Modern Köleliğe Rest: Pirus Zaferi, Daha Az Çalışanın Zenginden Daha Mutlu Olduğunu Suratımıza Çarpıyor

Ömrümüz boyunca bir şeyler için çabalıyoruz, işlerde çalışıyoruz, arta kalan vakitlerde tatil planlıyoruz fakat belki de 'kazanmak' ve 'başarmak' arasındaki farkı henüz büyük çoğunluk anlayabilmiş değil. Cemal Tunçdemir'in yıllar evvel kaleme aldığı 'Amacın ne arkadaşım?' yazısında dikkatimizi çeken iki hikayeyle hayatımızda çizmemiz gereken yolu hep birlikte sorgulayalım.

İlk hikaye, Meksika’nın ıssız bir sahil köyünde oltasıyla avlanan balıkçı köylüyle oradan geçmekte olan iş adamı bir Amerikalı turist arasındaki diyalogdan doğuyor.

İş adamı, yanına yaklaştığı balıkçının yakaladığı kova dolusu balığa hayranlıkla bakar ve sorar;

‘’Ne kadar sürede yakaladın?’’

‘’İki saatte’.’

‘’Günün geri kalanında ne yapıyorsun?’’

‘’Sabahları biraz balık avlıyorum. Sonra çocuklarımla oynuyorum. Öğle olunca karımla siesta yaparız. Akşamları, dostlarımla gitar çalıp içer, eğleniriz. Dolu dolu bir yaşantım var beyim’’

Bu günlük aktiviteleri duyduktan sonra iş adamı şaşkınlığa kapılır ve ‘’Ancak böyle sadece iki saat balık tutarak hayatta bir yere varamazsın!’’ der.

’Ne yapmam lazım?’’

‘’Balık tutmaya daha fazla zaman ayırmalısın. Bu sana çok kazandırır. Bir iki yılda kazandığın ekstra parayla bir balıkçı teknesi satın alabilirsin’’

‘’O ne işe yarayacak?’’

‘’Daha fazla balık yakalayacağın için tekne sayını artırır birkaç yılda balık teknesi filon olur. Sonra da Amerika’ya ihraç edebileceğin kadar balık yakalarsın.’’

‘’O zaman ne olur?’’

İş adamı yanıtlar: ‘’İhracatla çok çok daha fazla kazanırsın. En fazla 10 yıl içinde New York merkezli bir şirket kurarsın. Birkaç yıl sonra da hisselerini halka açarsın ve artık süper zengin olursun.’’

‘’Peki süper zengin olunca ne olur?’’

‘’Artık şu hayatta çalışmak zorunda kalmazsın. Bir sahil kasabasına yerleşirsin. Sabahları keyfince biraz balık yakalarsın. Sonra çocuklarına ayıracak bol vaktin olur. Öğlenleri karınla siesta yaparsın. Akşamları, dostlarınla vakit geçirip eğlenirsin. Keyif dolu bir yaşantın olur.’’

İş adamının başarılı bir hayatın sonunda elde etmeyi planladığı şeye balıkçı zaten sahiptir ama iş adamının hayata bakış açısı öylesine farklıdır ki başka yolları deneyen kimsenin hayat gayesini anlamlı göremez.

Balıkçının, para kazanmanın iddia ettiği amacını, çok para kazanmadan zaten gerçekleştirdiğini göremeyecek kadar körleşmiştir iş adamı. Gerçek bir zaferi hali hazırda yaşayan balıkçıya, 15-20 yılını feda etmesi karşılığında bir ‘Pirus zaferi’ vaat eder.

İşte aydınlanma sağlayacak ikinci hikaye de 'Pirus zaferi' ile ilgili.

Epir’de kendi halinde mutlu bir krallığı olan Pirus, Adriyatik’in karşı kıyısına geçip İtalya’yı işgal etmeyi ve yeni yeni palazlanan Roma’ya saldırmayı planlamaktadır. Diyalog işte bu hazırlık döneminde gerçekleşir.

Cineas Pirus'a şöyle der: ‘’Romalıların çok iyi savaşçılar olduklarını duydum kralım. Tanrılar bize onları yenmeyi bahşederse bu zaferin neye hizmet etmesini öngörüyorsunuz?’’

‘’Bu çok açık değil mi?’’ diye konuşur Pirus: ‘’İtalya’nın efendisi biz olacağız ve tüm zenginlikleri bizim olacak’’.

‘’Peki öyle olunca ne yapacağız?’’ diye sorar bilge.

‘’Sicilya’’ der Pirus; ‘’Bu zengin ve kalabalık adayı kazanmamız artık çok kolaylaşacak’’.

‘’Sicilya’yı da kazanmamız savaşımızı sona erdirecek mi?’’

‘’Tanrılar bize bu zaferi yaşattığı zaman, artık bunu çok daha büyük bir zaferin basamağı yapmak kaçınılmaz olacak. Sicilya’ya sahip olduktan sonra Libya ve Kartaca’ya ulaşmaktan kim kendini alıkoyabilir ki?’’

