâhû bihî ba’dakum alâ ba’d(ba’dın), li'r ricâli nasîbun mimmektesebû ve li'n-nisâi nasîbun mimmektesebn(mimmektesebne), ves’elûllâhe min fadlih(fadlihî) innallâhe kâne bi kulli şey’in alîmâ(alîmen).

33) Ve li kullin cealnâ mevâliye mimmâ tereke'l vâlidâni ve'l akrabûn(akrabûne) vellezîne akadet eymânukum fe âtûhum nasîbehum innallâhe kâne alâ kulli şey’in şehîdâ(şehîden).

34) E'r-ricâlu kavvâmûne ale'n-nisâi bi mâ faddalallâhu ba’dahum alâ ba’dın ve bi mâ enfekû min emvâlihim fe's-sâlihâtu kânitâtun hâfizâtun li'l gaybi bi mâ hafizallâh(hafizallâhu) vellâtî tehâfûne nuşûzehunne fe ızûhunne vehcurûhunn(vehcurûhunne) fî'l medâcıı vadrıbûhunne fe in ata’nekum fe lâ tebgû aleyhinne sebîlâ(sebîlen) innallâhe kâne aliyyen kebîrâ(kebîren).

35) Ve in hıftum şıkâka beynihimâ feb’asû hakemen min ehlihî ve hakemen min ehlihâ, in yurîdâ ıslâhan yuveffikıllâhu beynehumâ innallâhe kâne alîmen habîrâ(habîren).

36) Va’budûllâhe ve lâ tuşrikû bihî şeyen ve bi'l vâlideyni ihsânen ve bi zi'l kurbâ ve'l yetâmâ ve'l mesâkîni ve'l câri zi'l kurbâ ve'l câri'l cunubi ve's-sâhıbi bi'l cenbi vebni's-sebîli ve mâ meleket eymânukum, innallâhe lâ yuhıbbu men kâne muhtâlen fehûrâ(fehûren).

37) Ellezîne yebhalûne ve ye’murûne'n-nâse bi'l buhli ve yektumûne mâ âtâhumullâhu min fadlıh(fadlıhî) ve a’tednâ li'l kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

38) Vellezîne yunfıkûne emvâlehum riâe'n-nâsi ve lâ yu’minûne billâhi ve lâ bi'l yevmi'l âhir(âhiri) ve men yekuni'ş-şeytânu lehu karînen fesâe karînâ(karînen).

39) Ve mâzâ aleyhim lev âmenû billâhi ve'l yevmi'l âhıri ve enfekû mimmâ razakahumullâh(razakahumullâhu) ve kânellâhu bihim alîmâ(alîmen).

40) İnnellâhe lâ yazlimu miskâle zerreh(zerretin) ve in teku haseneten yudâıfhâ ve yu’ti min ledunhu ecren azîmâ(azîmen). 

41) Fe keyfe izâ ci’nâ min kulli ummetin bi şehîdin ve ci’nâ bike alâ hâulâi şehîdâ(şehîden).

42) Yevme izin yeveddullezîne keferû ve asavu'r-resûle lev tusevvâ bihimu'l ard(ardu) ve lâ yektumûnallâhe hadîsâ(hadîsen).

43) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ takrabû's-salâte ve entum sukârâ hattâ ta’lemû mâ tekûlûne ve lâ cunuben illâ âbirî sebîlin hattâ tagtesilû ve in kuntum merdâ ev alâ seferin ev câe ehadun minkum mine'l gâiti ev lâmestumu'n-nisâe fe lem tecidû mâen fe teyemmemû saîden tayyiben femsehû bi vucûhikum ve eydîkum innallâhe kâne afuvven gafûrâ(gafûran).

44) E lem tere ilellezîne ûtû nasîben mine'l kitâbi yeşterûne'd-dalâlete ve yurîdûne en tedıllu's-sebîl(sebîle).

45) Vallâhu a’lemu bi a’dâikum ve kefâ billâhi veliyyen, ve kefâ billâhi nasîrâ(nasîran).

46) Minellezîne hâdû yuharrifûne'l kelime an mevâdııhî ve yekûlûne semi’nâ ve asaynâ vesme’ gayra musmeın ve râınâ leyyen bi elsinetihim ve ta’nan fî'd dîn(dîni) ve lev ennehum kâlû semi’nâ ve ata’nârnâ le kâne hayran lehum ve akvem(kveme) ve lâkin leanehumullâhu bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen). 

47) Yâ eyyuhellezîne ûtû'l kitâbe âminû bi mâ nezzelnâ musaddikan li mâ meakum min kabli en natmise vucûhen fe neruddehâ alâ edbârihâ ev nel’anehum kemâ leannâ ashâbe's-sebt(sebti) ve kâne emrullâhi mef’ûlâ(mef’ûlen).

48) İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâ dûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kadifterâ ismen azîmâ(azîmen).

49) E lem tere ilellezîne yuzekkûne enfusehum belillâhu yuzekkî men yeşâu ve lâ yuzlemûne fetîlâ(fetîlen) 

50) Unzur keyfe yefterûne alâllâhi'l kezib(kezibe) ve kefâ bihî ismen mubînâ(mubînen).

51) E lem tere ilellezîne ûtû nasîben mine'l kitâbi yu’minûne bi'l cibti ve't-tâgûti ve yekûlûne lillezîne keferû hâulâi ehdâ minellezîne âmenû sebîlâ(sebîlen).

52) Ulâikellezîne leanehumullâh(leanehumullâhu) ve men yel’anillâhu fe len tecide lehu nasîrâ(nasîran).

53) Em lehum nasîbun mine'l mulki fe izen lâ yu’tûne'n-nâse nekîrâ(nekîren).

54) Em yahsudûne'n-nâse alâ mâ âtâhumullâhu min fadlıh(fadlıhî), fe kad âteynâ âle ibrâhîme'l kitâbe ve'l hikmete ve âteynâhum mulken azîmâ(azîmen).

55) Fe minhum men âmene bihî ve minhum men sadde anh(anhu) ve kefâ bi cehenneme saîrâ(saîran).

56) İnnellezîne keferû bi âyâtinâ sevfe nuslîhim nâra(nâran), kullemâ nadicet culûduhum beddelnâhum culûden gayrehâ li yezûkû'l azâb(azâbe) innallâhe kâne azîzen hakîmâ(hakîmen).

57) Vellezîne âmenû ve amilû's-sâlihâti senudhıluhum cennâtin tecrî min tahtihe'l enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), lehum fîhâ ezvâcun mutahharatun ve nudhıluhum zıllen zalîlâ(zalîlen).

58) İnnallâhe ye’murukum en tueddû'l emânâti ilâ ehlihâ ve izâ hakemtum beyne'n-nâsi en tahkumû bi'l adl(adli), innallâhe niımmâ yeızukum bih(bihî), innallâhe kâne semîan basîrâ(basîran).

59) Yâ eyyuhellezîne âmenû atîûllâhe ve atîû'r-resûle ve uli'l emri minkum fe in tenâza’tum fî şey’in fe ruddûhu ilallâhi ve'r-resûli in kuntum tu’minûne billâhi ve'l yevmil âhir(âhiri), zâlike hayrun ve ahsenu te’vîlâ(te’vîlen)

60) E lem tere ilellezîne yez’umûne ennehum âmenû bimâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike yurîdûne en yetehâkemû ila't-tâgûti ve kad umirû en yekfurû bih(bihî) ve yurîdu'ş-şeytânu en yudıllehum dalâlen baîdâ(baîden).

61) Ve izâ kîle lehum teâlev ilâ mâ enzelallâhu ve ile'r-resûli raeyte'l munâfıkîne yesuddûne anke sudûdâ(sudûden).

62) Ve keyfe izâ esâbethum musîbetun bimâ kaddemet eydîhim summe câûke yahlıfûne billâhi in eradnâ illâ ihsânen ve tevfîkâ(tevfîkan).

63) Ulâikellezîne ya’lemullâhu mâ fî kulûbihim fe a’rıd anhum vaızhum ve kul lehum fî enfusihim kavlen belîgâ(belîgan).

64) Ve mâ erselnâ min resûlin illâ li yutâa bi iznillâh(iznillâhi), ve lev ennehum iz zalemû enfusehum câûke festagferûllâhe vestagfere lehumu'r-resûlu le vecedûllâhe tevvâben rahîmâ(rahîmen).

65) Fe lâ ve rabbike lâ yu’minûne hattâ yuhakkimûke fîmâ şecere beynehum summe lâ yecidû fî enfusihim harecen mimmâ kadayte ve yusellimû teslîmâ(teslîmen).

66) Ve lev ennâ ketebnâ aleyhim enıktulû enfusekum evihrucû min diyârikum mâ fealûhu illâ kalîlun minhum ve lev ennehum fealû mâ yûazûne bihî le kâne hayran lehum ve eşedde tesbîtâ(tesbîten).

67) Ve izen le âteynâhum min ledunnâ ecren azîmâ(azîmen).

68) Ve le hedeynâhum sırâten mustekîmâ(mustekîmen).

69) Ve men yutiıllâhe ve'r-resûle fe ulâike meallezîne en’amellâhu aleyhim mine'n-nebiyyîne ve's-sıddîkîne ve'ş-şuhedâi ve's-sâlihîn(sâlihîne), ve hasune ulâike refîkâ(refîkan).

70) Zâlikel fadlu minallâh(minallâhi) ve kefâ billâhi alîmâ(alîmen).

71) Yâ eyyuhellezîne âmenû huzû hızrakum fenfirû subâtin evinfirû cemîâ(cemîan).

72) Ve inne minkum le men le yubattienn(yubattienne), fe in esâbetkum musîbetun kâle kad en’amallâhu aleyye iz lem ekun meahum şehîdâ(şehîden).

73) Ve lein esâbekum fadlun minallâhi le yekûlenne ke en lem tekun beynekum ve beynehu meveddetun yâ leytenî kuntu meahum fe efûze fevzen azîmâ(azîmen).

74) Fel yukâtil fî sebîlillâhillezîne yeşrûne'l hayâte'd-dunyâ bi'l âhireh(âhireti) ve men yukâtil fî sebîlillâhi fe yuktel ev yaglib fe sevfe nu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).

75) Ve mâ lekum lâ tukâtilûne fî sebîlillâhi ve'l mustad’afîne mine'r-ricâli ve'n nisâi ve'l vildânillezîne yekûlûne rabbenâ ahricnâ min hâzihi'l karyeti'z-zâlimi ehluhâ, vec’al lenâ min ledunke veliyyâ(veliyyen), vec’al lenâ min ledunke nasîrâ(nasîran).

76) Ellezîne âmenû yukâtilûne fî sebîlillâh(sebîlillâhi) vellezîne keferû yukâtilûne fî sebîli't-tâgûti fe kâtilû evliyâe'ş-şeytân(şeytâni), inne keyde'ş-şeytâni kâne daîfâ(daîfen).

