Ne Okusam Diyenler Buraya! Kadın Yazarlar Tarafından Kaleme Alınmış Dünya Edebiyatının En İyi 24 Kitabı

Gerçekler acı olsa da edebiyat literatüründe uzun süre devam etmiş olan erkek hâkimiyetini bilmeyen yok. Ancak gerçekte şu ki dünya edebiyatına iz bırakmış birçok önemli kadın yazar, binbir türlü zorluğu aşarak bu literatür içindeki yerini hakkıyla almış! Biz de hem hangi kitabı okusam diye düşünenler hem de kadınların kurguladıkları dünyalara içeriden bakmak isteyenler için, dünya edebiyatında kadınlar tarafından yazılmış en etkileyici eserleri sizin için derledik;

Not: Kitap açıklamaları tanıtım bültenlerinden alınmıştır.

1. Aşk ve Gurur - Jane Austen

Aşk ve Gurur, taşralı bir beyefendinin kızı olan Elizabeth Bennett ile varlıklı ve soylu toprak sahibi Fitzwilliam Darcy arasındaki çatışmayı anlatır. Gerçi Jane Austen bu iki karakteri birbirlerinin tuzağına düşmüş kişiler gibi sunar; ama bu ilk izlenimi tersine çevirmekte de gecikmez. Soylu bir aileden gelen ve önemli bir servet sahibi olan Darcy, Elizabeth’in ailesinin soylu olmayışı nedeniyle mesafeli davranır. Elizabeth’in davranışında da hem özsaygının uyandırdığı gurur hem de Darcy’nin züppeliği karşı­sındaki öfkesi etkili olur. Zeki ve coşkulu Elizabeth yalnızca Aus­ten’ın en çok sevdiği kadın kahramanı değil, aynı zamanda tüm İngiliz edebiyatının en çok ilgi uyandıran kadın roman kişiliklerinden biridir.

2. Piyango ve Diğer Öyküler - Shirley Jackson

Bir kadın, deli gibi o gün evleneceği adamı arıyor, okunmamış bir mektup, bir ilişkinin en dehşetli yanlarını ortaya çıkarıyor ve mavi takım elbiseli, uzunca boylu bir adam, sinsice sayfalar arasında dolaşıyor… Shirley Jackson, modern edebiyat tarihine geçmiş en iyi öykülerden biri olarak anılan Piyango’yu çoğunlukla kadın kahramanlara, gündelik yaşamda üzerinde pek durulmayan gerginlik ve teslimiyet anlarına odaklanan öyküleriyle bir araya getiriyor. Bu birbirinden ayrı ve yine de birbiriyle bağlı öykülerde insanın üzerine üzerine gelen duvarlar, fırlatılan taşlar, harcanmış rüyalar var ama bunların hiçbiri, insanların içinde yatan karanlıklar kadar ürkütücü, onlar kadar düşündürücü görünmüyor.

İlk yayımlandığı The New Yorker dergisine rekor sayıda okur mektubu gelmesine yol açan, kışkırtıcı unsurları olduğu gerekçesiyle pek çok yerde yasaklanan Piyango, diğer öykülerle birleşerek Shirley Jackson’ın karamsar, karanlık ve karanlığıyla büyüleyen dünyasının, dünyamızın kapılarını aralıyor.

3. Bülbülü Öldürmek - Harper Lee

Harper Lee, kullandığı yalın ama çarpıcı dil aracılığıyla adalet, özgürlük, eşitlik ve ayrımcılık gibi hâlâ güncel temaları, Scout'un büyüyüş öyküsüyle birlikte dokuyarak, iyilik ve kötülüğü hem bireysel hem de toplumsal düzeyde mercek altına alıyor.

Bir 'zenci'nin haksız yere suçlanması üzerinden gelişen olaylar; önyargılar, riyakârlık, sınıf ve ırk çatışmalarıyla beslenen küçük Amerikan kasabasının sınırlarını aşıp, insanlar arası ilişkide adaletin ve dürüstlüğün önemini anlatan evrensel bir hikâyeye dönüşüyor.