‘’Kimse’’ der bilge: ‘’Bu da bizi bütün Helen dünyasının mutlak fatihi yapacak. Peki ondan sonra ne olacak?’’

Pirus keyifle yanıtlar:

‘’İşte o gün geldiğinde dostum, artık rahatlayacağız. Bütün gün güzel güzel içeceğiz. Keyifli sohbetler yaparak günlerimizi geçireceğiz.’’

Ve Cineas artık dayanamaz ve bu diyalogun tarihe geçmesine neden olacak o provokatif soruyu sorar:

‘’Peki bunu, kendimizi ve başkalarını bunca sıkıntıya sokmadan şimdi yapmamıza engel olan ne?’’

Pirus, şaşkın şaşkın bilge dostunun yüzüne bakar ama aklına bir yanıt gelmez. Bu haklı uyarıya rağmen İtalya’ya girer ve savaşlara girişir.

İlk savaşlarda karşısına çıkan Roma ordularını yener ama her defasında kendi ordusunun da önemli bir kısmını kaybeder.

Askalum Savaşından sonra, ordusundan geriye kalana bakar ve ‘bir zafer daha kazanırsam tamamen biteceğim’ şeklinde söylenir. İşte onun bu sözünden dolayı da, kazananı nihayetinde bitirecek bir bedel ödenerek kazanılmış zaferlere ‘Pirus zaferi’ denir.

Pirus girdiği her savaş meydanından kazanan taraf olarak ayrılmasına rağmen, kazanmak için ödediği yüksek bedeller nedeniyle nihayetinde hezimeti yaşar. İtalya’ya sahip olacağım derken, önce ordusunu sonra da krallığını kaybeder.

Bu iki hikayeden ne çıkarmalıyız? Aslında yanıt belli. Hedeflerimizi hayata geçirirken bizi mutlu edecek şeyler zaten çok yakınımızda hatta yanı başımızdaysa onları yeniden ele geçirmek için büyük kayıplar vermek amiyane tabirle, ahmaklıktır.

Gelin bu çabalarımızın yersizliğini daha etkili bir biçimde anlatalım.

Carl Sagan'ın zihnimize kazıdığı 'kozmik takvim'i şöyle bir incelersek mevcut huzurumuzu daha farklı zaferlerle yakalamak için yılları feda etmenin anlamsızlığını görürüz.

Büyük patlamadan bugüne evrenin geçirdiği 13.8 milyar yılı, 1 Ocak’ta başlayan ve 31 Aralık’ta sonra eren 1 yıl olarak düzenler. Bu kozmik takvime göre 1 Ocak günü Big Bang meydana geldi. 22 Ocak’ta ilk galaksiler oluştu. 16 Mart günü Samanyolu galaksisi oluşmaya başladı.

2 Eylül günü Güneş sistemi oluşmaya başladı. Küremizi oluşturduğu bilinen en eski kaya parçası 6 eylül gününe, bulduğumuz en eski mikrobik yaşam örneği ise 14 Eylül gününe ait.

29 Ekim’de atmosferde oksijen oluşmaya başladı.

5 Aralık günü ilk çok hücreli yaşam başladı. 17 Aralık’ta balıklar, 20 Aralık’ta ilk kara bitkileri ortaya çıktı. 25 Aralık’ta dinozorlar sahneye çıktı. 26 Aralık’ta memeliler…

Bu takvimde kuşlar 27 Aralık'ta sahne aldı.

Çiçekler 28 Aralık’ta ortaya çıktı. 30 Aralık günü dinozorların nesli tükendi. 31 Aralık sabah saatlerinde insanımsılar gezegende dolaşmaya başladı.

Aynı gün saat 23:52’de anatomik olarak modern insan sahneye çıktı. 23:59’un 33’ncü saniyesinde son buzul çağı sona erdi. 23:59’un 47’inci sahnesinde bronz çağı başladı. 23:59’un 49’uncu saniyesinde türümüz alfabeyi icat etti. M.S. 1000 yılı civarından beri de 31 Aralık 23:59’un 59’uncu saniyesinde yaşıyoruz. 

Evrenin takviminde, evrimin haritasında bir toz zerresiyiz. Kendimizi bu kadar ciddiye almaya gerek var mı?

Bu içerikler de ilginizi çekebilir!

Keşke Yaşanmasaydı Ama Antik Milet Kapısı'nın 100 Yıl Önce Didim'den Berlin'e Kaçırılması Aslında İyi mi Oldu?
Girdiğiniz Ortamda Herkesin Kulak Kesildiği Bir Retorisyen Olmanızı Sağlayacak Kelimeler

Popüler İçerikler

Narin Güran'ın Babası Arif Güran İlk Mahkeme Sonrası Konuştu: "Kızımı Nevzat Bahtiyar Katletti"
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jose Mourinho ile İlgili İspanya'dan Transfer İddiası Var
Apar Topar Çıkarılmışlardı: Kızılcık Şerbeti'nde Giray ve Heves Ayrılığının Gerçek Nedeni Ortaya Çıktı
YORUMLAR
Pasif Kullanıcı
06.10.2021

güzel içerik ,teşekkürler.

SEN DE YORUMUNU PAYLAŞ