Hani bir zamanlar Haliç kokuyordu ya, o koku orta çağ Londra'sının yanında duştan yeni çıkmış Adriana Lima'nın cennet kokusu kalır (yakından bildiğim için söylüyorum, gerçekten çok güzel kokuyor) , miski amberdir, yeni yağmur yağmış gül bahçesidir, yeni aldığınız sıfır arabanın naylon poşetlerini açmadan önceki halidir.
Eski Londra'da kanalizasyon benzeri bir şey yoktu. Kanalizasyon olmadığı için evlerde de tuvalet yoktu. İnsanlar tuvaletlerini ya doğrudan sokağa yapıyorlardı ya da tencerelere, kovalara yapıp dışarı atıyorlardı. İnsan dışkısı dolu sokaklardan hayvanlar yürüyor, kasaplar da olayı iyice grotesk hale getirmek için Thames Nehri kenarında bu hayvanları kesiyor, sonra da kanı nehre akıtıyordu. Durum o kadar iğrençti ki, Londra'ya gelmeden kilometreler önce Londra kokusunu alıp, ciğerlerinize çekebilir, sonra da kusmaya başlayabilirdiniz.
Tevekkeli değil adamların dünyanın dört bir yanına yayılması, İngilizler Londra'dan kaçmak için Avustralya'ya kadar ulaştı.