“Mutatis mutandis” bir konuda geçerli kuralların başka bir konuda da geçerli olabileceğinin iddia edildiği durumlarda kenardan şöyle bağırıyor aslında: “tamam ama değişmesi gerekenlerin değişmesi şartıyla”.
Yani mesela biyolojide memeli hayvanlar için geçerli olanlar, insanlar için de geçerlidir ama tabii gerekli değişiklikler yapılmak kaydıyla ya da başka bir örnek: Fizikte sıvıların hareketini belirleyen kurallar ve güçler gazlar için de geçerlidir, ama tabii gerekli değişikliklerin yapılması şartıyla. “Gaz gazdır yani, sıvı da sıvıdır nihayetinde, unutmayalım, benzetmeyi abartmayalım” diyor. Rasyonel aklın, bilginin bir alandan diğerine transferini sağlarken her alanın kendine özgü durumlarını da gözeten duruşunu vurguluyor.
O vurgulayadursun bizim milli coğrafyamızda bu vurguların sesi pek işitilmiyor, işitilse de “tamam tamam, uzatma yürü” cevabını alıyor çoğunlukla. Mutatis mutandis demiyoruz biz, benzer durumlarda kullandığımız başka bir şey var: Teşbihte hata olmaz. Bu lafı cümlenin arkasına taktığımızda “biliyoruz, yani tam da uymadı ama olsun, ne tam ki zaten, idare ediver” diyoruz. Ve birdenbire bu masum cümlecik, hayatı kolaylaştıran ve bilginin bir alandan diğerine akışına aracılık eden önerme, aslında hayatta yolumuzu şaşırmamıza sebep olan temel varsayımlardan birine yataklık etmeye başlıyor: Bir konuda uzmanlığımız varsa (daha beteri, olduğuna inanıyorsak), hayattaki her şeyi o konudan yola çıkarak çözebileceğimiz varsayımına.
“Bir alandaki kurallar ve dinamikler diğer alanda da geçerlidir” varsayımına, “eh, gerekli değişiklikler yapılmak kaydıyla tabii, biz de biliyoruz, ama onlar küçük şeyler sonucu değiştirmezler nasılsa” varsayımına. Tamam, örnek veriyorum. Mesela finansçısınız, hayatınız toplamalar çıkarmalar, bölmeler, yatırımın getirisi, bugünkü net değer, vs. türü hesaplarla geçiyor. Akıllı bir kadınsınız/adamsınız vesselam. Sonra bu müthiş birikiminizi alıp hayatın finans dışı alanlarına da (bu son kelimelere dudak kıvırıp “varsa” diyerek okuyorsunuz) taşımaya karar veriyorsunuz ve aşk üzerine cevherler yumurtlamaya ve işin kötüsü kendi söylediklerinize inanmaya başlıyorsunuz. Sonra gelsin “ilişki bir şirket gibidir, temettü dağıttıkça yaşar, uzun süre zarar ederse kapatılır” türünden benzetmeler. Ya da her durumu futboldan örneklerle açıklama merakı. “Top sizde artık” derken karşı tarafın kalkıp gitmesine mana verememe durumu. Teklif veren satıcıda “hani top oynuyorduk!” şaşkınlığı. Ya da memleketin durumunu güreş terimleriyle açıklama çabaları. İşin tuhafı herkesin de (asıl muhatap olan yabancılar hariç tabii) anlaması. El ense çekilen uluslararası finans kuruluşları, Merkez Bankası’nın doları tuş etmesi, kündeye gelen yatırımcılar…
Masayla kedi arasındaki benzerliğin dört ayakla sınırlı olduğunun farkında olmayan ve bu aymazlığını gurur vesilesi yapan bir topluma dönüşüyoruz hızla. “Yahu bütün toplumlar aynı durumda, kasma” diyeceksiniz ama o mutatis mutandis yok mu, o korkutuyor işte.
Ecmel Ayral
Facebook
Twitter
Instagram
Linkedln
YouTube
Bu makalede öne sürülen fikir ve yaklaşımlar tamamıyla yazarlarının özgün düşünceleridir ve Onedio'nun editöryal politikasını yansıtmayabilir. ©Onedio