Devrim ancak topyekun gerçekleştirilebilirse gerçek bir devrim olur.
Devrim ancak topyekun gerçekleştirilebilirse gerçek bir devrim olur.
Ve ekliyor: 'Bizim milli musikimizi ancak köylerde çobanlar çalar. Fakat onu da garp musikisinin şimdiki seviyesine yükseltmek için takriben dört asır lazımdır. Bu kadar beklemek fazladır. Onun için Avrupa musikisini nakle çalışıyoruz.'
Onun 'milli musiki' derken söz ettiği şey Orta Asya'dan Anadolu'ya kadar gelen halk müziğidir. Atatürk'e göre 'Anadolu halkında işitilebilir olan hakiki musikimiz' için yapılması gereken şey, onun batı müziğinin besteleme ve orkestralama teknikleriyle ifadede ve icrada en üst düzeye çıkarılmasıdır.
Atatürk Sofya'da ateşemiliter olduğu günlerde bir gece Carmen operasını izlemeye gider. Sonradan söyledikleri ise ulus, evrensellik ve müzik açısından önemlidir, şöyle der:
'Balkan Savaşı'nı neden kaybettiğimizi şimdi anladım. Bulgarları çoban bilirdik oysa biz farkına varmadan nasıl ilerlemişler; tüm sanatçıları Bulgar. Biz bu uygarlık düzeyine ulaşamazsak bize yaşam hakkı yok.'
'Bugün dinletilmeye yeltenilen musiki yüz ağartacak değerde olmaktan uzaktır. Bunu açıkça bilmeliyiz. Ulusal, ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları bir an önce genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak böylelikle Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir”
Ve yine kendisi cevaplar: 'Hayatta musiki lazım değildir. Çünkü hayat musikidir. Musiki ile alakası olmayan mahlukat insan değildir. Eğer mevzubahis olan hayat insan hayatı ise musiki her halükarda vardır. Musikisiz hayat zaten olamaz. Musiki hayatın neşesi, ruhu, sevinci ve her şeyidir. Yalnız, musikinin çeşitleri incelemeye layıktır.'
Ancak müzik devrimi Gazi'nin de belirttiği gibi zordur ve aksaklıklar göze çarpar. 1935'te Hindermith, Ankara'da çeşitli okulların müzik derslerini takip der ve görür ki Batı'dan doğrudan bir aktarım mevcuttur. Bunu yadırgar ve şöyle der:
'Bir halk ezgisinin değeri yalnızca bıraktığı küğsel (müziksel) izlenimde değil söyleyende budunsal (etnik), bölgesel ve zamansal ilişkilerle uyandırılan duygulardadır. Dolayısı ile okul eğitiminde kullanılacak çığırgılar (şarkılar) eski ve güçlü Türk halk küğü (müziği) içinden seçilmeli, bunlar zaman içinde çoksesliliğe gitmelidir.”
'Ben demek istedim ki bizim seve seve dinlediğimiz Türk bestelerini, onlara da dinletmek çaresi bulunsun, onların tekniği, onların ilmi ile, onların sazları, onların orkestraları ile, çâresi her ne ise. Biz de Türk musıkisini milletlerarası bir sanat haline getirelim Türk'ün nağmelerini kaldırıp atalım, sadece garp milletlerinin hazırdan musıkisini alıp kendimize maledelim, yalnız onları dinleyelim demedim, yanlış anladılar sözümü, ortalığı öyle bir velveleye verdiler ki, ben de bir daha lâfını edemez oldum.'
1924'te Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası, 1927'de İstanbul Konservatuvarı eski köklerinden tamamen koparılmadan çağdaşlaştırılırlar. Cumhuriyet'in ilk 10 yılında İstanbul ve Ankara'da sık sık klasik batı müziği konserleri yapılır. 1924'te Musiki Muallim Mektebi açılır ve aynı yılın sonuna doğru Avrupa'ya öğrenci gönderilerek kendilerinden döndükten sonra bu okulda öğretmenlik yapmaları beklenir.
Bu öğrenciler arasında 'Türk Beşleri' olarak adlandırılan grubun dört üyesi Hasan Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin, Necil Kazım Akses ve Ahmet Adnan Saygun da vardır. Beşinci üye ise Cemal Reşit Rey'dir.
Atatürk bir akşam birçok sanatçıyı Köşk'e yemeğe çağırır ve onlara Batı müziğine ait aryalar söyletir. Odadaki piyanosunun üstünde ise Wagner'in büstü vardır. Hayatına baktığımızda Wagner de Atatürk gibi imparatorluk rejimlerine başkaldırmış bir devrimcidir. İki isim arasında böyle bir bağ kurulabileceği gibi Wagner'in müzikte ve operada gerçekleştirdiği devrimler bu büstün orada olmasında etkilidir.
Bir gün Atatürk saz heyetinden 'Manastırın ortasında var bir havuz' türküsünü ister. Bunun üzerine Nuri Conker, 'İmam verir talkını, kendi yutar salkımı. Sen radyodan alaturkayı kaldırdın, kendin de çaldırma bakalım.' der. Atatürk'ün Conker'e verdiği yanıt hem mizahi hem de akıllıcadır:
'Şimdi biz burada rakı içiyoruz diye, devletin her köyde meyhane açması caiz mi? Biz fena yetiştirilme ve ihmaller neticesi buna alışmışız, kendimizi kurtarmayabiliriz, fakat gelecek nesillere, kendi fena alışkanlıklarımızı aşılamaya hakkımız yok. Nasıl, farzımuhal halk alışmıştır diye esrar tekkeleri açamazsak, devlet radyolarında da ağlayan inleyen nağmeler yayamayız.'
Ve İlk Senfoni Orkestrası kuruldu (Mızıka-i Humayun) 1924 Ve İstanbul Belediye Konservatuvarı kuruldu 1936 Ve Ankara Devlet Konservatuvarı kuruldu 1936 Ve Gazi Üni. Müzik Bölümü kuruldu 1937 Ve Askeri Müzik Okulu Kuruldu 1938 ... Harika Çocuk yasası çıktı 1948 . . . Ve 2020 ...