4. Gözleri Tanrıyı Seyrediyordu - Zora Neale Hurston

Güzeller güzeli, başına buyruk Janie Crawford büyüklerinin yolundan gitmek istemiyor. Gönlüne göre sevecek, aklına eseni yapacak, istediği biçimde yaşayacak o. Janie tam üç kere evlenecek ve yokluktan zenginliğe, sevgisizlikten aşka yolculuğunda bazen gerçekten zor olsa da burnunun dikine gitmekten asla vazgeçmeyecek.

Toni Morrison’ın zamanımızın en büyük yazarlarından saydığı, antropolog, sinemacı, tiyatro oyunu yazarı, öykücü ve romancı Zora Neale Hurston ateizmiyle, siyah-beyaz toplumsal bütünleşmesine dair görüşleriyle ayrıksı bir isimdi. Yaşadığı dönemde Harlem Rönesansı’nın kilit yazarlarından olsa da yapıtları görmezden gelindi. Ancak Alice Walker’ın 70’lerdeki bir makalesinden sonra ilgi görmeye başladı. Gözleri Tanrı’yı Seyrediyordu günümüzde Afro-Amerikan edebiyatının en çok okunan eserlerinden.

5. Jane Eyre - Charlotte Brontë

Küçük yaşta öksüz kalan Jane Eyre, kendisini hiçbir zaman sevmeyen ancak kocasının vasiyeti üzerine bakımını üstlenen yengesiyle zor bir yaşam sürmektedir. Gönderildiği katı kuralları olan yatılı okulda (Charlotte Brontë’nin de bir yılını geçirdiği Lancashire’daki okul) kötü günler geçirir. Ancak Jane Eyre, Charlotte Brontë kadar şanslı değildir; okulda on yıl kalır ve öğretmen olarak mezun olur. Edward Rochester’ın malikânesinde mürebbiye olarak iş bulur. Evin gizemli efendisi Roches­ter’a âşık olur; ancak onu hayal bile edemeyeceği zorluklar ve acılar beklemektedir.

6. Yükselen Güneşin Ülkesi - Chimamanda Ngozi Adichie

Chimamanda Ngozi Adichie, Afrika tarihinin yeni gelişmelere yol açan bir evresini, 1960'ların sonlarında Biafra'nın bağımsız bir cumhuriyet kurma mücadelesini doğal bir zarafetle anlatıyor. Bu çalkantılı on yıla unutulmaz beş karakter aracılığıyla tanıklık ediyoruz: On üç yaşında bir uşak olan Ugwu; yanında çalıştığı, coşkulu devrimci profesör Odenigbo; profesörün genç ve güzel sevgilisi Olanna; ve onun çelik iradeli ikizi Kainene'ye tutkun olan utangaç İngiliz genci Richard.

Yükselen Güneşin Ülkesinde, geleceğe dair beklentileri, umutları ve savaşın yarattığı hayal kırıklığını son derece etkileyici bir tarzda bir kez daha düşündüren bir roman.

7. İnci Gibi Dişler - Zadie Smith

'İnci Gibi Dişler'in 80 sayfalık müsveddesini götürüp yayınevinden 250.000 pound avans alan Zadie Smith, kitap piyasaya çıktığı andan itibaren hem İngiltere'de hem dünyada çok büyük sükse yaptı ve hemen hemen bütün ödüllerde adını bir fırtına gibi estirdi. Öyle ki dünyaca ünlü Guardian gazetesinin bu yıl ilk defa verdiği ödülü kazandığında da, jüride bulunan ünlü romancı Julian Barnes, düşüncelerini şu sözlerle ifade etmişti: 'Bir romancı olarak içim kıskançlık ateşiyle kavruluyor.' Peki, ne anlatıyordu ki bu gencecik, yarı-Jamaikalı kız: Her türlü aşırılığın revaçta olduğu Londra'nın kenar semtlerinden birinde, farklı renklerin, farklı dinlerin ve farklı kuşakların, Jones'lar, İkbal'ler ve Chalfen'ler gibi üç renkli ailenin, çoluk çocuk birbirinden matrak hikayeleri etrafında, göçmenlerin, geleneklerin, İngiliz orta sınıf ailesinin ve alt-kültürlerin ağzına kadar dolu bir cümbüş sürahisine daldırıp daldırıp çıkarılan bir parodisini... İddia ediyoruz ki, milenyumun ilk parlak edebiyat yıldızı olan Zadie'nin İnci Gibi Dişler'ini ya her gün bir öğün yirmi sayfa eğlence ve keyif şöleni olarak yuvarlayıp bir aylık bir rüyaya yattığınızda, ya da işinizden üç gün izin alarak bir defada oturup gözleriniz kan çanağına dönene kadar yutarak bitirdiğinizde, kesinlikle tadı damağınızda kalacak ve 'keşke daha çok sayfa, daha çok olsaydı...' diye söyleneceksiniz. İnci Gibi Dişler, uçuk bir kızdan delice ironilerle dolu çılgınca bir roman.