77) E lem tere ilellezîne kîle lehum kuffû eydiyekum, ve ekîmu's-salâte ve âtû'z-zekâh(zekâte), fe lemmâ kutibe aleyhimu'l kıtâlu izâ ferîkun minhum yahşevne'n-nâse ke haşyetillâhi ev eşedde haşyeh(haşyeten), ve kâlû rabbenâ lime ketebte aleyne'l kıtâl(kıtâle), lev lâ ahhartenâ ilâ ecelin karîb(karîbin), kul metâu'd-dunyâ kalîl(kalîlun) ve'l âhıretu hayrun li menittekâ ve lâ tuzlemûne fetîlâ(fetîlen).

78) Eyne mâ tekûnû yudrikkumu'l mevtu ve lev kuntum fî burûcin muşeyyedeh(muşeyyedetin), ve in tusıbhum hasenetun yekûlû hâzihî min indillâh(indillâhi), ve in tusıbhum seyyietun yekûlû hâzihî min ındik(ındike), kul kullun min ındillâh(ındillâhi), fe mâli hâulâil kavmi lâ yekâdûne yefkahûne hadîsâ(hadîsen). 

79) Mâ esâbeke min hasenetin fe minallâh(minallâhi), ve mâ esâbeke min seyyietin fe min nefsik(nefsike), ve erselnâke li'n nâsi resûlâ(resûlen), ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).

80) Men yutiı'r-resûle fe kad atâallâh(atâallâhe), ve men tevellâ fe mâ erselnâke aleyhim hafîzâ(hafîzen).

81) Ve yekûlûne tâatun fe izâ berezû min indike beyyete tâifetun minhum gayrellezî tekûl(tekûlu) vallâhu yektubu mâ yubeyyitûn(yubeyyitûne), fe a’rıd anhum ve tevekkel alâllâh(alallâhi) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

82) E fe lâ yetedebberûnel kur’ân(kur’âne) ve lev kâne min indi gayrillâhi le vecedû fîhihtilâfen kesîrâ(kesîran).

83) Ve izâ câehum emrun mine'l emni evi'l havfi ezâû bih(bihî) ve lev reddûhu ile'r-resûli ve ilâ uli'l emri minhum le alimehullezîne yestenbitûnehu minhum ve lev lâ fadlullâhi aleykum ve rahmetuhu letteba’tumu'ş şeytâne illâ kalîlâ(kalîlen).

84) Fe kâtil fî sebîlillâh(sebîlillâhi), lâ tukellefu illâ nefseke ve harrıdı'l mu’minîn(mu’minîne), asallâhu en yekuffe be’sellezîne keferû valâhu eşeddu be’sen ve eşeddu tenkîlâ(tenkîlen).

85) Men yeşfa’ şefâaten haseneten yekun lehû nasîbun minhâ ve men yeşfa’ şefâaten seyyieten yekun lehu kiflun minh(minhâ) ve kânallâhu alâ kulli şey’in mukîtâ(mukîten).

86) Ve izâ huyyîtum bi tehıyyetin fe hayyû bi ahsene minhâ ev ruddûhâ innallâhe kâne alâ kulli şey’in hasîbâ(hasîben).

87) Allâhu lâ ilâhe illâ huve le yecmeannekum ilâ yevmi'l kıyâmeti lâ raybe fîh(fîhi) ve men asdeku minallâhi hadîsâ(hadîsen).

88) Fe mâ lekum fi'l munâfikîne fieteyni vallâhu erkesehum bi mâ kesebû e turîdûne en tehdû men edallallâh(edallallâhu), ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).

89) Veddû lev tekfurûne kemâ keferû fe tekûnûne sevâen fe lâ tettehızû minhum evliyâe hattâ yuhâcirû fî sebîlillâh(sebîlillâhi), fe in tevellev fe huzûhum vaktulûhum haysu vecedtumûhum, ve lâ tettehızû minhum veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).

90) İllellezîne yasılûne ilâ kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun ev câûkum hasıret sudûruhum en yukâtilûkum ev yukâtilû kavmehum ve lev şâellâhu le selletahum aleykum fe le kâtelûkum, fe inı’tezelûkum fe lem yukâtilûkum ve elkav ileykumu's seleme, fe mâ cealallâhu lekum aleyhim sebîlâ(sebîlen).

91) Setecidûne âharîne yurîdûne en ye’menûkum ve ye’menû kavmehum kullemâ ruddû ile'l fitneti urkisû fîhâ, fe in lem ya’tezilûkum ve yulkû ileykumu's-seleme ve yekuffû eydiyehum fe huzûhum vaktulûhum haysu sekıftumûhum ve ulâikum cealnâ lekum aleyhim sultânen mubînâ(mubînen).

92) Ve mâ kâne li mu’minin en yaktule mu’minen illâ hataâ(hataen), ve men katele mu’minen hataen fe tahrîru rakabetin mu’minetin ve diyetun musellemetun ilâ ehlihî illâ en yessaddakû, fe in kâne min kavmin aduvvin lekum ve huve mu’minun fe tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), ve in kâne min kavmin beynekum ve beynehum mîsâkun fe diyetun musellemetun ilâ ehlihî ve tahrîru rakabetin mu’mineh(mu’minetin), fe men lem yecid fe sıyâmu şehreyni mutetâbiayni tevbeten minallâh(minallâhi), ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

93) Ve men yaktul mu’minen muteammiden fe cezâuhu cehennemu hâliden fîhâ ve gadıballâhu aleyhi ve leanehu ve eadde lehu azâben azîmâ(azîmen).

94) Yâ eyyuhellezîne âmenû izâ darabtum fî sebîlillâhi fe tebeyyenû ve lâ tekûlû li men elkâ ileykumu's-selâme leste mu’minâ(mu’minen) tebtegûne arada'l hayâti'd-dunyâ fe indallâhi megânimu kesîreh(kesîretun), kezâlike kuntum min kablu fe mennellâhu aleykum fe tebeyyenû innallâhe kâne bimâ ta’melûne habîrâ(habîran).

95) Lâ yestevî'l kâıdûne mine'l mu’minîne gayru ulî'd-darari ve'l mucâhidûne fî sebîlillâhi bi emvâlihim ve enfusihim, faddalallâhul mucâhidîne bi emvâlihim ve enfusihim ale'l kâidîne dereceh(dereceten) ve kullen vaadallâhul husnâ ve faddalallâhul mucâhidîne ale'l kâıdîne ecren azîmâ(azîmen).

96) Derecâtin minhu ve mağfireten ve rahmeh(rahmeten) ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

97) İnnellezîne teveffâhumu'l melâiketu zâlimî enfusihim kâlû fîme kuntum kâlû kunnâ mustad’afîne fî'l ard(ardı), kâlû e lem tekun ardullâhi vâsiaten fe tuhâcirû fîhâ fe ulâike me’vâhum cehennem(cehennemu) ve sâet masîrâ(masîran).

98) İlle'l mustad’afîne mine'r-ricâli ve'n-nisâi ve'l vildâni lâ yestatîûne hîleten ve lâ yehtedûne sebîlâ(sebîlen).

99) Fe ulâike asâllâhu en ya’fuve anhum ve kânallâhu afuvven gafûrâ(gafûren).

100) Ve men yuhâcir fî sebîlillâhi yecid fî'l ardı murâgamen kesîren veseah(veseaten), ve men yahruc min beytihî muhâciren ilâllâhi ve resûlihî summe yudrikhu'l mevtu fe kad vakaa ecruhu alâllâh(alâllâhi), ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

101) Ve izâ darabtum fî'l ardı fe leyse aleykum cunâhun en taksurû mine's-salâti, in hıftum en yeftinekumullezîne keferû, inne'l kâfirîne kânû lekum aduvven mubînâ(mubînen).

102) Ve izâ kunte fîhim fe ekamte lehumu's-salâte fel tekum tâifetun minhum meake vel ye’huzû eslihatehum fe izâ secedû fel yekûnû min verâikum, vel te’ti tâifetun uhrâ lem yusallû fel yusallû meake vel ye’huzû hızrahum ve eslihatehum veddellezîne keferû lev tagfulûne an eslihatikum ve emtiatikum fe yemîlûne aleykum meyleten vâhıdeh(vâhıdeten) ve lâ cunâha aleykum in kâne bikum ezen min matarin ev kuntum mardâ en tedaû eslihatekum, ve huzû hızrakum innallâhe eadde lil kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

103) Fe izâ kadaytumu's-salâte fezkurûllâhe kıyâmen ve kuûden ve alâ cunûbikum, fe izatma’nentum fe ekîmu's-salât(salâte), inne's-salâte kânet ale'l mu’minîne kitâben mevkûtâ(mevkûten).

104) Ve lâ tehinû fîbtigâi'l kavm(kavmi) in tekûnû te’lemûne fe innehum ye’lemûne kemâ te’lemûn(te’lemûne) ve tercûne minallâhi mâ lâ yercûn(yercûne) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

105) İnnâ enzelnâ ileyke'l kitâbe bi'l hakkı li tahkume beyne'n-nâsi bimâ erâkallâh(erâkallâhu), ve lâ tekun li'l hâinîne hasîmâ(hasîmen).

106) Vestagfirillâh(vestagfirillâhe), innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

107) Ve lâ tucâdil anillezîne yahtânûne enfusehum innallâhe lâ yuhıbbu men kâne havvânen esîmâ(esîmen).

108) Yestahfûne mine'n-nâsi ve lâ yestahfûne minallâhi ve huve meahum iz yubeyyitûne mâ lâ yerdâ mine'l kavl(kavli) ve kânallâhu bi mâ ya’melûne muhîtâ(muhîtan).

109) Hâ entum hâulâi câdeltum anhum fî'l hayâti'd-dunyâ fe men yucâdilullâhe anhum yevme'l kıyâmeti em men yekûnu aleyhim vekîlâ(vekîlen).

110) Ve men ya’mel sûen ev yazlim nefsehu summe yestagfirillâhe yecidillâhe gafûran rahîmâ(rahîmen).

111) Ve men yeksib ismen fe innemâ yeksibuhu alâ nefsih(nefsihî) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

112) Ve men yeksib hatîeten ev ismen summe yermi bihî berîen fe kadihtemele buhtânen ve ismen mubînâ(mubînen).

113) Ve lev lâ fadlullâhi aleyke ve rahmetuhu le hemmet tâifetun minhum en yudıllûk(yudıllûke) ve mâ yudıllûne illâ enfusehum ve mâ yadurrûneke min şey’(şey’in) ve enzelallâhu aleyke'l kitâbe ve'l hikmete ve allemeke mâ lem tekun ta’lem(ta’lemu) ve kâne fadlullâhi aleyke azîmâ(azîmen).

114) Lâ hayra fî kesîrin min necvâhum illâ men emere bi sadakatin ev ma’rûfin ev ıslâhın beyne'n-nâs(nâsi) ve men yef’al zâlikebtigâe merdâtillâhi fe sevfe nu’tîhi ecren azîmâ(azîmen).

