Bazı yerlerde nefesini tutmuş, blokaj koymuş, hayatı içine alamadığı hâl ve durumlarda nefes almayı bir anda durdurmuş olabilirler. Bazı insanlar ise çok az bir nefes ile hayatını şimdiye kadar sürdürmüş olabilir.
Bizler nasıl nefes alıyorsak hayatı da o şekilde yaşarız. Dolu dolu, zengin bir nefesle mi yoksa çok kısıtlı, çok az, yaşayabilecek oranda bir enerji ile mi hayata şimdiye kadar devam ettik?
Şok ve kazalarda o hâl ve durumu aşağıya itebilmek, görmezden gelip unutturabilmek için nefes kesildiğinde ve o an için tutulduğunda; ileriki zamanlarda da kesik kesik ve kısık kısık devam eder ve başta akciğerler olmak üzere kalın bağırsakta ve kalp sisteminde büyük etkiler yapabilir.
Öncelikle oksijenin nerede az alındığını tespit etmek oldukça önemlidir. Ciğerlerin bölümlerine ve nefesin nerelerde alınmadığına dair duygu ve düşünce testleri yapabiliriz veya bol ve derin nefeslerle akciğeri -bir balonu şişirir gibi- aşağıdan yukarıya doğru doldurup boşaltarak tam dolu ve tam boş hâle getirebilir Böylece almayı ve vermeyi tam olarak deneyimlemek üzere çalışmalar yapmış oluruz. Bu konuda bolca yol ve yöntemin olmasıyla birlikte temel olan şey şudur: tam bir nefes alabilmek ve tam bir nefesi bırakabilmek.
Nefesi tam alabilmek, özellikle kaburgaların altlarına, göbeğe hatta göbeğin altından leğen kemiklerine kadar oksijeni, havayı gönderebilmekle mümkündür: oradakileri yavaş yavaş sağarak, bir balonun havasını tamamen indirip boşaltır gibi bırakma eylemine geçmektir. Bu, aynı zamanda bizim duygu ve düşüncelerimizi de kolaylıkla alarak ve vererek bir yaşam deneyimlememizi sağlar.