8. Mrs. Dalloway - Virginia Woolf

Virginia Woolf belki de en tanınmış romanı olan Mrs. Dalloway için bir yazısında bunları söylüyor. Dediklerini yapıyor da; her şeyden önce tek bir günün yoğun örgüsü içinde hem akreple yelkovanın peşinde koşan hem de o günün saatleri içinde kahramanlarının zihninde uzayıp giden iç zamanlar bulan bir roman bu. Mrs. Dalloway, edebiyat tarihinde daha sonraları 'bilinç akışı' adıyla anılacak bir tekniğin en başarılı örneğidir. Kitaba adını veren Clarissa Dalloway, akşam vereceği davetin hazırlıkları peşinde Londra sokaklarında dolaşırken, kitabın öteki, 'gizli' kahramanı Septimus Warren Smith aynı sokaklarda başka, daha karanlık bir hedefe doğru yol alır. Kitabın birbiriyle hiç yüzyüze gelmeyen bu iki kahramanı delilikle sığlık, sığlıkla derinlik, yaşamla ölüm kadar temel karşıtlıklar içinde 'günden geceye' yolculuklarını tamamlar ve Virginia Woolf'da birleşirler.

9. İyi İnsan Bulmak Zor ve Diğer Hikayeler - Flannery O'Connor

İyi İnsan Bulmak Zor, yirminci yüzyıl Amerikan edebiyatının en ilginç isimlerinden biri olan ve 'Güney Gotiği' diye adlandırılan akım içinde başarılı eserler veren Flannery O'Connor’ın on öyküsünü içeriyor. Tekinsiz bir atmosferin hâkim olduğu bu öykülerde, insan doğasının pek hoş olmayan ama bir o kadar da gerçek yönleri gözler önüne seriliyor. O'Connor'ın karakterlerinin çoğu sempati duyulamayacak kadar rahatsız edici, ama onları ilginç kılan tam da bu. İyi veya kötü diye sınıflandırılmaya şiddetle direnen karakterler söz konusu burada; ahlak terazisinde hangi kefenin ağır basacağını kestirmek kolay değil. Zira okuru bencilliğin, riyakârlığın, cehaletin ve hatta sırf zevk için yapılan kötülüğün dünyasına buyur eden O'Connor ahlak, dindarlık, iyi ve kötü gibi ikircikli konularda bildik klişeleri yerle bir ediyor ve neredeyse tedirgin edici, afallatıcı bir nesnellik sergiliyor. Grotesk karakterlerle dolu bu grotesk dünya, 'karanlık'la yüzleşmekten korkmayan edebiyatseverlere doyurucu bir okuma vadediyor.

10. Sırça Fanus - Sylvia Plath

Parlak bir üniversite öğrencisi olan Esther Greenwood, 1950’lerde yayın dünyasında acımasız bir rekabetin sürdüğü New York’a büyük hayallerle gelir ve önemli bir moda dergisinde iş bulur. Kapıldığı beklentilerle karşısına çıkan fırsatların yoğunluğu, masumluğunu yitiren genç kızın zamanla kaldıramayacağı bir boyuta ulaşır ve Esther kendini tam bir karabasanın içinde bulur. Kimlik arayışı peşinde ürkütücü bir yola giren duyarlı ve hevesli bir genç kadının üniversite yılları, erkeklerle ilişkileri, yaşadığı çöküş, intihar girişimleri ve gördüğü psikolojik tedaviler mizahi bakış açısı unutulmadan son derece içtenlikle işlenmiş.

