Nazım Hikmet'in Büyük Aşkı Piraye İçin Yazdığı Mektupları Okuyunca ''Keşke Biri de Bizi Böyle Sevse'' Diyeceksiniz

Nazım'ın ömrünün 20 koca yılı, kızıl saçlı aşkı Piraye'yle geçti. Ne kadar bu aşkın sonu iyi bitmese de biliyoruz ki bu aşk içinde çok şey biriktirdi ve ikisi de birbirini çok başka sevdi. Bu 20 yıl hep tutuklanmalar ve hapis hayatıyla geçti. Piraye kocasını hiç yalnız bırakmadı ve sabırla bekledi, Nazım için aynı şey geçerli olmasa da... Birlikte oldukları yılların yarısından fazlasında Nazım hapiste olduğu için sürekli mektuplaşıyorlardı, Piraye ise Nazım'ın mektuplarını ceviz bir sandıkta saklıyordu. Bugün Nazım'ın 17 yılda, büyük aşkı Piraye için yazdığı 581 mektubun arasından bizi en çok etkileyen 15'ini derledik; belki eski aşklar nasılmış biraz anlarız diye...

1. ''Karım, nişanlım, kardeşim, dostum, arkadaşım…''

Güvendiğim, daima güveneceğim gözleri gözlerimin önüne getirdiğim zaman seninkiler ışıl ışıl hepsinin orta yerinde pırıldıyorlar. İki yıldız gibi gözlerin, iki kocaman berrak yıldız gibi dost gözlerinin gökyüzünde yolumu gösteriyorlar bana!

(13 Temmuz 1933)

2. ''Seninle beraber daha çok yerlere bakacağız nişanlım, yıldızlara, dost yüzlerine, Memedimizin gözlerine, güzel günlere, beraber yan yana bakacağız…''

Önümüzde dinç, kuvvetli, dolgun ve manalı bir hayat var daha. Gönlün kocalmasın nişanlım. Bak ben topal bacaklı, ihtiyar bir çınar ağacına benzeyen gövdemin içinde, her dem taze, her dem kuvvetli ve her dem senin ateşinle dolu, aşınmamış, pırıl pırıl bir yürek taşıyorum. Seni düşünürken ben gençleşiyorum. Bacağımın sızısı duruyor. Sen de beni düşünürken genç ol, kuvvetli ol!

(5 Temmuz 1933)

3. ''Nişanlı! Artık her gece mi her gece rüyalarıma giriyorsun. ''

Rüyalarımın içinden kızıl ışıklı başın kocaman bir güneş yığını gibi akıp geçiyor. Ve ben her sabah içim aydınlık ve sevinçle dolu olarak uyanıyorum! Ve sanma ki uyandıktan sonra demir parmaklıklı taş duvarlı hakikatla karşılaşınca birdenbire ayılıyorum? Hayır. Rüyam bazen öğle sıcakları basıncaya kadar içimde renkleri ve sesleriyle yaşıyor…Seni ne seviyormuşum meğer!

(18 Temmuz 1933)

4. ''Sen meğerse nasıl her şeyimmişsin benim…''

Seni sevmek benim içimde, toprağı, suyu, güneşi, hayatı ve fikri sevmekle birbirine karıştı. Sen ciğerlerimdeki nefes, gözlerimdeki ışık, kalbimdeki çarpıntı ve beynimdeki düşünce gibisin. Neyi düşünürsem seni düşünüyorum. Neyi görsem seni görüyorum.

(7 Mart 1934)

5. ''Büyük bekleyişler, felaketler büyük bağları ve sevdaları bir kat daha büyütür…''

Ben teselliye muhtaç değilim karıcığım, sen de teselliye muhtaç olma…Teselli, ekseriya, tamiri mümkün olmayan hadiseler karşısında verilir ve alınır. Halbuki bizim halimiz öyle değil. Arada yalnız bir daha geri gelmesi kabil olmayan bir sene daha meselesi var. Senden uzak bir senenin ne demek olduğunu kalbim yüzüme karşı haykırıyor. Fakat aklım sabret diyor, sen ona hudutsuz bağlısın, o senindir hudutsuz…Uzun bir yolculuğa çıkmış san kendini, uzun bir yolculukta sansın o seni…Bir yıl sonra, alınlarımız belki biraz daha kırışık, yüzümüz belki biraz daha çizgili, kanımız belki biraz daha ihtiyarlamış, fakat sevgimiz, birbirimize inanmamız sarsılmamış, yangından çıkan, ateşten geçen bir çelik parçası gibi temizlenmiş ve kuvvetlenmiş, gençleşmiş ve tecrübelileşmiş olarak kavuşacaksınız…Büyük bekleyişler, felaketler büyük bağları ve sevdaları bir kat daha büyütür…

