Nasıl Kaçtı Habersiz O Güzelim Uçağım!

Siz hiç uçak kaçırdınız mı?

Yok öyle değil. Uçuşu kaçırdınız mı?

Ben kaçırdım ve çok üzüldüm. Tüm planlarım aksadı.

Gidenin ardından baka kalmak duygusunu yeniden yaşadım. Elinizden hiçbir şey gelmemesini. “Dur konuşalım” diyememeyi.

İnsan bir kayıp yaşayınca mutlaka sorumlu bulmaya çalışıyor. Bu, suçluluk duygusunu paylaşma ihtiyacı. Tıpkı bir başarısızlığın ardından sorumluluğu tek başına almak istememe durumu gibi. Keşke A-Jet* de benimle birlikte bu sorumluluğu almış olsaydı ama nafile. Onların bağlanma stili benimkinden farklı belli ki. Kurallar her şeydir. Ee ben de ardından yalvar yakar sorgulamadım bile. Giden gitmişti. Payıma düşeni aldım ve planımı yeniden değiştirdim. Yani rota yenide oluşturuldu.

Cumartesi Çanakkale’de TedX konuşmam vardı.

Çanakkale’ye Türkiye’den tek direk uçak vardır. O da Ankara’dan. Sabahın erken saatlerinde Ankara’ya geldim. Uçuşum akşam 20.30’da. Olsun. Önlem almak iyidir. 18.00’de havalimanındaydım. Erkendi. Olsun. Önlem almak faydalıdır. Özel yolcu alanında beklemeye koyuldum. Gözüm tabelalarda. Daha çok var ama olsun. 

Yanımdaki masaya yaş almış bir çift geldi. Bir teyze, bir amca. Tekerlekli sandalye ile getirilmişlerdi. Yüreğim gözlerime doldu. İleri yaş nasıl da alıyordu insanın yeteneklerini. Demek o yaşa gelince yürümekte de zorlanacağız. Oysa bak bana, “günlerdir bedenimi hoyratça kullanıyorum” diye hayıflandım içimden.

Bacakları gücünü kaybetmiş olsa da sözcükleri etkisini yitirmemişti amca ve teyzenin. Öyle güzeldi ki birbirlerine yaklaşımları. “Bugünün de dersi buymuş demek” dedim, henüz gecenin sonunda ne olacağını bilmezden az evvel.

Teyze ve amcaya özenle baktım. Şimdilerde öyle ilişki mi kalmıştı? Belli ki uzun zamandır seviyorlardı birbirlerini. Hatta ilk evlilikleri olduğu kesindi. Şimdilerde sevgiler kısacık zamanda tükenir olmuştu. Babamla annemin 56 yıl süren ilişkisi geldi yine aklıma. İnsan birini 56 yıl aşkla nasıl sever ki? Tamam sevgi sınırsız ve ömürsüzdür kabul ediyorum ama aşk nasıl o kadar kalabilir? Onları izlerken mest oldum.

Zihnimi uçuştuğu yerden nezaketle geri çağırdım. Saate baktım. Daha uçağımın kalkmasına bir saatten fazla vardı. Derken teyze zorlanarak yerinden kalktı. Eşine “ne istersin hayatım?” diye sorduğunda içim titredi. Hemen kalktım, gülümseyerek oturmasını rica ettim. Ben de zaten bir şeyler alacaktım. Onlara da istediklerini getirebilirdim. Mutlu olup istediklerini söylediler. “Güzel kızım” dediler bana. Ben tabii mest... Sohbete başladık. Bir ara amca “bu kadar naif, bu kadar güzel ( :) ) bir kadının neden parmakları boş?” diye sordu. Güldüm. Türk kültürüne hoş gelmiştim. Bizde bu tür meseleler herkesin meselesidir, öyle ya. Güler yüzlü ve güzelseniz parmağınızda yüzük olması da gerekir. Ne demek istediğini anlamıştım. Nezaketle boşanmış olduğumu söyledim. Neyse ki “neden?” diye sormadılar. Arabeske bağlardık muhabbeti.