11. Frankenstein - Mary Shelley

Bilim tutkunu genç öğrenci Victor Frankenstein’ın yarattığı varlığı gördüğü anda söylediği bu sözler, kendi çocuklarını terk eden Tanrı’nın hayal kırıklığının yansıması olarak yorumlandı. Frankenstein’ın yalnızlaşmaya ve yabancılaşmaya mahkûm edilen canavarıysa, ölü doğaya can veren yaratıcı tarafından bu dünyada tek başına bırakılan modern insanın kaderini temsil ediyordu. Shelley’nin Frankenstein ya da Modern Prometheus’u, XVIII. yüzyıl Avrupa’sının Aydınlanmacı tutkularının kültür açısından korkunç sonuçlarını hayal eder. Bilimden yararlanarak “doğanın sırlarına nüfuz etmeye” yönelirken insan doğası ve bedeni dahil olmak üzere her şeyi birer nesneye çeviren Aydınlanmacı arzu, Fran­ken­stein’ı pişmanlıkla son bulacak bir serüvene sürükler: Frankenstein’ın canavarı, aslında aklın kendi canavarıdır ve şimdi sadece bu canavardan değil, onu yaratan aklın kendisinden de korkulması gerekmektedir.

12. Yakın - Octavia E. Butler

26. doğum gününde Dana ve eşi Kevin yeni evlerine yerleşmeye çalışıyordu ama o sırada Dana’nın midesi bulanmaya ve başı dönmeye başladı. Baş dönmesi geçtiğinde kendini yeşilliklerin arasında, bir nehrin kıyısında buldu. İşte o nehirde boğulmak üzere olan küçük Rufus’u kurtardığında pek çok zaman yolculuğunun ve hayati tehlikelerin ilkinin başladığını bilmiyordu. Dana köleliğin en sert dönemlerinin yaşandığı Maryland’e istemsizce yaptığı her zaman yolculuğunda hem kendisi hem Rufus hem kan bağı hem de kölelik hakkında çok daha fazlasını şey öğrenecekti.

Yalnızca kaleminin kuvveti değil aynı zamanda muhalif duruşu, hiyerarşiye baş kaldırması, ırk ve cinsiyet eşitsizliğine karşı tepkisiyle de döneminin en mühim yazarlarından biri olan tarihteki ilk kadın siyahi bilimkurgu yazarı Octavia E. Butler, hem bilimkurguda hem de Afroamerikan edebiyatında bir dönüm noktası. Sadece tür içerisinde değil, modern edebiyat okurları arasında ve hatta akademide dahi çok önemli bir yer tutan Yakın ise zaman yolculuğunun, fantazinin ve tarihi kurgunun iç içe geçtiği türler ötesi bir roman.

13. Yıldızın Saati - Clarice Lispector

“Bu hikâyenin bana dokunacağını ve her günün ölümden çalınan bir gün olduğunu iyi biliyorum. Entelektüel değilim, bedenimle yazıyorum. Yazdığım da bir ıslak sis. Kelimeler orgun müziğiyle kesişen, sarkan, bağlanan, dönüşen, eşit olmayan gölgelerden ilham alan sesler. Karşı perdesi acının kalın sesinde olan, canlı ve zengin, marazi ve karanlık, o ağdalı kelimeleri haykırmaya zor cüret ediyorum. Allegro con brio. Kömürden altın çıkarmaya çalışacağım. Hikâyeyi geciktirdiğimi ve topsuz oynadığımı biliyorum. Gerçek bir eylem midir? Yemin ederim ki bu kitap kelimelerden yapılmadı. Bu kitap sessizlik. Bu kitap bir soru.”

