Bana göre onun en önemli filmlerinden biri olan Hacivat ve Karagöz’ü Kim Öldürdü? hakkında ona sormak istediğim sorular vardı. Doğrusu Ezel verdiği yanıtlarla beni biraz şaşırtmıştı. Ancak konuşmasında bir fikir işçisi için ders niteliğinde olabilecek ilginç detaylar da gizliydi. Yukarıdaki videoda bu mevzuların ayrıntıları mevcut ama benim bu yazıya da vurgulamak istediğim nokta şuydu:
“Bir sanat eserinin popülerliğini önemsiyorum. Mümkün olduğu kadar çok insan seyretmeli. Hacivat ve Karagöz şu an popüler bir film ama gişeye girdiğinde sadece yedi yüz bin kişi seyretti. Bu da popüler bir rakam ama o dönemde bana yetmemişti o zamanlar.”
Aslında Ezel Akay’ın yaptığı şu vurgu, sadece sinema sektöründeki fikir işçileri için değil, farklı disiplinlerdeki kültür sanat camiasından tüm emekçiler için dikkat çekici:
“Yapımcı olarak mutsuz olduğum ama yönetmen olarak mutlu olduğum projeler oldu. Bir nevi sinemanın kaderi gibi. Örneğin Karagöz ve Hacivat beğeniliyor, herkes mutlu ama yatırımcı olarak, yapımcı olarak batmışsınız, bu pek mutluluk verici değil. Eğer tek bir sinema filmi yapmak isterseniz bu bir risktir, finansal bir risktir. Bir tür kumar olan bu durumu aşmak için paketler halinde film yapmak gerekiyor. Bunu aşmak için o yıl içinde 10 tane film yaparsanız bir tanesinin hepsinin bütçesini karşılaması ihtimali yüksek ve bu durumda kumar olmaktan çıkıp işin ciddi bir endüstri, bir yatırım haline gelmesi mümkün olabiliyor.”
“Ezop’tan gelen son film” Osman Sekiz, şu anda bu makaleyi okuduğunuz sıralarda vizyona girmiş olmalı. Sinema salonlarında film izleme keyfi yaşamak için ve her gün savaş gündemiyle kararan ruhumuzu tamir edebilmek için senaryosunu oyuncu Kemal Uçar’ın yazdığı bu filmi herkese öneriyorum.
Bununla birlikte Akay’ın söyledikleri bana şunları düşündürüyordu. Para mefhumu varlığıyla ve de yokluğuyla ciddi bir “aşk katili”. Aşk kavramının yerine sanatı tahvil ettiğimizde de durum pek değişmiyor, ne dersiniz?
Twitter
Instagram
Web