1990'lı yıllar Türkiye'nin yaşadığı en karışık dönemlerden bir tanesi. Kültürel ve politik anlamda neredeyse bir geçiş sayılan bu dönemde unutulmayan bazı olaylar var. Özellikle özel kanalların hayatımıza girmesi ve dış dünyayı tanıma evrelerinde epey bir yol kat etmişiz ve bu hiç kolay olmamış. Elbette bu kadarla bitmez ama 90'larda yaşanan ve zihnimizden gitmesi neredeyse mümkün olmayan o olaylardan bazıları şöyle:
Olay şöyle gerçekleşiyor: Medyumlar kendilerinin en başarılı olduğunu anlatıyor ve Memiş 'Gazete benim için herkesi şaşırtan medyum diye manşet attı' diyor. Bunun üzerine de Keto 'Aynı basın senin için gay de demişti' diye bir hatırlatmada bulunuyor ve Memiş çığrından çıkıyor...
Televole kültürü sağolsun hayatımızın orta yerine böyle gereksiz bir şey bırakıp gitti. Örnek vermek gerekirse:
-Elektrik olmasa napardık?
-Bilmem
-Televizyonu karanlıkta seyretmek zorunda kalırdık
Levent Oran kimdir, nedir bunu tam olarak bilmiyoruz. Savaş Ay'ın A Takımı programında kadrolu tartışmacı olarak bulunan Levent birey, bu açıklaması ile gündeme oturmuştu. Daha sonra Bursa'da bir gazinoda şarkıcılık yaptığı ve dövüldüğü de gelen bilgiler arasında.
Olay, iki kadının Kumkapı'da yemek yerken karşı masadaki İsmail Kızılkaya'nın kendilerine sarkıntılık etmesi sonucu vuku buluyor. Mutfaktan aldığı bıçak ile İsmail Kızılkaya'yı öldüren Zeynep Uludağ hapse girdi. Ardından yine kendisinin baş rolünü oynadığı bir film de çekildi.
Kumkapı cinayetinde elbette birden fazla mağdur vardı. Bunlardan belki de en zor durumda kalan, eşini kaybeden Gülten Kızılkaya. Dönemin reyting düşkünü medya yönetimi tarafından mütevazi bir ev kadınıyken birden seksi bir assoliste dönüştürüldü.
Sadettin Teksoy'un işlediği konular, şu an internette yazılan en absürd içeriklere bile taş çıkartırdı. Keloğlan mağarası diye bir mağara bulup 'Saçım benim saçım benim, dökülüyor saçım benim, keloğlan mağarasına girdim, gür çıkıyor saçım benim' gibi maniler yazması da enteresandı.
Dönemin belki de en büyük yolsuzluklarından biri olan İSKİ skandalı patlak verdiğinde hepimiz şaşkınlıktan küçük dilimizi yutmuştuk. Levent Kırca'nın kendi üslubu ile eleştirdiği bu sahne ve jet ski esprileri ise unutulmayacak kadar başarılıydı.
Sevda Demirel 'Sen çok aşk yaşadın bilirsin' 'Çok eşlisin' gibi ithamlarından sonra Hande Ataizi'nin 'En azından beni polis basmadı' gibi karşılıklı ve çok detaylı suçlamalarından sonra cereyan eden olaylar silsilesi.
Özel kanalların açılmasından sonra hayatımızın orta yerine erotizmden bir kuple bırakıldı. Üstelik sadece kadın vücudunun estetiği kullanılarak gerçekleşen bu hangi amaca hizmet ettiği bilinmeyen programın da epey bir müptelası vardı.
Konu neredeyse hep aynı: Emrah fakir, dünyadaki herkes zengin. Bu çıkmaz içerisinde yaşanan aşklar ve kavgalar... Rol arkadaşları da genellikle Demet Akalın, Seren Serengil. Hatırladınız di mi?
Alaattin Çakıcı ve Nuri Ergin arasında geçen bu diyaloglar, bilhassa hayal gücünün gidebileceği maksimum sınırları görmek isteyenler için adeta bir ders kitabı niteliğindeydi.
1990'lı yıllarda, Emlak Bankası eski genel müdürü Engin Civan ile müteahhit Selim Edes arasındaki suç ilişkisinin açığa çıkmasıyla patlak veren ve 1990'lı yılların ortalarında Türkiye gündemini uzun süre işgal etmiş olay. Engin Civan'ın 'Hani nerede bana para verdiğinin belgesi var mı?' sorusuna Selim Edes'in verdiği 'Rüşvetin belgesi mi olur pezevenk!' yanıtı literatüre geçmiştir.
İnternet hayatımıza girmeden önce istediğimiz şeye ulaşmak bu kadar kolay değildi elbette. İstek şarkılar da buna dahil! Yıllarca resmi ve mesafeli olarak ezberlediğimiz TRT Radyosu'nun dışında olan samimi üsluplar, özel radyoların daha da sevilmesine sebep olmuştu.
Bir gün herkes 'Kıl oldum abi' diye bir şarkı dinledi ve o günden sonra her şey değişti. Tarkan, hepimizin özlediği bir pop star olarak kasetleriyle, posterleriyle artık evlerimizdeydi. O günden bu yana da kendisine olan sevgimizden hemen hemen hiçbir şey kaybetmedi.
Hepimizin heyecanla beklediği bir başbakandı Tansu Çiller. Her şeyden önce kadındı, anaçtı. Bu olumlu taraflarını maalesef siyasette başarıya çeviremedi. Ondan geriye kalan halüsi...halüs...hasün..hüsna...
Bakınca aslında bir arabanın bir kamyona çarpması gibi sıradan bir trafik kazası olarak görünen bu olay, bir ülkenin neredeyse bütün dengelerini değiştirdi. Unutmak mümkün değil.
O dönem Show TV'nin yaptığı bu uyguluma aslında bi uyarıdan çok bir ilgi çekme yöntemiydi. Dümdüz yayınlayıp gitseler belki kanal değiştirecektik ama kırmızı noktayı görünce gizli gizli bakmadan edemedik.
Kendisinin bu iddiası farklı bilimlerin ve ilimlerin konusu, bu konuda bir şey söyleyemeyiz. Ancak Reha Muhtar'ın 'Peygamber olmak isteyen gençlere tavsiyeleriniz nelerdir?' sorusunu da unutmak mümkün değil.
Tansu Çiller Erzurum mitinginde platforma doğru ilerlerken birisi sesleniyor: -pıttığını yiyeyim senin! Çiller söylenen kelimenin anlamını bilmediği için o esnada yanında bulunan vali muavinine dönüp soruyor. Vali muavini bu yörede pıttığ demenin kadının cinsel organı anlamına geldiğini söyleyemiyor tabii ve çekine çekine cevap veriyor; -sevgi gösterisinde bulunuyor efendim. Ciğerinizi yerim demek istiyor. Çiller kürsüye geldiğinde mütebessim bir ifadeyle halka sesleniyor: -sevgili Erzurumlu Dadaşlar; bu bacınızın pıttığı size feda olsun!
#1 Medyum Keto o yumruğu önceden tahmin etmeliydi *-*
Susurluk olayının ardından tepki için her akşam 9'da yakılıp söndürülen ışıklar, tencere tava çalan teyzeler.... Ayakta uyumuyormuşuz o zaman. Bir de Fadime Şahin ve Müslüm Gündüz'ün basılması olayı vardı :D