14. Damızlık Kızın Öyküsü - Margaret Atwood

Kadın, 'bunaltıcı düşlerden uyandığı' bir sabah, hiçliğe dönüşmüş olarak buldu kendini. Artık bir adı yoktu, düşüncesi, benliği, arzusu yoktu ama bir rahmi vardı. Yaşamını kolonilere sürülmeden, öldürülmeden, Damızlık Kız olarak sürdürmesini sağlayan rahmi. Artık âşık olmayacaktı, sevmeyecekti, onaylanmış bir dilin ötesine geçmeyecekti. Duvarlara asılmış sıra sıra cesetler, tek gerçeğin savaş ve üreme olduğunu hatırlatıyordu. Özgürlük hatırlanmayacak kadar uzaktaydı…

15. Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım - Elena Ferrante

Benim Olağanüstü Akıllı Arkadaşım, İtalya’da bir kenar mahallede yetişen iki genç kızın çekişmeler, kıskançlıklar ve sırlarla örülü dostluklarını, zorluklarla geçen büyüme ve varoluş serüvenlerini anlatıyor.  

“Napoli Romanları”nın ilki 50’lerde, fakir bir mahallede başlıyor. Bu unutulmaz dostluk hikâyesinde fazlasıyla akıllı ve duyarlı iki genç kız, Lenu ile Lila, boğucu erkek-egemen kültür, duyarsız, buyurgan aileleri ve yoksunluklar karşısında birbirlerinde teselli bulur. Ancak bu iki sıradışı arkadaş büyüdükçe, onlara dayatılan değerleri kabule yanaşmayacak, büyük fedakârlıklar da gerektirse, birer kadın olarak tutkularını yaşamak ve yaratıcı olmak için ellerinden geleni yapacaktır…

Not: Kendisinin kadın olduğu bilinse de yazar takma isim kullanarak kimliğini gizlediği için halen kim olduğu kesin olarak bilinmemektedir. Bu yüzden yazarın fotoğrafı kullanılamamıştır. 

16. Mor Yıllar - Alice Walker

Erkek egemen bir dünyada siyahi olduğu için de ayrıma uğrayan Celie’nin yaşadıkları o kadar ağır ve utanç vericidir ki, bunu yüksek sesle Tanrı’ya bile söyleyemez, sadece yazarak anlatır. O ağır hayatın içinde tecavüz, şiddet, çocuk yaşta evlendirilme, çok çalışma vardır. Sevgi ile zulüm, inanç ile kötülük iç içedir. Ancak bir gün Celie, kendi gücünü ve içindeki neşeyi keşfettiğinde dönüşümü de başlar.

Alice Walker’a 1983 yılında Pulitzer Ödülü kazandıran Renklerden Moru, her biri birbirinden dirençli kadınların yanı sıra, kendi ezilmişliklerinin acısını kadınlardan çıkaran erkeklerin hikâyesiyle de zenginleşen bir roman.

17. Masumiyet Çağı - Edith Wharton

Bir süre Avrupa’da yaşayan güzel Kontes Olenska’nın, muhafazakâr ve katı âdetlerin hüküm sürdüğü New York’a geri dönüşü sosyetede büyük yankı uyandırır. İyi bir konuma sahip genç avukat Newland Archer ile güzeller güzeli May Welland’ın nişanlandıkları gece ortaya çıkan Kontes Olenska, kocasını terk ediş öyküsü, entelektüel ruhu, özgürlüğe düşkünlüğü ve herkesten farklı olan duruşuyla sosyetenin hayatını renklendiren bir figür haline gelir. Melankolik bakışları ve ulaşılmaz tavırlarıyla Archer’ın yüreğine hançer gibi saplanan bu genç kadın, özlemini duyduğu duyguların karşılığını da bu genç adamda bulur. Peki, hiçbir şeyin gizli kalmadığı bir toplumda aşkı özgürce yaşama arzusu, iki âşık için mümkün olabilecek midir?

