Nasıl da İşlermiş Şu Homeopati

Yıl 2022 ve insan bilimin ışığında ilerlemeye devam ediyor. Hem de hız o kadar arttı ki, yetişebilene aşk olsun. Ancak son 10-15 yıl içerisinde gelişen 3 kavram var ki, bu kavramlara yönelik inanılmaz araştırmalar üretiliyor. Çıkan araştırma sayısı o kadar çok ki, bilim insanları yetişemedikleri için FOMO (Fear of Missing Out) olmuşçasına kaygı bozuklukları yaşayabiliyorlar. 

Şimdi biraz meraklandınız, değil mi? Eee, o zaman ilk kavramı biraz açalım.

İlk kavramı Türkçe’ye “Bağlantısal Bütünsellik” adıyla çevirebiliriz.

Anlatması zor, ama örnekleri bol bir kavram. Örnekleyeceğiz. Ancak önce biraz konuyu açalım, isterseniz:

Aslında bu konu oldukça basitçe, her şey birbiri ile iletişimdedir, demek. Yani konu aslınca Kuantum kavramına dayanıyor ve insanlık tarafında kısaca Hermes’in 7 temel doğa yasası ile uyumlanıyor. Sanki bir yerde çarpan kelebeğin kanadının dünyanın öbür ucunda kasırga yaratması gibi. İletişim sınırsız ve kesintisiz. 

Tarihte bu kavramdan aslında Klasik Çin Tıbbı ve Akupunktur’un Temelerini atan Lao Tzsu bahsediyor ve şöyle diyor: Önce BİR vardı. Bir’den İKİ ve iki’den de sonsuz oluştu. Sonsuzun her birinin içerisinde Chi (Yaşam Gücü) akmalı. Sonsuzların arasında da Chi (İletişim Gücü) akmalı. Ve en sonunda Sonsuzlar ve BİR arasında da Chi (iletişim Gücü) akmalı. MÖ 600’ lü yıllarda söylenen bu sözlerin yüzyıllar sonra beşeri dinlerce ve günümüzde de bilim insanlarınca söyleniyor olması ister istemez hepimizi şu düşünceye itiyor olabilir: Özde bilgi tek ve yüzyıllar içinde kültüre, kullanılan sistematiğe bağlı olarak söylenim şekli değişiyor.

Şimdi örneklere geçebiliriz. Elektrik tellerini hayal edelim. Üzerlerine konmuş kuşlarla klasik bir fotoğraf karesidirler. Klasik matematik (Newton Matematiği) bu kuşlar arasında sonsuz sayıda olasılık hesabı yapabilir, değil mi? Ancak sürüler halinde uçan kuşları bir tasavvur edin, lütfen. Bir o yana bir bu yana binlerce kuş bir arada uçarlar. Ancak hiçbiri diğerine çarpmaz. Acayip bir kaza olmaz. Peki her bir kuş hangi anda nasıl ve hangi yöne uçacağını nereden bilir? Yani diyorum ki, sürü içerisinde uçan her bir kuş bir biri ile iletişimdedir ve herhangi bir nahoş olayın oluşmasına izin vermezler. Elbette her sürüde olduğu gibi bir hiyerarşi var olabilir. Ancak her bir üye de ne zaman, ne yapacağını bilir. Çünkü aralarında sessiz ve derinden bir iletişim vardır. Her bir birey bütünün faydasına çalışır ve birlikte hareket eder. Bunu hesaplayacak matematik henüz çözülmemiştir. Ancak üzerinde çalışılmaktadır. 

Geliniz durumu biraz daha mesleğimizin ana teması insana indirgeyelim. Her bir hücre tekil ve kendine özeldir. Ancak hücreler bir araya gelip dokuları, dokular bir araya gelip organları, organlar sistemleri ve sistemler de organizmayı yani insanı oluşturur. Her bir hücre kendi kendine çalışır ve üzerine düşen görevi yerine getirir. Ancak bunu yaparken de birbirleri ile sürekli iletişim halindedir. Yani karaciğer hücresi çalışırken sadece karaciğere yönelik çalışmaz. Bütüne yönelik çalışır ve bütünün faydasını yani insanın faydasını hedefler. O yüzden de tedavi sırasında da sadece karaciğer hücresinin iyileşmesi hedeflenmez. Bütünün iyileşmesi hedeflenir ve insan tedavi edilir. Bütün bu açıklamaların ışığında da tedavi bütünsel olmalı ve sadece oluşan hasara yönelik olmamalıdır. Çünkü hastalık insana özgüdür ve oluşan hasar ikincildir, yani sonuçtur.

Gelelim ikinci önemli kavrama. Acaba, biz nasıl düşünüyoruz ve duygulanıyoruz?