115) Ve men yuşâkıkı'r-resûle min ba’di mâ tebeyyene lehu'l hudâ ve yettebi’ gayre sebîli'l mu’minîne nuvellıhî mâ tevellâ ve nuslihî cehennem(cehenneme) ve sâet masîrâ(masîran).

116) İnnallâhe lâ yagfiru en yuşreke bihî ve yagfiru mâdûne zâlike li men yeşâu ve men yuşrik billâhi fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîdan).

117) İn yed’ûne min dûnihî illâ inâsâ(inâsen), ve in yed’ûne illâ şeytânen merîdâ(merîden).

118) Leanehullâh(leanehullâhu), ve kâle le ettehizenne min ibâdike nasîben mefrûdâ(mefrûdan).

119) Ve le udillennehum ve le umenniyennehum ve le âmurennehum fe le yubettikunne âzâne'l en’âmi, ve le âmurennehum fe le yugayyirunne halkallâh(halkallâhi), ve men yettehızi'ş-şeytâne veliyyen min dûnillâhi fe kad hasire husrânen mubînâ(mubînen).

120) Yeıduhum, ve yumennîhim, ve mâ yeıduhumu'ş şeytânu illâ gurûrâ(gurûren).

121) Ulâike me’vâhum cehennemu ve lâ yecidûne anhâ mahîsâ(mahîsan).

122) Vellezîne âmenû ve amilû's-sâlihâti se nudhiluhum cennâtin tecrî min tahtihe'l enhâru hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), va’dallâhi hakkâ(hakkan), ve men asdaku minallâhi kîlâ(kîlen).

123) Leyse bi emâniyyikum ve lâ emâniyyi ehli'l kitâb(kitâbi), men ya’mel sûen yucze bihî, ve lâ yecid lehu min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).

124) Ve men ya’mel mine's-sâlihâti min zekerin ev unsâ ve huve mu’minun fe ulâike yedhulûne'l cennete ve lâ yuzlemûne nakîrâ(nakîren).

125) Ve men ahsenu dînen mimmen esleme vechehu lillâhi ve huve muhsinun vettebea millete ibrâhîme hanîfâ(hanîfen), vettehazallâhu ibrâhîme halîlâ(halîlen).

126) Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l ard(ardı) ve kânellâhu bi kulli şey’in muhîtâ(muhîtan).

127) Ve yesteftûneke fî'n nisâi kulillâhu yuftîkum fîhinne, ve mâ yutlâ aleykum fî'l kitâbi fî yetâme'n-nisâillâtî lâ tu’tûnehunne mâ kutibe lehunne ve tergabûne en tenkihûhunne ve'l mustad’afîne mine'l vildâni, ve en tekûmû li'l yetâmâ bi'l kıst(kıstı) ve mâ tef’alû min hayrin fe innallâhe kâne bihî alîmâ(alîmen).

128) Ve in imraetun hâfet min ba’lihâ nuşûzen ev ı’râdan fe lâ cunâha aleyhimâ en yuslıhâ beynehumâ sulhâ(sulhan), ve's-sulhu hayr(hayrun), ve uhdırati'l enfusu'ş-şuhh(şuhha), ve in tuhsinû ve tettekû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran).

129) Ve len testatîû en ta’dilû beyne'n-nisâi ve lev harastum fe lâ temîlû kulle'l meyli fe tezerûhâ kel muallakah(muallakati) ve in tuslihû ve tettekû fe innallâhe kâne gafûran rahîmâ(rahîmen).

130) Ve in yeteferrekâ yugnillâhu kullen min seatih(seatihî) ve kânallâhu vâsian hakîmâ(hakîmen).

131) Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l ard(ardı) ve lekad vassaynellezîne ûtû'l kitâbe min kablikum ve iyyâkum enittekullâh(enittekullâhe) ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l ard(ardı) ve kânallâhu ganiyyen hamîdâ(hamîden).

132) Ve lillâhi mâ fî's-semâvâti ve mâ fi'l ard(ardı) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

133) İn yeşa’ yuzhibkum eyyuhe'n-nâsu ve ye’ti bi âharîn(âharîne) ve kânallâhu alâ zâlike kadîrâ(kadîran).

134) Men kâne yurîdu sevâbe'd-dunyâ fe indallâhi sevâbu'd-dunyâ ve'l âhırah(âhırati) ve kânallâhu semîan basîrâ(basîran).

135) Yâ eyyuhellezîne âmenû kûnû kavvamîne bi'l kıstı şuhedâe lillâhi ve lev alâ enfusıkum evi'l vâlideyni ve'l akrabîn(akrabîne), in yekun ganiyyen ev fakîren fallâhu evlâ bihimâ fe lâ tettebiû'l hevâ en ta’dilû, ve in telvû ev tu’rıdû fe innallâhe kâne bi mâ ta’melûne habîrâ(habîran)

136) Yâ eyyuhellezîne âmenû âminû billâhi ve resûlihî ve'l kitâbillezî nezzele alâ resûlihî ve'l kitâbillezî enzele min kabl(kablu), ve men yekfur billâhi ve melâiketihî ve kutubihî ve rusulihî vel' yevmil âhıri fe kad dalle dalâlen baîdâ(baîden).

137) İnnellezîne âmenû, summe keferû, summe âmenû, summe keferû, summezdâdû kufran lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum sebîlâ(sebîlen).

138) Beşşiri'l munâfikîne bi enne lehum azâben elîmâ(elîmen).

139) Ellezîne yettehızûne'l kâfirîne evliyâe min dûni'l mu’minîn(mu’minîne), e yebtegûne indehumu'l izzete fe inne'l izzete lillâhi cemîâ(cemîan).

140) Ve kad nezzele aleykum fî'l kitâbi en izâ semi’tum âyâtillâhi yukferu bihâ ve yustehzeu bihâ fe lâ tak’udû meahum hattâ yehûdû fî hadîsin gayrih(gayrihî), innekum izen misluhum, innallâhe câmiu'l munâfikîne ve'l kâfirîne fî cehenneme cemîâ(cemîan).

141) Ellezîne yeterabbesûne bikum, fe in kâne lekum fethun minallâhi kâlû e lem nekun meakum, ve in kâne li'l kâfirîne nasîbun kâlû, e lem nestahviz aleykum ve nemna’kum mine'l mu’minîn(mu’minîne), fallâhu yahkumu beynekum yevme'l kıyâmeh(kıyâmeti) ve len yec’alallâhu li'l kâfirîne ale'l mu’minîne sebîlâ(sebîlen).

142) İnne'l munâfikîne yuhâdiûnallahe ve huve hâdiuhum, ve izâ kâmû ila's-salâti kâmû kusâlâ yurâune'n-nâse ve lâ yezkurûnallâhe illâ kalîlâ(kalîlen).

143) Muzebzebîne beyne zâlike lâ ilâ hâulâi ve lâ ilâ hâulâi, ve men yudlilillâhu fe len tecide lehu sebîlâ(sebîlen).

144) Yâ eyyuhellezîne âmenû lâ tettehızû'l kâfirîne evliyâe min dûni'l mu’minîn(mu’minîne), e turîdûne en tec’alû lillâhi aleykum sultânen mubînâ(mubînen).

145) İnne'l munâfikîne fî'd-derkil esfeli mine'n-nâr(nâri), ve len tecide lehum nasîrâ(nasîran).

146) İllellezîne tâbû ve aslehû va’tesamû billâhi ve ahlesû dînehum lillâhi fe ulâike mea'l mu’minîn(mu’minîne), ve sevfe yu’tillâhu'l mu’minîne ecren azîmâ(azîmen).

147) Mâ yef’alullâhu bi azâbikum in şekertum ve âmentum ve kânallâhu şâkiran alîmâ(alîmen).

148) Lâ yuhibbullâhu'l cehra bi's-sûi mine'l kavli illâ men zulim(zulime) ve kanallâhu semîan alîmâ(alîmen).

149) İn tubdû hayran ev tuhfûhu ev ta’fû an sûin fe innallâhe kâne afuvven kadîrâ(kadîran)

150) İnnellezîne yekfurûne billâhi ve rusulihî ve yurîdûne en yuferrikû beynallâhi ve rusulihî ve yekûlûne nu’minu bi ba’din ve nekfuru bi ba’dın ve yurîdûne en yettehızû beyne zâlike sebîlâ(sebîlen).

151) Ulâike humu'l kâfirûne hakkâ(hakkan), ve a’tednâ li'l kâfirîne azâben muhînâ(muhînen).

152) Vellezîne âmenû billâhi ve rusulihî ve lem yuferrikû beyne ehadin minhum ulâike sevfe yu’tîhim ucûrahum ve kânallâhu gafûran rahîmâ(rahîmen).

153) Yes’eluke ehlu'l kitâbi en tunezzile aleyhim kitâben mine's-semâi fe kad seelû mûsâ ekbere min zâlike fe kâlû erinallâhe cehreten fe ehazethumu's-sâikatu bi zulmihim, summettehazû'l ıcle min ba’di mâ câethumu'l beyyinâtu fe afevnâ an zâlik(zâlike), ve âteynâ mûsâ sultânen mubînâ(mubînen).

154) Ve refa’nâ fevkahumu't-tûra bi mîsâkıhim ve kulnâ lehumudhulû'l bâbe succeden ve kulnâ lehum lâ ta’dû fî's-sebti ve ehaznâ ve minhum mîsâkan galîzâ(galîzan).

155) Fe bimâ nakdıhim mîsâkahum ve kufrihim bi âyâtillâhi ve katlihimu'l enbiyâe bi gayrı hakkın ve kavlihim kulûbunâ gulf(gulfun), bel tabaallâhu aleyhâ bi kufrihim fe lâ yu’minûne illâ kalîlâ(kalîlen).

156) Ve bi kufrihim ve kavlihim alâ meryeme buhtânen azîmâ(azîman).

157) Ve kavlihim innâ katelna'l mesîha îsabne meryeme resûlallâh(resûlallâhi), ve mâ katelûhu ve mâ salebûhu ve lâkin şubbihe lehum, ve innellezinahtelefû fîhi le fî şekkin minh(minhu), mâ lehum bihî min ilmin illettibâaz zann(zanni), ve mâ katelûhu yakînâ(yakînen).

158) Bel refeahullâhu ileyh(ileyhi). Ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).

159) Ve in min ehli'l kitâbi illâ le yu’minenne bihî kable mevti(mevtihî), ve yevme'l kıyâmeti yekûnu aleyhim şehîdâ(şehîden).

160) Fe bi zulmin minellezîne hâdû harremnâ aleyhim tayyibâtin uhıllet lehum ve bi saddihim an sebîlillâhi kesîrâ(kesîran).

161) Ve ahzihimu'r-ribâ ve kad nuhû anhu ve eklihim emvâle'n-nâsi bi'l bâtıl(bâtılı) ve a’tednâ li'l kâfirîne minhum azâben elîmâ(elîmen).