18. Ufak Yangınlar - Celeste Ng

Shaker Heights’ta yollardan, evlerin rengine kadar her şey en ince detayına kadar planlıydı. Kimse de bu ruhu, kurallara uymayı ilke edinmiş Elena Richardson’dan daha iyi yansıtamazdı. Kızı Pearl’ü kendi başına büyüten Mia Warren sanatçıydı ve Shaker Heights’a yeni taşınmışlardı. Kısa süre içinde Richardsonların dört çocuğu da güvenli ve düzenli hayatlarından kopacak, hayatlarını ve kendilerini sorgulamaya başlayacaklardı. Ancak hem Shaker Heights’ı bölen hem de Mia ile Bayan Richardson’ı iki farklı cephe almaya zorlayan bir dava patlak verince Bayan Richardson, Mia’nın geçmişini gün yüzüne çıkarmaya karar verecek, bunu takıntısı haline getirecek ve kendi ailesi ile Mia’nınkini parçalama tehlikesiyle karşı karşıya gelecekti.

19. Sevilen - Toni Morrison

Kölelik cehennemine içeriden bir gözle bakan Sevilen, çocuklarıyla birlikte kölelikten kaçan bir kadının özgürlük savaşını anlatıyor. Geçmişin ağırlığını omuzlarından yıllar sonra dahi indiremeyen, onun hayaletleriyle boğuşan Sethe, annelik vicdanıyla, kadınlığıyla ve ait olduğu toplumla hesaplaşıyor. Kadınlık ve annelik duygularıyla müthiş bir şekilde harmanlamış Toni Morrison'ın bu dev eseri, zalimliklerle dolu bir tarihe ışık tutarken, siyahi bir ailenin merkezinde çok kişisel bir varoluş hikâyesinin duygu dolu inceliklerini ıskalamamayı başarıyor. 

Acı ve güzelliği yan yana getiren şiirsel diliyle Toni Morrison'a Pulitzer Ödülü'nü kazandıran Sevilen, büyülü atmosferi ve doğaüstü detaylarıyla fazlasıyla sahici bir masal...

20. Küçük Şeylerin Tanrısı - Arundhati Roy

Küçük Şeylerin Tanrısı, lirik bir dil ve şiirsel bir anlatımla, yasak bir aşkın çökerttiği bir ailenin dramını dile getiriyor. Varlıklı bir Hindu ailesinin güzel kızı Ammu, yanlarında çalışan bir işçiye âşık olur. Önüne geçilmez, kural tanımaz bir tutkuyla bağlanırlar birbirlerine. Genç adam, toplumun en alt kesimindendir. Sonu olmadığını bildikleri bu aşkta “küçük şeyler”le yetinirler; geleceği düşünemezler... Arundhati Roy, geriye dönüşlerle örüyor romanın kurgusunu, beklenmedik, dehşet verici bir sona ulaştırıyor. 1960’lı yılların sonunda, Hindistan’ın güneyinde geçen bu hikâyede, arka planda bağımsızlığını yeni kazanmış, siyasî çalkantılar içindeki ülkeyi, kast sisteminin ürkütücü baskısını ve toplumsal tabuları buluyoruz. Hindistan’da yayımlandığı zaman, geleneklere aykırı düştüğü için büyük tartışmalara yol açan Küçük Şeylerin Tanrısı, sayısız dile çevrilmiş unutulmaz bir roman.

21. Rebecca - Daphne du Maurier

Gotik edebiyatın hak ettiği takdiri zaman içinde gören yazarlarından Daphne du Maurier’nin Rebecca’sı örnek bir tekinsiz mekân anlatısı. Sahne sanatlarıyla, yazarlıkla ilgilenen bir ailenin kızı olan ve derinlikli, sonunu açık etmeyen tekniğiyle pek çok eseri beyaz perdeye uyarlanan du Maurier iki dünya arasına sıkışmış, sırları ve tutkularıyla kendilerine çıkış yolu arayan karakterleriyle okura son sayfaya kadar şüphe, şaşkınlık vaat eden yazarlardan. Alfred Hitchcock’un aynı isimle sinemaya uyarladığı Rebecca ise unutulmaz bir başyapıt.

Adı anılmayan ikinci eş, sevdiği adamın peşinden gider ve cennet bahçesi gibi görünen Manderley Malikânesi’ne gelir. Ancak burası, kısa sürede hayatını esir alan bir heyulaya dönüşür. Bu evlilikteki sorunları çözmek zordur ama asıl dert, ölümüne rağmen bütün mekâna izlerini bırakan ve hayatlarına musallat olan ilk eş Rebecca’nın hatırasından kurtulmaktır.

