'Özgür olma' fikri, insanların hoşlandığı bir düşüncedir; bunun aksine 'özgürlükten yoksun olma' düşüncesi öfke yaratır. Sıklıkla iki kutuplu bir çerçevede sunulur: Bir yanda özgür ifade, özgür seçim ve demokrasi; diğer yanda ise baskı, sansür ve otokrasi. İlkini korumak için çaba gösteririz.
Ancak, özgürlük kavramı yalnızca bununla sınırlı mıdır? 'Özgürlük' hakkında bize anlatılan, üzerinde düşünülen ve deneyimlenen nedir? Bu kavram hangi anlamları içerir? Hangi bağlamlarda kullanılır ya da kullanılmaz?
Batı'nın gelişmiş kapitalist politikalarında, özgürlüğün zamanımızın belirleyici değeri olduğu, her türlü durumda korumanın önemli olduğu defalarca vurgulandı. Ancak artan gözetim ve hızlandırılmış militarizasyon gibi faktörlerle birlikte, özgürlük kavramı farklı anlamlara dönüşmüştür. David Harvey'in ifadesiyle, özgürlük artık çeşitli tartışmalı kullanımlarla ilişkilendirilen bir kavramdır.
Eğer o büyülü özgürlük atına binme şansımız olsaydı, nereye yönelirdik?
'Özgürlük' bir nesne olarak ele alınmamalı, sadece bir çağrıda yüceltilen bir moda terimi olmamalıdır. Bu kavram, güçlülere ve zenginlere güç vermek amacıyla kullanılan sihirli bir ifade olmaktan çıkmalıdır. Bu kişiler, kendi devletlerinde ifade özgürlüğünü, akademik özgürlüğü hatta daha da kötüsünü zayıflatma rolüne sahip olsalar bile.
Aimé Césaire'in Sömürgecilik Üzerine Söylem adlı eserinden esinlenerek ifade edecek olursak, özgürlük sadece bir kavram olmanın ötesine geçer; her zaman aktif bir çaba gerektiren bir pratiği temsil eder. Özgürlük, sadece Batı'nın mevcut modelinin özgürlüğüne sahip olduğu bir düşünceden daha fazlasını talep eder; aynı zamanda henüz gerçekleşmemiş bölgelere, henüz tam olarak anlamını bulmamış topluluklara öğretilmesi gereken bir kavramdır.
Toplumsal hoşgörü, genellikle bilim ve rasyonalitenin hüküm sürdüğü, dinin etkisinin azaldığı bir ortamda varmış gibi görünür. Ancak günümüzde, eleştirel düşünceye karşı görünmeyen bazı eğilimler, büyük şirketlerin bilgiyi özelleştirerek belirlediği koşullarda bilimle iş birliği yapmaktan kaynaklanır. Bu tür durumlar genellikle açıkça baskıcı olmasa da eleştirilmeye değer ve ancak cesur bireyler tarafından ortaya konulabilecek baskıcı olmayan durumlar da vardır; örneğin Suudi blog yazarları veya eğitim hakları için mücadele eden kadınlar gibi. Benzer şekilde, Afganistan veya Hindistan'daki ordu şiddetine karşı on yıldan fazla süredir açlık greviyle direnen Irom Sharmila gibi kişiler de bu kategoriye girer. Farkındalıkta olmamız gereken, bazen daha ince ve rahatsız edici olan durumların da mevcut olabileceğidir.
Özgürlüğü kullanmaktaki en büyük tehlike, genellikle içselleştirdiğimiz düşünce alışkanlıklarına sapmamız gerektiğini kabul etmemiz gerekliliğidir. Her şeyin belirli bir şekilde olması gerektiği veya her zaman böyle olacağı beklentisi, düşünce kalıplarımızı şekillendirerek daha kolay kabul edilen düşünce kalıplarına dönüşebilir.
'Özgürlük,' iktidara karşı ve iktidar hakkında doğruları ifade ederek sürekli olarak keskinleştirilen bir araçtan çok, kendini beğenmişliğe dönüşmemesi için dikkat edilmesi gereken bir kavramdır. Bu kavramı, yüzeysel kültürel ayrıcalıkların üstünlüğünü savunmak amacıyla kullanmak yerine, daha düşük kültürlere karşı bir tür üstünlük iddiasına dönüşmesine karşı dikkatli olmalıyız.
Özgürlük, yalnızca bir 'şey' değil, aynı zamanda bir değer olarak kabul edilmelidir. Eğer özgürlük sadece tapılası bir nesne olarak görülürse, iktidarın ve mevcut statükonun destekçisi olma tehlikesi taşır. Bu nedenle, özgürlüğü evrensel bir değer olarak kabul etmeli ve onu sadece bir silah değil, insan haklarını ve adaleti savunan temel bir ilke olarak kullanmalıyız.
Instagram
X
LinkedIn
Facebook
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio
Hiçbirimiz özgür değiliz, hepimiz göz hapsindeyiz, elalem ne der derdindeyiz. Sırf kendimiz istiyoruz diye yapabildiğimiz şeyler, yapamadıklarımızdan daha az. Acı ama gerçek.