Aşırı bireyselleşme kolektif kültür ve paylaşılan sosyal deneyimlerin erozyona uğramasına neden olarak yalnızlaşmaya zemin hazırlamıştır. Kendilik saygısı (özsaygı) daha güvenli ve mutlu olmak için bir neden değil bir sonuç olarak değerlendirilmelidir. Çünkü kendilik saygısı insanın hedeflediği amaçlara ulaşması sonucunda artan bir duygudur. Bu bağlamda hak edilmemiş bir kendilik saygısı yerine iyimserlik eğitimi daha anlamlı bir seçenek olarak görünmektedir. Çünkü hak edilmemiş bir kendilik saygısı kibir, şiddet ve suç işlemeye yönelik eğilimleri artırır.
Bütün bunlara rağmen aşırı iyimser olmanın gerçeği değerlendirme yetisini bozabileceği ve tedbirsiz davranışlara neden olabileceği de unutulmamalıdır. Karamsarların tek avantajı ortamları değerlendirirken daha gerçekçi olmalarıdır. Daha da önemlisi çeşitli bilimsel çalışmalar olumlu duygulara tolerans geliştiğini göstermektedir. Başka bir deyişle başlangıçta çok yoğun olarak yaşanan olumlu duygular zamanla azalabilmekte ve aynı olumlu duyguyu yaşayabilmek için daha çok ödül alma ihtiyacı ortaya çıkmaktadır.
Dolayısıyla olumlu duygulardan daha önemlisi akış içinde kalabilmek ve anlam bulunan bir yaşam yaşayabilmektir. Akışa bırakılan anlarda zaman durur. “Optimum deneyim” olarak da adlandırılan akışı anlayabilmek için çocukları daha yakından gözlemlemek yeterlidir. Çocukların oyunları onların en ciddi uğraşlarıdır. Çocuklar oyun oynarken ya da sahilde kumdan kaleler yaparken çevrede olup bitenler onların farkındalık alanı içine girmez. İsmini söylersiniz duymaz, karnı acıkmıştır ama fark etmez, tepedeki yakıcı güneş bile yaptığı işe konsantrasyonunu bozmaz.
Futbol tarihinin en önemli isimlerinden biri olan Pele bu anda kalış ya da akış halini yalnızca futbol oynarken hissettiği tuhaf bir sükûnet ve sakinlik hali olarak tanımlamıştır. Amaçlı bir dikkatle yaşanılan anda yargısız bir biçimde kalabilme yetisinin (mindfulness) onu yorulmadan koşturabildiğini, futbol topuna istediği hareketleri yaptırabildiğini ve kendisine hangi müdahale yapılırsa yapılsın zarar görüp incinmeyeceğine inandırdığını söylemiştir. Yapılan işe konsantre olup, zihni odaklayabilme performansı en üst düzeye çıkarır. Yaşanılan deneyime ya da yapılan işe odaklanıldığında yorgunluk-bıkkınlık-sıkıntı gibi yakınmalar devre dışı kalmaktadır
Mutluluk ve “iyi olma” hali üzerine yapılmış çalışmalar mutlu insanlarda bazı ortak özelliklerin varlığını ortaya koymuştur. Bu ortak özellikler tahmin edilenin aksine para, şöhret, statü, hangi ülkede doğduğu ya da kırsal ya da kentsel yerleşim içinde olmakla ilgili bulunmamıştır. Hatta herkesin fikir birliği içinde olabileceği “sağlık” bile mutluluğun en önemli belirleyicisi olamamaktadır. Sağlıksız olma mutsuzluğu getirmesine rağmen, sağlıklı olma mutluluğu belirlemede sanıldığı kadar önemli olamamaktadır. Çünkü bazı şeylerin değeri onları kaybedince daha iyi anlaşılır. Sağlık da ne yazık ki birçok kişi için değeri ancak kaybedilince daha iyi anlaşılan önemli hediyelerden biridir.
Yaşamda doyumu ve mutluluğu belirleyen en önemli etkenler insanın kendisi ve yaşadığı dünya yani kendi dışındakiler ile kurduğu anlamlı ilişkiler, içten, kalıcı nitelikteki bağlar, yaşadıklarında bulduğu anlam ve elinde olanlara duyduğu minnettarlık (şükran) olarak belirlenmiştir.
Anlamlı ve nitelikli ilişkiler kuramamanın kaçınılmaz sonucu olarak ortaya çıkan yalnızlığın ise hem bedensel hem zihinsel işlev kaybı oluşturduğu özetle yaşamı kısalttığı gösterilmiştir. Mutluluk ve iyilik halini belirleyen etkenleri saptamaya yönelik çalışmalardan elde edilen veriler bir sonraki yazımda aktarılacaktır. Sağlıkla kalın değerli takipçilerim….
Gülüyorsun mutlu sanıyorlar…