Murat Arda Yazio: Beşiktaş JK, Metallica, Boğaziçi Üniversitesi, DeliKasap Dergi

Şimdi -bu “dört benzemez”in yan yana ne işi var- diyeceksiniz değil mi? Eğer Yazio’daki bu yazı dizisini sonuna kadar okursanız bu dört güzide müessesenin birbiriyle olan “kutlu” ve “umutlu” bağını “eğlenceli” ve “düşündürücü” bir şekilde idrak edeceksiniz… 

Ve hemen heyecanla başlayalım! Sondan başa doğru ilerleyeceğiz sonra tekrar başa döneceğiz çünkü “time never dies, circle is not round...” (*)

Önce; DeliKasap Dergi…

Bu sene 20. haysiyet senesini gururla deviren DeliKasap Rock’n’Roll Kültürü mecmuasının temelleri tam 20 sene önce İTÜ çayırlarında ben ve yakın dostlarımca; İTÜ DAK (İTÜ Dağcılık Kulübü) gönüllüleri öncülüğünde atıldı. Geleneksel İTÜ Rock şenliğindeydik, ping-pong şampiyonluğunu kazanan arkadaşımız Ümit Bozkurt’un kazandığı kupaya sponsor olan şarap firmasının bizlere bedava sunduğu şarabı doldurup doldurup güneş altında kafaları çektiğimiz o anları unutamam (Şimdi düşündüm de bir üniversitede rock festivali, sponsor olan içki firması, çayırlarda coşmamız falan ne kadar da sürrealist geliyor değil mi?).  

Kardeşim, yoldaşım Burak İzmirlioğlu, Ümit, Kerem Törün ve bendeniz sırayla şampiyonluk kupasına doldurduğumuz şarabı kafaya dikip hem Ümido’nun şampiyonluğunu kutluyor hem de “beleş şarabın verdiği esriklikle” kendimizi tekrar tekrar çimenlere bırakıp adeta Millet Bahçesi’nde yuvarlanıyormuşçasına coştuğumuz bir zaman aralığı idi. Yuvarlanmaktan ve alkolden yorulunca bir ağacın gölgesine sığınıp kendi dertlerimizi konuşuyor, genç ve tıfıl birer rocker, öğrenci, işsiz ve serseri olmanın “gam ve tasalarından” kurtulmanın yollarını düşünüyorduk. Tabii ki o zamanlar analog zamanlar olduğu için birbirimizle konuşmak, arkadaşlık etmek, yoldaşlık ve hayatın anlamına dair diyaloglar sergilemek bugün olduğu kadar “modası geçmiş” kavramlar değildi. O günlerde en büyük derdimiz, okuduğumuz ve yazdığımız dergi ve fanzinlerin parasızlıktan ve vizyonsuzluktan birer birer kapanması ve bu duruma bizim müdahale edemiyor olmamızdı. Çünkü hepimiz işçi sınıfına mensup ailelerden geliyor ve meteliğe kurşun atıyorduk. Ama rock’n’roll kültürünü dibine kadar yaşayan, heavy metalin insan suretine bürünmüş versiyonları gibiydik adeta ve ortaya şu fikri attım: “Öyle bir dergi yapacağız ki kimse kapatamayacak!” 

Türkiye’nin ilk e-dergisi işte bu şekilde hayata geçirilmiş oldu. Hakikaten de DeliKasap Dergi olarak Türkiye’nin ilk dijital dergisi olarak yayınlarımıza başladığımızda o kadar etkili olduk ki diğer tüm adayların fiziki basılı holding dergileri olduğu yıllık yarışmalarda aday olabiliyorduk. Boğaziçi Üniversitesi’nin en iyi dergi adayı olduk, dönemin meşhur mekanı Kemancı tarafından en iyi rock ve metal mecmuası, Laneth dergisince yılın metal olayı ilan ediliyorduk falan filan… Tabii dijital dergiciliği Türkiye’ye ilk sokan ama kafasına göre takılmayı da ihmal etmeyen “amatör-profesyoneller” grubu olarak dergimizin web sitesinin tamamlayıcısı basılı DeliKasap Özel sayıları da yayınlamayı ihmal etmiyorduk; Yaşar Kemal’e, Aziz Nesin’e, Hrant Dink’e, Can Yücel’e ve Nazım Hikmet’e ithaf ettiğimiz –çünkü başka türlü bir rock’n’roll kültürü derdindeydik- koleksiyon sayılarını hiçbir holding, yayınevi, şirkete bağlanmaksızın kendi kendimize yurdun dört bir yanına dağıttık. 