162) Lâkini'r-râsihûne fî'l ilmi minhum ve'l mu’minûne yu’minûne bi mâ unzile ileyke ve mâ unzile min kablike ve'l mukîmîne's-salâte ve'l mu’tûne'z-zekâte ve'l mu’minûne billâhi ve'l yevmi'l âhir(âhiri), ulâike senu’tîhim ecren azîmâ(azîmen).

163) İnnâ evhaynâ ileyke kemâ evhaynâ ilâ nûhin ve'n-nebiyyîne min ba’dih(ba’dihî), ve evhaynâ ilâ ibrâhîme ve ismâîle ve ishâka ve ya’kûbe ve'l esbâti ve îsâ ve eyyûbe ve yûnuse ve hârûne ve suleymân(suleymâne), ve âteynâ dâvûde zebûrâ(zebûran).

164) Ve rusulen kad kasasnâhum aleyke min kablu ve rusulen lem naksushum aleyk(aleyke), ve kellemallâhu mûsâ teklîmâ(teklîmen).

165) Rusulen mubeşşirîne ve munzirîne li ellâ yekûne li'n-nâsi alâllâhi huccetun ba’der rusul(rusuli), ve kânallâhu azîzen hakîmâ(hakîmen).

166) Lâkinillâhu yeşhedu bi mâ enzele ileyke enzelehu bi ılmih(ılmihî), ve'l melâiketu yeşhedûn(yeşhedûne) ve kefâ billâhi şehîdâ(şehîden).

167) İnnellezîne keferû ve saddû an sebîlillâhi kad dallû dalâlen baîdâ(baîden).

168) İnnellezîne keferû ve zalemû lem yekunillâhu li yagfire lehum ve lâ li yehdiyehum tarîkâ(tarîkan).

169) İllâ tarîka cehenneme hâlidîne fîhâ ebedâ(ebeden), ve kâne zâlike alâllâhi yesîrâ(yesîren).

170) Yâ eyyuhe'n-nâsu kad câekumu'r-resûlu bi'l hakkı min rabbikum fe âminû hayran lekum ve in tekfurû fe inne lillâhi mâ fî's-semâvâti vel' ard(ardı) ve kânallâhu alîmen hakîmâ(hakîmen).

171) Yâ ehle'l kitâbi lâ taglû fî dînikum ve lâ tekûlû alâllâhi ille'l hakk(hakka) inneme'l mesîhu îsebnu meryeme resûlullâhi ve kelimetuh(kelimetuhu), elkâhâ ilâ meryeme ve rûhun minh(minhu), fe âminû billâhi ve rusulih(rusulihî), ve lâ tekûlû selâseh(selâsetun) intehû hayran lekum innemâllâhu ilâhun vâhid(vâhidun), subhânehû en yekûne lehu veled(veledun), lehu mâ fî's-semâvâti ve mâ fî'l ard(ardı) ve kefâ billâhi vekîlâ(vekîlen).

172) Len yestenkife'l mesîhu en yekûne abden lillâhi ve le'l melâiketu'l mukarrebûn(mukarrebûne) ve men yestenkif an ibâdetihî ve yestekbir fe se yahşuruhum ileyhi cemîâ(cemîan).

173) Fe emmellezîne âmenû ve amilû's-sâlihâti fe yuveffîhim ucûrehum ve yezîduhum min fadlih(fadlihî), ve emmellezînestenkefû vestekberû fe yuazzibuhum azâben elîmen, ve lâ yecidûne lehum min dûnillâhi veliyyen ve lâ nasîrâ(nasîran).

174) Yâ eyyuhe'n-nâsû kad câekum burhânun min rabbikum ve enzelnâ ileykum nûren mubîn(mubînen).

175) Fe emmellezîne âmenû billâhi va’tesamû bihî fe se yudhıluhum fî rahmetin minhu ve fadlın ve yehdîhim ileyhi sırâtan mustekîmâ (mustekîmen).

176) Yesteftûnek(yesteftûneke), kulillâhu yuftîkum fî'l kelâleh(kelâleti) inimruun heleke leyse lehû veled(veledun), ve lehû uhtun fe lehâ nısfu mâ terak(terake), ve huve yerisuhâ in lem yekun lehâ veled(veledun), fe in kânetesneteyni fe lehume's-sulusâni mimmâ terak(terake) ve in kânû ıhveten ricâlen ve nisâen fe li'z-zekeri mislu hazzı'l unseyeyn(unseyeyni), yubeyyinullâhu lekum en tadıllû vallâhu bi kulli şey’in alîm(alîmun).

Nisa Suresi Anlamı

1) Ey insanlar! Sizi bir tek nefisten yaratan ve ondan da eşini yaratan; ikisinden birçok erkek ve kadın (meydana getirip) yayan Rabbinize karşı gelmekten sakının. Kendisi adına birbirinizden dilekte bulunduğunuz Allah'a karşı gelmekten ve akrabalık bağlarını koparmaktan sakının. Şüphesiz Allah üzerinizde bir gözetleyicidir. 

2) Yetimlere mallarını verin. Temizi pis olanla (helâli haramla) değişmeyin. Onların mallarını kendi mallarınıza katıp yemeyin. Çünkü bu, büyük bir günahtır. 

3) Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikahlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız o taktirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur. 

4) Kadınlara mehirlerini (bir görev olarak) gönül hoşluğuyla verin. Eğer kendi istekleriyle o mehrin bir kısmını size bağışlarlarsa, onu da afiyetle yiyin. 

5) Allah'ın, sizin için geçim kaynağı yaptığı mallarınızı aklı ermezlere vermeyin. O mallarla onları besleyin, giydirin ve onlara güzel söz söyleyin.

6) Yetimleri deneyin. Evlenme çağına (büluğa) erdiklerinde, eğer reşid olduklarını görürseniz, mallarını kendilerine verin. Büyüyecekler (ve mallarını geri alacaklar) diye israf ederek ve aceleye getirerek mallarını yemeyin. (Velilerden) kim zengin ise (yetim malından yemeğe) tenezzül etmesin. Kim de fakir ise, aklın ve dinin gereklerine uygun bir biçimde (hizmetinin karşılığı kadar) yesin. Mallarını kendilerine geri verdiğiniz zaman da yanlarında şahit bulundurun. Hesap görücü olarak Allah yeter.

7) Ana, baba ve akrabaların (miras olarak) bıraktıklarından erkeklere bir pay vardır. Ana, baba ve akrabaların bıraktıklarından kadınlara da bir pay vardır. Allah, bırakılanın azından da çoğundan da bunları farz kılınmış birer hisse olarak belirlemiştir. 

8) Miras taksiminde (kendilerine pay düşmeyen) akrabalar, yetimler ve fakirler hazır bulunurlarsa, onlara da maldan bir şeyler verin ve onlara (gönüllerini alacak) güzel sözler söyleyin. 

9) Kendileri, geriye zayıf çocuklar bıraktıkları takdirde, onlar hakkında endişeye kapılanlar, (yetimler hakkında da) ürperip korksunlar. Allah'a karşı gelmekten sakınsınlar ve doğru söz söylesinler. 

10) Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler, ancak ve ancak karınlarını doldurasıya ateş yemiş olurlar ve zaten onlar çılgın bir ateşe (cehenneme) gireceklerdir. 

11) Allah size, çocuklarınız (ın alacağı miras) hakkında, erkeğe iki dişinin payı kadarını emreder. (Çocuklar sadece) ikiden fazla kız iseler, (ölenin geriye) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kız bir ise (mirasın) yarısı onundur. Ölenin çocuğu varsa, geriye bıraktığı maldan, ana babasından her birinin altıda bir hissesi vardır. Eğer çocuğu yok da (yalnız) ana babası ona varis oluyorsa, anasına üçte bir düşer. Eğer kardeşleri varsa anasının hissesi altıda birdir. (Bu paylaştırma, ölenin) yapacağı vasiyetten ya da borcundan sonradır. Babalarınız ve oğullarınızdan, hangisinin size daha faydalı olduğunu bilemezsiniz. Bunlar, Allah tarafından farz kılınmıştır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

12) Eğer çocukları yoksa, karılarınızın geriye bıraktıklarının yarısı sizindir. Eğer çocukları varsa, bıraktıklarının dörtte biri sizindir. (Bu paylaştırma, ölen karılarınızın) yaptıkları vasiyetlerin yerine getirilmesi, yahut borçlarının ödenmesinden sonradır. Eğer sizin çocuğunuz yoksa, bıraktığınızın dörtte biri onlarındır. Eğer çocuğunuz varsa bıraktığınızın sekizde biri onlarındır. (Yine bu paylaştırma) yaptığınız vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borçlarınızın ödenmesinden sonradır. Eğer kendisine varis olunan bir erkek veya bir kadının evladı ve babası olmaz ve bir erkek veya bir kız kardeşi bulunursa ona altıda bir düşer. Eğer (kardeşler) birden fazla olurlarsa, üçte birde ortaktırlar. (Bu paylaştırma varislere) zarar vermeksizin yapılan vasiyetin yerine getirilmesinden, yahut borcun ödenmesinden sonra yapılır. (Bütün bunlar) Allah'ın emridir. Allah hakkıyla bilendir, halimdir (hemen cezalandırmaz, mühlet verir.) 

13) İşte bu (hükümler) Allah'ın koyduğu sınırlarıdır. Kim Allah'a ve Peygamberine itaat ederse, Allah onu, içinden ırmaklar akan, içinde ebedi kalacakları cennetlere sokar. İşte bu büyük başarıdır. 

14) Kim de Allah'a ve Peygamberine isyan eder ve onun koyduğu sınırları aşarsa, Allah onu ebedi kalacağı cehennem ateşine sokar. Onun için alçaltıcı bir azap vardır. 

15) Kadınlarınızdan fuhuş (zina) yapanlara karşı içinizden dört şahit getirin. Eğer onlar şahitlik ederlerse, o kadınları ölüm alıp götürünceye veya Allah onlar hakkında bir yol açıncaya kadar kendilerini evlerde tutun (dışarı çıkarmayın). 

16) Sizlerden fuhuş (zina) yapanların her ikisini de incitip kınayın. Eğer onlar tövbe edip ıslah olurlarsa onları incitip kınamaktan vazgeçin. Çünkü Allah tövbeleri çok kabul edendir, çok merhamet edendir. 

17) Allah katında (makbul) tövbe, ancak bilmeyerek günah işleyip sonra çok geçmeden tövbe edenlerin tövbesidir. İşte Allah bunların tövbelerini kabul buyurur. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

18) Yoksa, (makbul) tövbe, kötülükleri (günahları) yapıp yapıp da kendisine ölüm gelip çatınca, 'İşte ben şimdi tövbe ettim' diyen kimseler ile kâfir olarak ölenlerinki değildir. Bunlar için ahirette elem dolu bir azap hazırlamışızdır. 

19) Ey iman edenler! Kadınlara zorla mirasçı olmanız size helal değildir. Açık bir hayasızlık yapmış olmaları dışında, kendilerine verdiklerinizin bir kısmını onlardan geri almak için onları sıkıştırmayın. Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmadıysanız, olabilir ki, siz bir şeyden hoşlanmazsınız da Allah onda pek çok hayır yaratmış olur. 