(6 Şubat 1934)

6. ''Güneşte, denizin sonunda mavi bir duman gibi, gözümde tütüyorsun''

Güneşte

denizin sonunda mavi bir duman gibi

gözümde tütüyorsun

Yeşil bir erik dalı yüreğim

sen altın tüylü bir yemiş

sallanıyorsun

Fakat ben seni böyle bir yemiş ve bir duman gibi görmenin yerine

sahiden görmek istiyorum çıplak ayaklarını

sahiden dokunmak istiyorum uzun parmaklı ellerine

(1938 – 13 ikinciteşrin İstanbul Tevkifhanesi)

7. ''Biriciğim, üç gecedir rüyamdasın. ''

Acaba ben senin hiç rüyana giriyor muyum? Girsem herhalde duyardım. Bu kadar güzel bir gezinti yapıp farkında olmamam kabil değil. Ne fena, demek, ben senin rüyana hiç girmiyorum. Çok bedbahtım, karıcığım.

Öyle çok şey söylemek istiyorum ki hepsini hemen söylemek için acelemden yazım berbat. Sen bile okuyamayacaksın diye ödüm patlıyor.

Ne zaman kavuşacağız? Bir masanın etrafında oturacağız. Bir yatakta yatacağız, yan yana dolaşacağız. Ben sana güzel yemekler pişirip, harikulade romanları ne zaman yazacağım. Artık çıkar beni burdan, karıcığım.

(26 Ocak 1939)

8. ''Seni seviyorum karıcığım. Seni bahtiyar etmekten başka bir şey düşünmüyorum. Ve demirlerimin üstüne yemin ederim ki bahtiyar olacaksın.''

(11 Temmuz 1939)

9. ''Zannedersem şimdiye kadar yazdığım en iyi şiir bu olacak. Çünkü hep seni düşünerek, sana beğendirmek için yazdım.''

Doğum yeri neresi,

kaç yaşında?

Sormadım.

Düşünmedim.

Bilmiyorum.

Dünyanın en iyi kadını,

Dünyanın en güzel kadını.

Benim karım.

(Bu bahiste realite umrumda değil.)

10. ''Benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem...''

— Uyumak şimdi,

uyanmak yüz yıl sonra, sevgilim…

— Hayır,

kendi asrım beni korkutmuyor

ben kaçak değilim.

Asrım sefil,

asrım yüz kızartıcı,

asrım cesur,

büyük

ve kahraman.

Dünyaya erken gelmişim diye kahretmedim hiçbir zaman.

Ben yirminci asırlıyım

ve bununla övünüyorum.

Bana yeter

yirminci asırda olduğum safta olmak

bizim tarafta olmak

ve dövüşmek yeni bir âlem için…

— Yüz yıl sonra, sevgilim…

— Hayır, her şeye rağmen daha evvel.

Ve ölen ve doğan

ve son gülenleri güzel gülecek olan yirminci asır

(benim şafak çığlıklarıyla sabaha eren müthiş gecem),

senin gözlerin gibi, Hatçem,

güneşli olacaktır…

(12 Kasım 1941)

11. ''Ve bu böyle olduğu, birbirimizi bu kadar, yaşamanın manası olacak kadar sevdiğimiz için, her şeye rağmen, yaşamaya en çok hakkı olan iki insanız…''

Sana benim yazmak isteyip de bir türlü düsturlaştıramadığım en güzel hisleri, en kuvvetli fakat en feci şekilde sen mektubunun sonuna yazmışsın: Sen olmasan ben ölürdüm, diyorsun…Ben de öyle bir tanem. Ve bu böyle olduğu, birbirimizi bu kadar, yaşamanın manası olacak kadar sevdiğimiz için, her şeye rağmen, yaşamaya en çok hakkı olan iki insanız…Ve son nefesimize kadar, bütün dertlerimize, ıstıraplarımıza rağmen, tam manasıyla yaşamanın ne olduğunu anlamış iki insan saadetiyle birbirimize kopmaz bağımızı her gün her saat biraz daha kuvvetle öreceğiz, düğümleyeceğiz…Sen olmasan ben yaşamayacaktım, karıcığım…

12. ''Beni kırk bir yaşımda böyle aşık ve genç bir yürekle her an yeniden yarattığın için sana minettarım.''

