Kendisini II. Abdülhamit’in torunu ve Osmanlı Hanedanının temsilcisi gösteren ve bir süredir medya organlarına açıklamalarda bulunan Nilhan OSMANOĞLU adındaki bir kişi, sosyal medyada yayınlanan bir konuşmasında, Türkiye Cumhuriyeti’nin İkinci Cumhurbaşkanı ve İstiklal Savaşımızın kahraman komutanı Merhum İsmet İnönü hakkında tüyler ürpertici ve son derece çirkin iftiralarda bulunmuştur.
Peşinen belirtmek isteriz ki bu çok seviyesiz, çok gülünç ve dayanaksız iddianın mutlak surette gerçek dışı ve kötü bir iftiradan ibaret olduğunu belirtmekle yetinmek istiyoruz. Bunun ötesinde savunmaya geçmenin, müfterinin planladığı amacına hizmet edeceğini değerlendirmekteyiz.
Bilindiği üzere son dönemlerde, tarihimize mal olmuş ve Cumhuriyet tarihimizin mümtaz bir değerine dönüşmüş Merhum İsmet İnönü’ye karşı, sistemli şekilde bir iftira ve saldırı kampanyası yürütülmektedir. Bu kampanyaya kimi zaman, ülke yönetiminde önemli mevkileri işgal etme konumunda bulunan bir takım siyaset adamlarının öncülük ettikleri de ibretle ve pek tabii üzüntüyle gözlemlenmektedir.
Oluşturulan mevcut sosyal/siyasal konjonktürden feyiz ve cesaret alan bu ve benzeri saldırılar, İnönü ile birlikte esasen İnönü üzerinden Cumhuriyetimizi, Cumhuriyetin kuruluş değerlerini ve Atatürk’ü karalama ve gözden düşürme örtülü amacını taşımaktadır. Bu son saldırının, kendisini Osmanlı Hanedan üyesi olarak gösteren bir kişiden gelmesi, bu bakımdan ayrıca düşündürücüdür.
Bu çirkin iftiranın medya organlarında dolaşıma girmesinin ardından, çok sayıda duyarlı yurttaşımız, Vakfımızı arayarak, elektronik yazı göndererek, konunun yargıya taşınmasını istemektedirler.
Bilinmelidir ki şu ana kadar buna benzer birçok saldırıya ilişkin tarafımızca konu yargı organlarına intikal ettirilmiştir. Biz aynı kararlılıkla, ağır hakaret içeren bu iftirayı da elbette en kısa zamanda yargıya götüreceğiz. Bunun yanında, elinde hiçbir delil ve dayanak olmadığı ve olamayacağı halde, tarihi şahsiyetlere ve Cumhuriyet’e karşı pervasızca gerçekleştirilen bu saldırı karşısında, hamiyet sahibi Cumhuriyet Savcılarını da görevlerinin gereğini yapmaya çağırıyoruz.
Rusya gibi kurşuna dizilseler mücevhere gerek kalmazdı. Atatürk merhametliymiş.
Açıklamalarını kanıtlayacak kanıtları sunmadan bir gerçekliği yoktur ama varoluşsal ekonomik sancılar çekip ülkenin zenginliklerinden hak istemek, fransa'da güneşlenirken bir den tesettüre girmek, fetönün okulunda bedava okumanın gerçekliği vardır. Nagihan Alçı'nın bim versiyonu moda oldu bu sıralar.
Sadece birkaç sorum var: Bu vatanın bütün toprakları, malı mülkü, bu vatan için kan döküp can verenlerindir, yani Türk halkınındır. Herhangi bir hanedanın ya da İngiliz zırhlılarıyla kaçanların değil. Peki "bu topraklar hala dedemin malı" halleri nereden geliyor? Bu bir. İkincisi; ülkeye girişleri bile yasak olması gereken ve tek yaptıkları dedelerinin 500 sene önceki zaferleriyle övünmek olan bu kişiler hangi vasıf ve yetkiyle bu gibi konuşmalar yapabiliyor ve bu ülke için canını hiçe sayan kahramanlar hakkında bu şekilde konuşma haddini kendilerinde bulabiliyor? Ve neden derhal soruşturma açılmıyor? Millet elindeki çorabın tekini bile palas pandıras cepheye yetiştirmeye çalışırken bunlarda o mücevherlerin işi neydi? Askerin ayağında düzgün bir çarık dahi yokken ellerindeki mücevherlerin derdine düşmekten hiç mi utanmıyorlar? Bu da üç.