Aslında oluşturulan proje çok büyük bir kavram ve çok emek ve araştırmaya ihtiyaç duyuyor. Bu projenin adı: Konnektom.

Yeni keşfedilen Fonksiyonel Manyetik Rezonans teknikleri ile beynin hangi noktasının oluşan düşünce ya da duygulanımda ne kadar glikoz kullandığının görüntülenmesi esasına dayanıyor. Böylece hangi sinapsların da bu sırada aktive olduğu görülebiliyor. Nasıl duygulandığımız, nasıl düşündüğümüz elbette çok önemli ama bir o kadar da bireysel. Hem de sağlıklıyken ayrı önemli, ama hasta olunca da ayrı bir hassasiyete tabi. Zira hasta olunca, sağlıklı olduğumuzdan farklı reaksiyonlar verebiliyoruz. İşte bütün bu sebeplerden hastanın bütünsel değerlendirilmesi, tedavi sürecinin planlanabilmesi açısından çok önemli.

Üçüncü kavram ise homeopatinin etki mekanizmasının kavranması açısından belki çok daha önemli.

Ama bu kavramı anlatmadan kısaca Hollanda Utrecht Üniversitesinde yapılmış bir araştırmayı açıklamamız iyi olacaktır diye düşünüyorum. Bu anlamda homeopati ile yapılmış ilk araştırma olması açısından da önemli bir araştırmadır ve ardından gelecek benzer temelli araştırmalar için temel oluşturmuştur.

Bilim insanları laboratuvarda doku kültürlerine ısıl işlem uygulamışlar, yani doku kültürlerini yakmışlar. Ardından bir grup doku kültürüne homeopatik açıdan önemli yanık ilaçlarını farklı potenslerde uygulamışlar diğer gruba da (kontrol grubu) plesebo grubu olarak serum fizyolojik uygulamışlar. Sonuç olarak hücre tarafından üretilen ve yanık sonrası gen ekspresyonunu gösteren Heat Shock Proteinlerin ve Self Recovery Proteinlerin üretim miktarlarına bakmışlar. Homeopatik ilaçların uygulandığı petri kaplarındaki doku kültürlerinde kontrol grubuna göre uygulanan potense bağlı olarak 6 ile 20 kat artış saptamışlar.

Peki bu araştırma neden önemli derseniz. Burada önemli olan şu ki, homeopatik ilaçlar gen ekspresyonuna neden oluyorlar ve etkilerinin hücrenin prodüksiyonunu kontrol ederek gereken proteinlerin sentezini artırarak ya da azaltarak yapıyorlar. İşte sırf bu nedenden ötürü bu araştırma bir çığır açması ve homeopatinin kontrol mekanizmasını anlamamız ve üzerine daha fazla araştırma üretmemiz açısından çok önemlidir. Ki öyle de olmuş ve ardından bu minvalde birçok araştırma üretilmeye başlamıştır.

Peki o küçücük topçuklar ve bu topçukların içerisine gizlenmiş iyileştirici enerji (kuantum enerjisi) ne yapıyor da, hücre üzerindeki bu etkiyi yaratıyor. İşte o anda son yıllarda geliştirilen bugün anlatmaya çalıştığım üçüncü kavram öne çıkıyor. EPİGENETİK

Epigenetik bildiğiniz üzere genlerin eksprese olup protein üretmesini ya da üretmemesini sağlayan üst genetik kontrol mekanizmalarının olduğunu kanıtlayan kavram. Yani aslında iyileşme ve hastalanmamızı da kontrol eden mekanizma. Bağışıklık sisteminin aktive ya da baskılanmasını sağlama mekanizması aslında epigenetik kontrol ile sağlanıyor ise diğer genlerinde kilitlerinin açılıp ya da kapanmasını sağlayan mekanizmalar işte böyle işliyor. 

Öyle ise kuant düzeyindeki homeopatik enerjiler yarattıkları rezonanslar ile hastalık genlerinin açılmamasını ya da iyileşme genlerinin açılarak hızla bedenin kendini yenilemesini işte bu yollar ile kontrol ediyorlar. Ancak kanıt arama konusunda ısrarcı insan ırkı bu anlamda çok daha fazla araştırmaya imza atmak zorunda. Sonuç olarak sağlık bilim insanlarına çok fazla görev düştüğü gibi sorumluluk da düşüyor.            

Instagram

Facebook

Twitter

Linkedin

Popüler İçerikler

ATM’lerde 200 TL Krizi: Fatih Altaylı’dan 5 Bin Liralık Banknot Önerisi
TSK'dan Atatürkçü Teğmenlerin Kılıçlı Yemini İçin Açıklama: "Mesele Kılıç Değil, Emre Uyulmaması"
Kılıçlı Yemin Olayında Yeni Gelişme: Teğmenlerden Sonra Komutanlar da Disipline Sevk Edildi