Mottomuz “Öyle bir dergimiz olacak ki hiç kimse kapatamayacak” olmuştu ama biz öylesine gaza gelmiştik ki sonunda bazı yayınevleri ile profesyonel çalışmaya bile başladık; yurdun dört bir yanına dağıtılan bir rock’n’roll kültürü mecmuasının “bir palyaço darbesine bile maruz kalabileceğini gördü bu gözler, etkisini hâlâ bugün bile hissedebildiğimiz, iğrenç bir Doğan Med-yalama operasyonu, atlattık, çökerttik ama bu başka bir “romanın” konusu.

Bir tutkumuz daha vardı; Beşiktaş…

DeliKasap kurucuları; Burak, Bahatt, Kerry, ben ve İTÜ-DAK tayfasının çoğunluğu Beşiktaş JK’ya da gönül veriyorduk ve hemen hepimiz Beşiktaş’ta oturuyor, evimizde oynadığımız her hafta Beşiktaş tribünlerindeki yerlerimizi alıyorduk. Tabii ki kulübümüzün dergisi Beşiktaş’a da hepimiz elimizden geldiğince gönüllü katkı veriyorduk. Süreç içinde ben gazetecilik okudum, Türkiye’nin ilk Bilim-Sanat dergisi TR!P Kültür Dergisi yolculuğumuz da DeliKasap’ın kardeş dergisi olarak yayın hayatına başladı; hatta Yazio projemizin bileşenlerinin birçoğu, başta Uğur Batı hocam olmak üzere birçok değerli entelektüel de o projemizin yürütücülerindendir (Aynı zamanda Beşiktaş JK’ya da daha önce danışmanlık yapan Uğur hoca ile “ne olacak bu kulübün hali” temalı kafa yormuşluklarımız da az değildir). 

İşte tüm bu ahval ve şerait içinde bir gün, doğup büyüdüğüm ve hâlâ merkezinde yaşadığım semtim Beşiktaş’ın kulübü Beşiktaş JK’dan sürpriz bir davet aldım. Ben unutmuşum, geçenlerde Tarkan Konar hatırlattıydı: Mimarlar Odası başkanı Mücella Yapıcı, Tarkan Konar ve Cem Tüzün ile Çanakkale yolundaydık, Gezi Parkı eylemleri yeni başlamıştı ve on üç yaşında bir çocuk yargılanıyor diye mahkemeye ona ve ailesine destek olmaya gitmiştik. Çifte mutluluk; kardeşimizin beraatini ve benim Beşiktaş’ta profesyonel bir yazar olma maceramın başlangıcını Çanakkale’de rakı içerek kutladık! 

Sonra… 

…Sonra sırada Beşiktaş JK var… 

Haftaya 2. bölüm… 

(*) Doksanlı yıllarda Beyoğlu ve Alkazar Sinemalarında her gün dünya sinemasından enfes bir film gösterime sokulurdu. Her gece büyülenmişçesine izlediğim bu başyapıtlardan biri de Milcho Manchevski delisinin ilk filmi Before the Rain’di. Olağanüstü bir öyküye sahip bu filmin en etkileyici sekanslarından birinde bu yazı belirir: “Time never dies, circle is not round.” 

Twitter

Instagram

Web

Popüler İçerikler

Cumhurbaşkanı Erdoğan, Atatürk Karşıtlarına Mesaj Yolladı: "10 Yıl Daha Yaşasa Bambaşka Olurdu"
18 Yaşındaki Şampiyon Balerin Eylül Sıla Ilgaz, Aile Evindeki Odasında Ölü Bulundu
Çanakkale'de AK Partili Belediyenin Tepki Çeken Atatürk Afişi Kaldırıldı!