20) Eğer bir eşin yerine başka bir eş almak isterseniz, öbürüne (mehir olarak) yüklerle mal vermiş olsanız dahi ondan hiçbir şeyi geri almayın. İftira ederek ve açık günaha girerek mi verdiğinizi geri alacaksınız?

21) Hem, siz eşlerinizle birleşmiş ve onlar da sizden sağlam bir söz almış iken, onu nasıl (geri) alırsınız? 

22) Geçmişte olanlar hariç, artık babalarınızın evlendiği kadınlarla evlenmeyin. Çünkü bu bir hayasızlık, öfke ve nefret gerektiren bir iştir. Bu ne kötü bir yoldur. 

23) Size şunlarla evlenmek haram kılındı: Analarınız, kızlarınız, kız kardeşleriniz, halalarınız, teyzeleriniz, erkek kardeş kızları, kız kardeş kızları, sizi emziren süt anneleriniz, süt kız kardeşleriniz, karılarınızın anneleri, kendileriyle zifafa girdiğiniz karılarınızdan olup evlerinizde bulunan üvey kızlarınız, -eğer anneleri ile zifafa girmemişseniz onlarla evlenmenizde size bir günah yoktur- öz oğullarınızın karıları, iki kız kardeşi (nikah altında) bir araya getirmeniz. Ancak geçenler (önceden yapılan bu tür evlilikler) başka. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 

24) (Savaş esiri olarak) sahip olduklarınız hariç, evli kadınlar (da size) haram kılındı. (Bunlar) üzerinize Allah'ın emri olarak yazılmıştır. Bunların dışında kalanlar ise, iffetli yaşamak ve zina etmemek şartıyla mallarınızla (mehirlerini verip) istemeniz size helal kılındı. Onlardan (nikahlanıp) faydalanmanıza karşılık sabit bir hak olarak kendilerine mehirlerini verin. Mehir belirlendikten sonra, onunla ilgili olarak uzlaştığınız şeyler konusunda size günah yoktur. Şüphesiz ki Allah (her şeyi) hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.

25) Sizden kimin, hür mü'min kadınlarla evlenmeye gücü yetmezse sahip olduğunuz mü'min genç kızlarınızdan (cariyelerinizden) alsın. Allah sizin imanınızı daha iyi bilir. Hepiniz birbirinizdensiniz. Öyle ise iffetli yaşamaları, zina etmemeleri ve gizli dost tutmamaları halinde sahiplerinin izniyle onlarla evlenin, mehirlerini de güzelce verin. Evlendikten sonra bir fuhuş yaparlarsa, onlara hür kadınların cezasının yarısı uygulanır. Bu (cariye ile evlenme izni), içinizden günaha düşmekten korkanlar içindir. Sabretmeniz ise sizin için daha hayırlıdır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 

26) Allah, size (hükümlerini) açıklamak, size, sizden öncekilerin yollarını göstermek ve tövbelerinizi kabul etmek istiyor. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

27) Allah, sizin tövbenizi kabul etmek istiyor. Şehvetlerine uyanlar ise sizin büyük bir sapıklığa düşmenizi istiyorlar. 

28) Allah sizden (yükümlülükleri) hafifletmek istiyor. Çünkü insan zayıf yaratılmıştır. 

29) Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı rıza ile yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir. 

30) Kim haddi aşarak ve zulmederek bunu yaparsa, onu cehennem ateşine atacağız. Bu, Allah'a pek kolaydır. 

31) Eğer size yasaklanan (günah)ların büyüklerinden kaçınırsanız, sizin küçük günahlarınızı örteriz ve sizi güzel bir yere koyarız. 

32) Allah'ın, kiminizi kiminize üstün kılmaya vesile yaptığı şeyleri (haset ederek) arzu edip durmayın. Erkeklere kazandıklarından bir pay vardır. Kadınlara da kazandıklarından bir pay vardır. Allah'tan, onun lütfunu isteyin. Şüphesiz Allah her şeyi hakkıyla bilendir. 

33) (Erkek ve kadından) her biri için ana-babanın ve akrabanın bıraktıklarından (pay alan) varisler kıldık. Yeminlerinizin bağladığı (ahitleştiğiniz) kimselere de kendi hisselerini verin.Şüphesiz Allah her şeye şahittir. 

34) Erkekler, kadınların koruyup kollayıcılarıdırlar. Çünkü Allah insanların kimini kiminden üstün kılmıştır. Bir de erkekler kendi mallarından harcamakta (ve ailenin geçimini sağlamakta)dırlar. İyi kadınlar, itaatkârdırlar. Allah'ın (kendilerini) koruması sayesinde onlar da 'gayb'ı korurlar. (Evlilik yükümlülüklerini reddederek) başkaldırdıklarını gördüğünüz kadınlara öğüt verin, onları yataklarında yalnız bırakın. (Bunlar fayda vermez de mecbur kalırsanız) onları (hafifçe) dövün. Eğer itaat ederlerse artık onların aleyhine başka bir yol aramayın. Şüphesiz Allah çok yücedir, çok büyüktür. 

35) Eğer karı-kocanın arasının açılmasından endişe ederseniz, erkeğin ailesinden bir hakem, kadının ailesinden bir hakem gönderin. İki taraf (arayı) düzeltmek isterlerse, Allah da onları uzlaştırır. Şüphesiz, Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdardır. 

36) Allah'a ibadet edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Ana babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yanınızdaki arkadaşa, yolcuya, elinizin altındakilere iyilik edin. Şüphesiz, Allah kibirlenen ve övünen kimseleri sevmez. 

37) Bunlar cimrilik eden, insanlara da cimriliği emreden ve Allah'ın, lütfundan kendilerine verdiği nimeti gizleyen kimselerdir. Biz de o nankörlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır. 

38) Bunlar, mallarını insanlara gösteriş için harcayan, Allah'a ve ahiret gününe de inanmayan kimselerdir. Şeytan kimin arkadaşı olursa, o ne kötü arkadaştır. 

39) Bunlar, Allah'a ve ahiret gününe iman etselerdi ve Allah'ın verdiği rızıktan (gösterişsiz olarak) harcasalardı kendilerine ne zarar gelirdi? Allah, onları en iyi bilendir. 

40) Şüphesiz Allah (hiç kimseye) zerre kadar zulüm etmez. (Yapılan) çok küçük bir iyilik de olsa onun sevabını kat kat arttırır ve kendi katından büyük bir mükâfat verir. 

41) Her ümmetten bir şahit getirdiğimiz ve seni de onların üzerine bir şahit yaptığımız zaman, bakalım onların hali nice olacak!.. 

42) O kıyamet günü, Allah'ı inkar edip Peygamber'e isyan edenler, yer yarılıp içine girmiş olmayı isterler ve Allah'tan hiçbir söz gizleyemezler. 

43) Ey iman edenler! Sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, bir de -yolcu olmanız durumu müstesna- cünüp iken yıkanıncaya kadar namaza yaklaşmayın. Eğer hasta olur veya yolculukta bulunursanız, veyahut biriniz abdest bozmaktan gelince ya da eşlerinizle cinsel ilişkide bulunup, su da bulamazsanız o zaman temiz bir toprağa yönelip, (niyet ederek onunla) yüzlerinizi ve ellerinizi meshedin. Şüphesiz Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. 

44) Kendilerine Kitaptan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar sapıklığı satın alıyorlar ve sizin de yoldan sapmanızı istiyorlar. 

45) Allah sizin düşmanlarınızı çok daha iyi bilir. Allah dost olarak yeter. Allah yardımcı olarak da yeter. 

46) Yahudilerden öyleleri var ki, (kelimeleri yerlerinden kaydırıp) tahrif ederek onları anlamlarından uzaklaştırırlar. Dillerini eğip bükerek ve dine saldırarak 'İşittik, karşı geldik', 'İşit, işitmez olası!' 'Râ'inâ' derler. Halbuki onlar, 'İşittik ve itaat ettik; dinle ve bize bak' deselerdi bu kendileri için daha hayırlı olurdu. Fakat Allah, küfürleri yüzünden kendilerini lânetlemiştir. Bu yüzden pek az iman ederler. 

47) Ey kendilerine kitap verilenler! Bir takım yüzleri silip de tersine çevirmeden, yahut Cumartesi halkını lanetlediğimiz gibi onları lanetlemeden, yanınızda bulunanı (Tevrat'ı) doğrulayıcı olarak indirdiğimiz bu kitaba (Kur'an'a) iman edin. Allah'ın emri mutlaka yerine gelecektir. 

48) Şüphesiz Allah, kendisine ortak koşulmasını asla bağışlamaz. Bunun dışında kalan (günah) ları ise dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a şirk koşan kimse, şüphesiz büyük bir günah işleyerek iftira etmiş olur. 

49) Kendilerini temize çıkaranları görmedin mi? Hayır! Allah dilediğini temize çıkarır ve kendilerine kıl kadar zulmedilmez. 

50) Bak Allah'a karşı nasıl yalan uyduruyorlar. Apaçık bir günah olarak bu yeter. 

51) Kendilerine Kitap'tan bir nasip verilmiş olanları görmüyor musun? Onlar 'cibt'e ve 'tâğut'a inanıyorlar. İnkar edenler için de, 'Bunlar, iman edenlerden daha doğru yoldadır' diyorlar. 

52) Onlar, Allah'ın lanet ettiği kimselerdir. Allah kime lanet ederse, artık ona asla bir yardımcı bulamazsın. 

53) Yoksa onların hükümranlıkta bir payı mı var? Öyle olsa, insanlara bir zerre bile vermezler. 

54) Yoksa, insanları; Allah'ın lütfundan kendilerine verdiği şey dolayısıyla kıskanıyorlar mı? Şüphesiz biz, İbrahim ailesine de kitap ve hikmet vermişizdir. Onlara büyük bir hükümranlık da vermiştik. 

55) Böylece onlardan kimi ona iman etti, kimi de sırt çevirdi. (O iman etmeyenlere) çılgın ateş olarak cehennem yeter. 

56) Şüphesiz âyetlerimizi inkar edenleri biz ateşe atacağız. Derileri yanıp döküldükçe, azabı tatmaları için onların derilerini yenileyeceğiz. Şüphesiz, Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

57) İman edip salih ameller işleyenleri ise, içinden ırmaklar akan, içlerinde ebedi kalacakları cennetlere koyacağız. Onlara orada tertemiz eşler vardır. Onları, koyu gölgeler altında bulunduracağız. 

58) Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emrediyor. Doğrusu Allah, bununla size ne güzel öğüt veriyor! Şüphesiz ki Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. 

59) Ey iman edenler! Allah'a itaat edin. Peygamber'e itaat edin ve sizden olan ulu'l-emre (idarecilere) de. Herhangi bir hususta anlaşmazlığa düştüğünüz takdirde, Allah'a ve ahiret gününe gerçekten inanıyorsanız, onu Allah ve Resûlüne arz edin. Bu, daha iyidir, sonuç bakımından da daha güzeldir.

