Sinemaseverler, sizler için 8 Ağustos Cuma günü vizyona girecek filmleri derledik. Son zamanlarda vizyona eski filmler de sıklıkla giriyor. Bu hafta da hem yeniler hem eskiler derken sinemaseverleri mutlu edecek filmler vizyona girecek! Gelin neler varmış birlikte bakalım!
“Silahlar” adlı yapım Barbarian’ın yönetmeni Zach Cregger’in yeni korku‑gerilim denemesi: Maybrook kasabasında bir sınıfın yediği çocukların esrarengiz şekilde kaybolmasıyla başlıyor. Justine öğretmen soruşturmayı üstlenirken, kahramanlarımız Archer (Josh Brolin), Paul (Alden Ehrenreich) ve diğerleri sırların peşine düşüyor. Hikâye karakter merkezli bölümlerle anlatılıyor ve her anlatı diğerine dokunarak büyüyor. Gerilim, korku ve drama duyguları ustalıkla harmanlanıyor. Özünde, ebeveynlik, suçluluk ve topluluk acısına dair dokunaklı bir keşif.
Helen sevdiği adamı geri kazanmak için yasak ritüellere başvurur; ancak bu hamle antik Kulyas cinlerinin lanetini uyandırır. İstanbul, Kars ve ABD’ye uzanan hikâye, Helen’in karanlık mirasla yüzleşmesini izliyor. Yavuz da laneti durdurmak için onunla yan yana mücadele eder. Bu mitolojik korku-gerilimde din, inanç ve aşk iç içe geçer. Sürükleyici sahnelerle atmosfer yüklüdür. Cadılık ve eski inançların gölgesinde, bir kadının kaderi sınanır.
Pengu ve ekibi denizaltı dünyasında yeni dostluklar ve engellerle karşılaşır, birlikte çözümler üretip dostluğun gücünü test eder. Her biri farklı yetenek taşıyan arkadaşlar bir araya gelerek eğlenceli ve öğretici maceralar yaşar.
Türk arabesk müziğin unutulmaz ismi Müslüm Gürses’in zorlu ve trajik çocukluğundan sanatçı kimliğine uzanan hayatını anlatıyor. Müslüm, fakir bir ailede büyüyüp ailesini kaybettikten sonra müziğe sığınır. Sesinin gücüyle halkın sevgilisi olur; ama bu yol yalnız mutlulukları değil, kayıpları da bünyesinde taşır. Film, Müslüm’ün kişisel sancılarını ve sahne ışıkları arkasındaki sancılı yolculuğunu göstermeyi amaçlar. Anlayışlı bir üslup, duygusal yoğunluk taşıyor. Sempatik bir ustalıkla biyografik dram sunar.
Tess ve Anna, yıllar sonra yine beden değiştirme mucizesine yakalanıyor; Anna ise kendi kızı ve üvey kızıyla tek bir aile olma çabasında.. Beklenmedik sürprizler hayatlarını altüst ediyor, birbirlerini daha iyi anlamalarına neden oluyor. Zamanın geçmesiyle annelik ve gençlik rolleri tersine dönüyor. Mizah ve duygusallık iç içe geçiyor, karakterler büyüyor. Özünde, geçmişle başa çıkmanın içten çatışması üzerine. Final sahneleri, ikinci bir “çılgın cuma” gibi kalıyor.
Sivaslı İsmail’in memleketten dönen oğlu Tarık Letonya’dan bir gelinle döner; ama tek şartları nikâh, İsmail de kızı evlendirme telaşına düşer. İşler kontrolden çıkınca köyün kadınları devreye girer, düğün topluluk işi haline gelir. Gülme krizleri, yanlış anlaşılmalar ve caminin önünde kavgalar sahneleri favorilerden olmuştu. Kısacası birlik, sabır ve kahkaha yumağı bir köy hikâyesi. Finalde düğün tamamlanmış gibi görünse de, asıl komedi yeni başlar; izleyeni tebessümle uğurlar.
Sally Field, kızının öldürülmesi sonrası adalet sisteminin yetersizliğine öfkelenmiş bir anne rolünde. Filmde Kiefer Sutherland tarafından canlandırılan katil yargılanır ama hukuktaki boşluklardan serbest kalır. Kadın karanlık bir yola girer; kendi adaletini sağlamaya karar verir. Bu film, intikamla adalet arasındaki ince çizgiye odaklanır. Field’ın performansı hicran ve öfkeyi içtenlikle aktarır. Final duygusal ve rahatsız edicidir ama bir dönüşüm de vaat eder.
Dört çocukluk arkadaşı Wren, Laurel, Cece ve Jill zamanla birbirlerinden uzaklaşır. Bir doğum günü partisinde alkolün etkisiyle Wren, dikkat çekmek için büyük bir yalan söyler. O andan itibaren yalan giderek karmaşık hale gelir, dostlukları sınanır. Aralarındaki güven ve ergenlik eksikliği birleşir; gerçek kimlikleri su yüzüne çıkar. Gerçek ve yanılsama iç içe geçer. Film, büyümenin sancılı yönüne dokunaklı bir bakış atıyor.
İki travmatik geçmişe sahip yabancı bedenler olan Cahit ve Sibel, birbirlerinin acılarına dokunarak tuhaf ilişki kurar. Berlin’in gölgesinde bedenlerle ruhlar hesaplaşmaya başlar. Tutku ve yıkım iç içe geçer. Tutunamayacak kadar yalnız iki kişi arasında tutku doğar. Final yıpratıcı olsa da Duvara Karşı unutulmaz yapımlardan.
Alzheimer teşhisi konan polis Özgün Tekin, hem mesleğini hem de benliğini kaybetmemek için çırpınırken, bir yandan kızını trafik kazasında, eşini ise intihar sonucu yitirir. Yaşadığı büyük kayıplar onu içe kapanmaya ve toplumdan uzaklaşmaya iter. Hastalığın ilk evreleriyle mücadele ederken geçmişiyle yüzleşmek zorunda kalır. Hafızasının silinmeye başlaması, kimlik krizini derinleştirir. Film, bir adamın zihinsel çöküşüyle birlikte duygusal olarak da çözüldüğü içsel bir yolculuğu anlatır. Dram ve psikolojik gerilim türlerini dengeli biçimde harmanlar.
Sinema sektörü zorluyor yine düğün dernek severiz tamam ama daha neler tekrardan sinemaya gidecek kadar ? Müslüm kaç yıl oldu daha millet unutmadı bile…Becerebiliyorsanız mesela koyun eşkıyayı nostalji yaşayalım bari kaç para olursa olsun değer be diyelim…
olum şakamı bu daha cılgın cuma izlenir lan cok iyi bi come back aq