Seni seviyorum. Seni öyle özledim, seni öyle çok seviyorum ki bu iki fiilden başka ne yazsam boş ve saçma ve lüzumsuz geliyor bana. Beni kırk bir yaşımda böyle aşık ve genç bir yürekle her an yeniden yarattığın için sana minettarım.

(3 Ocak 1943)

13. ''Nasıl oluyor da iki insan birbirini bu kadar çok sevebiliyor, bu insanlardan biri ben olduğum halde, bunu bütün genişliği ve derinliğiyle kavramaktan acizim. ''

Canım karıcığım, karıcığım, bir tanem,

Ne günlerdir bugünler, nasıl kederli, nasıl ağır, nasıl ümitli, nasıl aydınlık, nasıl kahraman günlerdir. Nasıl acı çekiyoruz, nasıl ümitli ve kahramanız, nasıl sevdayla, iyilikle, nefret ve kinle doluyuz. Birbirimizden uzak olmak, birbirimize sokulamamak ne korkunç şey, fakat bu korkunçluğun ne tuhaf ne acı bir tadı var. Nasıl oluyor da iki insan birbirini bu kadar çok sevebiliyor, bu insanlardan biri ben olduğum halde, bunu bütün genişliği ve derinliğiyle kavramaktan acizim. Beni aşan bir iş yapıyorum.

Seni sevmek ne tuhaf şey? Neyini, nereni, niçin ve nasıl seviyorum? Yüreğini mi, evet, aklını mı evet, huyunu mu evet, etini mi evet? Hepsi bu kadar mı? Hayır. Daha bir şeyler var, daha bir şeylerini seviyorum, asıl ve en mühimi de onlar. Ama onlar nelerdir? Neyindir? Bilmiyorum.

14. ''Sende, ben, imkansızlığı seviyorum.''

Karıcığım,

Piyes biter bitmez, hemen arkasından şu küçük şiiri de yazdım:

Sende, ben, kutba giden bir geminin sergüzeştini,

sende, ben, kumarbaz macerasını keşiflerin,

sende uzaklığı,

sende, ben, imkansızlığı seviyorum.

Güneşli bir ormana dalar gibi dalmak gözlerine

ve kan ter içinde, aç ve öfkeli,

ve bir avcı iştihasıyla etini dişlemek senin.

Sende, ben, imkansızlığı seviyorum,

fakat asla ümitsizliği değil…

15. ”Hadi uyu, uyu benim çekingen çocuğum, ben başucunda bekleyeceğim, vadediyorum.”

Sana yine Aragon’dan dört satır çevireyim:

      “Yalnız seninim, yalnız seninim, ayaklarının izlerine ve gömüldüğün yere ve kaybolan terliklerine, yahut mendiline tapınıyorum. Hadi uyu, uyu benim çekingen çocuğum, ben başucunda bekleyeceğim, vadediyorum.”

      Karar verdim, şu ''Manzaralar'' bitince, romana başlamadan önce, en aşağı kırk şiirden ibaret ve sırf seni anlatan, seni nasıl sevdiğimi anlatan bir kitap yazacağım ve dünyaya nasıl sevilirmiş ve bu sevgi nasıl yazılırmış göstereceğim. İsmini de “Kırklar” koyacağım.

16. Ben içerdeyim işte. Yalnızım. Seni düşünüyorum. Seni nasıl iyi, nasıl harikulade düşünüyorum bilsen! “Sevmek mükemmel iş delikanlım”.

Popüler İçerikler

RTÜK Başkanı'ndan Gündüz Kuşağı Programlarına Son İkaz: "Toptan Yok Ederiz!"
Galatasaray'ın Yıldızı Osimhen İçin Fenerbahçe Napoli ile Temasa Geçti
Eski Bakan Işın Çelebi'den Fenerbahçe'ye Sert Yanıt: ''Devletin İmkanlarını Kullanıp ‘Yapı’ Diyemezsin''
YORUMLAR
24.06.2019

durup durup aldatacak birisi bi zahmet sevmesin.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