Muhafazakâr Bir Ailenin Kızı Olarak Eşimi Kaybedip 'Dul' Kaldıktan Sonra İki Çocuğumla Neler Yaşadım?

Baktım insanlar Onedio'da hikâyelerini anlatıyorlar, ben de kendi hikâyemi anlatmak istedim... 

Uyarı: Bu içerik Onedio editörleri tarafından formata uygun olarak düzenlenmiştir. 

Şu an 38 yaşında dul bir kadınım. Kendimi neden üzerine basa basa 'dul' diye tanıttığımı soracak olursanız; eşimi kaybettiğimden beri insanların umurunda olan tek şey bu çünkü...

Eşimle 13 yıl önce, ben 25 yaşındayken birbirimizi severek evlendik. Böyle evlendik yazıyorum bitiyor ancak evlenmemiz o kadar da kolay olmadı. Eşimle üniversitede tanıştık ancak evlenmeye karar verene kadar hayatımda biri olduğunu ailemden saklamak zorunda kaldım. Oldukça muhafazakâr bir ailenin çocuğuydum ve üniversiteden bir erkek arkadaşım olduğunu bilseler okula gitmeme bile müsaade etmezlerdi.

Eşimle evlenmeye karar verdikten sonra utana sıkıla aileme gittim tabii evlenmek istediğimi söylemek için... Ama ailem hayatımdaki insanı mezhebinden dolayı istemedi...

İnanması zor ama gerçek. Sırf eşim kendileriyle aynı mezhepten değil diye evlilik isteğimize kesinlikle karşı çıktılar. Ne dediysek ne yaptıysak ikna edemedik. Başta annem karşı çıktı zaten ardından da babama söylemiş ve o da kıyameti koparmış. 'Doğru düzgün insanları getirmeyecekse karşımıza otursun oturduğu yerde biz münasip birini buluruz' diye kestirip atmış. Ben üniversiteden mezun olduğumda 23 yaşındaydım ve tam 2 sene annemleri bu evliliğe ikna edebilmek için uğraştık. Arada görüşmeyi kestik ama ne olursa olsun birbirimizden vazgeçmedik ve iki yılın sonunda ailemi de ikna etmeyi başardık.

İkna ettik dediğim sadece annemin rızasını alabildim, babam düğünüme gelmeyi reddetti. Bir yıl boyunca da benimle konuşmadı...

İlk çocuğumu kucağıma aldıktan sonra yavaş yavaş aramızdaki buzlar erimeye başladı... Neyse ki sonunda hayallerim gerçek olmuş, sevdiğim insana kavuşmuştum. Dünyanın en anlayışlı, en şefkatli ve en içten insanıyla evliydim. İki tane de sağlıklı evlat getirmiştim dünyaya da daha ne isterdim ki hayattan... Ancak hayatın sizin için ne planlar yaptığını bilemiyorsunuz, ben de öyle. Evliliğimizin üzerinden beş yıla yakın bir zaman geçmişti ki eşimin kanser olduğunu öğrendik...

Eşim uzun zamandır bacak ağrısı ve uyuşmasından yakınıyordu. Bir gün zorla hastaneye götürdüm onu ve yapılan uzun tetkikler sonucu nadir görülen bir kemik kanseri türüne yakalandığını söylediler...

Bacağı ile kasıkları arasında neredeyse portakal büyüklüğünde bir tümör olduğunu öğrendik. Ne yazık ki geç kalınmış, kanserli hücre akciğerine ve çevre organlara da sıçramıştı. Hemen kemoterapiye başladık ama tedavinin üzerinden üç ay bile geçmemişken onu kaybettik... Hayatımın en zor ve en yıkıcı anını yaşıyordum. Yaşayacak o kadar çok şeyimiz vardı ki... Görülecek o kadar yer, gidilecek o kadar çok yol vardı ki... Ben şimdi burada size hüznümü nasıl anlatayım bilemiyorum. Onu kaybettikten sonra eve döndüğümde ayakkabılıkta asılı ceketini gördüm. Banyoda diş fırçasını, yaklaşan doğum günü için hazırladığım hediyenin döküntülerini gördüm salonda. Her şey o kadar anlamsızdı ki... Sabaha kadar onun o soğuk morgda nasıl yatacağını düşünüp durdum. Bunun ne demek olduğunu yalnızca sevdiklerini kaybetmiş olanlar bilir... Geride bıraktığı biri iki diğeri dört yaşında iki çocuğumuz vardı ve iki yaşındaki oğlum daha 'baba' demeyi bile bilmiyordu...

Eşimin ölümünün ardından iki çocuğumla kalakaldım öyle... Acımı bile yaşayamadım ki. İkisi de o kadar küçüktü ve bana ihtiyaçları vardı ki...