Bodrum’a gidiyorlarmış. Uçakları 20.15’miş.

Uçakları 20.15’miş. Rahatladım. Benden 15 dakika önce olduğuna göre önce onları yolcular, sonra kendi uçağıma geçebilirdim. Gözlerim sürekli tabelada. Tüm uçaklara dair kapı numarası ve çağrılar varken, Çanakkale yok. Teyzeyle amcayı almaya kimse gelmiyor. Gidip görevliye sordum. Görevlilerin teyze ve amcayı almaya geleceklerini söyledi. Peki. İçim rahat etmedi. Yeniden gidip uçuşta gecikme olup olmadığını sordum. Yokmuş. Peki.

Saat 20.00 olmuştu ama hâlâ onlara gelen kimse yoktu. Fakat benim çıkmam gerekiyordu. Oysa hâlâ tabelada kapı numarası ya da uçağa çağrı görünmediği gibi bir uçuşta gecikme de görünmüyordu. Teyze ve amca ile vedalaşıp ayrıldım. Koşturarak çıkarken birden tabelada Çanakkale için “son çağrı” yazdığını gördüm. “Nasıl ya! Daha uçağa çağrı yapılmadı ki, bu neyin sonu?!” diyemedim. Diyeceğim kimse yoktu çünkü. Tabelada kapı numarası yazmadığı için çılgınca aramaya koyuldum. Gördüğüm bir görevli kapı numarasının 303 olduğunu söyledi ama 303 numaralı kapıda kimse yoktu. Orada oturan biri “sigara içme alanına gittiler” dedi. Nasıl yani? Peki ya yolcular? Hep beraber gidemezlerdi. Saat daha 20.09. Kalanın bir ben olduğum inanılır gibi değildi. Kapıya 3 yolcu daha gelince durum inanılır hale geldi. Kapı duvar. Kimi arayacağız nereye gideceğiz bilmiyorduk. Normalde usul usul akan zaman bize inat hızlıca akıyordu. 20:13, kimse yok. 20:15, 20:17, 20.20. Eski bir THY çalışanı olarak bu ilerleyen zamanın ne kadar da önemli olduğunu biliyordum bir yandan. Yanımdaki kişileri de alarak sigara içme alanına gittim. Karşımıza gelen ilk üniformalı kişiye karşı hep bir ağızdan çocuk gibi mızırdanmaya başladık. Tabii ki görevli duymuyordu. Mızırdanırsanız sizi kimse duymaz. Saatine baktı, “uçak kapı kapatmıştır” dedi. Sağ olsun (!). “Yukarı çıkın ve yeniden işlem yaptırın.”

Ne kadar kolay değil mi? Gidenin durması ya da geri gelmesi olasılıksız olduğunda, o boşlukta kalakalıyorsunuz. Işık görmüş tavşan misali. Zaman öylece geçti. Ne mi yaptık? Hiçbir şey. Giden kararını vermiş ne yapılabilir ki? Uçuşu kaçıran diğer iki yolcu Çanakkale’ye giden son otobüsü de kaçırmamak için hemen çıktılar. Ben yanımdaki kadını bırakamadım. Siirt’ten aktarmalı gelmiş. “Haklarımızı arayalım, biletimizi geri alalım” diye üzgün tekrarlıyordu. Bedenim otomatiğe bağlanmış gibi peşinde dolandım. Bir şey aldı mı bilemiyorum. Son gördüğümde taksiye biniyordu. “Ben otele gidiyorum” dedi. Ben havalimanında kaldım. İşte o an kendime geldim. Giden gitmişti.  

*Bizim Anadolu Jet’in AJet olduğunu duymuş olmalısınız. 

Instagram

Twitter

Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio

Popüler İçerikler

Yabancılar Hayran Kaldı: Mourinho'nun Trabzonspor Maçındaki Heyecanı Dünyanın Dilinde
Yarışmaya Katıldıktan Sonra Başından Vurulan Mutlu Kaya'nın "Başardım" Paylaşımı Duygulandırdı!
Köylü Fenomenlerin İçerik Kavgası Tartışma Yarattı