Bu cevapların üzerinde uzun uzun düşünmem gerekti. Düşündüm de. Kapıyı kilitlediklerinde, sadece dışarıdaki sesleri değil; içlerindeki kaygıyı da bir nebze olsun susturuyorlar diye bir sonuca vardım. Tam bu konu üzerine bir yazı kaleme almayı planlarken şu haberle karşılaştım:
“Zihinsel rahatlık uğruna hapse girmek için para ödeyen Güney Koreliler.”
Evet, yanlış okumadınız. Güney Kore’de günlük hayatın stresinden kaçmak isteyen insanlar, belli bir ücret karşılığında kendilerini kısa süreliğine bir 'hapishane hücresine' kapattırıyor.
Ne büyük ironi: Rahatlamak için özgürlüğünü kısıtlıyorsun. Daha da tuhafı, bunun için para ödüyorsun.
Kaçışın Bedeli: Özgürlüğe Para Ödemek
Modern toplumlar özgürlüğü bir tüketim nesnesine dönüştürdü. Özgür olduğunu sanan birey, aslında yoğun bir baskı ve koşuşturma altında yaşıyor. Kaçış arayışında ise, çözümü yine bir başka kısıtlamada buluyor. Görünmez bir hapishanede yaşarken, demir parmaklıkların ardında huzur aramak zorunda kalıyor.
Bu çelişki yalnızca Güney Kore’ye özgü değil; modern dünyanın geneline ayna tutuyor. Kapitalizm artık yalnızca ürün ve hizmetleri değil, insan ruhunun en saf ihtiyaçlarını da pazarlıyor. Artık özgür hissetmenin bile bir bedeli var. Tıpkı Orhan Veli’nin “Bedava” şiirinde söz ettiği pek çok şeyin artık bedava olmaması gibi...