60) (Ey Muhammed!) Sana indirilen Kur'an'a ve senden önce indirilene inandıklarını iddia edenleri görmüyor musun? Tâğût'u tanımamaları kendilerine emrolunduğu halde, onun önünde muhakeme olmak istiyorlar. Şeytan da onları derin bir sapıklığa düşürmek istiyor. 

61) Münafıklara, 'Allah'ın indirdiğine (Kur'an'a) ve Peygambere gelin' dendiği zaman onların senden büsbütün uzaklaştıklarını görürsün. 

62) Kendi işledikleri yüzünden başlarına bir musibet geldiği, sonra da 'Biz iyilik etmek ve uzlaştırmaktan başka bir şey istememiştik' diye Allah'a yemin ederek sana geldikleri zaman halleri nasıl olur? 

63) Onlar, Allah'ın kalplerindekini bildiği kimselerdir. Öyleyse onlara aldırma. Onlara öğüt ver ve onlara, kendileri hakkında etkili ve güzel söz söyle. 

64) Biz her peygamberi sırf, Allah'ın izni ile itaat edilmek üzere gönderdik. Eğer onlar kendilerine zulmettikleri zaman sana gelseler de Allah'tan günahlarının bağışlamasını dileseler ve Peygamber de onlara bağışlama dileseydi, elbette Allah'ı tövbeleri çok kabul edici ve çok merhametli bulacaklardı. 

65) Hayır! Rabbine andolsun ki onlar, aralarında çıkan çekişmeli işlerde seni hakem yapıp, sonra da verdiğin hükme içlerinde hiçbir sıkıntı duymaksızın, tam bir teslimiyetle boyun eğmedikçe iman etmiş olmazlar.

66) Eğer biz onlara, 'Hayatlarınızı feda edin veya yurtlarınızdan çıkın' diye yazmış olsaydık, içlerinden pek azı hariç, bunu yapmazlardı. Eğer kendilerine verilen öğütleri tutsalardı, elbette haklarında hem daha hayırlı, hem de (imanlarını) daha çok pekiştirici olurdu.

67) O zaman kendilerine elbette katımızdan büyük bir mükafat verirdik. 

68) Onları elbette doğru yola iletirdik. 

69) Kim Allah'a ve Peygambere itaat ederse, işte onlar, Allah'ın kendilerine nimet verdiği peygamberlerle, sıddıklarla, şehidlerle ve iyi kimselerle birliktedirler. Bunlar ne güzel arkadaştır. 

70) Bu lütuf Allah'tandır. Hakkıyla bilen olarak Allah yeter. 

71) Ey iman edenler! (Düşmana karşı) tedbirinizi alıp, küçük birlikler halinde, yahut topluca savaşa gidin. 

72) Şüphesiz, aranızda öyle kimseler var ki, (onların her biri savaşa gitme konusunda) hakikaten pek ağır davranır. Eğer başınıza bir musibet gelirse, 'Allah bana lütfetti de onlarla beraber bulunmadım' der. 

73) Eğer Allah'tan size bir lütuf (zafer) erişse, bu sefer de; sizinle kendisi arasında hiç tanışıklık yokmuş gibi şöyle der: 'Keşke ben de onlarla beraber olsaydım da büyük bir başarıya (ganimete) ulaşsaydım.' 

74) O halde, dünya hayatını ahiret hayatı karşılığında satanlar Allah yolunda savaşsınlar. Kim Allah yolunda savaşır da öldürülür veya galip gelirse, biz ona büyük bir mükafat vereceğiz. 

75) Size ne oluyor da, Allah yolunda ve, 'Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver' diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz? 

76) İman edenler, Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler de tâğût yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarına karşı savaşın. Şüphesiz şeytanın hilesi zayıftır. 

77) Daha önce kendilerine, '(savaşmaktan) ellerinizi çekin, namazı kılın, zekâtı verin' denilenleri görmedin mi? Üzerlerine savaş yazılınca hemen içlerinden bir kısmı; insanlardan, Allah'tan korkar gibi, hatta daha çok korkarlar ve 'Rabbimiz! Niçin bize savaş yazdın? Bizi yakın bir zamana kadar erteleseydin ya!' derler. De ki: 'Dünya geçimliği azdır. Ahiret, Allah'a karşı gelmekten sakınan kimse için daha hayırlıdır. Size kıl kadar haksızlık edilmez.' 

78) Nerede olursanız olun, sağlam ve tahkim edilmiş kaleler içinde bulunsanız bile ölüm size ulaşacaktır. Onlara bir iyilik gelirse, 'Bu, Allah'tandır' derler. Onlara bir kötülük gelirse, 'Bu, senin yüzündendir' derler. (Ey Muhammed!) De ki: 'Hepsi Allah'tandır.' Bu topluma ne oluyor ki, neredeyse hiçbir sözü anlamıyorlar! 

79) Sana ne iyilik gelirse Allah'tandır. Sana ne kötülük gelirse kendindendir. (Ey Muhammed!) Seni insanlara bir peygamber olarak gönderdik. Şahit olarak Allah yeter. 

80) Kim peygambere itaat ederse, Allah'a itaat etmiş olur. Kim yüz çevirirse (bilsin ki) biz seni onlara bekçi göndermedik. 

81) Sana 'baş üstüne' derler. Fakat senin yanından çıktıklarında, içlerinden bir takımı, geceleyin; (senin gündüz) söylediklerinin aksini kurarlar. Allah onların geceleyin kurduklarını yazmaktadır. Sen onlara aldırma. Allah'a tevekkül et. Vekil olarak Allah yeter. 

82) Hâlâ Kur'an'ı düşünüp anlamaya çalışmıyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkası tarafından (indirilmiş) olsaydı, mutlaka onda birçok çelişki bulurlardı.

83) Kendilerine güvenlik (barış) veya korku (savaş) ile ilgili bir haber geldiğinde onu yayarlar. Halbuki onu peygambere ve içlerinden yetki sahibi kimselere götürselerdi, elbette bunlardan, onu değerlendirip sonuç (hüküm) çıkarabilecek nitelikte olanları onu anlayıp bilirlerdi. Allah'ın size lütfu ve merhameti olmasaydı, pek azınız hariç, muhakkak şeytana uyardınız. 

84) (Ey Muhammed!) Artık Allah yolunda savaş! Sen ancak kendinden sorumlusun! Mü'minleri de savaşa teşvik et. Umulur ki Allah inkar edenlerin gücünü kırar. Allah'ın gücü daha üstündür, cezası daha şiddetlidir. 

85) Kim güzel bir (işte) aracılık ederse, ona o işin sevabından bir pay vardır. Kim de kötü bir (işte) aracılık ederse ona da o kötülükten bir pay vardır. Allah'ın her şeye gücü yeter. 

86) Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selamla karşılık verin. Şüphesiz Allah her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.

87) Allah kendisinden başka hiçbir ilah olmayandır. Andolsun sizi kıyamet gününde mutlaka bir araya toplayacaktır. Bunda asla şüphe yoktur. Kimdir sözü Allah'ınkinden daha doğru olan? 

88) Size ne oluyor da münafıklar hakkında iki gruba ayrıldınız? Allah onları yaptıkları işlerden dolayı başaşağı ederek eski konumlarına (küfre) döndürmüştür. Allah'ın saptırdığını yola getirmek mi istiyorsunuz? Allah kimi saptırırsa, sen onun için asla bir çıkış yolu bulamazsın. 

89) Arzu ettiler ki kendilerinin küfre saptıkları gibi siz de sapasınız da beraber olasınız. Bu sebeple, onlar Allah yolunda hicret edinceye kadar içlerinden dost edinmeyin. Eğer bundan yüz çevirirlerse onları yakalayın ve bulduğunuz yerde öldürün. Onlardan ne bir dost edinin, ne de bir yardımcı.

90) Ancak sizinle aralarında anlaşma olan bir topluma sığınmış bulunanlar, yahut ne sizinle ne de kendi kavimleriyle savaşmayı içlerine sığdıramayıp (tarafsız olarak) size gelenler başka. Eğer Allah dileseydi, onları size musallat kılardı da sizinle savaşırlardı. Eğer onlar sizden uzak durur, sizinle savaşmayıp size barış teklif ederlerse; Allah, onlara saldırmak için size bir yol (yetki) vermemiştir. 

91) Diğer bir takım kimselerin de hem sizden emin olmak, hem de kavimlerinden emin olmak istediklerini göreceksin. Bunlar küfre her döndürüldüklerinde ona atılırlar. Eğer bunlar sizden uzak durmazlar, sizinle barış içinde yaşamak istemezler, ellerini savaştan çekmezlerse, onları yakalayın ve onları nerede bulursanız öldürün. İşte bunlara karşı size apaçık bir yetki verdik. 

92) Bir müminin bir mümini öldürmesi olacak şey değildir. Ancak yanlışlıkla olması başka. Kim bir mümini yanlışlıkla öldürürse bir mü'min köleyi azad etmesi ve bağışlamadıkları sürece ailesine diyet ödemesi gerekir. (Öldürülen kimse) mü'min olur ve düşmanınız olan bir topluluktan bulunursa, mü'min bir köle azad etmek gerekir. Eğer sizinle kendileri arasında antlaşma bulunan bir topluluktan ise ailesine verilecek bir diyet ve mü'min bir köle azad etmek gerekir. Bunlara imkan bulamayanın, Allah tarafından tövbesinin kabulü için iki ay ardarda oruç tutması gerekir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

93) Kim bir mümini kasten öldürürse, cezası, içinde ebedi kalacağı cehennemdir. Allah ona gazap etmiş, lânet etmiş ve onun için büyük bir azap hazırlamıştır. 

94) Ey iman edenler! Allah yolunda sefere çıktığınız zaman, gerekli araştırmayı yapın. Size selâm veren kimseye, dünya hayatının geçici menfaatine (ganimete) göz dikerek, 'Sen mü'min değilsin' demeyin. Allah katında pek çok ganimetler vardır. Daha önce siz de öyle idiniz de Allah size lütufta bulundu (müslüman oldunuz). Onun için iyice araştırın. Çünkü Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. 

95-96) Mü'minlerden özür sahibi olmaksızın (cihattan geri kalıp) oturanlarla, Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler eşit olamazlar. Allah, mallarıyla, canlarıyla cihad edenleri, derece itibariyle, cihattan geri kalanlardan üstün kılmıştır.Gerçi Allah (mü'minlerin) hepsine de en güzel olanı (cenneti) vadetmiştir. Ama mücahitleri büyük bir mükafat ile, kendi katından dereceler, bağışlanma ve rahmet ile cihattan geri kalanlara üstün kılmıştır. Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 

97) Kendilerine zulmetmekteler iken meleklerin canlarını aldığı kimseler var ya; melekler onlara şöyle derler: 'Ne durumdaydınız? (Niçin hicret etmediniz?)' Onlar da, 'Biz yeryüzünde zayıf ve güçsüz kimselerdik' derler. Melekler, 'Allah'ın arzı geniş değil miydi, orada hicret etseydiniz ya!' derler. İşte bunların gidecekleri yer cehennemdir. O ne kötü varış yeridir. 

