İkisinin de Bektaşilik ile bir alakası yoktu. Yahya Kemal'i Yakup Kadri, Celile Hanım'ı ise bir dostu oraya götürmüştü.
Terakki adlı şiirinde şöyle anlatır:
'Yollarda kalan gözlerimin nûrunu yordum,
Kimdir o, nasıldır diye rüzgârlara sordum,
Hulyâmı tutan bir büyü var onda diyordum,
Gördüm: Dişi bir parsın elâ gözleri vardı.'
Celile Hanım, sevgilisinin Ada'daki eviyle Nişantaşı'ndaki kendi evi arasında mekik dokuyordu.
Damatlık gömlekler bohçalanmış, yeni ev için eşyalar alınmış, eşe dosta haber gönderilmişti.
Yakın arkadaşı Yakup Kadri'ye 'Bu kadar dile gelmiş bir kadınla ben nasıl evlenebilirim? Sonra herkes bana ne gözle bakar?' dedi.
Bu şok üzerine Celile Hanım derhal Paris'e gitti. Resim eğitimi aldıktan sonra İstanbul'a döndü ve bir paşazade ile kısa süreli bir evlilik geçirdi.
Yahya Kemal ise İstanbul'da kaldı. Hayatına giren birçok kadına rağmen hiç evlenmedi.
Oğlu Nazım Hikmet artık tanınmış bir şairdir ve siyasi görüşleri nedeniyle tutuklanmıştır.
ulan kadını önce tavlayıp sonra orospu diye etiketleyerek vazgeçmişsin, sonrasına yine yüzüstü bırakmışsın. Seni de adam bilirdik
Uyuz oldum Yahya Kemal e.
cok kopuk bir hikaye olmuş aşık olmuş sonra kötü kadın ilan etmiş, sonrada "Aşkından vazgeçmediğim kadının, o veda gecesi nadide göğsünden aldığım çiçektir...1919." demiş ne bu şimdi ne sacma bir aşk hikayesidir