Bunun için gelişmiş mükemmel organlarımız ve sistemlerimiz var. Karaciğer ve bağırsaklarımız, böbrekler ve tüm boşaltım sistemimiz, deri ve ter bezlerimiz katı haldeki kimyasal toksinleri atmak için muhteşem bir uyum içerisinde çalışıyorlar. Akciğerlerimiz ve solunum sistemimiz ise gaz haline dönüşebilen toksinleri (karbondioksit vb.) bedenimizden uzaklaştırıyor. Böylece bu sistemlerin uyumlu çalışması ile mükemmel sistem işliyor.
Öyle ise neden detoksifikasyon kürlerine ihtiyaç var? “Var işte” deyip geçemeyiz, çünkü çok önemsenecek bir konu. Doğuyoruz, büyüyoruz ve yaşlanıyoruz. Aslında doğduğumuz günde ölmeye başlıyoruz. Her gün bir kısım hücrelerimiz ölüyor ve yerine yenileri geliyor. Bu rejenerasyon (yenilenme) süreci erken yaşlarda çok hızlı ve mükemmel iken yaş aldıkça süreç bazı aksaklıkları da beraberinde getiriyor.
Ömrümüzün bütününe bakarsak doğduğumuz günden itibaren zehirli maddelere maruz kalıyoruz. Yediklerimiz, içtiklerimiz ve soluduğumuz hava bunların en önemli kaynağı. Mesela kurşunsuz benzin ülkemizde 2000’li yılların başında zorunlu kullanıma girdi. Bunun öncesinde kurşunsuz benzin teknolojisi yoktu ve petrolden benzin elde edilirken kurşun kullanılıyordu. Bu döneme kadar hepimiz kurşunla elde edilmiş benzinin egzoz gazını soluduk. Bu anlamda aracın bol olduğu şehir yaşantısı da bedende birikim miktarı açısından elbette bir kriter olarak önemlidir.
Yediklerimiz peki? Günümüz hızlı tüketim alışkanlıkları ve dışarıdan yeme alışkanlıkları ile bir konsept olarak gelişen fastfood yediklerimizin hazırlanması ve raf-dolap ömrünün uzatılması amacı ile eklenen koruyucu kimyasallar da bedenimizi ve detoksifikasyon mekanizmamızı yorucu maddeleri içerdiği kuşku götürmez bir gerçek. Tabii ki hayvancılık ve tarım aşamasında gelişen yeni ziraat teknikleri de artık toksik kimyasalları içeren gıdalar tüketmemizin ayrı bir sebebi. Daha neler var neler saymakla bitmez.