98) Ancak gerçekten zayıf ve güçsüz olan, çaresiz kalan ve hicret etmeye yol bulamayan erkekler, kadınlar ve çocuklar başkadır. 

99) Umulur ki, Allah bu kimseleri affeder. Çünkü Allah çok affedicidir, çok bağışlayıcıdır. 

100) Kim Allah yolunda hicret ederse, yeryüzünde gidecek çok yer de bulur, genişlik de. Kim Allah'a ve Peygamberine hicret etmek amacıyla evinden çıkar da sonra kendisine ölüm yetişirse, şüphesiz onun mükafatı Allah'a düşer. Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 

101) Yeryüzünde sefere çıktığınız vakit kâfirlerin size saldırmasından korkarsanız, namazı kısaltmanızdan ötürü size bir günah yoktur. Şüphesiz kâfirler sizin apaçık düşmanınızdır. 

102) (Ey Muhammed!) Cephede sen de onların (mü'minlerin) arasında bulunup da onlara namaz kıldırdığın vakit, içlerinden bir kısmı seninle beraber namaza dursun. Silahlarını da yanlarına alsınlar. Bunlar secdeye vardıklarında (bir rekat kıldıklarında) arkanıza (düşman karşısına) geçsinler. Sonra o namaz kılmamış olan diğer kısım gelsin, seninle beraber kılsınlar ve ihtiyatlı bulunsunlar, silahlarını yanlarına alsınlar. İnkar edenler arzu ederler ki, silahlarınızdan ve eşyanızdan bir gafil olsanız da size ani bir baskın yapsalar. Yağmurdan zahmet çekerseniz, ya da hasta olursanız, silahlarınızı bırakmanızda size bir beis yoktur. Bununla birlikte ihtiyatlı olun (tedbirinizi alın). Şüphesiz Allah inkarcılara alçaltıcı bir azap hazırlamıştır. 

103) Namazı kıldınız mı, gerek ayakta, gerek otururken ve gerek yan yatarak hep Allah'ı anın. Güvene kavuştunuz mu namazı tam olarak kılın. Çünkü namaz, mü'minlere belirli vakitlere bağlı olarak farz kılınmıştır. 

104) Düşman topluluğunu izlemekte gevşeklik göstermeyin. Eğer siz acı duyuyorsanız, kuşkusuz onlar da sizin acı duyduğunuz gibi acı duyuyorlar. Üstelik siz Allah'tan onların ümit edemeyecekleri şeyleri umuyorsunuz. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

105) (Ey Muhammed!) Biz sana Kitab'ı (Kur'an'ı) hak olarak indirdik ki, insanlar arasında Allah'ın sana öğrettikleri ile hüküm veresin. Sakın hainlerin savunucusu olma. 

106) Allah'tan bağışlama dile. Şüphesiz Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir. 

107) Kendilerine hainlik edenleri savunma. Zira Allah, hiçbir haini, hiçbir günâhkarı sevmez. 

108) Bunlar, insanlardan gizlenmeye çalışırlar da Allah'tan gizlenmezler. Halbuki Allah, geceleyin, razı olmayacağı sözleri kurarlarken onlarla beraberdir. Allah onların yaptıklarını (ilmiyle) kuşatmıştır. 

109) İşte siz öyle kimselersiniz (ki, diyelim) dünya hayatında onları savundunuz. Ya kıyamet günü onları Allah'a karşı kim savunacak, yahut kim onlara vekil olacak? 

110) Kim bir kötülük yapar, yahut kendine zulmeder, sonra da Allah'tan bağışlama dilerse, Allah'ı çok bağışlayıcı ve çok merhamet edici bulur. 

111) Kim bir günah kazanırsa onu ancak kendi aleyhine kazanmış olur. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

112) Kim bir hata işler veya bir günah kazanır da sonra onu bir suçsuzun üzerine atarsa, şüphesiz iftira etmiş, apaçık bir günah yüklenmiş olur. 

113) (Ey Muhammed!) Eğer Allah'ın sana lütuf ve merhameti olmasaydı, onlardan bir grup seni saptırmaya çalışırdı. Halbuki onlar, ancak kendilerini saptırırlar, sana hiçbir zarar veremezler. Allah sana kitabı (Kur'an'ı) ve hikmeti indirmiş ve sana bilmediğin şeyleri öğretmiştir. Allah'ın sana lütfu çok büyüktür. 

114) Bir sadaka vermeyi, yahut iyilik yapmayı, yahut da insanların arasını düzeltmeyi emredenleri hariç, onların aralarındaki gizli konuşmaların çoğunda hiçbir hayır yoktur. Kim bunları sırf Allah'ın rızasını kazanmak için yaparsa, biz ona büyük bir mükâfât vereceğiz. 

115) Kim, kendisine hidayet (doğru yol) besbelli olduktan sonra peygambere karşı çıkar, mü'minlerin yolundan başkasına uyarsa, onu yöneldiği yolda bırakırız ve cehenneme sokarız. Orası ne kötü bir varış yeridir. 

116) Şüphesiz Allah kendisine ortak koşulmasını bağışlamaz. Bunun dışındaki günahları, dilediği kimseler için bağışlar. Allah'a ortak koşan, kuşkusuz, derin bir sapıklığa düşmüştür. 

117) Onlar, Allah'ı bırakıp ancak dişilere tapıyorlar. Halbuki (aslında) azgın bir şeytana tapmaktadırlar. 

118) Allah o şeytana lânet etti ve o da, 'Andolsun ki senin kullarından elbette belirli bir pay alacağım' dedi. 

119) 'Onları mutlaka saptıracağım, mutlaka onları kuruntulara sokacağım ve onlara emredeceğim de (putlara adak için) hayvanların kulaklarını yaracaklar. Yine onlara emredeceğim de Allah'ın yarattığını değiştirecekler.' Kim Allah'ı bırakıp da şeytanı dost edinirse şüphesiz o, apaçık bir hüsrana düşmüştür. 

120) Şeytan onlara (birçok) va'dde bulunur ve onları kuruntulara sürükler. Oysa şeytan, ancak aldatmak için onlara vaadde bulunuyor. 

121) İşte onların barınağı cehennemdir. Ondan bir kaçış yolu bulamazlar.

122) İman edip salih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah gerçek bir va'dde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah'ınkinden daha doğru olan? 

123) İş, ne sizin kuruntunuza, ne de kitap ehlinin kuruntusuna göredir. Kim kötü bir iş yaparsa onunla cezalandırılır. O kendisine Allah'tan başka ne bir dost, ne de bir yardımcı bulabilir. 

124) Mü'min olarak, erkek veya kadın, her kim salih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar. 

125) Kimin dini, iyilik yaparak kendini Allah'a teslim eden ve hakka yönelen İbrahim'in dinine tabi olan kimsenin dininden daha güzeldir? Allah İbrahim'i dost edindi. 

126) Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. Allah, her şeyi kuşatıcıdır. 

127) Kadınlar hakkında senden fetva istiyorlar. De ki: 'Onlar hakkında size fetvayı Allah veriyor.' Kitapta, kendilerine (verilmesi) farz kılınan (miras)ı vermediğiniz ve evlenmek istediğiniz yetim kızlara, zavallı çocuklara ve yetimlere adil davranmanıza dair, size okunmakta olan âyetler de bunu açıklıyor. Ne hayır yaparsanız şüphesiz Allah onu bilir. 

128) Eğer bir kadın kocasının, kendisine kötü davranmasından, yahut yüz çevirmesinden endişe ederse, uzlaşarak aralarını düzeltmelerinde ikisine de bir günah yoktur. Uzlaşmak daha hayırlıdır. Nefisler ise kıskançlığa ve bencil tutkulara hazır (elverişli) kılınmıştır. Eğer iyilik eder ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 

129) Ne kadar uğraşırsanız uğraşın, kadınlar arasında adaleti yerine getiremezsiniz. Öyle ise (birine) büsbütün gönül verip ötekini (kocası hem var, hem yok) askıda kalmış kadın gibi bırakmayın. Eğer arayı düzeltir ve Allah'a karşı gelmekten sakınırsanız, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı ve çok merhamet edicidir. 

130) Eğer ayrılırlarsa, Allah bol lütuf ve nimetiyle onların her birini zengin kılar (başkalarına muhtaç bırakmaz). Allah lütfu geniş olandır. O hüküm ve hikmet sahibidir. 

131) Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. Sizden önce kendilerine kitap verilenlere de, size de 'Allah'a karşı gelmekten sakının' diye tavsiye ettik. Eğer inkar ederseniz, (bilin ki) göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. Allah zengindir, övülmeye layıktır. 

132) Göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. Vekil olarak Allah yeter. 

133) Ey insanlar! Allah dilerse sizi yok eder ve başkalarını getirir. Allah buna hakkıyla gücü yetendir. 

134) Kim dünya sevabı (nimeti) istiyorsa (bilsin ki), dünya sevabı da, ahiret sevabı da Allah katındadır. Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla görendir. 

135) Ey iman edenler! Kendiniz, ana babanız ve en yakınlarınızın aleyhine de olsa Allah için şahitlik yaparak adaleti titizlikle ayakta tutan kimseler olun. (Şahitlik ettikleriniz) zengin veya fakir de olsalar (adaletten ayrılmayın). Çünkü Allah ikisine de daha yakındır. (Onları sizden çok kayırır.) Öyle ise adaleti yerine getirmede nefsinize uymayın. Eğer (şahitlik ederken gerçeği) çarpıtırsanız veya (şahitlikten) çekinirseniz (bilin ki) şüphesiz Allah yaptıklarınızdan hakkıyla haberdardır. 

136) Ey iman edenler! Allah'a, Peygamberine, Peygamberine indirdiği kitaba ve daha önce indirdiği kitaba iman edin. Kim Allah'ı, meleklerini, kitaplarını, peygamberlerini ve ahiret gününü inkar ederse derin bir sapıklığa düşmüş olur. 

137) İman edip sonra inkâr eden, sonra inanıp tekrar inkar eden, sonra da inkarlarında ileri gidenler var ya; Allah onları bağışlayacak da değildir, doğru yola iletecek de değildir. 

138) Münafıklara, kendileri için elem dolu bir azap olduğunu müjdele.  

139) Onlar, mü'minleri bırakıp kafirleri dost edinen kimselerdir. Onların yanında izzet ve şeref mi arıyorlar? Halbuki bütün izzet ve şeref Allah'a aittir.