Onca kalabalığın eve neden dolup boşaldığını, neler olduğunu tam idrak edemiyorlardı bile. Yalnızca kızım biraz daha büyük olduğu için birtakım şeylerin farkındaydı ve bir gece ağlayarak uyanıp, 'Babam artık yok di mi?' diye sordu... Onu uyutana kadar tek damla gözyaşı dökmedim ama uyuyunca sabaha kadar balkonda gizli gizli ağladım. Dedim ya, iki çocukla acınızı bile yaşayamıyorsunuz. Her şeyi geçin, geçim derdi acınızı unutturuyor size. Çocuklarımı kendim büyütmek istediğim için işi bırakmıştım ve eşimin ardında bıraktığı maaşın bize yetmesi imkansızdı. Beş yıldır çalışmıyordum neredeyse ve iki çocuklu yalnız bir anne olarak çalışmak hiç de kolay değildi...

Keşke tek derdim geçim sıkıntısı olsaydı bu 'dul' kaldığım süreçte... Eşimin ölümünün ardından ailem bir süre maddi olarak bize destek oldu ancak bir süre sonra onların da baskılarına maruz kalmaya başladım!

Önceleri kendi aralarındaki fısırtılarına şahit oldum, ardından da yüzüme söylendi bunlar... 'Daha gençsin, dul kaldın. Yalnız başına iki çocukla yaşaman doğru değil, el âlem ne der!' naraları atmaya başladı annem ve babam. Altı ay ya eşimin ölümünün üzerinden altı ay bile geçmemişken bana 'Evlen, dul kalma!' imalarında bulunmaya başladılar. Kabul etmeyince ve karşı çıkınca da 'Bizim halimiz durumumuz ortada, biz sana ne kadar zaman destek olacağız ki' diyerek beni parayla tehdit etmeye başladılar!

Bir gün köyden deden geldi diye çağırıp beni köyden gelen birkaç misafirle tanıştırdılar... Neredeyse benden 8-10 yaş büyük bir insanla beni evlendirmeye kalktılar inanabiliyor musunuz?

Ben bir yandan gece gündüz iş arayıp, iki çocuğuma annelik yapıp onları doyurmaya çalışırken bir yandan da onların 'El âlem ne der?' saçmalıklarıyla uğraşmak zorunda kalıyordum. Sırf onlara minnet etmemek için kenarda köşede neyim varsa bozdurduğumu hatırlıyorum. Rahmetli eşimin bana hediye ettiği altın kolyeyi bile elektrik ve suyumuz kesilmesin diye bozdurdum ben! Bir süre sonra benim kararlı olduğumu gördüklerinde 'evlenmiyorsan da gel bizimle yaşa!' baskısı kurmaya başladılar üzerimde. Artık beni o kadar bezdirdiler ki bir gün dedim ki 'Açlıktan öleceğimi de bilsem sizinle aynı çatı altına girmem ben!' Eşimin ölüsüne saygısı olmayanın benim dirime ne faydası olacak ki?

Üniversiteden bir arkadaşım sağ olsun, onun sayesinde kendime bir iş buldum sonunda... Üniversiteden arkadaşımın kayınvalidesi ünlü bir psikiyatrdı ve sekreteri doğum iznine ayrıldığı için geçici de olsa bir sekreter arıyordu kendisine.

İşi bulmuştum ancak asıl sorun çocuklarıma kim bakacaktı? Annem abimin çocuklarına bakmaya gelince asla yüksünmezdi ama en son iş bulup çalışmak istiyorum dediğimde 'Ben hastayım, çocukları kime bırakacaksın ki?' diye sormuştu. Orda da imdadıma rahmetli eşimin halası yetişti. Çok sevdiğim, nur gibi bir kadın kendisi. Hâlâ da görüşürüm. Rahmetli eşim annesini ve babasını çocuk yaşta kaybettiği için bir halası vardı görüştüğümüz doğru düzgün ailesinden. Bir gün ziyaretine gittiğimde durumdan bahseder bahsetmez 'öyle şey olur mu? Neden bana gelmedin. Onlar benim torunlarım sayılır rahmetli yeğenimden bana yadigar, tabii ki ben bakacağım' dedi. Eşi de ona keza çok ama çok iyi insanlar. O zamanlar arabam da yoktu tabii sabahın köründe çocukları al, bir otobüs bir de metroya bin çocukları halaya bırak oradan tekrar iki vesait bin işe git. Günde yaklaşık üç dört saatim yollarda geçiyordu anlayacağınız.

