Türkiye dünyada depremlerin en sık görüldüğü bölgelerden biri olan Alp – Himalaya deprem kuşağı üzerinde bulunmaktadır. Deprem Bölgeleri Haritası’na göre, yurdumuzun %92’sinin deprem bölgeleri içerisinde olduğu ve nüfusumuzun %95’inin deprem tehlikesi altında yaşadığı bilinmektedir.
Ne yazık ki bu kitabi bilgiyi 6 Şubat’ta (daha önceleri defa kere yaşayıp unutmuş olduğumuzu bilerek, yine unutulacağını öngörerek, üzülerek yazıyorum) yaşayarak öğrendik. Depremin acı yaraları sarılmaya çalışılırken bir eğitimci olarak yaşananlardan ders çıkarmanın, hatalardan öğrenmenin en kalıcı öğrenme yolu olduğuna inançla gözümü müfredatımızdaki afet yönetimine diktim. Ne yapıyor ya da yapmıyoruz, Dünya’da neler yapılıyor ve biz daha ne yapabiliriz sorularının olası çözümlerine ilişkin araştırma sonuçlarımı bu yazı ile paylaşmaya karar verdim. (Sizde iyi örnek olarak yapılabilecekleri yorumlara ekleyebilir yazının zenginleşmesine katkı sağlayabilirsiniz.)
Biliyoruz ki depremlerin oluşumu engellenemiyor. Bize düşen şey, yıkıcı etkisini azaltabilmek için çabalamak. Bunun için yapılması gerekende, önceden planlama. Planlama bir eğitim sürecini içeriyor ve ilk basamağını da çocuklar, okullar oluşturuyor. Çünkü bana göre okul denen yer, çocukların yaşam zevklerini besleyen, olabildiğince aktif olmalarının sağlandığı ve güvenle yer aldıkları kurumlar. Yani önce güvende olmalılar ki diğer enstrümanlar tamamlanabilsin. Güvenlik meselesi sadece okul içi güvenliği kapsamıyor. Okul dışında da başlarına gelebilecek her türlü afete karşı bilgi ve beceri kazandırmak yine bizim görevimiz. Kaldı ki çocukların edinimlerini aileleri ile paylaşacak olmaları yetişkin eğitimine de destek veriyor.