140) Oysa Allah size Kitapta (Kur'an'da) 'Allah'ın âyetlerinin inkar edildiğini ve onlarla alay edildiğini işittiğiniz zaman, başka bir söze geçmedikleri müddetçe, onlarla oturmayın, aksi halde siz de onlar gibi olursunuz' diye hüküm indirmiştir. Şüphesiz Allah, münafıkların ve kâfirlerin hepsini cehennemde toplayacaktır. 

141) Onlar sizi gözetleyip duran kimselerdir. Eğer Allah tarafından size bir fetih (zafer) nasip olursa, 'Biz sizinle beraber değil miydik?' derler. Şayet kâfirlerin (zaferden) bir payı olursa, 'Size üstünlük sağlayıp sizi mü'minlerden korumadık mı?' derler. Allah, kıyamet günü aranızda hükmünü verecektir. Allah, mü'minlerin aleyhine kâfirlere hiçbir yol vermeyecektir.

142) Münafıklar, Allah'ı aldatmaya çalışırlar. Allah da onların bu çabalarını başlarına geçirir. Onlar, namaza kalktıkları zaman tembel tembel kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar ve Allah'ı pek az anarlar. 

143) Onlar küfür ile iman arasında bocalayıp dururlar. Ne bunlara (mü'minlere) ne de şunlara (kafirlere) bağlanırlar. Allah kimi saptırırsa ona asla bir çıkar yol bulamazsın. 

144) Ey iman edenler! Mü'minleri bırakıp da kâfirleri dost edinmeyin. Kendi aleyhinize Allah'a apaçık bir delil mi vermek istiyorsunuz? 

145) Şüphesiz ki münafıklar, cehennem ateşinin en aşağı tabakasındadırlar. Onlara hiçbir yardımcı da bulamazsın. 

146) Ancak tövbe edenler, durumlarını düzeltenler, Allah'ın kitabına sarılanlar ve dinlerini Allah'a has kılanlar müstesnadır. Bunlar mü'minlerle beraberdirler. Allah mü'minlere büyük bir mükafat verecektir. 

147) Eğer şükreder ve iman ederseniz, Allah size niye azab etsin ki? Allah şükrün karşılığını verendir, hakkıyla bilendir. 

148) Allah, zulme uğrayanın dile getirmesi dışında, çirkin sözün açıklanmasını sevmez. Şüphesiz Allah, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir. 

149) Bir hayrı açıklar veya gizlerseniz, yahut bir kötülüğü affederseniz (bilin ki), Allah da çok affedicidir, her şeye hakkıyla gücü yetendir. 

150-151) Şüphesiz, Allah'ı ve peygamberlerini inkar edenler, Allah'a inanıp peygamberlerine inanmayarak ayrım yapmak isteyenler, '(Peygamberlerin) kimine inanırız, kimini inkar ederiz' diyenler ve böylece bu ikisinin (imanla küfrün) arasında bir yol tutmak isteyenler var ya;işte onlar gerçekten kafirlerdir. Biz de kafirlere alçaltıcı bir azap hazırlamışızdır 

152) Allah'a ve peygamberlerine iman edenler ve onlardan hiçbirini diğerlerinden ayırmayanlara gelince, işte onlara Allah mükafatlarını verecektir. Allah, çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir. 

153) Kitap ehli, senden kendilerine gökten bir kitap indirmeni istiyorlar. (Buna şaşma!) Mûsâ'dan, bundan daha büyüğünü istemişler ve 'Allah'ı bize açıkça göster' demişlerdi. Böylece zulümleri sebebiyle onları yıldırım çarptı. Sonra kendilerine apaçık deliller gelmesinin ardından (tuttular) buzağıyı tanrı edindiler. Biz bunu da affettik ve Mûsâ'ya apaçık bir güç ve yetki verdik.

154) Verdikleri sağlam söz(ü yerine getirmemeleri) sebebiyle 'Tûr'u üzerlerine kaldırdık ve onlara, 'Tevazu ile kapıdan girin' dedik. Yine onlara, 'Cumartesi (yasakları) konusunda haddi aşmayın' dedik ve onlardan sağlam bir söz aldık. 

155) Verdikleri sağlam sözü bozmalarından, Allah'ın âyetlerini inkar etmelerinden, peygamberleri haksız yere öldürmelerinden ve 'kalplerimiz muhafazalıdır' demelerinden dolayı (başlarına türlü belalar verdik. Onların kalpleri muhafazalı değildir), tam aksine inkarları sebebiyle Allah onların kalplerini mühürlemiştir. Artık onlar inanmazlar. 

156-157) Bir de inkarlarından ve Meryem'e büyük bir iftira atmalarından ve 'Biz Allah'ın peygamberi Meryemoğlu İsa Mesih'i öldürdük' demelerinden dolayı kalplerini mühürledik. Oysa onu öldürmediler ve asmadılar. Fakat onlara öyle gibi gösterildi. Onun hakkında anlaşmazlığa düşenler, bu konuda kesin bir şüphe içindedirler. O hususta hiçbir bilgileri yoktur. Sadece zanna uyuyorlar. Onu kesin olarak öldürmediler. 

158) Fakat Allah onu kendisine yükseltmiştir. Allah üstün ve güçlüdür, hüküm ve hikmet sahibidir. 

159) Kitab ehlinden hiç kimse yoktur ki ölümünden önce, ona (İsa'ya) iman edecek olmasın. Kıyamet günü o (İsa) onların aleyhine şahit olacaktır. 

160-161) Yahudilerin yaptıkları zulüm ve birçok kimseyi Allah yolundan alıkoymaları, kendilerine yasaklanmış olduğu halde faiz almaları, insanların mallarını haksız yere yemeleri sebebiyle önceden kendilerine helal kılınmış temiz ve hoş şeyleri onlara haram kıldık.İçlerinden inkar edenlere de acı bir azap hazırladık. 

162) Fakat onlardan ilimde derinleşmiş olanlar ve mü'minler, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler. O namazı kılanlar, zekatı verenler, Allah'a ve ahiret gününe inananlar var ya, işte onlara büyük bir mükâfat vereceğiz.

163) Biz Nûh'a ve ondan sonra gelen peygamberlere vahyettiğimiz gibi, sana da vahyettik. İbrahim'e, İsmail'e, İshak'a, Yakub'a, torunlarına, İsa'ya, Eyyüb'e, Yûnus'a, Hârûn'a ve Süleyman'a da vahyetmiştik. Davûd'a da Zebûr vermiştik. 

164) Daha önce kıssalarını sana anlattığımız peygamberler gönderdik. Anlatmadığımız (nice) peygamberler de gönderdik. Allah Mûsa ile de doğrudan konuştu. 

165) Müjdeleyiciler ve uyarıcılar olarak peygamberler gönderdik ki, peygamberlerden sonra insanların Allah'a karşı bir bahaneleri olmasın. Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

166) Fakat Allah sana indirdiğini kendi ilmiyle indirmiş olduğuna şahitlik eder. Melekler de buna şahitlik eder. Şahit olarak Allah yeter. 

167) Şüphesiz inkar edenler, insanları Allah yolundan alıkoyanlar derin bir sapıklığa düşmüşlerdir. 

168) Şüphesiz inkar edenler ve zulmedenler (var ya) Allah onları asla bağışlayacak ve doğru yola iletecek değildir. 

169) (Allah onları) ancak içinde ebedi kalacakları cehennemin yoluna iletir. Bu ise Allah'a çok kolaydır. 

170) Ey insanlar! Peygamber size Rabbinizden hakkı (gerçeği) getirdi. O halde kendi iyiliğiniz için iman edin. Eğer inkar ederseniz bilin ki, göklerdeki her şey, yerdeki her şey Allah'ındır. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir. 

171) Ey Kitab ehli! Dininizde sınırları aşmayın ve Allah hakkında ancak hakkı söyleyin. Meryemoğlu İsa Mesih, ancak Allah'ın peygamberi, Meryem'e ulaştırdığı (emriyle onda var ettiği) kelimesi ve kendisinden bir ruhtur. Öyleyse Allah'a ve peygamberlerine iman edin, '(Allah) üçtür' demeyin. Kendi iyiliğiniz için buna son verin. Allah ancak bir tek ilahtır. O çocuk sahibi olmaktan uzaktır. Göklerdeki her şey, yerdeki her şey onundur. Vekil olarak Allah yeter. 

172) Mesih de, Allah'a yakın melekler de, Allah'a kul olmaktan asla çekinmezler. Kim Allah'a kulluk etmekten çekinir ve büyüklük taslarsa, bilsin ki, O, onların hepsini huzuruna toplayacaktır. 

173) İman edip salih ameller işleyenlere gelince, (Allah) onların mükafatlarını eksiksiz ödeyecek ve lütfundan onlara daha da fazlasını verecektir. Allah'a kulluk etmekten çekinenlere ve büyüklük taslayanlara gelince; (Allah) onları elem dolu bir azaba uğratacaktır ve onlar kendilerine Allah'tan başka bir dost ve yardımcı da bulamayacaklardır. 

174) Ey insanlar! Size Rabbinizden kesin bir delil (Hz. Muhammed) geldi ve size apaçık bir nur (Kur'an) indirdik. 

175) Allah'a iman edip ona sımsıkı sarılanları ise (Allah), kendisinden bir rahmet ve lütfa kavuşturacak ve onları kendisine varan doğru bir yola iletecektir. 

176) Senden fetva istiyorlar. De ki: 'Allah size 'kelâle' (babasız ve çocuksuz kimse)nin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler o zaman, (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah her şeyi hakkıyla bilendir.

Nisa Suresi Tefsiri

Sûrenin tek ismi vardır, o da “kadınlar” mânasına gelen enNisâ’dır. Sûre adını muhtevasından almaktadır: Akrabalık bağında belirleyici rol oynayan ana rahmine atıfta bulunarak başlamış, kadın (ana rahmi) aracılığı ile birbirinin mirasçısı olan bazı yakınların miras hükümlerini düzenleyen bir âyetle son bulmuş, arada ise birçok âyet kadınlarla ilgili hükümler, açıklamalar ve değerlendirmeler getirmiştir.

 Kur’ân-ı Kerîm’in 114 sûresi içinde “er-ricâl” (erkekler) ismini taşıyan bir sûre bulunmadığı halde bu sûreye “en-Nisâ” (kadınlar) adı verilmiştir. Bu durum, kadınlar için bir onurlandırma, daha önce hep ikinci planda tutulmuş ve hakları verilmemiş kadınlarla ilgili –büyük ölçüde Medine döneminde gerçekleştirilen– inkılâbın bir sembolü ve işareti olarak da değerlendirilebilir. 

Tefsirin Tamamına Erişmek İçin Tıklayınız

Ayrıca İlginizi Çekebilir;

Ali İmran Suresi Nasıl Okunur, Anlamı ve Faziletleri Nedir? Ali İmran Suresinde Ne Anlatılmaktadır?

Popüler İçerikler

Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi
Arkeolog Muazzez İlmiye Çığ 110 Yaşında Yaşamını Yitirdi
Zoru Başardık: Karadağ'a Üç Puan Hediye Eden Milli Takım'a Gelen Tepkiler