Yaklaşık bir yıla yakın sürdü bu halim... Tabii bir yandan da hocanın asıl sekreteri gelecek ve ben yine iş aramak zorunda kalacağım diye endişe doluyum...

Bir gün artık o kadar yorulmuşum ve yemek yemeyi unutmuşum ki hocanın bir hastasını odasına kadar eşlik edip götürdükten sonra oracıkta yığılmışım. Gözlerimi bir açtım hastanedeyim. Kolumda serum, öylece yatıyorum... Hoca geldi içeri ardından da doktor... Ama saati soruyorum, çocuklar ne yaptı, hala aradıysa kadıncağız meraktan deliye dönmüştür çünkü. Doktor dedi ki 'merak etmeyin sakin olun. Kan değerleriniz çok düşmüş, vücudunuz susuz ve halsiz kalmış... Şöyle yapın, böyle yapın.' Tamam dedim yapıcam yeter ki bırakın gideyim hala merak etmiştir. Orda yanında sekreterlik yaptığım hoca beni eve bırakırken bir anda sağa çekti. Gel seninle birazcık konuşalım dedi. Tabii ben panik içindeyim, tabii hocam konuşalım dedim. Neden böylesin sen neyin var dedi. O an ben sanki bir yılın o dolgunluğu ile bir ağlamaya başladım... Abartısız hiç susmadan iki saat boyunca ağladığımı hatırlıyorum. Ne yaşadıysam anlattım hocaya içimi döktüm bir güzel...

O ana kadar hep bir mesafeli hissettiğim hoca sanki o an benim annem oldu... Öyle bir şefkatle ve içtenlikle sarıldı ki bana anlatamam...

Çocukların durumundan bahsettikten sonra eşiyle her yıl öğrencilere burs verdiklerinden bahsetti ve eğer müsaade edersen senin çocuklarının da masraflarını karşılamak isteriz dedi. Başta tabii müsaade etmedim ancak kazandığımla zaten çocuklarıma da doğru düzgün bakamıyordum. Bakıcı tutamadığım için yaşlı kadıncağız sabahtan akşama kadar çocukların peşinde koşturup duruyordu. Hoca sağ olsun çocukların neredeyse tüm masraflarını eşiyle birlikte üstlendi. Evim çok uzak olduğu için iş yerine yakın bir yerde arkadaşının evini kiralamama vesile oldu. Hem de oldukça uygun bir fiyata. Ardından çocuklara dadı tuttuk, resmen eşiyle beni evlat edindiler... Çocuklarıma da annemle babamın yapmadığı anneanneliği ve dedeliği yaptılar. Yıllarca hocanın sekreterliğini yaptı, yeri geldi gecelere kadar çalıştım sırf onu mahcup etmemek için ama çok şükür kimseye de minnet etmedim. Hoca rahatsızlanıp bir süre istirahate çekilince bana bir tanıdığının şirketinde iş buldu ve daha iyi maaşı olan bir işe geçtim sayesinde...

Şu an 38 yaşındayım ve eşimi kaybettiğimden beri çalışıyorum... Yeri geliyor çocuklarıma daha iyi bir gelecek sağlayabilmek için hafta sonları da çalışıyorum.

Hoca ve eşinin desteğine da çok şükür ihtiyacımız yok artık. Tabii onlar yine çocuklara hediyeler alıyorlar ve sık sık görüşüyoruz... Ama çok şükür çocuklarımı kimseye muhtaç etmeden ve olmadan büyütüyorum. İkisi de büyüdü, serpildi... Ailemi soracak olursanız babamı kaybettik, annemle de çok nadir görüşüyoruz. Kendisinin gözündeki tek özelliğim 'dul' kalmış oluşum çünkü... Belki dünyanın en acıklı ya da en öğretici hikayesi değil ancak ben de yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istedim. Okuduğunuz için çok teşekkür ederim.

Popüler İçerikler

Fenerbahçe Genel Sekreteri Burak Kızılhan'ın Açıklamaları Gündem Oldu: ''Sponsorlarımız Yasal ve Helal''
Seray Sever'den Apar Topar Yayından Kaldırılan "Dünya Güzellerim" İtirafı!
Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un Yaptığı Açıklamalar Gündem Oldu: ''Uyanın Fenerbahçeliler Uyanın!''
YORUMLAR
20.10.2020

Böylesine bir güç ve azim karşısında ancak saygıyla eğilirim. Helal olsun helal olsun

20.10.2020

Eli öpülesi kadınsın ağlattın valla. kelimeler kifayetsiz kaldı şuan..

20.10.2020

TÜYLERİM DİKEN DİKEN BİTİRDİM . BRAVO SANA KADIN . YAZACAK KELİME BULAMADIM .

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