22. Doğu Ekspresinde Cinayet - Agatha Christie

Gece yarısından sonra artan şiddetli tipi yüzünden Doğu Ekspresi artık yoluna devam edemez durumdadır. Yılın bu zamanlarında lüks tren tamamen doludur. Ertesi sabah yapılan kontroller sonucu tüm yolcuların sağ salim trende olduğu anlaşılır. Ancak, defalarca bıçaklanarak öldürülen Amerikalı yolcunun kompartımanının kapısı içeriden kilitlidir. Sonunda, trende yolculuk etmekte olan Hercule Poirot cinayeti incelemeye başlar. Ancak kimi yolcular cinayetin izlerini yok edebilmek için yaşlı dedektifin dikkatini dağıtmaya çalışırlar. Poirot, kehanet sayılabilecek bir saptamayla cinayeti bir değil iki şekilde çözümlemeyi başarır.

23. Bu Benim Kanım - Élise Thiébaut

Ayında olmak, renkli olmak, gelinciklenmek veya külotundaki Kızıl Ordu... Onu hangi biçimde isimlendirirsek isimlendirelim kadınlar için her ay (ölmeksizin!) bir miktar kan kaybetmeye neden olan bu doğal olgu, bütün toplumlarda tabu olarak kalmayı sürdürüyor. Élise Thiébaut bu adaletsizliği ortadan kaldırmak için bizi, âdet kanının ardındaki gizli gerçekleri belgeli, öğretici aynı zamanda mizah yüklü bir biçimde keşfetmeye davet ediyor. Kamikaze oositin ve mayonezin gizemini, dönemsel koruma ürünlerinin şaşırtıcı hikâyesini (tehlikelerini olduğu kadar cazibesini de) ve kimi zaman dinlerin âdet kanını kullanarak gerçekleştirdiği ilginç gelenekleri kişisel hikâyesinden hareketle keşfetmemizi sağlıyor. Ayrıca son bilimsel gelişmelere göre yeni gençlik veya ölümsüzlük iksiri olabilecek bu sıvı hakkında diğer birçok şeyi...

Öyleyse, âdetleri değiştirme zamanı gelmedi mi? Menstrüel devrim, ne olursa olsun, yaşanmaya devam ediyor. Ve büyük ihtimalle bu, hem kanlı hem de barışçıl ilk devrim olacak.

24. Murasaki Shikibu’nun Günlüğü - Murasaki Shikibu

Murasaki Shikibu ( 970?-1014?): Doğum ve ölüm tarihleri gibi gerçek adı da bilinmemektedir. Murasaki, büyük ün kazandığı romanı Genji Monogatari’deki kadın kahramanlardan birinin adıdır, Shikibu ise babasının unvanıdır. Japon edebiyatının en ünlü klasik romanı sayılan Genji Monogatari’den başka, Murasaki Shikibu’nun 128 şiirini topladığı bir eseri ve 1008-1010 yılları arasında yazdığı bir günlüğü vardır. Murasaki Shikibu’nun Günlüğü’nde canlı bir şekilde anlatılan dönemin saray yaşamı ve törenlerin yanı sıra hakkında çok az bilgiye ulaşılan bu ünlü yazarın yaşamına dair önemli ipuçları da yer alır.

Bu içerikler de ilginizi çekebilir;

Kadın Yazarlar Tarafından Yazılmış Mutlaka Okunmanız Gereken 13 Enfes Bilim Kurgu Kitabı
Okurların Kafasını En Çok Karıştıran Anlaşılması Birbirinden Zor 10 Kitap
Kitaplar Yakıldı! Naziler Tarafından Ele Bile Alınması Yasaklanmış 12 Edebi Eser

Popüler İçerikler

Almanya’da Noel Pazarına Saldırı: Saldırgan Suudi Arabistan Vatandaşı Bir Doktor Çıktı!
"Aşk Solcudur..." Kızılcık Şerbeti'nde Deniz Gezmiş Anıldı
Kadınlarla Kafayı Bozan Sözde Hoca Bu Kez de "Karını Bize de Evde Oynat" Sözleriyle Tepki Çekti